Erkek egemen toplumda, kadınların evde yaptıkları işler iş olarak dahi sayılmıyor. Kadın ellerinin yaptığı irili ufaklı bir dizi yapılması gerekli iş iş olarak görülmüyor.
“Ev kadınları bütün gün yemek yapar, sofra kurar, sofra kaldırır, çocuk bakar. Evin temiz ve düzenli olmasının sorumlusudur. Bazen 10 dakika dinlenmeden gelir akşam… Kocaya yoruldum demek olmaz, çünkü cevap bellidir. “Bütün gün evde boş boş oturuyorsun, ne yorulması?” Ev işlerinin ne parasal karşılığı vardır, ne de manevi değeri… Yaparsınız, yaparsınız görünmez. Sizin yaptığınız köfteyi dışarıdan satın almaya kalktığınızda ise para ödemeniz gerekir. Ev işleri nankördür. Görülmez…” (Bir kadın işçinin anlatımı)
Türkiye’de 13 milyon kadının “ev kadını” statüsünde olduğu hesaplanıyor. Ve bunların önemli bir bölümü her türlü güvenceden yoksun, tamamen koca eline bakan bir ekonomik bağımlılık içerisinde yaşıyor. Bu kadınların yegâne güvenceleri mevcut koşullarda evlilik kurumları. Temizlik, beslenme, hasta bakıcılığı, çocuk bakımı ve eğitimi ve daha bir dizi irili-ufaklı işi onlar çoğu kez karın tokluğuna yerine getiriyorlar. Refah düzeyleri kendi harcadıkları emekten bağımsız olarak, aile bütçesinin durumuna göre belirleniyor.
Ev kadınlarının ekonomik olarak bağımlılıkları, onları mutsuz evlilikleri sürdürme, koca dayağı ve kötü davranışları katlanmaya zorluyor. Ev kadınlarının mağdur edilmesi, toplumun erkek egemen yapısıyla doğrudan ilişkilidir ve bir toplumda erkek hakimiyetinin yoğunluğu ölçüsünde de katmerli olmaktadır.
Kadının “görünmeyen emeğini” görünür kılmanın bir yolu da, sarfedilen bu emek karşısında ücret talep etmektir. Çünkü, bugün kadınlar yapılması gerekli olan, fakat “özel mesele” olarak görülen büyük bir yükü sırtlamış durumdadırlar: Ev işleri ve çocuk bakımı. Hele hele ev işlerinin toplumsal olarak örgütlenmesi konusunda hiçbir gerçek adım atılmış değildir. Halbuki milyonlarca kadın ister ev dışında ücretli iş sahibi olsun, ister “ev kadını” olsun “ev işleri” kategorisinde ele alınan onlarca detay iş için her gün ne kadar büyük bir emek sarfetmektedir! Kadın iktisatçılar işte bu görünmez emeği görünür kılmak için epeyden beri çaba sarfediyorlar.
Ev işlerinin ücretlendiirlmesi talebi ile ilgili olarak YDİ Çağrı sayı 40, Aralık 2000 yılında yayınlanmış bir makaleyi yeniden yayınlıyoruz.
EV İŞLERİNİN ÜCRETLENDİRİLMESİNİ TALEP ETMEK ANTİMARKSİST MİDİR?
Ankara’da Gazi Üniversitesi tarafından 142 evli kadın üzerinde yapılan bir araştırmayla kadınların ev işlerine bir günde ortalama olarak ne kadar zaman harcadıkları tespit edilmeye çalışılmıştır. Yapılan çok geniş çaplı bir araştırma değildir, fakat yapılan araştırma ister ücretli bir işte çalışsın, isterse salt “ev kadını” konumunda olsun kadınların üzerinde olan ev işleri yükünün görünür kılınması açısından önemlidir.
Araştırmaya katılan bir bölümü ücretli bir işte çalışan ve diğer bölümü ev kadını olan 142 evli kadın hafta içi 2 gün, hafta sonu 1 gün olmak üzere toplam üç gün boyunca kendilerine verilen formu doldurarak yaptıkları faaliyetlerin sürelerini kaydetmişler. Daha sonra bunlar değerlendirilerek kadınların çeşitli faaliyetler için ortalama olarak ne kadar zaman harcadıkları tespit edilmiş. Bu araştırmanın ortaya çıkardığı en önemli sonuç, kadınların ev işlerinde ağır bir işçi kadar çalıştığı gerçeğidir.
Araştırmanın ortaya koyduğu bazı somut veriler şöyledir:
« Ev kadınları ev işlerine günde 8 saat 32 dakika zaman harcamaktadırlar. Dolayısıyla ev kadının ev içi faaliyeti 8 saatlik tam bir işgününü aşmaktadır.
« Ücretli işte çalışan kadınların durumu ise çok daha vahimdir. Ücretli çalışan kadının dışardaki çalışmasına ek olarak ev işlerine harcadığı zaman günde ortalama 5 saat 53 dakika olarak belirlenmiştir. Bu, 8 saat dışarda çalışan kadının sırtında ikinci bir iş vardiyasının olduğu anlamına gelmektedir ve bu durumdaki kadınlar toplam 14 saatle en uzun işgününe sahip emekçiler arasında yerlerini almaktadırlar.
« Ev kadınları çocuk bakımına çalışan kadından daha fazla zaman harcamaktadır. Ev kadının çocuk bakımı için harcadığı zaman 85,8 dakika, çalışan kadının ise 43,1 dakikadır. Bunun ötesinde kadınlar ortalama olarak 30 dakikalık bir zamanı ailenin diğer bireylerinin bakımına ayırıyorlar.
« Bütün günleri ev temizliği, çocuk bakımı ve aile bireylerinin kendilerini iyi hissetmeleri için gerekli ilginin/bakımın sağlanmasıyla geçen ev kadınlarının kendi kişisel bakımları ve (uyku dahil) dinlenmeleri için ayırdıkları zaman günde 462 dakikadır (yaklaşık 7 saat). Ve bu noktada çalışan kadınlarla arada fazla fark yoktur, çalışan kadınlar kendilerine daha fazla serbest zaman ayırmaktadırlar. Genelde daha kısıtlı zamana sahip olmasına karşın çalışan kadının kendine ayırdığı süre ortalama 478,3 dakikadır. Bu gayet açık bir biçimde ailesi için “saçını süpürge etme”deyiminde de ifade edildiği gibi ev kadınlarının kendilerini çok az önemsediklerini ve dikkatlerini esasen diğer aile fertlerinin rahatının sağlanmasına verdiklerini ve diğer taraftan ücretli bir işte çalışan kadınların emeğinin toplumsal olarak kabul gördüğünü göstermektedir.
Biz, Çağrı dergisi olarak; “Ev işleri devlet ve patronlar tarafından ücretlendirilsin!” talebini savunuyoruz. Biz yukarda aktardığımız türden araştırmaları önemsiyoruz. Çünkü bu tür araştırmalar ister ücretli bir işte çalışsın, isterse çalışmasın kadınların ev içinde sarfettikleri emeğin ölçülmesinin ve doğrudan ekonomik bir kategori olarak ele alınmasının imkânlarını yaratmaktadır.
Kadınların her gün yeniden ve yeniden yaptıkları yemek, alışveriş, temizlik, çamaşır yıkama, ütü, elbise onarımı (dikiş), çocuk ve yaşlı bakımı gibi işler ailenin “yeniden üretimi” için sunulan bir hizmettir. Kadınlar sundukları bu hizmetle her gün erkekleri ve eğer çalışıyorlarsa kendilerini bir yeni işgününe hazırlıyorlar. Ve çocuklarının bakımını sağlayarak kapitalizme yeni işgücü yetiştiriyorlar. Kadınlar sarfettikleri bu emeğin karşılığı olarak herhangi bir ücret almıyorlar, neticede onların emeği görünmez kalıyor. Ev kadınları tüm hizmetleri karın tokluğuna yerine getiriyorlar ve ekonomik olarak tamamen kocalarına bağımlı kalıyorlar. Çalışan kadınlar ise ekonomik olarak kısmen kazandıkları bağımsızlığın bedelini çifte yük taşıma şeklinde ödüyorlar.
Kadınların bu şekilde sömürüsünün temelinde yatan şey ev işleri, çocuk ve yaşlı bakımının kapitalizm şartlarında özel iş olarak örgütlenmiş olmasıdır. Bu işleri her bir özel konutta milyonlarca emekçi kadın yerine getirmemiş olsa, beslenme, temizlik ve dinlenmenin gerekleri bir başka biçimde çözülmek zorunda kalacaktır.
Marksistler bunun kökten çözümünün ev işleri ve çocuk bakımının toplumsallaştırılmasında olduğunu ortaya koymuşlardır. Bu, bugün tek tek emekçi hanelerinde kadınların yerine getirdiği işlerin çok daha ekonomik ve kaliteli biçimde toplumsal kurum ve kuruluşlar tarafından üzerlenmesi demektir.
Bunlar olmayacak şeyler değildir. Bunlar hayal değildir. Lokantalar, modern çamaşır-ütü servisleri, çocuk kreş ve kulüpleri, yaşlı bakım evleri vb. bugünden parası olan kesim açısından mevcuttur ve bu işlerin toplumsal çözümünün mümkün olduğunun göstergesidir. Ancak ne var ki, bunlar toplumun büyük çoğunluğu açısından, işçi ve emekçi kitleler açısından ulaşılmazdır; ezilenler açısından ulaşılabilir olanlar da kalite olarak iyi değildir.
Ev işleri ve çocuk bakımının bütün toplum için toplumsal çözümünü mümkün kılacak toplum sosyalist toplumdur. Sosyalist toplumda tüm bu yüklerden kurtulmuş özgür kadınlar nihayet bireysel yeteneklerini geliştirme ve bunları topluma sunma imkanına kavuşmuş olacaklardır.
Fakat bu, sosyalizm gelinceye dek ev işleri ve çocuk bakımının bugün bize dayatılan biçimini sineye çekmek zorunda olduğumuz anlamına gelmez. Tam tersine daha bugünden kapitalistlerin işçi ve emekçilerin sırtından elde ettikleri sömürü paylarını sınırlamak ve çalışma ve yaşam koşullarımızı iyileştirmek için mücadele yürütmek zorundayız. Ev içi hizmette sarfettiğimiz emeğin karşılığında kapitalistlerden ve patronlardan ücret talebi bu mücadelenin bir parçasıdır.
Ev işleri ve çocuk bakımının bütün yükünü kadınların sırtına yıkılması erkek egemenliğinin bir göstergesidir. Biz buna karşı da mücadele yürütüyoruz. Kadın ve erkek emekçiler bir yandan ev işlerinin toplumsallaştırılması için mücadele ederken, bu mücadelede eşitler olarak yer alabilmek için omuzlarındaki yükü paylaşmak zorundadırlar. Hedef yükten kurtulmaktır, ancak bu yükten kurtuluncaya dek erkekler de ev işleri ve çocuk bakımında üstlerine düşen görevi üstlenmek zorundadırlar.
Biz Çağrı dergisi olarak bu konuyla ilgili tavrımızı birkaç kez ortaya koyduk. Ev işlerinin ücretlendirilmesi talebiyle ilk ortaya çıktığımızdan beri bu talebin yanlış olduğu ve ev kadınlığının “meşrulaştırılmasına” yolaçacağı yönünde tepkilerle karşılaşıyoruz. Kadınların ev içinde sarfettiği emeğin görünür kılınmasının propagandasını yapan marksistleri sözde kadın emeğinin ev içi sömürüsünü görmezden gelmekle suçlayan feminist kesim, aynı gerekçelerle ev işlerinin ücretlendirilmesi talebine karşı çıkmaktadır. Halbuki, ev işlerinde sarfedilen emeğin saptanması, ölçülmesi ve bunun ulusal gelirdeki rolünün belirlenmesine çeşitli ülkelerde bizzat kadın iktisatçılar öncülük etmiş durumdadırlar. Onların araştırmaları kadının ev içi emeğinin görünür kılınması ve kadın emeğinin değer kazanması açısından ilk adımdır. Bunu bu “değer”in parasal olarak ifade edilmesi, yani ücretlendirilmesi izlemelidir. Bu elbette esasta kadın iktisatçıların vb. araştırmalarıyla vb. gerçekleşmez. Kadınların bu talep için örgütlenmeleri ve mücadele etmeleri gereklidir. Ve bu mücadele sonuç itibariyle ev işlerinin toplumsallaştırılması mücadelesiyle çelişmeyen, bilakis onu hızlandırıcı rol da oynayabilecek haklı bir mücadeledir.
Bizi eleştirenler savunduğumuz talebin bu yönlerini kavramamaktadırlar. Sözümona Marksizmi ve marksist politik-ekonomiyi kendilerine esas aldıklarını iddia edenler bu konuda tamamen yanlış pozisyonların savunucuları olmaktadırlar. Buna somut bir örnek vermek istiyoruz.
Genç Devrimci Kadın Dergisinde “ev işleri ücretlendirilsin” talebi birkaç gerekçeyle eleştiriliyor.
Ev kadını emekçi değil midir?
Dergide ileri sürülen ilk tez ev kadının emekçi olmadığı tezidir. Geçerken belirtelim, aynı tez feminist dergi olma iddiasındaki Cemre dergisinde yeralan “Cinsiyete dayalı iş bölümü ve yeniden üretim” (Mart 2000) başlıklı makalede de savunulmaktadır.
Genç Devrimci Kadın’da şunlar yazılıyor:
“Yalnızca sermaye üreten emek üreticidir. Oysa ev kadını ne kolektif emek sürecinde yer almakta, ne emek gücünü satmakta ve ne de yaptığı iş karşılığında kendisine bir ücret ödenmektedir. Böyle olunca ev kadınının emekçi olmadığını biz değil, bizden çok önce Marks’ın kendisi tespit etmiş ve Lenin de onu “ev kölesi” olarak tanımlamıştır. Kestirmeci bir yaklaşımla “ev kadını da emekçidir” deyivermek marksist ekonomi-politiğin açılımlarını gerektiğinden fazla zorlayarak alt üst etmek demektir.” (Genç Devrimci Kadın Mart 99, sf. 5)
Burada Marks’a ve Lenin’e dayanmak adına ileri sürülenler gerçekte Marksist görüşlerin çorba edilmesidir.
Marksizm’de emekçi kavramı, esas olarak kendi emeğine dayanarak geçimini sağlayan kesim olarak geçmektedir. Buna göre örneğin kendi ailesi için tarlada çalışan ve ama bu çalışmasının karşılığında doğrudan ücretlendirilmeyen köylü kadın emekçidir. Aile atölyesinde çalışan ve doğrudan ücretlendirilmeyen kadın emekçidir. Dolayısıyla belirli bir kesim insanın emekçi kategorisine girebilmesi için ille de ücret karşılığında çalışıyor durumda olması gerekmemektedir.
Lenin’in ev kadınlarını “ev kölesi” olarak tanımladığı doğrudur. Fakat buradan ev kadınlarının emekçi kategorisinde ele alınamayacağı sonucuna varmak yanlıştır. Çünkü köleler de emekçilerdir, evet ücretsiz emekçiler! Ve bilindiği üzere kapitalizm Marksistler tarafından ücretli kölelik sistemi olarak adlandırılır. Marksist politik ekonomi aileyi bir ekonomik birim olarak ele alır. Buna göre aile fertleri de ailenin üretim ilişkileri içinde aldığı yere göre sınıflandırılır. Buradan ayrımsız olarak tüm ev kadınlarının “emekçi” kategorisinde ele alınamayacağı sonucu ortaya çıkar. Örneğin, bir kapitalistin “ev kadını” konumundaki eşi emekçi değildir. Çünkü o geçimini esas olarak kendi emeğine dayanarak sağlayan pozisyonda değil, emek sömürüsünden pay alan pozisyondadır. Diğer taraftan bir işçinin “ev kadını” konumundaki eşi ve çocukları proleter sınıfa dahildir. Her ne kadar ev kadınlarının tümü için “emekçi” denmesi doğru olmazsa da, bunların büyük çoğunluğunun işçi ve emekçi katmanlara dahil olduğu açıktır. Geçmişte Komünist Enternasyonal’de bu konu üzerine uzun uzadıya durulmuş ve “proleter ve emekçi ev kadınlarının örgütlenmesi” sorunu işçi ve emekçi kadınlar arasında çalışmanın bir parçası olarak ele alınmıştır. (Bkz. Sosyalist Kadın Hareketi, Dönüşüm Yayınları)
Ev işlerinin ücretlendirilmesinin talep edilmesi ev kadınlığını meşrulaştırır mı?
İleri sürülen bir diğer tez de ev işlerine ücret talebinin ev kadınlığını meşrulaştıracağıdır.
Şöyle yazıyor Genç Devrimci Kadın dergisinde:
“Bu nedenle ev kadınına emekçi diyerek ya da ona ücret talep ederek Clara Zetkin’in ifadesiyle ‘kültür tarihinin hilkat garibesine, iktisadi bir fosile’ dönüşmüş olan ev kadınlığını meşrulaştırmak değil, ev kadınlığının ortadan kalkması içn savaşmak gerekir.” (aynı yerden)
İlk olarak şunun tespit edilmesi gereklidir: Ücret talebi vs. ev kadınlığının “meşrulaştırılmasına” yolaçacağı kaygısı tamamen yersizdir, çünkü ‘ev kadınlığı’ zaten bugün kapitalist sistemde meşrudur. ‘Ev kadınlığı’ meşru bir konum olarak kabul edilmekte ve hatta kadınlara meslekleri sorulduğunda “ev kadınlığı” bunun yanıtı olarak geçerli sayılmaktadır.
İkincisi ve en önemlisi, biz “ev kadınının ücretlendirilmesi” talebini değil, ev işlerinin ücretlendirilmesi talebini ileri sürüyoruz. Bu ayrımı yapmak çok önemlidir. Çünkü, ev işleri salt ev kadınları üzerinde değil, yukardaki rakamların açık konuştuğu gibi ücretli çalışan kadınların üzerinde de bir yüktür. Bunun ötesinde ev işlerinin ücretlendirilmesi talebi salt kadınları ilgilendiren, salt kadınlar için geçerli bir talep de değildir. Bu talep ev işleri erkekler tarafından yerine getirildiğinde onların da ücretlendirilmesini içerir.
Ev işlerinin ücretlendirilmesi talebinin gerçekleştiğini düşünelim. Bu somut olarak ne anlama gelir? Ev işlerinin her birine belirli bir parasal değer tespit edilir (ve tabii ki bu da ücret artış mücadelesinin bir parçası olarak gündeme gelir) ve bu ücret devlet ve kapitalistler tarafından her ” yeniden üretim birimine” yani her aileye ya da yalnız yaşıyorsa her ferde verilir. Bu para karşılığında tek tek bireyler ve aileler ev işlerini kendileri de yerine getirebilirler ya da örneğin yemeklerini her gün lokantada yeme yolunu da seçebilirler, vb. Ve maddi imkanlar el verdiği ölçüde insanların büyük çoğunluğunun ev işlerinin o bıktırıcı tek düzeliğinden kurtulmak için can atacağı açıktır. Bu nedenle de ev işlerinin ücretlendirilmesi toplumsal çözümleri hızlandırıcı bir rol oynaması büyük olasıdır. Ev işlerinin ücretlendirilmesi, şimdiye kadar esasta kadın işi olarak görülen ve evet ücretli olmadığı için de pek rağbet görmeyen işlerin parasal değer kazanmasına bağlı olarak toplumsal olarak değer kazanmasına yolaçacaktır. Ve bu da kadın işi ile erkek işi şeklindeki toplumsal ayrımın değişmesi yönünde önemli bir adımdır.
En önemlisi şudur: Ev işlerinin ücretlendirilmesi, ev işlerinin toplumsal bir iş olarak resmen kabulüdür. Bu ev işlerinin toplumsallaştırılması yönünde yaratılacak bilinç ve atılacak somut adımlar bakımından çok önemli bir ileri adım olur.
Ev işlerinin ücretlendirilmesi için mücadele ev işlerinin toplumsal çözümü için mücadelenin, dolayısıyla “ev kadınlığının ortadan kalkması” için mücadelenin karşıtı değildir. Fakat kadınların omuzlarındaki muazzam yükün azaltılması için, işçi ve emekçi kadınların çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi için mücadelenin önemli bir parçasıdır.
Kasım 2000
YDİ ÇAĞRI Sayı 40, Aralık 2000