Thomas Nast isimli bir karikatürist, 1874’te bir karikatür çizer. OHarper’s Weekly gazetesinde yayınlanan karikatürde üzerinde “Cumhuriyetçi Oy” yazan bir fil, aslan derisi giyen ve ormandaki diğer tüm hayvanları korkutan bir eşek ve korkup kaçan diğer hayvanlar vardır. Cumhuriyetçiler fil figürünü benimserler. 1828 seçimlerine gelindiğinde Demokratların başkan adayı olan Demokrat Andrew Jackson’a siyasi rakipleri kendisine hakaret edip “jackass” (“Eşek Herif”, “ahmak”) yakıştırması yapınca, O da kampanyasında –yine aynı karikatürden yola çıkarak– “akıllı eşek“ imajını kullanmaya başladı. O gün bugündür Cumhuriyetçileri fil, Demokratları eşek simgeliyor.
(Thomas Nast’ın söz konusu karikatürü ekte)
Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) başkanlık seçimlerinde iki parti yarışacak. Demokratlar yani “eşekler” ile Cumhuriyetçiler, yani “filler” ABD seçimlerinde karşı karşıya gelecekler.
Bir dizi başka aday da var başkanlık için yarışa katılan. Fakat bunların seçilme şansı sıfır. Sonuçta ya eşek ya da fil partisinin adayı kazanacak.
Peki, bu seçimlerden kim galip çıkacak? Sıkça iddia edildiği gibi seçim “dünyanın geleceği açısından” kader seçimi mi?
Hemen her ABD başkanlık seçimi gerek ABD’de gerekse de dünyanın diğer ülkelerinde ilgi ile takip edilir, eşeklerin mi yoksa fillerin mi kazanacağı üzerine yığınla yorum, tahmin yapılır; her seçimde ABD seçimlerinin ne kadar önemli olduğu vurgulanır, kazananına bağlı olarak “yeni dönemin çok farklı olacağı” üzerine ahkâm kesilir. ABD seçimlerinin bu denli “önemli” görülmesinin nedenleri olarak onun emperyalist büyük güçlerden birisi olması, kendi çıkarlarını korumak ve geliştirmek için dünya üzerinde çeşitli bölgelerde askeri güç bulundurması, bilindik söylemle “dünya jandarmalığı” rolünü sürdürmesi… vb. vb. sayılabilir.
Tüm bunlar olgu.
Peki, bu olgulardan yola çıkılarak ABD seçimlerinde Trump’ın ya da Biden’in seçilmesinin “dünyanın geleceği açısından belirleyici” olduğu iddiaları ne kadar gerçekçi?
Bu soruya yanıt ararken şu temel noktanın bilinmesi gerekir: ABD emperyalist devletinin çıkarları her zaman merkezdedir. Bu nedenle kim başkan seçilirse seçilsin, seçilen kişi ve onların arkasındaki partiler emperyalist ABD devletinin çıkarları temelinde bir siyaset izlemek durumundadır, zorundadır. Seçilen hiçbir ABD başkanı çizilen emperyalist politikanın dışına çıkıp ayrıksı bir siyaset izleyemez.
Hâl böyle olduğu için de seçime katılan partiler ve onların adaylarının görünürde aralarında var olan farklılıklar ve bu “farklılıklar” temelindeki çatışmaları/kavgaları özde ABD emperyalist devletinin çıkarlarını zedelemeyecek olan, tam tersine onun çıkarlarını daha güçlendirmek adına ortaya konulan pratik siyasetten/yöntemden kaynaklanan farklılıklardır; öze, yani ABD emperyalist siyasetine ilişkin temel farklılıklar değildir.
Bu temel düşünce/olgu üzerinden hareketle; ABD’de eşek veya fil partisinin adayının başkan olmasının dünyanın kaderini değiştirecek bir önemde olduğu iddialarının abartılı olduğunu; bu tür söylemlerin spekülasyondan öte bir değeri olmadığını söylemek yanlış olmayacaktır. ABD Başkanlık Seçimi hiç de abartıldığı kadar önemli değil… Çünkü geçmiş seçimlerde olduğu gibi bu seçimlerde de seçilen kim olursa olsun sonuçta ABD emperyalizminin çıkarları merkezde olacak; ABD emperyalist devleti kazanacaktır. Bir başka deyişle; fillerle eşeklerin seçim düellosunda ABD emperyalist devletinin simgesi olan “beyaz kartal” (“Bald Eagle”, “kel kartal”, burada ama eski İngilizceye göre “Beyaz Kartal”) kazanacaktır. Kaybeden ise başta ABD olmak üzere dünya halkları olacaktır.
Seçimlere giderken ABD
Öncelikle Covid-19 pandemisi tüm dünyada olduğu gibi ABD’de de hükmünü sürdürmeye devam ediyor. Salgının bugünkü ABD yönetimi tarafından ciddiye alınmaması, işin ciddiyeti anlaşıldıktan sonra ise yeterli önlem alınmaması sonucu yaklaşık sekiz milyon kişi hastalığa yakalandı, çoğunluğu yoksul, ağırlıklı olarak Afro Amerikan kesimden 200 binin üzerinde insan hayatını kaybetti. Salgın hastalık ABD’de sağlık sisteminin ne kadar kötü olduğunu, ancak parası olanın sağlık hizmetine ulaşabildiğini bir kez daha gösterdi. Ama ne gam!!! Seçim çalışmaları salgın hastalık seçim malzemesi hâline getirilerek de sürdürüldü. Örneğin salgının başladığı dönemlerde salgını ciddiye almayan Başkan Trump, iş ciddiye bindiğinde aşının seçimlerden önce hazır olacağının sözünü vererek oy toplamaya çalışıyordu. Seçimlere kadar henüz insan üzerinde yeterince test edilmiş aşı bulunamamıştı ama Trump hastalığa yakalanmıştı!!!
ABD seçimlere ırkçılığın arttığı, polis şiddetinin yoğunlaştığı, faşist örgütlenmelerin güçlendiği… koşullarda gidiyor. Afro Amerikanlara karşı polis terörünün can aldığı olaylara kitlesel tepkiler sürüyor. Buna karşın ABD üst yönetimi her ne kadar “Afro Amerikanları” kazanmaya dönük laflar etse de Trump’ın başkanlığı döneminde izlediği kutuplaştırıcı siyaset, sarfettiği ırkçı, cinsiyetçi söylemleri, Trump döneminde Afro Amerikanlara yönelik saldırılarda bulunan polisin Trump tarafından korunması vb. vb. unutulmuş değil…
ABD seçimlere derinleşen ekonomik kriz koşullarında gidiyor. Covid-19 pandemisi de krizin derinleşmesine etkide bulunuyor. IMF’nin 2020 yılı ABD ekonomisi için öngörüsü %6,6 daralacağı yönünde. (AA, 17.07.2020) Amerikan işçileri ve emekçileri krizin işsizlik, açlık ve sefalet olduğunu yaşayarak görüyor. Verilere göre her beş kişiden birisinin işini kaybettiği, işsiz sayısının salgınla birlikte zirve yaptığı (Resmi verilere göre, Nisan ayında %14,7 ile 1929’lardaki büyük bunalımdan bu yana en yüksek seviyesine çıktı! Forbes dergisinin hesaplamasına göre ise işsizlik oranı %24,9 düzeyinde (bbc.com, 25 Eylül 2020 ve 12 Mayıs 2020) belirtiliyordu. Güncellenmiş veriler henüz açıklanmadığı ve ama işsizlikteki bu rakamların kısmi revizyonlara rağmen hâlâ çok yüksek olduğu belirtiliyor. (Bkz. bbc.com, 12 Mayıs 2020) Derinleşen yoksulluk kitleler arasında yayılırken, kitlelerde de hoşnutsuzluk artıyor. Kitleler huzursuzluğunu kitlesel eylemlerle dışa vuruyorlar.
ABD’nin dünya üzerinde izlediği emperyalist siyasetinde yaşadığı gerilemenin sürdüğü koşullarda yeni başkanlık seçimleri yapılacak. Bu gerilemede en önemli etken, başta Çin olmak üzere diğer emperyalistlerin dünya üzerinde etkilerini artırmaları. Artık eskiden olduğu gibi ABD dünyada istediği gibi at oynatan, “Batı” dünyasını peşine takan, dünya jandarmalığını kimseye bırakmayan bir pozisyonda değil. Çin, Rusya, Almanya ve Fransa önderliğindeki AB gibi başka emperyalist odaklar/güçler dünyanın yeniden paylaşılmasında daha aktif rol üzerleniyorlar ve ABD –askeri alan dışta tutulduğunda– bu rekabette eskisi gibi rahat değil. Bu durum ABD emperyalizmini daha da saldırgan bir politika izlemeye yöneltiyor. Trump başkanlığında bu siyaset “başarıyla” uygulandı. Emperyalizmin doğası gereği seçimlerden sonra da ABD’nin bu saldırgan siyaseti sürdürülecektir. Aslında Trump yönetimini izolasyonizm (kendi içine kapanma) ile suçlayan Demokratlar dış siyaset bağlamında daha azgın bir çizginin savunucularıdır. Daha başkan seçilmeden ettiği barış lafları nedeniyle “Nobel Barış Ödülü” verilen ABD’nin ilk siyahi başkanı Obama dönemi, ABD’nin dış saldırganlıkta en azgın olduğu dönemlerden biri idi.
Ne “demokrasi” ama…
Bu koşullarda girilen seçimlerde iki parti ABD başkanlığını kazanmak için kıyasıya bir yarış içinde. Evet, zor bir dönemde geçen ABD’de seçimler burjuva demokrasisinin de sorgulandığı seçimlerden birisi olarak önem kazanıyor.
Büyük emperyalist bir devlet olarak ABD’de burjuva demokrasisi hüküm sürmektedir. On yıllardan beri bu ülkenin “demokrasisi” burjuvazi tarafından en ileri demokrasilerden birisi olarak, dünya halklarına “örnek” bir demokrasi olarak propaganda edilmiştir, edilmektedir.
Ancak ABD “demokrasisine” düzülen bu övgüler, genelde burjuva demokrasilerinin gerici, köhnemiş yanlarının pratikte ortaya çıkmasını, onun gerçek yüzünün görülmesini engelleyemiyor. Hayır, tam tersine, örneğin seçim dönemlerinde burjuva demokrasisinin gerçek yüzü tekrar tekrar ortaya çıkıyor, bu “demokrasi”nin ne menem bir “demokrasi” olduğu seçim dönemlerinde daha iyi görülüyor.
Geçen başkanlık seçimlerinde yaşananları göz önüne getirmek bile bu ülkede yaşanan “demokrasi”nin niteliği hakkında fikir vermeye yeter. Hatırlanacağı üzere geçen başkanlık seçimlerinde Rusya’nın ABD başkanlık seçimlerine müdahale ettiği, manipülasyonlarla Trump lehine çalıştığı, oyların “çalındığı” iddia edilmiş ve bu iddialar uzun süre tartışılmıştı.
Bu seçimlerde de dünyanın bu “ileri demokrasisinde” seçim propagandası döneminde “demokrasi”nin iddia edildiği gibi “ileri” olmadığını; tam tersine gelişmelerin köhnemiş ABD (burjuva) “demokrasisinin” lime lime döküldüğünü; söz konusu “demokrasinin” en temel unsurlarından birisi olduğu ileri sürülen bağımsız seçimlerin ABD tarihinde en tartışmalı ve burjuva anlamda bile her türlü kuralın, yasanın çiğneneceği bir seçim olacağını şimdiden ortaya koymuş bulunuyor.
Örneğin; seçimlerin adil yapılıp yapılmadığı, ‘seçim şaibeleri daha seçim olmadan ortaya saçıldı. Pandemi nedeniyle daha yoğunluklu uygulanacak olan seçimlerde mektupla oy kullanma yönteminin özellikle Trump’ın geride olduğu eyaletlerde posta hizmetlerinin aksatılarak geciktirilmesi/engellenmesi;
Örneğin; Twitter’ın, Donald Trump’ın adaylığına destek veren Afro Amerikalılar’a ait olduklarını iddia eden bazı hesapları askıya alması; (Artı Gerçek, 14 Ekim 2020)
Örneğin; seçimde görev yapmak üzere on binlerce kişilik bir ‘Trump ordusu’nun hazırlanması… Bu amaçla Donald Trump’ın oğlunun sosyal medya üzerinden ‘fiziksel olarak güçlü ve sağlıklı kişileri’ seçim güvenliğini sağlamaya çağırması… vb. gibi olgular; seçimlerin ne denli “demokratik” geçeceğini şimdiden gösteriyor.
Seçim çalışmaları döneminde bir de dile getirilen seçim sonrası senaryoları var.
Örneğin; eğer seçimde Trump kaybederse seçimleri birtakım gerekçelerle tanımayacağı ve bu işin mahkemede biteceği senaryosu çokça dillendiriliyor.
Dahası bunu Trump da söylüyor. Beyaz Saray’da yapılan basın toplantısında bir gazeteci, ülkede birçok kentte devam eden protestolara gönderme yaparak “Kaybederseniz koltuğunuzu sorunsuz bir şekilde devretmeyi taahhüt ediyor musunuz? Louisville ve ülkenin birçok kentinde insanlar ayaklanıyor” şeklindeki soruya verdiği yanıtta Trump şöyle diyordu: “Ne olacağını göreceğiz. Biliyorsunuz, oylardan (posta yoluyla kullanılan oylar) uzun bir süredir şikâyet ediyorum. Bu oylar gerçek bir felaket. Bunlardan kurtulmak istiyoruz. O zaman barışçıl bir devir olur. Yoksa devir olmaz, devam eder. Bu oylar kontrolden çıkmış durumda. Demokratlar bunu herkesten daha iyi biliyor.” (bbc.com, 24 Eylül 2020)
Trump böyle de, Demokratlar daha iyi mi? Onlar da eğer Demokratlar kaybederse, bunun yalnızca seçimlerde manipülasyon yapılması sonucu olabileceğini ilan ediyorlar. Her iki aday için de durum aynı: Rakip adayın seçimi kazanması hâlinde bu seçim sonucu halkın iradesinin gaspı olacaktır!
Bu durumda bu seçimin sonuçlarına kim kazanırsa kazansın itirazlar gündeme gelecek, bir dizi yerde oylar yeniden sayılacak, sonuçta kimin kazandığını büyük olasılıkla “yüksek yargı” belirleyecektir.
Seçim süreci/sonuçları mahkemeye gittiğinde ise Yüksek Mahkeme üyelerinin çoğunluğunun fil takımından mı, yoksa eşek takımından mı olduğu belirleyici olacaktır. Yüksek Mahkeme’de güncel olarak filler çoğunluktadır, kısa süre önce ölen Demokrat Ruth Bader Ginsburg yerine Trump tarafından atanan, şimdi Cumhuriyetçilerin çoğunluktan olduğu Senato tarafından onaylanması beklenen yeni üye ile bu çoğunluk daha da perçinlenecektir. Yani iş yargıya kalırsa kazanan bugünden bellidir: Trump!
Amerikan “demokrasisi” bu kadar “ileri” gider mi?
Amerikan “demokrasisinin” ne kadar “ileri” gideceğini zaman gösterecek.
Ama bilinen bir şey var ki; köhnemiş burjuva “demokrasisinde” burjuva kanatların temsilcileri iktidar için her şeyi yaparlar. Onların “demokrasisi” de, hukukları da güçlü olanın kendi çıkarlarına hizmet etmek için kurgulanmıştır, ona uygun çalışma yürütür, uymadığında ona uygun hâle getirilir. Onların “demokrasisi” kendi çıkarlarını koruyamadığı koşullarda demokrasiyi bir kenara atıp açık teröre, faşizme geçerler.
Bu da bugünden ABD seçimleri sonrası için tartışılan olasılıklardan birisidir.
Sonuç olarak; burjuva demokrasisinin egemen olduğu tüm ülkelerde parlamentolar ve onun için yapılan seçimler, burjuvazinin işçi sınıfı ve emekçileri sömürmesi ve baskı altında tutmasını gizlemenin, onlara sistemde “söz sahibi” oldukları yanılgısını kabul ettirerek kendi iktidarlarını kitleler nezdinde onaylatmanın/meşrulaştırmanın araçlarıdır.
ABD’de de seçimler bağlamında olan budur.
Başkanlık seçimlerini hangi aday kazanırsa kazansın, kaybeden Amerikan işçileri ve emekçileri, Amerikan halkları ve emperyalist sömürü altında inim inim inleyen dünya halkları; esas kazanan ise emperyalist ABD devleti ve emperyalist tekeller olacaktır.
Bugün ABD’de, yarın bir başka ülkede… genelde emperyalist/kapitalist sistem varlığını sürdürdüğü sürece seçimlerin esasta kazananları ile kaybedenleri değişmeyecektir.
15 Ekim 2020