52 yıl önce, 1970 yılında, işçi sınıfının kendiliğinden gelişen mücadelesinin bir ürünü olan 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi tarihi öneme sahip bir direniştir. Bu tarihi direniş, gerek işçi sınıfı açısından, gerek devrimciler açısından önemli bir mücadele okulu oldu. Bu mücadelenin sonucunda önemli dersler çıkarıldı.
Direnişin Gelişimi
1963 yılında çıkarılan bir kanunla işçi sınıfı yasal olarak “grev hakkı”nı elde etti. İşçiler bu hakkı kendi yaşam şartlarını düzeltme mücadelesinde kullanmaya başladılar. Birçok grev mücadelesi yaşandı. Bu mücadelede birçok ileri işçi Türk-İş’in işçi sendikası adını kullanan, ancak, patronların çıkarlarını savunan bir sermaye örgütü olduğunu gördü. Bu dönemde Türk-İş’e alternatif olarak kurulan DİSK, işçilerin haklarını savunur görünümündeydi. Bu sendika Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu olarak kendini adlandırıyordu. Türk-İş’in yüzünü gören işçiler ondan kopuyor ve DİSK’e katılıyorlardı. DİSK giderek önemli bir güç haline gelmeye başladı. DİSK’in başındaki reformist, revizyonist sendika şeflerine rağmen DİSK’in tabanında, işçiler arasında devrimci düşünceler gelişmeye, devrime sempati duyulmaya başladı. Bu durum hakim sınıfları huzursuz etti. Onların istediği Türk-İş’e duyulan antipatinin bir başka potada eritilmesiydi. Bu anlamda, DİSK’in söylem farklılıklarına ilk başlarda izin verdiler. Ancak durum tam olarak istedikleri gibi gelişmeyince, yaratılan ortamda işçilerin deneyim kazanması ve giderek devletçi olduğu açığa çıkan bir örgütten, devrimci adlandırmasını kullanan bir örgüte kaymanın çok hızlı olması hakim sınıfları tedirgin etti. Bunun üzerine hakim sınıflar, Türk-İş’in sendika tekelini yasallaştırmak için önlemler almaya başladılar. Bunun için; 274 sayılı Sendikalar Kanunu ve 275 sayılı Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Kanunu’nda değişiklikler yapılmasını planladılar. Hazırlanan kanun tasarısına göre; herhangi bir işyerinde toplu sözleşme yapma hakkı, işyerinin dahil olduğu iş kolunda en çok üyeye sahip olan ve o iş kolunda sigortalı işçilerin 1/3’ünün üye olduğu işçi federasyonu ya da ülke çapında faaliyet gösteren işçi sendikasına ait olacaktı. Böyle bir tasarı, bazı işyerlerinde örgütlenen küçük sendikaların ve DİSK’in tasfiyesi, Türk-İş’in sendikal alanda kesin tekelini kurmak anlamına geliyordu.
Türk-İş yöneticileri kendilerinin de hazırlanmasında katkıları bulunan bu tasarının olumlu olduğu propagandasını yapıyorlardı. DİSK ise, kendi tasfiyesi anlamına gelen bu tasarıya karşı çıkıyordu. DİSK bu tasarının kanunlaşmasını engellemek için işçileri “yasal çerçeve içinde mücadeleye” çağırdı.
Şanlı Bir Direniş
15 Haziran’da İstanbul ve İzmit’te işçiler, kanunlarda yapılmak istenen değişiklikleri protesto için büyük bir yürüyüş düzenlediler. Türk-İş ve patronların tehditlerine rağmen yalnızca DİSK’li işçiler değil, Türk-İş’e bağlı sendikalı işçiler de kitleler halinde bu direnişe katıldılar. O gün İstanbul ve İzmit’te hemen hemen bütün fabrikalarda üretim durdu.
15 Haziran’daki yürüyüşe 70 bin civarında işçi katıldı. İşçiler, gözaltına alınan arkadaşlarını karakollara teslim etmediler. Karakollar önüne kitlesel olarak birikip gözaltına alınanları polisin elinden aldılar.
16 Haziran’daki yürüyüşe katılım 150 bin civarında oldu . Hakim sınıflar gelişmelerden paniğe kapıldı ve orduyu devreye soktu.
Askeri birlikler, polis birliklerinin hemen arkasından işçilere karşı barikatlar kurdular. İşçiler silahsız ve örgütsüz olmalarına rağmen bu barikatların çoğunu yiğitçe aştılar. Levent’te, Topkapı’da, Kadıköy yakasında faşist devlet güçleriyle işçiler yer yer çatıştılar. Polis silah da kullandı.
En büyük çatışmanın yaşandığı Kadıköy Yoğurtçu Parkı çevresinde yüzlerce işçi yaralandı ve bir toplum polisi öldü. Faşist kolluk güçlerinin Kadıköy iskelesinde toplanan işçilere sıktığı kurşunlarla Mustafa Bayram, Mehmet Gıdak ve Yaşar Yıldırım adlı işçiler katledildiler.
16 Haziran akşamı saat 21’de İstanbul ve Gebze’de sıkıyönetim ilan edildi. Hakim sınıflar, işçi hareketinin bu büyük direnişi karşısında yüzlerindeki demokrasi maskesini bir kenara bırakmak, faşist yüzlerini göstermek zorunda kalmışlardı.
Bu büyük direniş yalnızca hakim sınıfların değil, DİSK’in başındaki sendika ağalarının yüzündeki maskeyi de çekip aldı. Büyük işçi direnişinin kendilerini de aştığını gören DİSK’in başındaki dönemin sendika ağaları, 15-16 Haziran direnişinin doruğunda, devlet radyosu üzerinden işçilere şöyle sesleniyordu:
“İşçi kardeşlerim, işçi sınıfının bilinçli temsilcileri, sizlere sesleniyorum. Beni iyi dinleyiniz. Anayasamız her türlü toplantı ve yürüyüşlerin silahsız ve saldırısız olacağını emreder. Bizler Anayasaya sımsıkı bağlı işçiler olduğumuz için, hiçbir hareketimiz Anayasaya aykırı olamaz. Ne var ki bizim aramıza çeşitli maksatlar güden kişiler, çeşitli kılıklara bürünerek girebilirler. Hatta kötüsü, gözbebeğimiz şerefli Türk ordusunun bir mensubuna kötü maksatlı taş atabilirler. Tahrikler yapabilirler. DİSK Genel Başkanı olarak sizleri uyarıyorum.” (Kemal Türkler’in 16 Haziran 1970’teki radyo konuşmasından.)
15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi; reformist, revizyonist sendika ağalarının yüzündeki “işçi dostu” maskesini indiriyor; onların, sermaye sınıfının çıkarlarını koruyan anayasa ve devletin savunucuları olduğunu ortaya koyuyordu.
15 Haziran’da patlayan, 16 Haziran’da doruğuna ulaşan büyük işçi mücadelesi, ancak sıkıyönetim, onun ardından gelen yoğun faşist saldırı ile durdurulabildi. Hareketin durdurulmasında kuşkusuz reformist, revizyonist DİSK’li sendika ağaları da işçi sınıfı açısından lanetli, hakim sınıflar açısından ise “taktire şayan” haince bir rol oynadılar.
29 Haziran 1970’te Meclis’te yapılan görüşmelerde 274. ve 275. maddelerde yapılmak istenen değişiklikler kabul edildi. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından değişiklikler onaylandı.
TİP, CHP kanunun iptal edilmesi için ayrı ayrı Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi, Şubat 1972’de, 274-275. maddelerde yapılan değişiklikleri iptal etti.
Hakim sınıflar istedikleri değişiklikleri, işçi sınıfı hareketinin, devrimci hareketin en yoğun, en kanlı faşist saldırılarından biri sonucu hemen hemen bütünüyle bastırıldığı bir dönemde, 12 Eylül askeri faşist darbesi sonrasında gerçekleştirebildi.
Kimi Dersler
Türkiye işçi sınıfı, 15-16 Haziran 1970’te sendika ağaları ve devletin tüm çabalarına karşın böylesine şanlı, büyük bir direnişi yarattılar. Herkes bu direnişten sözetti, kendine göre dersler çıkardı. Tabi ki, işçi sınıfının ileri unsurlarının, devrimcilerin bu direnişten çeşitli dersler çıkarmasının yanısıra egemenler de bu hareketten kendileri için dersler çıkardılar.
15-16 Haziran Direnişi’nin öğrettiği en önemli derslerden biri de şudur: İşçi sınıfı reformist, revizyonist, oportünist önderliklerden kurtulmadıkça; Marksizm-Leninizm, Bolşevizm bayrağı altında birleşip örgütlenmedikçe işçi sınıfının mücadelesi düzen sınırlarını aşamaz. 15-16 Haziran Direnişi’nin üzerinden geçen 52 yıl da bu gerçeği gösterdi. Bu 52 yıl içinde 15-16 Haziran direnişi aşılamadı. İşçi sınıfı bu tarihsel deneyimden doğru dersler çıkaramadı. Saflarındaki reformist, revizyonist, oportünist unsurlardan arınamadı. Mücadeleyi kendi ellerine alarak sendika ağalarını kovup gerçek devrimci sendikaları kuramadı. Hâlâ Türk-İş , DİSK, Hak-İş ve benzerleri işçi sınıfının başının belaları olarak varlıklarını sürdürüyor; işçi sendikaları olarak yerlerini koruyor, durmadan işçi sınıfı hareketini törpüleyip düzene uydurmaya çalışıyorlar. İşçi sınıfı kendi mesleki örgütlerinin başına çöreklenen bu başbelelarını söküp atmadıkça, 15-16 Haziran direnişlerini aşabilecek bir mücadele eksenine oturamaz.
İşçi sınıfı hareketi; patron uşaklarını, sermaye devletinin savunucularını kendi saflarında tuttukça; düzenin sınırlarına darbeler indirebilecek sınıf örgütlerini yaratmadıkça, saflarındaki oportünist ve reformist, revizyonist unsurları temizlemedikçe bırakalım kendi kurtuluş yolunda ilerlemesi bir yana, ekonomik, demokratik kazanımlarını da adım adım yitirecektir.
Geçmişte kazanılmış olan hakların korunması ve yeni hakların elde edilmesi işçi sınıfının mücadelesiyle mümkündür. Sınıfın doğru bir hatta mücadele edebilmesi için de reformist, revizyonist, oportünist önderliklere değil, Marksist Leninist bir önderliğe sahip olması lazım. Bu olmaksızın kurtuluş yolunda ilerlemek mümkün değildir.
15-16 Haziran şanlı işçi direnişini yaratan işçi sınıfı, saflarındaki yaban otlarını da mutlaka ayıklayacak; devrim ve sosyalizm bayrağını göndere çekecektir!
Haziran 2022