Taş ocakları, yollarda, köprülerde, konut yapımında genel anlamda inşaatlarda kullanılan malzemelerin üretildiği kazılmış alanlardır. Çimentonun hammaddesi olan kum buralarda üretilir. Duvar taşları buralarda çıkarılır. Taş ocaklarına açık ocak madenciliği de denir. Volkanik kayalar (Tıpta, takılarda vs. kullanılır) Kaolin (Seramik ve porselen yapımında kullanılır) Mıcır (Yol yapımında kullanılır) Granit kireç taşı (İnşaat ve yapı sektöründe, çimento-kireç üretiminde, tarımda metalürjide, baca gazı arıtımında, cam, şeker, kâğıt, lastik, boya gibi endüstriyel alanlarda kullanılır) Mermer (Önemli yapı malzemesidir) kum taşı (İnşaatta ve yol yapımında kullanılır) hepsi buralarda çıkarılır.
Sözün kısa ifadesi, insanlığın şehirleşmeyle birlikte giderek artan ölçüde ihtiyaç duyduğu yapı malzemelerinin hammadde alanlarıdır taş ocakları.
İnsan ilk alet ihtiyacını taş, ağaç ve kemiklerden karşılamıştır. Ağaç ve hayvan kemiğinin bulunmadığı yerlerde taş önem kazanmıştır. Bu anlamda taş her zaman kullanılan bir malzeme olmuştur.
İnsanlığa bu kadar yararı olan faaliyet alanları nasıl oluyor da çevreyi kirletebiliyor. Taş ocakları dün vardı, bugün de, yarın da var olacaktır. Sorun bu ocakların varlığında değildir. Sorun faaliyet gösterilen alanların nasıl ve hangi amaçlar için kullanıldığındadır. İnsanlar elbette kendilerine barınma yerleri yapacaktır. Bu yapıların malzemesini de doğanın sunduğu malzemelerden yararlanma ile sağlayacaktır. İhtiyaca göre yapılanda problem yok. Problem ihtiyaç dışı olanla birlikte, önceliğin önem sırasına göre planlanmasındadır.
Yol elbette yapılacak! Sorun yol yapımında değil, yolu hangi amaçla yapıldığındadır. Araba sanayinin gelişmesi için yapılan yol, yıllardır kapitalizmin ayakta kalmasının itici güçlerinden biridir. Otomobil sanayi daha fazla kara yolu yapımını teşvik ettiği gibi fosil yakıtların (benzin-mazot vs.) daha fazla tüketimini de tetiklemiştir. Toplu taşımada demiryoluna nazaran kara yolu seçimi de kapitalist otomobil sektörünün isteklerinin dayatılması sonucudur. Toplu konut yerine tek tek evler yapma, oto sanayindeki gibi bireyselliğin körüklenmesidir. Saraylar, köşkler, konaklar, piramitler, kiliseler camiler vb. görkemli yapılar hep egemen sınıfların, üstekilerin “itibardan tasarruf olmaz” mantığı ile güç gösterisi amacıyla yapılmış yapılardır. Burada temel sorun elbette “tüketim çılgınlığı” değildir. O bir sonuçtur. Sonuçta birey tüketicinin tavrını belirleyen tüketimde değil; üretim alanında yapılandır. Üretim ihtiyaca göre değil, kâra göre üretim olunca tüketicide kışkırtılmakta ortaya “tüketim çılgınlığı” çıkmaktadır! Bu ihtiyaç dışı üretim tarzı kendi tüketicisini yaratıyor.
Taş ocağı açmak için izin almak gerekli mi?
3213 sayılı Maden Kanunu’nda, Taş Ocakları’nda elde edilen ürünler maden olarak vasıflandırılır. İki grup madenler şöyle sıralanmaktadır.
“Birinci grup madenler:
a-İnşaat ile yol yapımında kullanılan ve tabiatta doğal olarak bulunan kum ve çakıl.
b-Tuğla-kiremit kili, çimento kili, marn, puzolanik kayaç (Tras) ile çimento ve seramik sanayilerinde kullanılan ve diğer gruplarda yer almayan kayaçlar.
İkinci grup madenler:
a)Kalsit, dolomit, kalker, granit, andezit, bazalt gibi kayaçlardan agrega, hazır beton ve asfalt yapılarak kullanılan kayaçlar.
b)Mermer, traverten, granit, andezit, bazalt gibi blok olarak üretilen taşlar ile dekoratif amaçla kullanılan doğal taşlar.
c)Kalsit, dolomit, kalker, granit, andezit, bazalt gibi kayaçlardan entegre çimento, kireç ve kalsit öğütme tesisinde kullanılan kayaçlar.” (3213 sayılı Maden Kanunu. https://www.mevzuat.gov.tr)
Böylece taş ocaklarının işletme ruhsatı toprak mülkiyetine bağlanmıştır. Mülkiyet sahibi madeni çıkarma dolayısıyla gerçekte kirletme hakkını da elde etmiştir. Elbette izin alarak bu işi yapmaktadır.
Taş ocakları tüzüğünün 23. maddesinde alınması gereken tedbirler hakkında şöyle denilmektedir:
“Ocaklar, umuma ve diğer kişilere ait yol, kuyu, çeşme ve binalara zarar vermeyecek bir mesafede açılacaktır. Açılacak ocakların işletilmesi için bant kullanılması gerektiği takdirde herhangi bir sakıncaya meydan vermemek için ocak sahibi tarafından gerekli önlemler alınıp uygulanacaktır; ocak açanlar ve işletenler koruma (güvenlik) bakımından ilgili mahalli makamlardan gelecek her çeşit ikazı kabul edip yerine getirmeye mecburdur.” (30.02.2005 tarih ve 25716 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Maden Kanunu ve Taş Ocakları Tüzüğü)
Tüzük maddesinde de belirtildiği gibi taş ocaklarına ruhsat ve izin verilme şartı bu tesislerin çevreye zarar vermemesine bağlanmıştır. Ancak uygulamada durum çok farklıdır. Taş ocağı olarak faaliyet gösteren işletmelerden sıvı ve katı atıklar, toz, duman, gürültü ve sarsıntı gibi değişik kirleticilerle onlarca yıldır çevreyi kirletmektedir.
Taş ocaklarının faaliyeti doğayı nasıl kirletir?
Taş ocaklarındaki çalışmalar sonucu oluşan tozlar, insanlar ve bitkiler üzerinde olumsuz etki yapar. Havayı kirletir, bitki örtüsünün ve ekili alanların zarar görmesine neden olur. Taş ocaklarından çıkan atık maddeler çevredeki bitki örtüsüne, toprak yapısına, havaya, suya, tarım alanlarına ve canlı habitatlara da zarar verir.
Taş ocakları doğanın tahribatına sebep oluyor. Bu tahribatta öne çıkanlara kısa bir göz attığımızda karşılaştığımız manzara şöyledir:
Deprem etkisi
Taş ocaklarından, taş çıkarmak için kullanılan yöntemlerin başında patlamalar gelmektedir. Patlamalar sonucu oluşan sarsıntı, milyonlarca yıl süren erime sonucunda kireç taşları ve kayaların içinde suyolları, mağaraların tahribatına sebep olur. Suyollarını ve mağara sistemini bozar, çökmeler oluşur. Suyun yolu değişir ve derinlere kaçmasına sebep olur. Bölgedeki su kaynaklarını kullanan bu durumdan zarar görürler. Bu patlamalar aynı zamanda depremleri de tetikler. Taş ocağına yakın yerleşim yerlerindeki evlerin duvarlarında çatlamalar da olur.
Balıklar ölüyor
Taş ocaklarının elde edilmek istenilen taş kütlesinin üstündeki toprak ve parçalanmış kaya kesimi sıyrılırken oluşan atık/artık maddeler genelde düzensiz yığılır. Bu malzemeler doğru değerlendirilmediğinde moloz olarak kalır. Hele de eğimli araziler yığılan bu maddeler bir süre sonra yağmurlar vasıtasıyla yamaç aşağı kayar dere yatağının ulaşır. Killi bölümün akarsulara, göl veya denize taşınması sudaki canlılara yarar verir. Kil ve toz, suda kısa sürede çökmediği için balıkların ve balık yavrularının solungaçlarına girerek, tıkayarak balık ölümlerinin nedeni olur.
Fotosentezi engelliyor
Genelde tozu önlemek veya bastırmak için var olan torba filtreler ve ıslatma yöntemleri kullanılmadığından taş ocaklarında toz sürekli oluşur. Toz yerleşim alanlarına yakın bölgelerde insanların sağlığını olumsuz etkiler. Bitki yapraklarını kaplayarak solunumu ve fotosentezi engeller. Çiçeklenme döneminde döllenmeyi önler ve meyve oluşumunu azaltır.
Bunu İstanbul Üniversitesinden Prof. Dr. M. Doğan Kantarcı zeytin ağacı somutunda gayet net bir şekilde açıklamaktadır. Olduğu gibi aktarıyoruz.
Zeytin ağacı ve tozun etkisi. 1. Toz zeytin ağacının yapraklarına konar. 2. Gece nemi ile nemlenen toz, gündüz kuruyarak yaprak yüzeyinde kabuklaşır. Özellikle kireç tozu (cacoз) su ile gece ca(hcoз)₂ ‘a dönüşür. Bu kalsiyum bikarbonat gündüz hava ısındığında kuruyarak diğer toz taneciklerini de birbirine yapıştırır. Yüzeyi toz kabuğu ile kaplanmış olan yaprak yeterli güneş enerjisi alamaz, fotosentez ve solunum gücü azalır. Bu azalma ağacın besleme, meyve verme ve büyütme gücüne olumsuz etki yapar. 3. ince toz yaprağın solunum gözeneklerini tıkar. Gözenek kapakçıklarının kapanmasını engeller. Gözenek kapakçıkları kapanamayan yaprak devamlı terleme ile su kaybeder ve bir tür “fizyolojik kuraklık etkisi” olayı gerçekleşir. 4. kireç taşı tozları dişi çiçeğin yumurtalık borusunun ağzına konar ve buradaki yapışkan sıvıyı kurutur. Çiçek tozları yumurtalığın ağzına yapışamaz ve yumurtalığa taşınamaz. Bu durumda ağaç çiçek açar. Ama döllenme gerçekleşemediği için meyve verimi azalır. (https://www.researchgate.net)
Bu profesörün konuyla ilgili makalesi içinde değindiği çok ince bir detay olduğunun bilincinde olarak sorunun kavranmasında yardımcı olacağı için alıntıladık.
Vadiler tahrip oluyor
Taş ve çakıl ocaklarında çamurlu su sorunu: Çakıllı materyal, aradaki toz ve kil gibi çimento kalıntıları yıkandıktan sonra kırıcıya verilir. Yıkama ile suya alınan toz ve kil dinlendirme havuzlarında çökeltilir. Bu çökeltme sonucu havuzlarda birikenler genelde tarım alanlarına dökülür. Çünkü çamurun döküleceği yer yoktur. Taş ocaklarında, taşların kesilme işleminde açığa çıkan kireçli su ise vadiye bırakılarak, vadi tahrip edilir.
Gürültü sorunu
Taş ocağı ve kullanılan araçların çıkardığı gürültü hem çalışanların hem de yakın olan yerleşim alanlarındaki insanların etkilenmesine sebep olur. Sağırlığa varacak kadar tahribat açar.
Pislik ocağı
Taş ocaklarından arta kalan çukurlar hep sorun olmuştur. İşletenler işleri bittiğinde oluşan çukur ağaçlandırılamadığı için çöplük alanlarına dönüşür. Her türlü atık maddelerin doldurulduğu, lağım atıklarının boşaltıldığı bir pislik gölleri ortaya çıkar. Çukura doldurulan kirletici atıklardan sızan maddeler yeraltı sularının kirlenmesine sebep oluşturur. Yasa “taş ocağı çukurları yeraltı suyunu doğrudan etkileyen yapılarından dolayı, temiz materyal ile basamaklı olarak doldurulup ağaçlandırılmalı” der. Ama uyan kim? Denetime maruz kalan da rüşvetle işi hâl eder. Olan yine doğaya çevreye olur. Bunun için de özellikle taş ocakları yerleşim alanlarından ve verimli tarım arazilerinden çok uzaklara açılmalıdır. İşleticiler doğru dürüst denetlenmelidir. “Benim memurum işini bilir” mantığının geçer akçe olduğu bir düzende bu istekten öteye anlam ifade edemez. Diğer çevre sorunlarında olduğu gibi sorunun kaynağı kurutulmak zorundadır. Bu da kapitalist sistemin yok edilmesiyle, ortadan kaldırmakla mümkündür.
Sebep sonuç ilişkisi
Sonuç doğa kirletiliyor, canlıların yaşam alanları daraltılıyor. Ne için kapitalizmin daha fazla kâr edip yaşaması için. Yollar yapılıyor arabalar gitsin diye, bina yapılıyor insanlar otursun diye, köprüler yapılıyor insanlar geçsin diye, saraylar yapılıyor muktedirler içinde barınsın diye. Betonlaşma almış başını gidiyor. Bunları yapmak için gerekli olan taş ocakları hep fazlalaşıyor. Tüm bunlar yapılırken sürekli olarak insan dışı canlıların yaşam alanları daralıyor. Daraltan kim insan, elbette insan kavramı sınıflar üstü bir kavram ve bize düşen bunun üstüne örtülen perdenin kaldırılmasıdır. İnsan sömüren ve sömürülenden oluştuğuna göre esas sorun sömürenin sömürmesini imkânsız kılma sorunudur. Çünkü bugün doğanın tahribatında birinci dereceden sorumlu kapitalist sistem ortadan kalkmadan, kapitalistler mülksüzleştirilmeden sorun çözülemez. Aşırı ihtiyaç dışı üretim durdurulamaz. Sistem varlığını devam ettirdikçe; daha fazla yol, daha fazla konut, daha fazla betonlaşma devam edecektir. Doğada yapılan her tahribatın sonuçları ağır olacaktır.
20 Ocak 2021