15 Temmuz 2016 Fettullahçı darbe girişimden bu yana altı yıl geçti.
Darbe girişimini atlatan AKP ve hükümet; darbe girişimini fırsata çevirerek başta Fettullahçılar olmak üzere, AKP hükümetine muhalif olan kesimleri tasfiye operasyonuna girişti.
Fettullahçı darbe girişimi hakkında, H. Yeşil’in “2015-2020 arasındaki gelişmelere genel bir bakış, Ne Oldu? Ne Oluyor? Ne Olacak?” başlıklı Dönüşüm Yayınlarından 2020 yılında çıkan kitabı içinde yaptığı “15 Temmuz darbe girişimi ve sonrası” başlıklı değerlendirmesini yayımlıyoruz.
H.Yeşil’in yaptığı değerlendirmeye eklenecek yeni bir şey yok.
Neden darbe girişimi?
15 Temmuz 2016 gecesi Fethullah örgütünün ordu içindeki yapılanması askeri bir darbe girişimini başlattı.
Askeri darbe Fethullah/Erdoğan-AKP’si iktidar mücadelesinde, emniyet/polis ayağı, yargı ayağı, finans ayağı, eğitim ayağı, medya ayağında ve siyasi ayakta –öncelikle AKP içindeki tasfiyelerle– son iki yıl içinde çok önemli mevziler kaybeden Fethullah örgütlenmesi için Erdoğan’ı devirmek için son opsiyonlardan biri idi. Ordu örgütlenmesi, henüz geniş çapta tasfiyenin yaşanmadığı âdeta “son kale”ydi. Ve bu son kale için de tasfiye planlarının, artık gündemde olduğu İzmir’deki üst düzey subaylar hakkında çıkarılan yakalama kararı ile açıkça görülüyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında yapılacak ağustos başındaki Yüksek Askerî Şura toplantısında 2000’nin üzerinde yüksek rütbeli subayın emekli edileceği ya da aktif görevlerden alınacağı medyada çarşaf çarşaf yayınlanıyor, tasfiye edileceklerin isim listeleri bile ortalarda dolaşıyordu.
Erdoğan’ın bir yargı darbesi ile devrilmesi imkânı ortadan kalkmıştı. Seçimlerle işbaşından götürülmesi de mümkün görülmüyordu. Bu durumda askeri darbe Erdoğan’ı devirmenin geri kalan tek yolu olarak görünüyordu. Tabii bir suikast ile de Erdoğan ortadan kaldırılabilirdi. Fakat o zaman Erdoğan halkın gözünde daha büyük bir kahraman hâline gelebilirdi. Ayrıca korunması da oldukça güçlüydü.
Bu bağlamda bu “oldukça” güçlülüğün sınırının epey kısa olduğu, darbe girişimi sırasında Erdoğan’ın asker yaverinin FETÖ’cü bir subay olduğunun ortaya çıkması ile görüldü. Diğer yandan fakat Erdoğan’ın ve yakın çalışma ekibinin bu yavere fazla güvenmedikleri, bu yüzden Erdoğan’ın darbe sırasında nerede olduğunun tam bilgisini ona vermedikleri de çıktı ortaya. Bütün bunlar aslında Türkiye’deki siyasi gelişmeleri yakından izleyenler için bilinen şeylerdi.
Tabii Erdoğan/AKP’si de bunu biliyordu. Olası bir darbe girişimi karşısında ne yapacaklarını biliyorlardı. Artık bir darbe tehdidi ve girişimi karşısında geri çekilemeyecek, teslim olunmayacak, halkın Erdoğan/AKP’yi destekleyen kesimiyle birlikte, en başta da AKP örgütü ile direnilecekti.
Fethullah örgütü için soru şuydu: Darbe için bir süre daha beklenilebilir miydi? Üst rütbeli subaylar içinde kuşkusuz büyük çoğunluğu oluşturan Fethullahçıların önemli bölümünün tasfiyesi, arkadan geleceklerin de büyük çoğunluğunun –bunların önemli bölümünün kemalist maskeli– Fethullahçı olacağının bilincinde biraz daha beklenmesi göze alınabilir miydi?
15 Temmuz darbe girişimi bu soruya olumsuz cevap verildiğini, Ağustos YAŞ öncesinde bu işin hâl edilmesi gerektiğine karar verildiğini gösterdi.
15 Temmuz darbesi üzerine onlarca kitap yayınlandı. Yüzlerce TV programı yapıldı. Binlerce belge saçıldı ortalığa. Hepsinden çıkan özet şu:
Darbecilerin yanlış ön kabulleri ve darbe planı
Darbecilerin planı şu ön kabuller üzerine kurulu idi:
–Ordu içindeki Fethullahçı yapı, anda burjuva muhalefetin Erdoğan’a getirdiği suçlamaları sahiplenen, kemalist cumhuriyete sahip çıkar görünümlü bir darbeye giriştiklerinde, ordudaki kemalist yapı da bu darbeye katılacaktır.
Katılmayanlar enterne edilip, etkisiz hâle getirilir.
–Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar askeri darbenin başına geçmeyi kabul eder.
Bu bağlamda, Fethullahçıların şimdi firari asker imamlarından olduğu sanık/tanık ifadeleri ve itiraflarla kayıtlara geçen Faruk Mercan Twiter hesabından 9 Temmuz’da şöyle yazıyordu:
“Hilmi Özkök Balyoz’u durdurdu, Necdet Özel Ergenekon’a geçit vermedi, Hulusi Akar bu birikimle Genelkurmay Başkanı oldu. Şimdi görev onda…” (Aktaran, Nedim Şener, “Kahraman” Hainler”, s.349, Destek Yayınları: 948, 9. Baskı, İstanbul, Kasım 2018)
–Darbe açıklaması yapılıp, sokağa çıkma yasağı ilan edildiğinde, halk buna uyar.
Fethullahçı profesörlerden şimdi firari Osman Özsoy darbe öncesi katıldığı bir TV programında bu bağlamda şunları söylüyordu:
“Bu ülkenin geleceği inanılmaz aydınlık. Bu süreçlerin tamamını bitirmek çok kolay. Bu süre, çok yakın sürede Allah’ın izniyle sona erecek. Türkiye’ye bir şey olmaz. Ben profesör olacağıma keşke bir albay olsaymışım mesela. Bu süreçte daha çok katkım olurdu. Bir albay olacaktım, ben bu ülkeye daha çok hizmet ederdim! Bu iş gitmez. Yüzde elli desteği filan iplemeyin! Ben siyaset profesörüyüm ya… Alt yazı geçin televizyon kanallarından ‘yarın sokağa çıkma yasağı var’ diye, bakın sokağa çıkıyorlar mı? Hocaların evleri cami avlusundadır. Namaza bile geçmezler korkularından. Türkiye’de insanların demokrasi için sokağa çıkmak diye bir hassasiyetleri yok. Bunlar kuru kalabalıklar. Yine üç yürekli komünist çıkar Taksim meydanını zorlayacaktır. Bir sağcı aydın bile çıkmayacaktır.” (Age., s.344-345)
–Darbenin toplumsal desteği büyük olacaktır. Çünkü halk Erdoğan’dan nefret etmektedir. Muhalefet partileri darbeye destek verir, vermeyen de darbeye karşı mücadele etmez.
Onu sevenler de tankları karşısında gördüğünde siner. Direnen olursa ezilip geçilir.
–Erdoğan yönetiminin uluslararası desteği yoktur. Tersine uluslararası alanda tecrit olmuş durumdadır. Erdoğan’a karşı bir darbe, dış güçler tarafından olumlu karşılanır.
–Erdoğan ve şürekâsı bir darbe olduğunda kaçacak delik arar. Fakat onlar inlerinde basılacak, kaçacak delik de bulamayacaklardır.
Bu ön kabullerin önemli bölümünün yanlış olduğu pratikte görüldü.
Darbecilerin darbenin gidişatı konusunda planları şöyle idi:
–Darbe önce ordunun yüksek kademesinde cemaatçi olmayanların etkisiz hâle getirilmesi, Erdoğan ve yakın adamlarının enterne edilmesi, direnirlerse öldürülmesi ile başlayacak.
–Sonra klasik darbe saati olan gece saat üçte tanklar, zırhlılar yola çıkacak, uçaklar uçurulacak, medya merkezleri işgal edilecek.
Darbe bildirisi okunacak. Sokağa çıkma yasağı ilan edilecek vs. Bu plan da pratikte işlemedi.
İşlemeyen plan
Darbecilerle ilişkisi olan bir hava subayının 15 Temmuz öğlen saatlerinde MİT merkezine giderek, MİT yöneticisi Hakan Fidan’ın o gece alınacağı yönünde ihbarda bulunması üzerine, MİT ile Genelkurmay arasında kurulan temasla, olağanüstü bir durum olduğu değerlendirmesi temelinde kimi tedbirler alınıp, birliklere emirler gönderiliyor. Bu emirler üzerine darbeciler, planlarının deşifre olduğunu düşünerek darbe saatini öne çekmek zorunda kalıyorlar. Böylece Türkiye’nin darbelerle dolu tarihinde ilk kez bir darbe gece yarısından çok önce başlıyor!
Darbecilerin ön kabullerinden yanlış çıkan en önemlisi, Erdoğan şürekâsının ve halkın tavrı ile ilgili olanıdır.
Darbede Erdoğan ve şürekâsı kaçacak delik aramadı. Tersine darbeye karşı direniş tavrı sergiledi. AKP teşkilatları ilk andan itibaren halkı darbeye karşı sokaklara çağırdı. Erdoğan’ın kendisi ilk fırsata medya üzerinden halkı sokaklara, meydanlara çağırdı.
Başbakan Binali Yıldırım, İçişleri Bakanı ve diğerleri de aynı çağrıları yaptılar.
Ve en önemlisi, halk, en başta da AKP’nin tabanı bu çağrıya uydu. İnsanlar tankların üzerine yürüdüler. Ateş açan askerlerin üzerine yürüdüler.
Medyanın çeşitliliği de darbecilerin hesaba katmadığı bir faktör olarak darbenin engellenmesinde önemli rol oynadı.
MİT’in, polis teşkilatının önemli bölümü, özel harekâtçıların önemli bölümü darbeye katılmadı, direnişçilerin yanında yer aldı.
Ordunun kemalist kesiminin önemli bölümü de darbecilere karşı tavır takındı.
Genelkurmay başkanı Hulusi Akar darbenin başına geçme öneri/dayatmasını ret eti.
Sonuçta 15 Temmuz gecesi saat 22.00 sıralarında başlayan darbe girişimi,16 Temmuz sabah saatlerinde esas olarak bastırıldı. 16-17 Temmuz darbecilerin yoğun biçimde teslim oldukları ya da teslim alındıkları günler oldu.
Bu arada FETÖ’nün darbe gecesi açıkça darbeci olarak tespit edilemeyen emniyet ve yargı unsurları, gözaltı ve tutuklamalar da önemli kimi FETÖ’cüler gözaltına alındıktan sonra salıverilmesini sağladılar. Örneğin 16 Temmuz sabahı erken saatlerde Kazan’da darbenin ana üssü olan Akıncı üssü yakınında gözaltına alınan ve sonradan darbenin Türkiye’deki şeflerinden biri olduğu belirlenen Adil Öksüz birkaç saat içinde serbest bırakıldı ve sonra sırra kadem bastı!
Darbe gecesi, darbeye karşıyız diyen ve fakat halkı evinde kalmaya çağıran CHP; provokasyonlar konusunda uyarıp sokağa çıkma çağrısı yapmayan HDP ve bekleme tavrına giren devrimci gruplar iyi bir sınav vermedi. Darbenin bastırılması esas olarak AKP ve MHP’nin tabanını oluşturan kitlelerin eseri oldu.
Emperyalist güçlerin tavrı, darbenin başarılı olup olmayacağını beklemek, darbenin başarısız olacağı belli olduğunda darbeye karşı olduklarını açıklama ve fakat aynı zamanda hükümeti de “ölçülü davranma” konusunda uyarma biçiminde oldu.
Tiyatro değil, gerçek darbe girişimi
Darbenin başarısız olduğu kesinleşince, darbecilerin nasıl bir tavır takınacakları, o dönemde, Bugün gazetesi kapandıktan sonra Fethullahçıların kitle gazetesi görevini üzerlenen Meydan gazetesinin 18-20 Temmuz arasındaki sayılarında açıkça görüldü.
18 Temmuz Meydan gazetesinin ana başlığı “Darbe Terörü” idi. Ve Boğaz köprüsünde yere yatırılmış darbeci askerlerin üzerinde elindeki bir kayışla onlara vuran, sırtı Türk bayraklı bir sivilin resmi altında, darbeye karşı olma adına askerlere yapılan işkence anlatılıyordu.
Aynı gazetenin bir alt haberi “Gerçek Darbe Yargıya” başlığı altında açığa alınan savcılar ve hâkimler üzerinde duruyordu.
19 Temmuz’da ana başlık “Darbe Orduya” idi. Darbeci olarak suçlanan, gözaltına alınan subaylara sahip çıkılıyor, orduya karşı sivil bir darbe gerçekleştirildiği anlatılıyordu.
“Darbe Kıyımı” başlığı altında değişik devlet kurumlarında Fethullahçılara karşı girişilen tasfiyeden yakınılıyordu.
21 Temmuz’daki gazetenin başlığı “Biliyordunuz, Engellemediniz” şeklinde idi. Ve aynı sayıda, sol alt köşede Fethullah Gülen’in bir resmi eşliğinde yayınlanan mülakata Fethullah Gülen’in, dolayısıyla örgütün darbe konusundaki resmi savunusu büyük puntolarla duyuruluyordu:
“Darbe senaryo. Amaç Askeriyeyi vesayet altına almak”
“Darbe organizasyonunu onlar kendileri yaptı.”
“Darbelerden hayır gelmez. Kaba kuvvet ülkeye bir şey kazandırmaz. Hayatım boyunca hep darbelere karşı oldum” (Bunu söyleyen 1980 darbesini, 28 Şubat “post modern darbesini” selamlayan kişi!)
“Sayın cumhurbaşkanı:” Şimdi operasyonlar yaparak orduyu vesayet altına alabiliriz” dedi. Bütün bunlara bakınca belli ki bu organizasyonu kendileri yaptılar.”
“Özrü suç işleyen diler. Hırsızlığı haramiliği yapan onlar. Zalimlerden özür dilemem.”
“Dünyada IŞİD’in, El Nusra’nın en büyük müdafi bizdeki iktidardakiler”
Aynı sayıda yine birinci sayfada “Kamuda tam gaz kıyım” başlığı altında darbenin bastırılmasının hemen ardından başlayan yoğun tasfiyeden yakınılıyordu.
Darbe girişiminden sonraki ilk MGK ve Bakanlar Kurulu toplantılarına başkanlık eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, 3 aylık OHAL kararı alındığını açıkladı. 20 Temmuz’da bu olağanüstü hâl ilanı meclis çoğunluğu tarafından onaylandı. CHP milletvekillerinin önemli bir bölümü, olağanüstü hâle hayır dememek için, oylamaya katılmadılar.
OHAL kapsamında aralık ayına kadar toplam 12 kanun hükmünde kararname (KHK) yayımlandı.
Bu KHK’lar ile aralık sonu 2016’ya kadar toplam 83 bin kişi kamudan ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ihraç edildi. Kamuda en fazla ihraç 30 bin ile Millî Eğitim Bakanlığı’nda gerçekleşirken, MEB’i 18 bin ihraç ile Emniyet Genel Müdürlüğü izledi.
Yine bu KHK’lar ile çoğunluğu dernek ve özel eğitim kuruluşu olan 2 bin 614 kurum kapatıldı.
OHAL’in Akademideki bilançosu: “Yaklaşık 4 bin akademisyen meslekten ihraç edildi.”
Tasfiye 2017-2018 ve 2019’da da sürdü, rakamlar çok daha büyük boyutlara ulaştı. Bugün de hâlâ gözaltılar, tutuklamalar sürüyor. Bunun bugüne kadar Türkiye tarihinde yaşanmış en kapsamlı tasfiye hareketi olduğunu söylemek abartılı bir tespit değildir.
Burada kuşkusuz “kurunun yanında yaş da yanmakta”, Fethullah örgütünün üyesi olmayan kimi insanlar da FETÖ’cülük suçlamasıyla haksızlığa uğramaktadır. Fakat diğer yandan Fethullah örgütünün on yıllarca nasıl bir örgütlenme yürüttüğü bilindiğinde, bu örgütün tüm elemanlarının hâlâ bütünüyle tasfiye edilmemiş olduğundan yola çıkmak da gereklidir.
Bu bağlamda Fethullah örgütlenmesini yakından takip eden, kimi bir zamanlar Fethullah örgütü içinde yer almış kimi uzmanlar yargıda hâlâ 2-3 bin arasında savcı ve hâkim; emniyete ve orduda sayıları binlerle ifade edilen “kripto Fetöcü” olduğunu söylemektedir. Eğitim, sağlık, dışişleri vb. devlet kurumlarında, medyada, belediyelerde vb. birçok kurumda, sivil toplum örgütlerinde daha ne kadar FETÖ’cü olduğu bilinmemektedir. Bu örgütün en önemli özelliklerinden biri kendini “ortama uydurma” konusunda çok başarılı olmasıdır. Aslında âdeta bir kemalist kalemden çıkmış olan darbe bildirisi, bunun ön güzel örneğidir.
Fethullah örgütü Türkiye’de çok önemli darbeler almış olmasına rağmen, bugün de varlığını, zayıflamış olarak illegal olarak sürdürmektedir. Yurtdışında ise örgüt olarak, Türkiye’den kaçanlar, kaçırılanlarla daha da güçlenmiş durumdadır. Erdoğan Türkiye’sine karşı çok güçlü lobi faaliyeti yürütmektedir. Oldukça güçlü bir medyaya sahiptir.
Lobi faaliyetinde en önemlisi, Erdoğan yönetimini, IŞİD’in ve İslami terörün esas destekleyicisi olarak göstererek, onu “terörist rejim”ler sınıfına, Erdoğan’ı da “insanlığa karşı suç işleyen”ler sınıfına sokmak için çalışmaktır. Hedef, Erdoğan’ın devrilmesinden sonra onu Uluslararası Ceza Mahkemesi önüne sanık olarak çıkarmaktır.
Gelişmeler bir bütün olarak ele alınıp incelendiğinde şunlar açıktır:
–15 Temmuz darbe girişimi, Erdoğan’ın düzenlediği bir tiyatro oyunu değil, tasfiyesine başlanan Gülen örgütünün Erdoğan yönetimini devirmek için gerçekleştirdiği bir askeri darbe girişimidir.
(Fethullah’ın “Tiyatro” değerlendirmesi CHP ve sol örgütlerin bir bölümü tarafından da üzerlenilmiştir. CHP daha sonra “Kontrollü darbe” yorumunda çıpalamıştır. Bu yorum “Tiyatro” yorumunun kibarcasıdır. Darbeyi sonuçta Erdoğan ve AKP’nin, fırsata çevirmek için, bildikleri hâlde engellemedikleri tezi üzerine kuruludur.)
–Bu darbe girişimi esas olarak AKP örgütü ve tabanının direnişi ile başarısız kılınmıştır.
–Darbe girişiminin ABD yönetiminin bilgisi dışında gerçekleştirilmiş olması ihtimali yok gibidir.
–Darbe girişiminin başarısızlığında darbe planlayıcılarının değerlendirme yanlışları, ordunun kemalist kesiminin önemli bölümünün darbeden yana tavır takınmamış olması, darbecilere direnmiş olması, güvenlik güçlerinin önemli bölümünün darbeye karşı tavır takınması, muhalif partilerin darbecileri açıkça desteklememiş olması, Fethullahçıların medya ayağının darbe girişiminden önce çok önemli ölçüde zayıflatılmış olması, medyanın geri kalan bölümünün darbeye karşı tavır alması da önemli rol oynamıştır.
–Erdoğan/AKP yönetimi olası bir darbeye karşı tavrını önceden belirlemiştir. Darbe girişimi karşısında hazırlıksız yakalanmamıştır. Ancak bu “Biliyordunuz, engellemediniz” yorumuna haklılık kazandırmaz.
–Başarısız darbe girişimi, Erdoğan/AKP tarafından, Fethullah örgütünü tasfiye etmek, bu arada diğer muhalif unsurları da baskı altına almak için kullanılmıştır, bugün de kullanılmaktadır.
–Başarısız darbe girişimi ertesinde zayıflatılan ve fakat bütünüyle çökertilemeyen Fethullah örgütü, Türkiye’de gerçekleştirdiği bir dizi eylemle Erdoğan yönetimini uluslararası alanda tecrit etmeye yöneldi. Bu eylemlerden biri 19 Aralık 2016’da Ankara’da bir sergiyi ziyaret eden Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov’a karşı düzenlenen suikastı. Bu suikasta büyükelçi Fethullah’çı bir terörist tarafından vurularak öldürüldü. Ancak suikastla Türkiye ile Rusya’yı aşılmış olan “uçak vurulması krizinden” sonra bir kez daha karşı karşıya getirme amacına, öncelikle Rusya yönetiminin en baştan yaptığı “bu bir provokasyon eylemidir” değerlendirmesi ile ulaşılamadı. (“Ne Oldu? Ne Oluyor? Ne Olacak?”, H. Yeşil, s.116-125, Dönüşüm Yayınları, Mart 2020, İstanbul)
18 Temmuz 2022