*Bugün yaşanılan kur krizinin temelinde, AKP/Erdoğan hükümetinin iş başına geldiğinden bu yana burjuvazi adına yürüttüğü yüksek borç, yüksek faiz ile büyüme ekonomik siyasetinden uzaklaşma yönünde attığı kimi adımlar yatıyor.
Aslında neoliberal ekonominin uluslararası finans kuruluşları IMF/Dünya Bankası gibi kurumlar üzerinden bütün bağımlı ülkelere dayattığı ve bağımlı ülkelerin ekonomi politikasını hep bağımlı bırakmaya yönelik bu siyaset, AKP hükümeti tarafından kendinden önceki hükümetten devralınmış bir siyasettir. Bu siyasetin Türkiye’deki mimarı IMF’de şeflik yapmış, sonra 200/2001 krizinde “kurtarıcı” – aslında müfettiş – olarak Türkiye’ye gönderilmiş Kemal Derviş’tir.
Şimdi yaşadığımız kur krizi uzun süre izlenen yüksek faizle gelen sıcak para temelinde yüksek kalkınma yanlış siyasetinden dönüş yapılmaya kalkılması sonucu ortaya çıkan bir krizdir. Bu siyaset eğer bağımlı ülke burjuvazisi görece olarak bağımsız hareket etmek istiyorsa, bunu yapacak birikime sahipse, yanlış, sürdürülemez bir siyasettir.
*Geçmişte izlenen sıcak parayı Türkiye’ye çekme siyasetinin gereği olarak, bir yandan yüksek faiz siyaseti izlenirken, bunun yanında liranın değeri de Merkez Bankası rezervlerinin eritilmesiyle, yapılan müdahalelerle olduğundan yüksek tutulmuştur.
Merkez Bankası gerçekten dövizi dalgalanmaya bıraktığında TL’nin değerinin düşmesi kaçınılmazdı.
Ancak şu anda olan, yüksek faiz, yüksek borçla ekonomik büyüme siyasetinden vazgeçilmesi, bu yönde kararlı olunduğunun ilan edilmesine karşı, eskiye geri dönüş için kur üzerinden baskılama çabalarının da sonucu liranın değerinin anormal düşüşüdür.
Türkiye’nin reel ekonomi verileri bu oranda bir düşüşe sebep olacak veriler değil. Reel ekonomi büyüyen, imalat sanayindeki büyümesi ortalama büyüme rakamının üzerinde seyreden bir büyümedir. Bu ekonomik veriler temelinde TL’nin bir yıl içinde değerinin nerdeyse yarı yarıya düşmesi, hele hele bir saat içinde yüzde onlara varan, sonra biraz geri çekilen değer kayıpları, spekülasyon dışında bir olgu ile açıklanamaz.
Batılı emperyalist güçler ve burjuvazinin kur değişiklikleri üzerinden yapılan spekülasyonlarla para kazanan kesimi sıcak para operasyonları ile AKP/Erdoğan hükümetini hizaya çekmeye çalışıyor. Anormal seviyede değer kaybının açıklaması buradadır.
*Yüksek faiz yüksek borçla ekonomik büyüme siyasetinden yararlanan dış ve iç dolar zenginlerinin, spekülatörlerinin operasyonları söz konusudur. Buna bir de küçük yatırımcıların ve küçük birikimi olanların panik içinde dövize saldırması da eklenince bu sonuç çıkıyor.
*AKP iş başına geldiğinde yüksek borç, yüksek faiz ile kalkınma ekonomik siyaseti izledi.
Dış borçla, yüksek faizle gelen sıcak para ile öncelikle devlet altyapı yatırımlarına ve inşaata dayalı, içte de borçlanmaya dayalı tüketim temelinde yüksek kalkınma hızı yakalandı. Bu siyasetin uzun süre sürdürülemez olduğu ve sonunda duvara toslaması kaçınılmazdı. Nitekim 2018’de öyle oldu. Lira Dolar/Avro karşısında önemli oranda değer kaybetti.
2018 yılında liranın değerinin üzerinde işlem görmesinin nedeni döviz olarak gelen sıcak parayı çekebilmek için yürütülen yüksek faiz politikası, buna karşı emperyalist metropollerde ise ekonomiyi canlandırmak için yürütülen düşük faiz, ucuz para politikası idi. Batılı emperyalist metropollerdeki düşük, nerede ise sıfır-faiz politikasının terk edilmesi, sıcak paranın yavaş yavaş daha az kârlı ve fakat daha güvenlikli metropol ülkelere geri dönme eğilimi, TL’nin değer kaybetmesini, yavaş yavaş gerçek değerine geri dönmesini beraberinde getirecekti. Bu kaçınılmazdı. Yani TL’nin dolar/avro karşısında değer kaybetmesinin maddi temeli Türkiye’nin AKP döneminde yürüttüğü borca dayalı yüksek kalkınma ekonomi siyasetinde yatıyor.
2018 yılında liranın Dolar/Avro karşısında değer kaybetmesinin bir nedeni budur.
*Diğer bir neden de doğrudan doğruya kurda spekülatif oyunlar üzerinden Türkiye’ye karşı çekilen finansal operasyonlardır. Bu finansal operasyonların hedefi Türkiye’nin siyaset yapıcılarına ölümü gösterip, sıtmaya razı etmek, Türkiye’yi yeniden İMF kapısında sıraya sokmak, sonuçta mali ve bütün diğer ekonomi siyasetini belirlemektir.
*TL’nin dolar karşısında değer kaybetmesi, üretim için gerekli ara malları, yüksek teknoloji ürünleri ve enerji açığı ithalatını dolarla yapan, aynı zamanda borçlarını dolarla ödemek durumunda olan Türk ekonomisi açısından büyümede eski hızın sürdürülemezliği anlamına geliyor.
*Türk burjuvazisinin önemli bir bölümü esas olarak finansal alandaki üçkâğıtlarla para kazanıyor. Burjuvazinin üretici kesimi ise sürekli borçlanarak yüksek kalkınma hızının sürdürülebilir bir kalkınma olmadığını, borca dayalı yüksek kalkınma politikasının doğru olmadığını görüyor. Bu yüzden, sürekli borçlanarak yüksek kalkınma siyasetinden uzaklaşılması gerektiği tavrını takınıyor! Bu siyasetin tutarlı savunucusu R.T. Erdoğan’dır. Erdoğan uzun süredir yüksek faiz politikasından vazgeçilmesi gerektiğini öne sürüyor. Fakat Türk burjuvazisinin çok önemli bir bölümü yüksek faizden geçiniyor, kârlarına kâr katıyor. Sanayicilerin bir bölümü de sadece sanayi ile uğraşmıyor, yüksek faizden nemalanıyor. Türkiye’de bu yüzden faiz lobisi oldukça güçlüdür.
*Ekonomik büyüme burjuvazi açısından tabii ki hedeftir. Ekonomi büyüdüğü oranda burjuvazi daha da güçlü konuma gelir. Fakat bu büyüme esas olarak borca dayalı olmamalıdır! Özellikle üretim için ara malların ithalatı zorunluluğu bağımlılığı beraberinde getirir. Bu yüzden eğer burjuvazi daha bağımsız hareket etmek istiyorsa, o ithal edilen ara malların önemli bölümü Türkiye’de üretilmek zorundadır. Düşük teknoloji ürünlerinin üretilmesinden, orta ve yüksek teknoloji ürünlerinin üretilmesine geçilmesi hedeflenmektedir. Siyaset buna yönelirse ve bu siyasete destekler verilirse, Türkiye’de orta ve yüksek teknoloji ürünlerinin üretilmesi mümkün hâle gelebilir. Burjuvazi bu durumu görüyor ve bu yönde adımlar da atıyor.
Orta ve yüksek teknoloji ürünlerin üretilmesi konusunda atılan adımlar karşısında direnişler var. Eğer önü kesilmezse Türkiye emperyalistleşme yönünde ilerliyor. Emperyalist büyük güçler, Türkiye’nin emperyalistleşmesini istemiyor. Çünkü emperyalist bir rakip ortaya çıkacaktır! Türkiye’nin emperyalistleşmesini önlemek için bir dizi enstrüman kullanılıyor, kullanılacaktır.
*Andaki durumda TL’nin dolar/avro karşısında değer kaybetmesine rağmen, reel ekonomi alanında bir kriz söz konusu değildir. Reel ekonomide bir krizden söz edebilmek için Türk ekonomisinin iki çeyrek üst üste küçülmesi gerekir. Burada tabii kriz yoksa, halkın durumu niye perişan, neden durumu kötüleşiyor sorusu çıkıyor. Ekonomi büyüdü ise, bu neden işçinin emekçinin cebine, mutfağına yansımıyor sorusu çıkıyor. Bunun cevabı basittir. Yaşadığımız düzenin adı kapitalizmdir.
Kapitalizmde ekonomik büyüme topluma bire bir yansımaz. Kapitalizm burjuvazinin iktidar olduğu toplumun adıdır. Kapitalist toplum, toplumun tüm üyeleri için refah toplumu değildir. Kapitalist ekonominin büyümesi, öncelikle kapitalistlerin zenginleşmesi anlamına gelir! Kaldı ki, ekonomik büyümede burjuvazi dışındaki kesimlere de bu büyüme kırıntılar olarak da olsa yansır. Türkiye’de de belli ölçüde yansıyor!
Ancak bu büyüme önemli ölçüde borçlanmaya, dıştan spekülatif “sıcak” para girişine ve hane halklarının borç temelindeki yüksek iç tüketimine dayalı bir büyümedir. Böyle olduğu için de dıştan finansal müdahalelere açıktır.
*AKP/Erdoğan hükümetinin 2004-2013 yılları arasında Batılı emperyalist güçlerle arası iyi idi. AKP/Erdoğan o dönemde Derviş’in çizgisinden sapmadığı için “iyi çocuk”tu.
AKP/Erdoğan hükümeti gelişmesi içinde giderek Türk burjuvazisinin çıkarlarını merkeze koyan ve öncelikle Türk burjuvazisini güçlendirerek, onu Ortadoğu ve dünyada bağımsız bir aktör olma yönünde geliştirmeye, Türkiye’yi emperyalist bir güç olma yönünde geliştirmeye yönelik bir siyaset izlemeye başladı. Böyle bir siyasetin başarılı olması ekonomik alanda yüksek faiz/yüksek borçlanma ile kalkınma modelinden, “kendi” burjuvazisine verilen düşük faizli kredilerle onları yatırıma teşvik eden, ve yalnızca tarım ve alçak teknolojili ihraç ürünleri değil, aynı zamanda orta ve yüksek teknolojili üretim temelinde kalkınma modeline geçilmesine bağlıdır. AKP/Erdoğan bu yönde küçük de olsa adımlar atmaya başladı. Bunu öncelikle savaş sanayinde dışa bağımlılıktan kurtulma için atılan adımlarda izlemek mümkün.
Ekonomide bu yöndeki bir gelişme, emperyalistleşme yönünde gelişme anlamına da gelir. Bu noktada AKP hükümetinin “bağımsızlık” söylemleri ve yayılmacı emperyal hedef ilanları ve atılan somut emperyal işgalci askeri operasyonlar yeni rakipler yetiştirmek istemeyen emperyalist güçlerin tepkisini çekmek zorundaydı, çekti. Batılı emperyalist güçler için AKP/Erdoğan birden boyundan büyük işlere kalkan, emperyalist dünyada pay talep eden bir şeytana dönüştü. Bu noktadan itibaren alacaklılar ve sıcak para operasyonları üzerinden önce hizaya çekme operasyonları başladı, giderek bunlar devirme operasyonlarına dönüştüler. Önümüzdeki dönemde bu bağlamda baskıların ve operasyonların daha da artması kimseyi şaşırtmamalıdır.
*Kur artışı, liranın değer kaybetmesi işçiler emekçiler açısından, her şeyin pahalılaşması, ücretlerin yükselen enflasyon karşısında erimesi, işçilerin, emekçilerin alım gücünün düşmesi anlamına geliyor.
Dolar bazında hesaplandığında kur artışı oranında fakirleşti Türkiye. Kişi başına gelirin ve alım gücünün düşmesiyle bedeli öncelikle işçiler, emekçiler ödüyor.
Emekçiler bu gidişe kendi bağımsız eylemleri ile dur demek için ayağa kalkmalı, kur krizinin yükünün kendi sırtlarına bindirilmesine karşı mücadele etmelidir.
*Burjuva muhalefet bu siyasetin sonucunda oluşan tepkiyi kendi potasında eritmeye çalışıyor.
İşçilerin, emekçilerin alım gücünün düşmesini, yoksullaşmasını, hoşnutsuzluğunu iktidara gelmek için araç olarak kullanmaya çalışıyor.
Ne Cumhur İttifakı’nın ne de Millet İttifakı’nın emekçiler umurunda değil! Devlet iktidarına kimin sahip olacağı, devlet nimetlerinden kimin yararlanacağı, sömürü pastasından kimin daha fazla pay alacağı kavgası yürütüyorlar.
Bu kavgadan emekçiler yararına hiçbir şey çıkmaz!
Egemen sınıflar arasındaki iktidar dalaşından işçiler emekçiler için, halk için olumlu bir şeyin çıkacağını beklemek boş iştir.
Egemen sınıflar arasındaki iktidar dalaşı bağlamında yapacağımız tek iş, bu mücadelenin bizim mücadelemiz olmadığını kavramak, bu dalaşta bir tarafın yanında yer almamaktır.
Yapılacak şey bellidir: Haklarımız için burjuvaziden bağımsız, kararlı sınıf mücadelesi!
Sömürü sistemini yıkmak için devrim mücadelesi!
2 Aralık 2021