Ali Yavuz Çengeloğlu, 5 Şubat 1942’de Batı Anadolu’nun bir kentinde yaşama gözlerini açtı. 5 Ekim 2002’de aramızdan ayrıldığında 60 yaşındaydı. Henüz çok gençti, komünizm uğruna mücadelede yapacak çok daha işleri vardı. O, bir yoldaş, bir Bolşevik ve bir sıra neferiydi. Alçak gönüllü yapısı ile yoldaşları arasında sevilen biriydi.
O, 1970’li yıllarda devrimci mücadeleye atıldı. Yaşamını yitirene kadar, savunduğu ideallerine bağlı kaldı. Kimileri gibi akıma kapılıp devrimci safları terk etmedi. Elbette O’nun da devrimci mücadeleye katılımının bir gelişim süreci vardı. O, kendisini anlattığı bir yazıda, yaşamının bir kesitini şöyle anlatıyordu:
“Orta köylülüğün aşağı kesimlerine mensup bir ailede yetiştim. Ortaokuldan sonra ailem tarafından yükseköğrenim yaptıramayacaklarından dolayı, meslek sahibi olmam için Sanat Enstitüsü’ne gönderildim. Okul bittiğinde çalışmak amacıyla bir büyük şehre gittim. Bir müddet işsiz dolaştıktan sonra kısa süre garsonluk, daha sonra da 1,5 yıldan fazla –ki ayrı fabrikada– işçilik yaptım. Sonra yine işsiz kaldım. Bu süre içinde okulda ve çevrede aldığım eğitimden dolayı büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Ben çok “okumuş” bir işçi olarak toplum için çok “değerli” olduğumu düşünüyordum. Ama hayat bana işlerin öyle olmadığını gösterdi. İlk defa işsizliğin-yoksulluğun, açlığın ne olduğunu böyle tanıdım.
Bende yoksulluğa karşı gelişen nefret, önce zenginliğe özeni geliştirdi. 1960’ların ilk yıllarında sınıf mücadelesinin geriliği, benim hayatı henüz kavrayamamamla birleşti. Ortaya yoksulluktan nefret eden ve zenginliğe özenen bir ben çıktı.
Askerliğimi Anadolu’nun çok yoksul bir Kürt köyünde öğretmen olarak yaptım. Burada ilk defa köylülerin toplumdaki yerini öğrendim ve yine ilk defa bu dönemde köylülere yakınlık ve onlarla birlikte olabilmek için bir istek duydum. Kendim köylü olmama rağmen daha önce köylülere karşı okulda aldığım eğitim ve sınıf atlama isteğinden dolayı, bir yakınlık duyamıyordum.
Köylülere karşı duyduğum bu yakınlık popülist ve reformcu bir temeldeydi. (…)
1960’ların ortalarına yakın, esasta yüksekokullarda okumakta olan asker arkadaşlarımın etkisiyle “sol”cu oldum. Solculuk modaydı o dönem. Gerçek anlamda solculuğun, sosyalizmin/komünizmin filan ne olduğunu bilmiyordum. Hak istemek, adalet istemek, Amerika’ya karşı çıkmak vb. solcu olmaya yetiyordu.
Askerlik bitince, o dönemde tanınan bir imkânla öğretmenlik mesleğinde kaldım.”
“Kel”, 1968’e kadar bir Orta Anadolu şehrinde ilkokul öğretmenliği yaptı. Türkiye Öğretmenler Sendikası’na üye (TÖS) oldu. Daha sonra 1968’de Almanya’ya işçi olarak Münih’e gitti ve BMW’de işçi olarak çalışmaya başladı.
Münih’te, içinde işçilerle-öğrencilerin birlikte yer aldığı “Türk Kültür Derneği”ne üye oldu. Türkiye’deki fraksiyon ayrılıkları bu derneğe de yansımıştı. “Kel”, önce dernek içindeki farklı kutuplaşmaları anlamaya çalıştı. Dernekte, o dönem İşçi-Köylü Gazetesi’ni satan ve propagandasını yapan bir grup vardı. Bu grup 1969’da derneğin genel kurulundan sonra dernekten ayrıldı. “Kel”, ayrılan grubu daha tutarlı bularak bu grupla ilişki kurdu ve grupla birlikte eğitim çalışması yapmaya başladı. Kısa süre içinde kendini “Aydınlıkçı”, “İşçi-Köylü” satıcısı olarak buldu. “İşçi-Köylü”nün yurtdışı örgütünde önemli sorumluluklar üstlendi. Çalışma dışındaki zamanını devrimci çalışmaya ayırdı.
1972’de “Kel”, yöneticisinden “Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi (TİİKP) üyesi” olduğunu öğrendi. Bu arada İbrahim Kaypakkaya ve yoldaşları TİİKP revizyonistlerine bir dizi eleştiriler getirerek, TİİKP merkezinin iflah olmazlığından yola çıkarak ayrılmış ve TKP/ML’yi kurmuşlardır.
Yurtdışı kadroları ve “Kel”in İbrahim ve arkadaşlarının ayrıldığından haberi yoktur. TİİKP merkezi, kendisini soldan eleştiren muhalefetin etkisini kırabilmek için kendisi “sol” görüntüye bürünür. “Silahlı mücadele” kararı aldığını bildirir. Halk savaşı çığırtkanlığı ile kazanılan kadrolar, bu kararı sevinçle karşılar. Bu çerçevede yurtdışından bir grup kadro silahlı eğitim görmek için Filistin’e gönderilir. 1972 sonunda Filistin’e gidenler içinde “Kel” de vardır. Filistin’e gidişte söylenen, eğitim sonrası ülkeye geçileceğidir. Fakat en başında söylenenlere uygun davranılmaz. Eğitim görenler, ülkeye gitme beklentisi içerisindeyken gelen bir direktif: “Ülkede her şey bitti, bu durumda gidilmesi maceracılıktır. Görev eski çalışma alanına dönmek ve yeniden toparlanmaktır” gerekçesiyle, yurtdışından gidenleri geri çağırır. “Kel” geri döner. Bu olay “Kel”in TİİKP’e olan güvenin sarsılmasına yol açar. Artık “merkeze güvenen” verilen her görevi âdeta gözü kapalı ve coşkuyla yerine getiren değil, sorgulayan bir “Kel” vardır.
Daha sonraki gelişme içinde “Kel” bölgedeki çalışmaya önderlik etmeye devam eder. Türkiye’de TİİKP’in tüm yöneticilerinin tutuklanması sonucu yurtdışı merkez hâline gelir. 1974 başlarında bu merkez bir özeleştiri ortaya koyar. Bu özeleştiri esasında İbrahim Kaypakkaya’nın görüşleri temelinde hazırlanmış bir özeleştiridir. Ancak TKP/ML’ye olumlu bir atıfta bulunulmamaktadır. Amaç, bu özeleştiri temelinde TİİKP’den ayrılan bütün grupları, bu arada THKO ve THKP/C’den de Mao’ya sempati duyanları bir araya toplamaktır. Bunun için bir yandan yurtdışına çıkarılan kimi devrimci grup temsilcileri ile birlik görüşmeleri, pazarlıkları yürütülür, diğer yandan Türkiye’ye de görevliler gönderilir. Fakat evdeki hesap çarşıya uymaz. Hem TİİKP’in merkezi, hem diğer gruplar, kısa süren bir “oldu oluyor” havasından sonra, böyle bir birleşmeyi reddeler.
Yurtdışında bu arada yeni gelişmeler olur. TİİKP’in yurtdışındaki “özeleştiri” merkezi 1974’ün ikinci yarısında hemen tümüyle tutuklanır. Geri kalan kadrolar bu tutuklama ertesinde maceralı yollarla ilk kez İbrahim Kaypakkaya’nın yazılarıyla doğrudan tanışırlar.
Bu dönemde oluşturulan geçici yönetimde –bu yönetim hâlâ TİİKP Yurtdışı Bürosu’dur.– “Kel”de yer alır. Bu geçici yönetim birinci olarak İbrahim Kaypakkaya’nın ele geçen yazılarını çoğaltıp örgüt içi ve çevresine dağıtır, bunların tartışılmasını sağlar. Bu arada özeleştiri temelinde Türkiye’ye görevli gidenlerden gelen, “bu temelde olmuyor” haberi temelinde, yurtdışında tüm kadrolarla bir konferans örgütler. 1975 yılında yapılan bu konferansta büyük çoğunluk İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini doğru bularak onun kurduğu parti olan TKP/ML’ye katılma kararı alır. Bu kararı doğru bulanlar –ki “Kel” bunların içinde başı çekenlerden biridir– yurtdışında TKP/ML sempatizanları olarak örgütlenme kararı alırlar. Bir yönetim seçilir. “Kel” bu yönetimin içinde yer alır.
Bu arada 1974 affı ile birlikte sol örgütlerin –bu arada TKP/ML’nin de– hapisteki birçok kadrosu dışarı çıkar. Bunların bir bölümü 1973’ten sonra geri kalan, fakat örgütlü bir faaliyet yürütmeyen taraftarlar ve kadrolarla yeniden örgütlenmeye yönelirler. Bu yeni örgütlenmede “içerde” kalan en eski “merkezi” kadrolarca merkez görevi verilenler, işe soyunduklarında diğer “marksist-leninist” olarak değerlendirdikleri kimi gruplarla birlik adına TKP/ML’nin çizgisini sorgulamaya başlarlar. Bir bölüm ise İbrahim Kaypakkaya’nın çizgisi temelinde TKP/ML’yi olduğu gibi savunur. Tartışmalarda merkez ile bölgeler arasında kopukluk başlar.
“Kel” tam bu ortamda –1976 Mayıs’ında– yurtdışındaki TİİKP’in esas gövdesinin TKP/ML’ye iltihak kararını TKP/ML adına hareket edenlere bildirmek için –görevli olarak– ülkeye gelir. Ardından yine görevli olarak gelen bir yoldaşla birlikte “Kel” gerek TKP/ML merkezi adına konuşanlarla, gerekse TKP/ML’yi olduğu gibi savunan gruplarla görüşmeler yürütür. Bu görüşme ve tartışmalar ertesinde yurtdışındaki örgüt merkezi TKP/ML’yi tasfiye etme konumunda olduğunu tespit ederek, onunla bağları koparma, merkeze karşı olanlarla TKP/ML’yi yeniden inşa çalışmasına katılma kararı alır.
“Kel” Türkiye’de yurtdışı bölgesinin temsilcisi olarak çalışmaya başlar. Bu dönemde TKP/ML çizgisini savunan değişik bölgelerden temsilcilerin oluşturduğu bir Örgütlenme Komitesi oluşturulur. Bu komite de “Kel” de yurtdışı temsilcisi olarak yer alır. Komite, birbirinden bağımsız hareket eden bölge komitelerinin çalışmalarını koordine eder ve TKP/ML’nin Birinci Konferansı (Kongresini) hazırlar.
Bu kongrenin ideolojik-siyasi hazırlığında yurtdışının belirleyici önemi ve ağırlığı vardır. “Kel” bu dönemde belirleyici kadrolardan biridir. Onun 1978 başında TKP/ML’nin seçilmiş delegelerle yapılan ilk konferansı olan ve partinin yeniden ayakları üzerine dikilmesinde tayin edici olan konferansın hazırlanmasındaki katkıları büyüktür.
“Kel” Kongrede yedi kişilik Merkez Komitesi’nin asil üyeliğine seçilir. Merkez Komitesi içindeki iş bölümünde Batı Anadolu Bölge Komitesi’nde ve Araştırma Komisyonu’nda görev alır. Süreç içinde Doğu Anadolu Bölge Komitesi’ndeki (DABK) karışıklıklar, kimi geri çekilmeler ertesinde DABK da çalışmaya başlar.
Birinci Merkez Komitesi içinde Merkez Komitesi’nin yedinci toplantısına dek, ideolojik siyasi konularda egemen olan çizgi, “Kel”in de geliştirilmesine katıldığı ve savunduğu Birinci Konferansın çizgisidir. Sekizinci Merkez Komitesi toplantısında bu çizgiye karşı –o dönemde zindanda bulunan– Fahri Üyeler, bu çizginin AEP’çi, “revizyonist-troçkist kırması” bir çizgi olduğu, parti çizgisine inanmayan bir çizgi olduğu vb. suçlamaları ile bir saldırı başlatırlar. Bu saldırılar ertesinde Merkez Komitesi’nde ve partide giderek iki çizgi şekillenir. Bu iki çizgi çatışmasında bir yanda parti çizgisindeki kimi hata ve eksiklikleri aşarak ilerleme yanlıları, diğer yandan ise kendilerini parti çizgisine “inananlar” olarak adlandıranlar vardır. “Kel” bu mücadelede, Birinci Konferansın çizgisini ve yurtdışının görüşlerini savunan biri olarak, kişisel saldırıların da baş hedeflerinden biri hâline gelir.
İkinci Konferansın hazırlık çalışmaları yürürken 12 Eylül 1980 askeri faşist harekâtı gündeme gelir. Egemen sınıflar bütün devrimci örgütlere olduğu gibi TKP/ML’ye karşı da geniş operasyonlar düzenler. Bu operasyonlardan birinde “Kel”, 28 Kasım 1980’de, Erzincan’da polisin karakol kurduğu bir evde yakalanır.
Yakalandığı sırada kendisi hakkında, onun Merkez Komitesi’ndeki konumu vb. hakkında polisin elinde oldukça geniş bilgi ve belgeler vardır. Yoğun işkenceler görür. Bunlara bir ayı aşkın süre direndikten sonra çözülür. Oldukça kapsamlı bir ifadeyi imzalar. Çözülmesi, polisin daha önce elde ettiği bilgileri onaylama biçiminde bir çözülmedir. Kendi deyimiyle, “yalnızlık ve yenilgi psikolojisi ile en geri direnme noktasına” çekilir. “Polisin bilmediği bilgileri vermeme” düşüncesi bu noktadan itibaren tavrının belirleyicisi olur.
Daha sonra bu tavrın bir devrimciye yakışmayan bir tavır olduğu değerlendirmesi yapar.
“Kel” tutsak günlerinde kendini çabuk toparlar. “Sol memenin altındaki cevahir” kararmamıştır. Hapishanedeki direnişe katılır. Bu arada imkânları ölçüsünde araştırır. Dışarda konferans ertesinde parti içinde bölünme yaşanmış, Menşevik-Bolşevik kanatlar birbirinden ayrılmış; 1982’de TKP/ML (Bolşevik)in kuruluşu ilan edilmiştir. “İçerde” kendi imkânları ile –ki bunlar oldukça sınırlıdır– Bolşevik görüşleri savunan “Kel”, Menşevikler tarafından tecrit edilmeye çalışılır! Fakat yer yer dedikodu-karalama biçiminde yürüyen bu tecrit kampanyası başarıya ulaşamaz. “Kel” amca bulunduğu her ortamda çevrenin saygınlığını kazanmasını bilir.
“Kel” 1986’de af kapsamında özgürlüğüne kavuşur. Özgürlüğüne kavuştuktan ve yoldaşlarla yeniden doğrudan temas kurma imkânları oluştuktan sonra yaptığı ilk iş, yoğun bir okuma ve araştırma olur. Bu süre içinde Bolşeviklerin aldığı mesafe O’nun için şaşırtıcı ve sevindiricidir. “Kel” o döneme kadar olan devrimci hayatında marksist bilimin ne kadar önemli olduğunu ve bu konuda ülkede ne kadar boşluk olduğunu kavramıştır. Bu boşluğun doldurulmasında legal yayıncılığın önemli olduğu sonucuna varır, bu konuda görev almayı ister. Özgürlüğüne kavuştuktan sonra Marksizm-Leninizm’in önemli eserlerini devrimci insanlara ulaştırmanın bir aracı olarak İnter Yayınları’nı kurar. “Kel”, İnter Yayınları’nın sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü olarak, marksist-leninist görüşlerin birinci elden devrimci insanlara ulaştırılması işinde belirleyici önemde bir görevi yürüttü ve ölümüne kadar bu görevi sürdürdü.
“Kel” 20 yıl önce yaşama gözlerini yumdu. Ama geride yetiştirdiği onlarca devrimci, komünist kadro yanında, 16 yıllık yayıncılığında Stalin’in tüm eserlerini, Lenin’in 12 ciltlik seçme eserlerini, bir dizi Komintern derlemesini ve Kuzey Kürdistan-Türkiye komünist hareketindeki tartışmalar için mutlak gerekli olan bir dizi marksist-leninist eseri Türkçeye kazandırdı.
İnter Yayınları, Kuzey Kürdistan-Türkiye’de 100 yıllık komünist hareketin tarihinde başarılamayan bir işi başardı. Kuzey Kürdistan-Türkiye komünist ve devrimci hareketinin kalıcı olarak yararlanabileceği bir Marksizm-Leninizm kitaplığı sundu. Ve bu muazzam iş Ali Yavuz Çengeloğlu’nun ismiyle ayrılmaz bir biçimde birbirine bağlandı.
20 yıl önce kalleş ölüm “Kel”imizi çekti aldı aramızdan. “Kel”in geride bıraktığı Marksizm-Leninizm kitaplığından beslenen yeni devrimciler, komünistler hep O’nu sevgiyle, saygıyla anacaklar.
TKP/ML geleneğinden gelen kimi gruplar ve kişilerde “Kel”in ölüm yıldönümünde, Ali Yavuz’u anmaya çalışan yazılar yazıyorlar. Bunların Ali Yavuzu anması sahtedir. Ali Yavuz Bolşevik bir komünisttir. Sağlığında O’nun Bolşevik görüşlerine saldıranlar, Bolşevik görüşleri savunduğu için dedikodu-karalama kampanyası yürütenler, savunduğu Bolşevik görüşler bir tarafa bırakılarak, Ali Yavuz savunulamaz. Bizim için belirleyici olan Ali Yavuz’u komünistçe sahiplenmek ve savunmaktır. Çünkü Ali Yavuz’un temel niteliği O’nun bir Bolşevik olmasıdır.
O, komünizm uğruna yürüttüğü mücadelede, örgütlü mücadelenin çeşitli kademelerinde, en küçük birimden Merkez Komitesi üyeliğine kadar önemli sorumluluklar üzerlendi. O, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için mücadeleyi yaşamının merkezine koydu. “Kel”in sömürüsüz bir dünya için yürüttüğü mücadelesi hep yaşayacak…
Ali Yavuz’u savunmak, onun doğru görüşlerini temel alarak daha da geliştirmek anlamına gelir. Ali Yavuz’u savunmak, onun kavgasını, mücadelesini geliştirmektir. Ali Yavuz’u savunmak, O’nun bıraktığı kızıl bayrağı daha da yükseklere kaldırmaktır. Yeni Dünya İçin Çağrı, bu bakış açısıyla Ali Yavuz’u savunuyor, savunacak. Ali Yavuz’un Bolşevik özü bugün de mücadelemizde yaşıyor, yaşayacak!
13.08.2022