Maden faciaları güneşi görmek için karanlığı kazanların kaderi değildir!
14.10.2022’de Bartın’ın Karadeniz kıyısındaki güzel yöresi Amasra’da “Güneşi Görmek için Karanlığı Kazanlardan” (Bu iş cinayetinde yitirdiğimiz 22 yaşındaki Yasin Çelik’in sözü) 41 emekçi işçi şimdiye kadarki açıklamalara göre “grizu patlaması” sonucu maden “kazasında” ebedi karanlığa gömüldüler. Karanlıktan çıkamadılar, güneşi bir daha göremediler. Evlerine ateş düştü, kor oldu! Kaza dendi! Kader dendi! Olan ne kaza, ne kaderdi. Olan bir iş cinayeti, tam bir katliamdı!
Biz bu yazıyı kaleme aldığımız sırada, yaralanan 11 kişinin 6’sının durumu ciddiyetini koruyordu. Patlama sırasında madende bulunan 110 kişiden (önce 85 kişi dediler) “yarasız” kurtulan 58 madenci ise kendi ve iş arkadaşlarının, can yoldaşlarının yardımı ile yeryüzüne çıkabildiler. Güneşi yeniden görebildiler. Olan olmuştu kaybedilenler artık geri gelmezdi. Dışardan gelenler, toprağın altında gazdan zehirlenip düşen madencilerin cesetlerini topladılar. Aynı zamanda devlet güçleri bakanların emirleriyle giriş çıkışı kapatıp, alelacele delilleri de topladılar. Ne olur ne olmaz kendilerine karşı kullanılabilir diye. Zonguldak, Germenek, Soma vb. yerlerdeki maden “cinayetlerinde” de öyle olmadı mı?
3 Mart 1992’de Zonguldak’ın Kozlu ilçesindeki taş kömürü maden ocağında zincirleme grizu patlamaları nedeniyle 263 maden işçisi hayatını kaybetti. Her yeni işçi katliamı, eski işçi katliamları hatırlatır. 13 Mayıs 2014’te Manisa’nın Soma ilçesinde meydana gelen faciada ise (siz katliam diye anlayın) 301 madenci yaşamını yitirdi. Can Gürkan, “bilinçli taksirle öldürme ve yaralamaya neden olma” suçundan 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 2020’de düzenlenen yeni infaz yasasından yararlanan Can Gürkan‘ın 20 yıllık cezasının infazı 10 yıla indi. Üç yıl denetimli serbestlik ve hapiste kaldığı 4,5 yıl düşürülecek olan Can Gürkan‘ın 2 yıl 6 ay daha hapis yatması gerekiyor. Yani 301 madencinin katledilmesine neden olan kişi 7 yıl hapis yatmış olacak. Olan 301 madenciye oldu. Biraz daha gerilere gitmeye gerek var mı? Bizce hayır! Çünkü kendimizi tekrar etmiş oluruz.
Cumhuriyet tarihi boyunca alınmayan tedbirler ve ihmaller sonucu teknik ve bilim ilerlediği hâlde, Kuzey Kürdistan Türkiye’deki teknik düzelmeler çok yavaştır. Çünkü ülkelerimizde hâlâ vahşi kapitalist sömürü koşulları egemendir. Az masraf çok artı-değer (çok sömürü)! Yaşamın değil malın değeri öne çıkar. Az çalıştır çok kazan kapitalist mantığı gereği, madenlerde iş bulmak, hele devlet işletmesinde (Amasra’daki maden devlet işletmesiydi) madenci olmak için bile torpile ihtiyaç vardır. Dayısı şehit olana verilmiş kontenjanlar, kura ile madene inme “şansını” elde edenler mi dersin hepsi var! Ekmek aslanın boğazında olunca işler değişir. İş buldum diyenler kendini “mutlu” kesimden sayar. Rabbine “şükür” ederler.
Madende ölmek kader mi?
Nedense “takdiri ilahi” kudretini hep emekçiler üzerinde dener! Neden iş kazalarında (cinayetlerinde) hep işçiler ölür. Egemenler dini kullanarak işçileri-emekçileri “şükür” etmeye şartlandırır. Öyle olmasaydı dün Soma’ya bugün Amasra’ya facia sonrası hemen üşüşenlerin ağızlarından duyduklarımızı rastlantı deyip geçerdik. Programlarını iptal edip Amasra’ya cinayet mahalline teşrif edenlerin, kimi oy derdinde, (Kılıçdaroğlu, İyi Parti takımı) kimi kontrolü elde tutmak (İçişleri Bakanı Soylu) delilleri karartmak, kimi “bende ordaydım” demek için, kimi de inanç sömürüsü temelinde kendi suçlarını “Tanrı’ya havale” etmek için kendini gösterdi. Bunların içinde en kıdemlisi elbette AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan idi. Devlet yönetiminde birinci dereceden sorumlu olmasından ve ideolojik yaklaşımdan dolayı tepkiyi azaltmak, sorumluğu kendinden ırak tutmak için Soma’daki söylemini aynı kelimelerle olmasa da içerik olarak tekrarladı.
““En son 41’inci işçimize ulaştık o da rahmetli olmuş. Merhumların sayısı 41 olmuş oldu. Patlamanın sorumluları soruşturmayla ortaya çıkacak. Amasra Kömür İşletmeleri bizim şu anda en ileri imkânlara sahip olan ocağımız olmasına rağmen birileri bununla dalgasını geçebilir ama önemli değil biz kader planına inanmış insanlarız. Kader planına inandığımız için bunun ne dünü bugünü ne de yarını olmayacaktır, bunlar her zaman olacaktır, bunu da bilmemiz lazım”
Tercüme edersek, “sorumlular ortaya çıkacak”mış! Daha önce yapılan işçi katliamlarında, sorumlular korundu. Katiller cezasız kaldı. Tam tersine madencilerin haklarını savunmaya çalışan avukatların bir bölümü hapsedildi. Amasra katliamının sorumlularının da korunacağı açık seçik ortadadır. Amasra madeni en ileri imkânlara sahip bir madenmiş, bu madende kaza oluyorsa, böyle durumlarda bu kadermiş! 41 cenazeye ulaşılmış, bu madencinin kaderi imiş, Tanrı öyle planlamış, bu plan değiştirilemez, karşı çıkılamazmış! Bunun günü belli olmazmış! Bu böyle bilinmeli imiş! Durumuna “şükret.” Bu söylemlere TİP Başkanı Erkan Baş, 18.10.22 tarihindeki TBMM konuşmasında “Lanet olsun sizin kaderinize” demekle haksız mı?
Kader konusunda Recep Tayyip Erdoğan ecdadı Osmanlı Padişahı Abdülhamit Han gibi düşünüyor aradan geçen 144 yıla rağmen. Abdülhamit Han ne demişti 144 yıl önce:
Bartın kaymakamlığı tarafından Saraya çekilen telgrafta:
“Çınarlı’da Mustafa Bey ocağında gaz tutuşarak beş amele yanmıştır, amele ocağa gitmekten çekinmektedir, tahkikat yapılması babında, 27 Temmuz 1878.”
Saraydan Abdülhamit’ten gelen Cevap:
“Bartın kaymakamlığı vekâletine, umumi ocaklarda böyle sakatlıklar olması madenin cümle hususundandır. Her nerede olur ise olsun, eceli kaza, mukadderat-ı ilahiden olduğundan, hiçbir ocağın tatiline mahal olmadığı, gerekli tedbirlerin alınmasıyla, emsalleri gibi imalata devam etmek üzere, amelenin nasihatle tedibinden geri durulmaması, 27 Temmuz 1878.” (Maden Mühendisleri Odası Arşivi Aktaran Sözcü 15.10.2022)
Görülüyor ki aradan geçen 144 yıla rağmen temelde değişen bir şey yok. Kendi suçlarını Tanrı’ya havale etmek, işçilerin-emekçilerin hem inançlarını hem de emeklerini sömürmek bu düzenlerin temel işidir. Çünkü varlıklarının sebebi bu sömürüden elde edilen artı-değerdir.
Burada üzerinde durulması gerekli olan önemli bir mesele de; “Amasra Kömür İşletmeleri bizim şu anda en ileri imkânlara sahip olan ocağımız olmasına rağmen” grizu patlaması sonucu 41 işçi katliama uğrayabiliyor. Konunun uzmanı değiliz, mümkün kü, Amasra maden Ocağı Türkiye koşullarında “en ileri” (teknik ve tedbir anlamında) olabilir. Bu durum iş güvenliği, emekçi sağlığı ve korunması anlamında en ileri olmadığı aşikârdır. Çünkü en ileri teknik ile donamış ileri kapitalist ülkelerden biri olan Almanya’da son 58 yıldır ölümcül “kazanın” nadir olduğu gerçeğidir. Aşağıda sunduğumuz karşılıklı rakamlarda görüleceği gibi Türkiye madenlerinde hâlâ çok geri teknik kullanılmaktadır. Emekçi madencilerin sağlığına gösterilen ilgi çok olumsuz bir durum arz etmektedir.
(15 Mayıs 2014, Hürriyet)
Dünyanın en büyük kömür üreticilerinden biri olan Almanya’da son 49 yılda maden kazalarında ölü sayısı neredeyse sıfırlanmıştır. 2013’te sadece 3 madenci yaşamını yitirmiştir. Tabloda görüldüğü gibi “Almanya bizi kıskanıyor”!
Dünyada en fazla emekçinin canına mal olan maden kazaları, ülke ve tarih bazında aşağıdaki tabloda görülebilir.
Dünya genelinde 2020 itibarıyla son 50 yılda madenlerdeki ölümcül kazalarda ucuz emek sömürüsünün yoğun olduğu ülkelerde ölümlü kaza daha fazladır. Türkiye’de bunlardan biridir. Türkiye’de kazalar katliama dönüşmektedir.
(https://tr.euronews.com, 13.05.2020)
Yeri gelmişken üzerinde durmayı gerekli gördüğümüz bir nokta da, RTE olay yeri ziyareti sırasında hayatını kaybetmiş bir işçinin ablası ile Erdoğan arasında geçen diyalogdur:
RTE ile yakınını kaybeden arasındaki diyalog:
Kardeşini kaybetmiş acılı abla:
“Kardeşim 10-15 gün önce ‘burada gaz kaçağı var burayı patlatacaklar’ demiş. Nasıl ihmal? ‘Patlatacaklar bizi burada’ demiş, bunu 10-15 gün önce söylemiş. Kardeşimin içine doğmuş kardeşim göz göre göre şehit oldu” der.
RTE’nin verdiği cevap:
“Ne gerekiyorsa bundan sonra bunların takibi yapılıyor. Biliyorsunuz şu an itibariyle Türkiye’de maden işlerinde en ileri yer burası. Daha geçen ay içerisinde bakanım ve sendika burada incelemelerde bulundu. “ (Cumhuriyet 15.10.22)
Ablanın maden cinayetine maruz kalan kardeşinin anlattıklarını aktarması elbette geriye dönük, acılı durumun bir ifadesi olarak değerlendirilebilir. Bu, bizzat madende çalışan insanın doğrudan pratiğinin öngörüsü olarak ta değerlendirilebilir. Fakat her durumda ihmalin söz konusu olduğu geriye dönük gelişmeler takip edildiğinde ablanın haklı olduğunu söylemek yanıltıcı olmaz.
Sayıştay raporu tartışması
Amasra’daki maden faciasında yapılan (devlet kurumlarınca da) tüm açıklamalar, facianın “grizu patlaması” sonucu meydana geldiği ortak paylaşımdır. Patlamanın ilk saatlerinde AFAD’ın yaptığı “trafo patlaması” açıklaması birkaç saat sonra kaldırılmıştır. Açıklamaların ortak diğer yanı ise; patlamanın deniz seviyesinden 300-350 metre aşağıda bulunan bir derinlikte meydana geldiğidir. İşte bu anlamda Sayıştay Raporu bir anlam taşımaktadır. Can kaybının olduğu bölge deniz seviyesinin 350 metre altındadır.
İşin ilginç olan yanı ise, tehlikeye dikkat çekilmesine rağmen gerekli ve zorunlu olan takibin yapılmamış tedbirin alınmamış olmasıdır. Bu konuda işin arkasının takip edilmediği açıktır.
Sayıştayın da bu tespitleri yapmasına rağmen esas görevi olan “Kamu idarelerinin mali faaliyet, karar ve işlemlerini hesap verme sorumluluğu çerçevesinde denetler ve sonuçları hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisine doğru, yeterli, zamanlı bilgi ve raporlar sunar” denilen görevi yerine getirmediği ortadadır. RTE’nin yukarda alıntıladığımız acılı ablaya verdiği cevapta yer alan “gerekli takibin” yapılmadığının yanı sıra “Daha geçen ay içerisinde bakanım ve sendika burada incelemelerde bulundu” demesine rağmen nasıl bir denetim ve inceleme yapıldığı da ortadadır. Burada resmen halklarımıza karşı dezenformasyon yapılmaktadır. Hem de en yetkili kişinin ağzından.
Bu arada bahsi geçen Sendika Türk-İş ve AKP/MHP iktidarının doğrudan uzantısı olan yürütme organı tarafından takip ve denetimi bir yana, bu alanda daha berbat olanı Soma faciasından sonra ne olduğu sorusunun cevabında arayabilirsiniz!
Çok basit bir örnek vermek gerekirse, 2013 yılında Zonguldak Kozlu maden faciasında 8 işçi yaşamını yitirdi. Facia sonrası 18.03.2004-24.04.2017 tarihleri arasında, Kozlu Taşkömürü İşletme Müessesesi Müdürü olarak görev yapan Kazım Eroğlu faciadan sorumlu görülerek mahkemece 4 yıl mahkûmiyet cezasına çarptırıldı. Cezası paraya çevrildi ve 24 ay taksitle ödeyerek mahpusluktan kurtuldu. Daha sonra bu müdür 29.01.2018 tarihinde Türkiye Taşkömürü Kurumu Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Genel Müdürlük görevlerine atanarak adeta ödüllendirildi. Atama kararının altında RTE, Binali Yıldırım ve Beraat Albayrak’ın imzaları vardır. Maden cinayetinden sorumlu konumunda olan biri böyle ödüllendirilince, insanın aklına ister istemez takip ve denetimin nasıl yapıldığı sorusu geliyor. Sorunun cevabı kendiliğinden ortada. Doğru dürüst bir denetleme yapılmamıştır. Bu Genel Müdür, bugünlerde görevinin ifasında sisteme layık bir genel müdür olduğunu “Sayıştay Raporunun olmadığını” ileri sürerek yerine getirmiştir.
AKP veya bir başka kapitalist iktidarının esas görevi emek sömürüsünün sınırsız yürütülmesidir. Bu gerçekten hareket ettiğimizde işçilerin-emekçilerin sağlık ve iş güvenliği sorunları ‘yan sorunlar’ olarak görülür. Acıların sıcak olduğu anlardaki içi boş söylemler işçileri-emekçileri aldatmamalıdır. İş cinayetleri katliamları anında iş güvenliği öncelikli konular olur, birkaç hafta sonrası verilen sözler unutulur. Bunların hepsi siyasetçi değil mi? Sigara kutularına yazdıkları notları (modern çağımızda tabletlere) kutuyla birlikte (çöp sepetine) atarlar. Tabletlerdeki bilgiler de kapasite yetersizliğinden dolayı da silinir! Sayıştay Raporu ile ilgili tartışmayı özetlediğimizde, Amasra maden katliamı alın yazısı, kaderin planı değil doğrudan doğruya ihmalkârlığın yol açtığı bir katliamdır. Bu vb. ihmalkârlıklar yalnızca bizim ülkelerimize ait değildir. Kapitalist sömürünün egemen olduğu tüm sistemlerde olağan durumdur. İş güvenliğinin esas alınmaması AKP ile başlamadı, AKP’nin gitmesi ile bitmeyecektir.
Mesela olayın sıcaklığı sırasında RTE’nin “devletin 500+500, sendikanın 200, Çalışma Bakanlığı’nın 100, Aile Bakanlığı’nın ise 50 bin olmak üzere destek verileceğini duyurdu. Erdoğan, “Hemen desteği kabine toplantımızda belirleyip onun da adımlarını atacağız” dedi. Erdoğan’ın açıklamasına göre, bu ailelere 1 milyon 350 bin TL yardım yapılacak.” (T24 15.10.22)
Andaki hesapla kan parası olarak yaşamlarını yitirenlerin ailelerine kan başı 33 bin TL yardım yapılacakmış! Yani 6 asgari ücret, her canın bunlardaki değeri! Bunu neden açıkladı dersiniz? Bizce suçluluk psikozunun dışa vurumu! Tabii bir de yakında seçimler var! Andaki iktidarın “işçisi”ni yalnız bırakmayacağını göstermek lazım!
Madenci şehit mi?
“Takdiri İlahi”, “Alın yazısı”, “Kader Planı” vb. dini (sadece İslam’da yok, tek Tanrılı dinlerde ortak ideoloji) referanslar işin içine “şehit” kavramını da sokmuştur.
İslam dininin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’de (Hendek Savaşı sırası ve sonrasında indirilmiştir El Ahzab Sure 33/23) Allah yolunda savaşarak canını feda eden bir Müslümanın kutsal kılınmasıdır, şehit mertebesi. Yahudilik ve Hıristiyanlıkta da bu mevcuttur. Latince’ye martyr, martirer kelimeleriyle ifade edilir. Eski Yunan ve Roma gelenekleriyle, Hint ve Çin kökenli dinlerce de benimsenen, “inanç veya yüce bir amaç uğruna kişinin kahramanca kendi hayatına son vermesi” anlamında da kullanılan bir kavramdır. Yani dinî intihardır. Beline bombayı bağlayıp kendisi ile birlikte birçok canı alanlar bu mertebeye ulaşanlar olarak kabul görür. Taraftarlar ve teşvik edenlerce bu tür ölümler kutsallaştırılır.
Şimdi sormak lazım yukarda açıkladığımız dikkate alındığında maden işçisinin “şehitlikle” herhangi bir ilişkisi olabilir mi? Sırf para, daha fazla kazanmak için gerekli tedbirleri almayan ve aldırmayan patronların sorumluluğu dini kavramlara yüklemek dini inançların sömürülmesinin ötesinde bir anlam ifade etmez. Yaşamını kaybeden madencilerin ailelerine bağlanan veya bağlanacak olan ölüm aylığı vb. ödemeler bu kavramların içine hapis edilemez. Özünde tazminatın düşük tutulması içinde bu tür kavramlar belirli rol oynamaktadır.
Hükümetler tarafından yapılan düzenlemelerde “2003 ile 2014 yılları arasında şehit olan madencilerin çocuklarının devlette istihdam edilmesine imkân tanındı.” Türkiye’de “görev“, “sivil“, “maden“, “vatan” tanımlarıyla ifade ediliyor “şehitlik” makamı. Şehitlik maaşı verilen aileler; 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu, 2330 Sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun, 5434 Sayılı Emekli Sandığı Kanunu ve 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ile Genel Sağlık Sigortası kanunlarından yararlanıyor. Sosyal Güvenlik Kurumunca dul ve yetim aylığı bağlanıyor. Ayrıca ailelerin kullandığı elektrik ve su için ücret indirimi yapılıyor.
Bunların hepsinin temelinde tepkiyi en aşağılara çekme, sorumluluktan kaçma kendi ihmallerini gizleme de yatmaktadır. Soma’daki faciada hayatını kaybedenlerin çocuklarının devlette istihdam edilmediğini ve kimseye “şehitlik maaşı” bağlanmadığını vurgulayan İsmail Çolak, “Madencilerin birçoğu uzun yıllardır orada çalışıyordu. Sigortaları yatıyordu. Onların kaybından sonra ailelerine dul ve yetim aylıkları bağlandı. Yani aldıkları para ‘şehit maaşı’ değil” diye konuştu. Sosyal Haklar Derneği Üyesi Av. Akçay Taşçı, Soma’daki faciada yaşamını yitirenlerin ‘şehitlik ücreti’ alan veya aldıklarına dair bir bilgiye sahip olmadıklarını söyledi. Akçay Taşçı’ya göre; “belli bir maaş bağlanıyor ama bu madencilerin çalışma süresi göz önünde bulundurularak ailelerine dul ve yetim aylığı veriliyor” değerlendirmesinde bulundu. (https://www.indyturk.com)
Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK)’nun 2021 raporu
TTK’ye bağlı 5 maden ocağında bir yılda meydana gelen kazalarda 2 bin 960 işçi yaralandı.
“Kuruma bağlı müesseselerdeki yaralanma kazalarının yüzde 34’ü (1013) Karadon, yüzde 27’si (793) Kozlu, yüzde 21’i (622) Üzülmez, yüzde 11’i (323) Armutçuk ve yüzde 7’si (203) ise 41 madencinin hayatını kaybettiği Amasra’da meydana geldi. Amasra’daki yıllık yaralanan işçi sayısı günlük olarak hesaplandığında 2 günde bir işçi yaralandı. …Yaralanmalı maden kazalarının yüzde 98’i yer altında, yüzde 2’si yer üstünde meydana geldi.” (T24 20.10.22)
TBMM (Mecliste) Gündem dışı oturum 18.10.2022
Herhangi bir kararın alınmadığı ve bağlayıcılığı olmayan, dostlar alışverişte görsün misali yapılan “gündem dışı” oturumlarda sırf laf olsun anlamı içeren bu toplantılar konuşmacılar ötesinde ki onlarda boş sandalyelere konuşurlar, pek ilgi görmez. 18.10.22 tarihinde TRT3’te canlı yayınlanan Amasra faciası ile ilgili gündem dışı oturumu izledik. Konuşmacıların söylemleri ile ilgili olarak söylenmesi gerekenler:
İktidar adına andaki Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez konuştu.
TBMM Genel Kurulunda, Bakan Dönmez’in konuşmasının başında HDP milletvekilleri ayağa kalkarak, “Sorumlu bakanlar istifa etsin”, “Kaza değil, cinayet”, “Kader planı değil, olursa olsun planı” yazılı dövizler açtı. Bakanı protesto edip istifa etmesini istediler.
TBMM Genel Kurulunda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in Amasra’daki maden kazası konusunda:
“Türkiye Taşkömürü Kurumunun (TTK) son 12 yılda yaptığı yaklaşık 677 milyon liralık yatırımın yüzde 33’ünün iş güvenliğine ayrıldığını belirterek, “TTK’nin 5 müessesesinden en küçüğü olan Amasra Müessesemize aynı yıllar arasında 77 milyon liralık yatırım yapıldı.” Yani bu tesisin iş güvenliği için son 12 yılda 25 milyon TL harcanmış! Diğer anlamda yılda 2 milyon TL iş güvenliği için Amasra tesisine harcanmış! İnanalım mı? Pek inandırıcı değil! Bizzat çalışan işçiler söylüyor “havalandırmanın bakım zamanı geldi, ama haftalarca yapılmadı.” Bir tek havalandırma ile 300-350 m derinlikte kömür çıkarttırıyordunuz işçilere. 41 işçinin çoğu 350 m derinlikte karbondioksit zehirlenmesinden oldu. “Tozdan önümüzü görme imkânı yoktu. Önümüzü hiç göremedik. Gittiğimiz yeri ayağımızla sürte sürte, elimizden tuta tuta bulduk, 100-200 metre gittikten sonra toz bulutu açılmaya başladı. O anda çok korktuk.” Beddua gibi olacak, umarım aynı korkuyu sizler de yaşarsınız!
Bakan “Kaza haberini alır almaz İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin ile olay yerine intikal ederek çalışmaları yerinde koordine ettiklerini ve bütün kurumları teyakkuza geçirdiklerini” ifade etti. Tam ekip anında teşrif etti. Soylu delilleri toplamak için emniyeti sağlayacak, diğerleri de toplayacaktı. Yani biraz öğrenmişsiniz. Soma’daki hatayı yapmadınız! Macarlarda salam kesme usulü dilim dilimdir. Sizde Macar usulü bilgiyi dilim dilim alıştırarak verdiniz. Önce madendeki kişi sayısını 85 olarak açıkladınız, önce AFAD aracılığı ile “trafo patladı” dediniz, önce 2 sonra 28 can kaybı dediniz vs. vs. aralıklı zaman dilimi ile verdiğiniz bilgileri kendiniz tekzip ettiniz… İzleyenleri alıştırarak dezenformasyon yaptınız diyebiliriz.
Bakan, “grizu patlaması ardından galeride kısmi yangınlar oluşmuş, keza kömür üretiminin yapıldığı alanda da kısmi göçükler meydana gelmiştir.” İçiniz yandı üretime ara verildi diye değil mi? Bırakın timsah gözyaşlarını. Hani tedbirleri almıştınız “aykırı” bir durum yoktu.
Bakan, “Kazanın ardından 18 saat içinde arama kurtarma faaliyetlerinin tamamlandığını ve müessesede faaliyete ara verildiğini, yangının havayla irtibatının kesilerek söndürülmesi için iki noktadan “baraj” yapımının da tamamlandığını” söyledi. Evet, faciadan 18 saat sonra görev tamamlandı. Bütün deliller karartılmak için toplandı. 15 torba doldurdunuz. Madenin “kara kutusunu” da aldınız. Kurtulan kendi canını kurtardı. Size de delil karartmak dışında ölenleri toplama görevi kaldı. Bunu da gerçekten hızlı ve layıkıyla yaptınız!
Bakan, “TTK Amasra Müessesesinin de bu yıl yapılan dördüncü yani son denetimi, 21-27 Ağustos tarihleri arasında yer altı uzmanları tarafından yerinde gerçekleştirildi. Bu denetimlerde teknik ve idari düzenlemelere aykırı bir husus tespit edilmemiştir.” dedi. Madem “teknik ve idari aykırı” bir husus yoktu Tanrı’nın Amasralı madencilere bir garezi mi var? Çocuk mu kandırıyorsunuz! Tespit edilmeyen “aykırı bir husus” grizu patlamasına sebep olmuş, çoğu zehirli gazlardan 41 işçi zehirlenmiştir. Yalan söylemeyin tek olan havalandırmada bile arıza söz konusuydu. Hatırlatalım ağustosta maden ocağına yaptığınız ziyarette, birlikte fotoğraf çektirdiğiniz işçilerin birçoğunun artık hayatta olmadığını biliyorsunuz.
Bakan, “idari teknik soruşturma ve denetimler başlatıldığını olayın tüm boyutlarıyla açıklığa kavuşması için gerekli her türlü desteği ilgili denetim birimlerine vereceklerini” bildirdi. Soruşturma ve denetimi kendinizin tayin ettiği “kişiler” yapacak ve istemediğiniz bir sonuç çakar mı? Çıkmaz çünkü başımızı belaya sokanlar, belanın nedenini arayacaklar! Burada belanın nedeni kadı, şikâyet merci de kadı! Olay hiçbir zaman tüm boyutlarıyla açıklığa kavuşmayacak. Çünkü Kozlu’dan, Ermenek’ten Soma’dan dersler çıkarmadınız. Kim zarar eden bir ocağa yatırım yapar! Kapitalizmin ruhuna aykırı olur. Amasra maden ocağı TTK’nin zarar eden ocaklarından biriydi. Sayıştay’ın 2020 Raporuna göre dönem sonu Amasra madeninin zararı 119.200.000 TL’dir.
Bakan, “2017 ve 2019 yılları Sayıştay raporlarında yer alan ‘solunabilir ve patlayabilir tozla mücadele’ Bu iddiaya ilişkin ölçümler ve kontroller tam yapılmakta ve mevzuatta belirtildiği seviyede tutulmaktadır” da dedi. Sayıştay Raporunda iddia mı? Yoksa gerçeği mi rapor altına almış? İddialarla hareket ediyorsunuz öyle mi? Kimi kandırıyorsunuz? Doğru bulmadığınız işi mi yapıyorsunuz? İnsanların gözlerinin içine baka baka yalan söylüyorsunuz! Rapor doğru idi, ama raporun dikkat çektiği eksiklerin ardı kovalanmadı.
Bakan, “Çalışan ekiplerin her birisinin elinde gaz detektörleri olduğunu, ayrıca çalıştığı ortamlarda sabit tesis edilmiş dedektörlerin de olduğunu bunların ışıklı ve sesli uyarı yaptığını” da açıkladı. Sorun teknikte değil onun kullanımını gerektiren tedbirlerin alınmasında. Söyledikleriniz doğru olabilir. Ama sonuç söylemlerinizden çok farklı duruyor. Madencinin elinde detektörün olması yeterli değil, onun işlevi ve uyarısı sonrası yaşamda kalması için daha bir dizi tedbirin alınmış olması gerekli. Mesela havalandırmanın ortama ve alana uygun yapıda olması ve çalışması da gerekli diyor işin uzmanları!
Bakan, “Havadaki metan gazı oranının yüzde 5 ila yüzde 15 olması hâlinde, en ufak bir kıvılcım ve benzeri ısı kaynağına temas etmesiyle grizu patlamasının meydana geldiğini…. Maden iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliği yönetmeliğine göre ortamda yüzde 1 oranında metan bulunması durumunda, patlatma yapılmadığını” da söyledi.
“% 1,5 metan varsa emniyet amaçlı elektriklerin kesildiğini yüzde 2 metan bulunması durumunda ise madencilerin çalışma ortamından tahliye edildiği” bilgisini verdi.
Bakan, “TTK Amasra Müessesine kurulan sensörlerle metan oranı yüzde 1,5 değerine ulaştığında hem Merkezi Gaz izleme sisteminde hem de yer altındaki sistemde sarı ışık yanmakta ve sesli uyarı vermektedir. Kazadan önceki son kayıtlar incelendiğinde ortamdaki metan gazı oranı önce 1,5 seviyesine ulaşmış, saat 18.05 sularında ve emniyet amaçlı elektrik kesilmiştir. Son kayıt havadaki metan oranı yüzde 1,69 olarak ölçüldüğünü göstermektedir. 18.09’dan sonra kayıt alınmadı… Bilirkişiler bu değerleri tek tek değerlendirecek. Bilirkişi ve denetçiler olayı aydınlığa kavuşturacak.” Patlama 18.15 te oluyor ve 6 dakika içinde neler olduğunu öğrenecek miyiz? Bizce asla!
İSİG (İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi) Raporlarına göre AKP döneminde 1989 maden emekçisi yaşamını yitirmiştir.
(odatv4.com /15.10.2022/İSİG (İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi) Raporundan)
“Görüyoruz ki, Amasra madeninde tespit edilen kömür tozu ve metan miktarları olası bir patlama için ortamın uygunluğunu ve bu ortamı bertaraf edebilecek sağlıklı işleyen bir havalandırma sisteminin olmadığını işaret ediyor. “Havalandırma sorunluymuş”, “fanlar iki yönlü çalışmıyordu” (https://yetkinreport.com)
Bakanın bu bilgilendirmesi dinleyen bir kişi çizdiği resme bakarsanız “her şey mükemmeldi” ama yine 41 işçi yaşamını yitirdi. Bakanın çizdiği “pembe” tablo bilinçli demagoji değilse, kendisine verilen bilgilerde bir sakatlık söz konusudur. Bizce RTE’nin “Kader Planı”, “Alın Yazısı” yaklaşımını haklı göstermek için çizilen bilinçli resimdir. Anlatılmak istenen gayet açık ve net, “biz tedbirleri aldık”, “bizim bir ihmalimiz yok” sorumlu biz değiliz. Ola ki birileri “görevlerini yerine getirmemiş” onu da “bilirkişi ve denetçiler” aydınlığa kavuşturacaktır. Sonuçta katliam suçu her zaman olduğu gibi birkaç “zavallı”ya yüklenecektir. Soma da öyle olmadı mı?
Bakandan sonra söz alıp konuşanlar:
HDP adına İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü
“Devletin, iş kazalarının önlenmesi için gereken önlemlerin alınıp alınmadığını” “işçilerin öldüğü, sermayenin ise büyüdüğü bir sistem oluşturulduğunu” ileri sürdü. “bu patlamanın “kader planı” değil “olursa olsun planı” şeklinde nitelendirilebileceğini” söyledi.
Serpil Kemalbay, “Meclis’e girerken bile koruma ordusuyla, helikopterle önlem alanlar, yüzlerce korumayla gezenler bize fıtrattan bahsetmesinler.” Sözlerinin yanı sıra “Son 20 yılda, AKP’li yıllarda 30 bini aşkın işçi iş cinayetinde yaşamını yitirdi.” gerçeğine dikkat çekti.
Serpil Kemalbay ayrıca “Soma’da 301 cana kıyanların hiçbiri cezalandırılmadı. Soma patronunu kurtarmak için özel bir yargı operasyonu yaptınız, yargıya müdahale ettiniz. Soma’da katledilen 301 madenciyle ilgili patronlar olası kast ile yargılanıyorlardı, tam ceza alma aşamasında yargıçları değiştirdiniz. Taksirle öldürmekten ceza aldılar. Soma’yı cezasız bıraktınız. Bakanlar herhangi bir bedel ödemedi, bürokratlar zaten hiçbir şekilde bedel ödemiyor, tutuklu olanlar serbest bırakıldı.” şeklinde konuştu.
HDP’li Serpil Kemalbay, “Sendika, işçilerin yaşam hakkını korumayacaksa o zaman sendikanın görevi ne? Maden katliamı olduğunda hiç kimse timsah gözyaşları dökmesin.” değerlendirmesinde bulundu.
Serpil Kemalbay söylediklerinde haklıdır. Ama unuttuğu “kömürün miadını doldurduğu artık tüm kömür madenlerinin çevre sorunu ile ele alınıp kapatılması” gerektiği konusuna hiç değinmedi. Bu konuda yalnızca HDP değil, tüm meclis bileşenlerinin üzerinde durmadığı can alıcı bir sorundur. Sorunu detaylandıracağız.
AKP’li Enerji Bakanın konuşmasını takiben yine aynı partiden Bartın Milletvekili AKP Grup Başkanvekili Yılmaz Tunç konuştu. En başta RTE ve tüm yol arkadaşlarına şükranlarını iletti. Bakanının söylediklerini tekrarladı. “Tarifi imkânsız, çok büyük bir acıyla karşı karşıya kaldıkları” timsah gözyaşlarını kuru kuru laflara büründürmeyi ihmal etmedi.
Tunç RTE ağzından tekrarda da bulundu;
“Cumhurbaşkanımız burada yaptığı açıklamada, ‘İnsan hayatının güvenli olmadığı hiçbir faaliyet bizim için muteber değildir. Bu anlayışla maden ocaklarında önemli sayıda kazaların yaşanıyor olmasını kabul edemeyiz.” dedi. “Artık madende hiçbir eksiklik, hiçbir gereksiz risk görmek istemiyoruz.” dedi. Ve ekledi “Her konuda olduğu gibi çalışma hayatında da önce insan diyoruz, maden kazalarını inşallah tarihe gömmek için elimizden gelen gayreti gösterme çalışmaları içerisindeyiz.” dedi. Evet, bu öyle bir çalışma ki, 20 yıldır bir türlü üstesinden gelinemeyen bir çalışma. Yukarda bu dönemdeki ölümlü maden facialarını aktardık. Bu söylemler tepkinin patlamasını önlemeye yönelik yalanlardır. Hayatın gerçeği Amasra, Soma, Kozlu, Ermenek vb. maden facialarında kendini tekrarladığı hâlde, bu kadar pişkin olmalarının sebebi nedir acaba? Biz “İnsanın aynası iştir, lafa bakılmaz. Bir kişinin aklının seviyesi yaptığı işte görünür.” deyip devam edelim.
Tunç devamla;
“Maden şehitlerimizin emanetlerine sahip çıkmak boynumuzun borcu.” diyerek bu konudaki kararlığı vurguladı. “Cumhurbaşkanımız Amasra’daki kazayla ilgili olarak en ufak bir ihmali bile karşılıksız bırakmayacaklarını, gerekli soruşturmaların başlatıldığını ifade etti.” Soma’da da bırakmadınız. Maden sahibinin “af edilmesi” için yargıya takla attırdınız. Aradan geçen zaman dilimi içerisinde Soma davasından içerde olan yegâne kişiler madencilerin aileleri namusu gibi savunan Selçuk Kozağaçlı ile Can Atalay. Siz emanete ihanet edenlerdensiniz bunu 20 yıllık icraatınızda bil fiil yaşadık.
Amasra Maden Ocağının 1967’den beri faaliyet gösteren TTK’ye ait müessese olduğunu aktaran Tunç, şöyle devam etti:
“TTK’nin modernizasyonuyla ilgili pilot uygulamaların başladığı bir ocak. Üretimin saniye saniye izlenebildiği, gaz ölçümlerinin anbean kaydedildiği, madencilerdeki çipler sayesinde ocak içerisinde tüm hareketlerinin takip edilip kaydedildiği, tüm süreçlerin, ses, görüntü ve yapıların dijital ortamda kayıt altına alındığı, iş güvenliği uzmanlarının görev yaptığı, sürekli denetlenen maden ocağında tüm bunlara rağmen yüreklerimizi dağlayan bu elim kazanın sebebi mutlaka ortaya çıkarılacaktır, çıkarılmalıdır. Bölgenin milletvekili olarak, partimizin grup başkanvekili olarak bu sorumluların ortaya çıkarılacağını ve bunu bizzat takip edeceğimi buradan sizlere söz veriyorum.”
Halklarımız ne söz verenleri gördü? Yukarda saydığınız teknik donanımın tüm kayıtlarını 15 torbaya doldurup “soruşturma” adına el koydunuz. İşinize geleni açıklayacak, gelmeyeni karartacaksınız, var mı ötesi. Bundan önceki facialar sonrası pratiğiniz bunun örneğidir. Sorumlular ortadadır. Hâlâ elini kolunu sallayarak gezen çift maaş alan TTK Genel Müdürü Kazım Eroğlu başta olmak üzere O’nu atayanlar emir komuta zincirindeki halkalardır. Temelinde ise acımasız kapitalist sisteminizdir. Yarın suçu/yükü “ateşçi başı” ve birkaç mühendisin ve belki en uç noktasında müdürün sırtına yıkıp kendi sorumluluğunuzun üzerini örtmeye çalışacağınızdan hiç şüphemiz yoktur. Bu ülkede kendi mesleğinde iş bulamayan, tezgâhtar olarak dahi çalışan maden mühendislerinin diplomalarını asgari ücrete kiraya verdiğini bilenlerdeniz.
Tunç, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın da “olayın tüm boyutlarıyla soruşturulacağını” ifade ettiğini hatırlattı.
Arama ve el koyma işlemlerinin yapıldığını, kaza yerinin giriş ve çıkışlara kapatıldığını, kazanın kara kutusunun yargının elinde olduğunu anlatan Tunç, “Tüm kayıtlar incelendiğinde, kaza mahallinde uzman bilirkişiler tarafından yapılacak olan keşif ve araştırmalar neticesinde olayın tüm boyutlarıyla aydınlatılacağına ve sorumlulardan hesap sorulacağına yürekten inanıyoruz.”
Benzerini Soma’da yaşamadık mı? Kimden hesap soruldu burada durum daha vahim çünkü kontrol doğrudan devletin elinde, onun için “her şeye el kondu”. Giriş ve çıkışlar bağımsız bilgiler elde edilmesin diye kapatıldı. Bilirkişileri(!) kim atayacak Atanan savcıları hemen HSK atadı, araştırmaların esas sorumlusu hep savcılar olmadı mı? “Bu tür kazaların bir daha gerçekleşmemesi için başkaca hangi tür tedbir alınması gerekiyorsa mücadelemizi sürdüreceğiz.” diye konuştu.
Soma’daki maden kazasının ardından mecliste kurulan araştırma komisyonunun önerileri doğrultusunda çok sayıda düzenleme yapıldığını da anlatan Tunç, “Evet, hayata geçirilenler var, alınan tedbirler var ama buna rağmen kazaların devam etmesi, demek ki bir yerlerde eksiklik var, bunu gösteriyor.” dedi.
En büyük eksiklik nedir biliyor musunuz? Halklarımızın bilinç düzeyi, onların yüksek kandırılma potansiyeli. Eğer halklarımız sizin ne mal olduğunu bir anlasa, iş daha da kolaylaşacak! Facialar daha da azalacak, emeğin üretkenliği artacak. Emekçilerin yaşamı daha da kolaylaşacak, hele birde halklarımız sizin kan emiciler olduğunun farkına varsın, o zaman madenlere kaçsanız bile faydası olmayacak. Ya da sizlere ceza olarak günde 8 saat madende çalışma hakkı tanınacak! Olmaz olmaz demeyin kitlelerin eylemi bilinçli unsurla el ele versin o zaman kim vahşiymiş görürüz!
Söz alan Müsavat Dervişoğlu İYİ Parti
Beylik lafların yanı sıra “Zaman, zemin ve mekân değişse de yaşadığımız hep aynı ihmalkârlık, aynı iş bilmezlik ve hep aynı açıklamalar.” diye konuştu. Kendini tekrarlayarak konuşan bu zatın ve partisinin de anda iktidarda olanlardan farkı yoktur. “Tevekkül”e inanlardan olan, emeğin sömürülmesi konusunda birbirlerinden farkı olmayan bunlarda iktidara gelse durumda değişiklik olmayacaktır. Gelen gideni aratır misali faciadan parsa toplayabilir miyiz hesapları içindeler.
“Madenlerde yitirdiğimiz tüm bu canlarımızın, evlatlarımızın vebali, yetkililerin nispetinde sorumluluk almayanların üzerinde olacaktır. Buna bu Meclis de şahit, bu millet de şahit, Cenabıhak da şahittir.” Bu da “günahı” Tanrı’ya havale edenlerden.
TBMM Genel Kurulunda, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, “Amasra madeninde çalışması gereken 1145 kişi ama çalışan 622 kişi. Yaptıkları iş ölüleri toplamak oldu…” ardından “Lanet olsun sizin kaderinize” sözleri nedeniyle, Genel Kurulda tartışmalara neden oldu. “Katil kim?” Sorusunu sordu? AKP’yi işaret etti. İşçi sınıfı adına konuştuğunu ileri sürerken AKP giderse işlerin hâl olacağı anlayışı içinde olmaları asıl hedefin devlet olduğu gerçeğini karartmalarını doğru görmüyoruz. Erkan Baş da sorunun çevre sorunu ile bağlantısı olduğunun lafzını bile etmedi.
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özelin konuşması
İktidarı en fazla rahatsız eden hem Genel Kurul’daki hem de dinleyenleri etkileyen bir ajitasyon konuşması yaptı.
“Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dönmez’in Soma kazasının ardından alınan tedbirler sayesinde iş kazalarının sona erdiği yönünde açıklamada bulunduğunu ileri sürerken adama söylemediğini söyletti, adam “kazaların azaldığını” söyledi. Özel, “Soma’dan sonra 673 madenci öldü Türkiye’de. İki tane Soma, iki de Amasra oldu. Haberinizin olmadığı ortada.” sözleri ile iktidarı köşeye sıkıştırma çabası sarf etti.
Özel, “Soma maden faciasına ilişkin meclis araştırma raporunda sıralanan önerilerin hiçbirinin hayata geçmediğini ileri sürdü. Soma raporu yayımlandıktan bir sene sonra, önerilerin hayata geçip geçmediğini öğrenebilmek için dönemin bakanları Süleyman Soylu ve Berat Albayrak’ın yanıtlaması istemiyle soru önergeleri verdiğini anlatan Özel, “Tık yok. Cevap verilmeyen önergeler listesinde duruyor bunlar. Çünkü bir şey yapmadınız. Size bu Meclis’in verdiği görevi, ödevi yerine getirmediniz.” ifadelerini kullandı.
Özel, “Cumhurbaşkanı Erdoğan, dönemin Başbakanı Binali Yıldırım ve dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın üçlü kararnameyle TTK Genel Müdürü olarak Kazım Eroğlu’nu atadıkları için Amasra’daki patlamanın sorumluları olduklarını” ileri sürdü
“Kim Kazım Eroğlu? Kozlu Maden kazasında 8 işçi öldü ya, o işten ihmali yüzünden 4 yıl hapis cezası almış. O ceza iyi halden 3 yıl 4 aya, sonra 24 bin para cezasına, sonra kendisini buraya atamışsınız, maaşından taksit taksit kesmişsiniz. Ayrıca çifte maaş bağlamışsınız. O hâlen görevde. Ama Amasra’nın sorumlusu kim derseniz, üçlü kararname. Bir isim söyle, derseniz, Recep Tayyip Erdoğan. Bu adamı oraya atayan.” şeklinde yüklendi iktidara bakan nezdinde.
Özel, “yetkililerin, Amasra’daki madende facia olmaması için değil kontrolleri dışında bilgi sızmaması için tedbir aldığını”, “41 can ölmüş, bir tane gözaltı yok, bir tane tutuklama yok, bir görevden el çektirme yok, bir açığa alma yok. Yazıklar olsun. Gelip de burada pişkinlik yapmak var.” dedi. Ve Bakan Dönmez’i istifaya çağırdı.
Özel, “Liyakat ve ehliyet dışında, ölüm için ne lazımsa var. Grizu patlasın diye sayıyorsunuz ‘oksijen, metan, ateş lazım’. Grizu patlamasın diye sizin gibi bakanların, böyle bir cumhurbaşkanının olmaması lazım.” diye konuştu. Sanki onlar giderse işler düzelecekmiş gibi kendilerini pürü pak göstermektedir.
Dünya genelinde bu kadar büyük kömür madeni facialarının senelerdir yaşanmadığını savunan Özel, sözlerini şöyle tamamladı:
“Eğer Türkiye’de kömür madenlerinde madenciler ölüyorsa, 20 yıldır yönettiğiniz bu ülkede bakan sizken, müsteşar sizken, müfettişler sizin emrinizdeyken ve bütün madenler böyle pırasa doğrar gibi yandaşlara ruhsat ruhsat dağıtılıyorken ölen her bir madenciden, her madencinin yetim kalan evladından, dul kalan eşinden, gözü yaşlı anasından siz mesulsünüz. Bu vebali sizden bu dünyada biz, öbür dünyada Cenab-ı Allah soracak.” Maalesef siz değil emekçi halklarımızın örgütlü gücü soracak bu hesabı. Sizde bu hesabın içindesiniz şu veya bu oranda, çünkü sorun yalnızca AKP/MHP iktidarı sorunu değil, sorun bir sistem sorunudur. T.C. devleti bu sistemin koruyucu mekanizmasıdır. Sisteme vurmak istiyorsan, koruyucu mekanizmayı hedef almak zorundasın. Sistemin parçası olanlar, bu mekanizmayı korumak ve kollamak görevini kendilerine asıl görev seçenlerle bu iş olmaz. Nispi düzelmeler/reformlar ile sorunu hâl edemezsiniz. Sorun sonuçta DEVRİM sorunudur.
Genel Kurulda ara konuşmalar sırasında söz alan HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş ise “Niye kader ya? Zenginler ölmüyor da işçiler ölüyor? Niye kaderden yer üstünde çalışanlar ölmüyor? Bizlere bir şey olmuyor, işçiler ölüyor. Böyle bir kader anlayışı, istismar anlayışıdır. Bakanı dinledik. Milyonlar da izledi. Özür bekledik. Her şey dört dörtlükmüş, 41 can ölmüş. Böyle bir açıklamayı kabul etmiyoruz.” dedi.
Meclis Araştırma komisyonu oluşturuldu? Soma’daki gibi dosya??? Ne oldu???
Amasra’daki maden kazasının “tüm yönleriyle araştırılarak” muhtemel maden kazalarının önlenmesine yönelik tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan araştırma komisyonu üç ay boyunca görev yapacak.
Hep tekrarlar olduk, geçmişte bu tür komisyonlar çok kuruldu. Elbette kurulmalı araştırmalar yapılmalı ama bir şartla, tarafsız kurumların atadığı bilirkişiler böyle bir komisyona öncülük etmelidir. O zaman bir nebze objektif sonuçlar gün yüzüne çıkabilir. Nafile, Soma’da tutulmayan sözler Amasra’da tutulacak sanmayın, buna inanacak kadar enayi olmayın deriz.
HDP Mersin Milletvekili Rıdvan Turan’ın dediği gibi „bu kazanın neden meydana geldiğini sorarak, iktidarın her zaman benzer refleksleri gösterdiğini“ “Bunun bir “sınıf katliamı” olduğunu“ “Niye Soma’da hesap sormadınız? Niye heyeti değiştirip de oradakileri beraat ettirmeye ya da cezalarını hafifletmeye dönük adımlar attınız?” diye sorduğu sorular gayet yerindedir. Bu komisyon İktidarın atadığı “soruşturma heyetinin” raporlarına dayanarak kararını verecek değil mi? Bu heyeti kim atadığına bakalım: (alıntılar https://www.tbmm.gov.tr)
ÇHD’den Amasra raporu
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), 14 Ekim 2022’de Amasra maden ocağında gerçekleşen patlamaya ilişkin ilk gözlem raporunu yayımladı. Gözlem raporunda; yapılan ziyaretler, incelemeler ve bilirkişi keşif işlemlerine dair bilgilerin yer aldığı raporda maden faciasının ihmalleri ortaya konuldu.
Amasra’da 41 madencinin katliamı ilgili maden sahasında inceleme yapan heyette yer alan ÇHD’li avukat Tamer Doğan’a göre; madende yangının sürmesi ve yeni patlama riski olması nedeniyle 41 madencinin hayatını kaybettiği, 350 kotuna inemediklerini, harita üzerinde madencilerin hayatını kaybettiği bölgelerin işaretlendiğini, hangi madencinin ne şekilde yaşamını yitirdiğinin tespit edildiğini anlattı. Amaçlarının delil karartılmasını engellemek olduğuna vurgu yapan Doğan, “Aradan geçen 5 günlük süre içinde elbette ki bazı delilleri karartmış olabilirler. Bunu ilerleyen süreçte göreceğiz” (5 gün sonra soruşturma başlıyor!) dedi. Soruşturmayla ilgili de değerlendirmede bulunan Doğan, “Önemli olan soruşturmanın nereye kadar gideceği. Türkiye Taşkömürü Kurumu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı dâhil edilecek mi yoksa gariban bir barutçu veya mühendisin üzerine mi yıkılmaya çalışılacak bunu hep birlikte göreceğiz” ifadelerini kullandı.
Bartın Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 6 savcının (HSK tarafından) görevlendirildiği soruşturma çerçevesinde, maden ocağı sahasındaki çalışma ve incelemeler devam ediyor.
Bölgede maden, elektrik, jeoloji, jeofizik, makine mühendisleri ile A sınıfı iş güvenliği uzmanından oluşan 7 kişilik bilirkişi heyeti çalışma yürütüyor.
Soruşturmaya etki edecek nitelikte delillere ulaşılması amacıyla maden işletmesinde polis tarafından el konulan madenci baret feneri, çeşitli cihaz ve belgeler, ekiplerce 15 delil torbasıyla Amasra Adliyesi’ne getirildi. (Her şeye el koydular… Görüntüler, ölçümler vs.) (T24 20.10.22)
Teknik bir sorun seri veya paralel havalandırma?
Yeraltı madenlerinde havalandırma en zaruri ihtiyaçtır.
Maden havası, yeraltındaki çalışma alanlarını dolduran, su buharı ve gazların karışımından oluşan çoğu her zaman tozlu olan bir havadır. Yeraltındaki havanın olumsuz yönde değişimi, genelde oksijen miktarının azalması ve karbondioksit ve diğer gazların artması olarak değerlendirilir. Bu değişim, maden havasını kirleterek ortamda yanıcı, boğucu ve zehirli gazların birikmesine yol açar. Maden havası içerisinde kirletici olarak bulunan yanıcı gazlar başında metan (CH4) ve türevleri olmak üzere karbon monoksit (CO) ve hidrojen (H2) örnek olarak verilebilir. Boğucu gazları karbondioksit (CO2), nitrojen (N2) ve metan (CH4); zehirli gazları ise karbon monoksit (CO), kükürt dioksit (SO2), hidrojen sülfür (H2S) ve azotun tüm oksitleri (NxOy) oluşturur. Boğulma, solunan havanın içerisindeki oksijen yüzdesine bağlıdır. Oksijen eksikliği veya oksijen miktarındaki azalma nefes almada zorluklar yaratır. Atmosfer havası, açığa çıkan gazlar, su buharı ve havada asılı olarak duran tozlar maden havasını oluşturur. Pis hava: 20% ‘den daha az oksijen içeren hava karışımıdır.
Oksijen azalmasının etkileri
* % 14–18 sık ve derin soluma, koordinasyon bozukluğu
* % 9–14 sık soluma, bulantı ve halsizlik başlangıcı
* % 5–9 Bayılma, % 5 Ölüm
Zehirli hava: CO, H2S, SO2, NO ve NO2 içerikleri yüksek olan hava karışımı
* Patlayıcı hava: CH4, C2H6 ve H2 gibi yanıcı ve patlayıcı gazların yüksek içeriklerde olduğu hava karışımları
* Tozlu hava: Solunabilecek boyuttaki toz içeriği normal atmosfer havasından daha yüksek olan hava karışımı
* %10 CO2 ölüm
Ocak havasında %0,5 CO2 olan yerler çalışmaya uygun değildir.
CO konsantrasyonu %0,005’den yüksek yerler çalışmaya uygun değildir.
http://www1.mmo.org.tr/ İnternet adresinden aktardığımız bilgileri aktarma sebebimiz, madenlerde HAVALANDIRMA SİSTEMİ can alıcı öneme sahip olduğundandır. Çünkü pis/kirli havayı dışarı atacak iyi bir havalandırma sistemine sahip olmayan Maden Ocakları insan yaşamı için hep tehlike arz etmiştir, etmektedir, edecektir. Yerin altında çalışabilmenin ilk ön koşulu iyi HAVALANDIRMA sisteminin inşa edilmesiyle başlar… Daha sonraki ölçüm aletleri duvar örmeler vb. gerekli araçlar sıralanabilir. Biz işin uzmanı değiliz, konunun uzmanları sayfalarca tecrübeyi 12. Yy dan beri insanlık biriktirmektedir. Türkiye de 1820-1829 yılları arasında, Ereğli’ye bağlı Kestaneci köyünden Uzun Mehmet’in öyküsünde kömürü buluşu anlatılır. Avrupa 18.yy yoğun olarak kullanılan kömür madeni üretim tecrübelerini bizimkiler hep geriden takip etmiştir. Bu geriden takibin diyeti ise hep canla ödenmiş ve ödenmeye devam etmektedir.
Kapitalizmin gelişmesinde enerji kullanımı alanında çok önemli yere sahip olan kömür bugün artık zorunluluktan çıkma noktasına gelmiştir.
Alternatif enerji kaynakları hızla öncelikle kömürün ve aynı zamanda petrolün yerine almaya çoktan başladı. Kapitalist sistem bu gidişi yavaşlatmakta, azami kar hırsı ve savaşlar, kömürün yerine alternatif enerjinin devreye sokulmasını son derece engellemektedir.
Kömürün devridaim gücü miadını doldurmuştur.
Evet, sorunun mihenk noktasına vardık. Kömürle uğraştan vazgeçme zamanı çoktan geldi ve geçiyor. Yukarda sıraladığımız zehirlenmelerin ve kirli havanın alternatifi var.
Kömürden, doğal gazdan elde edilen enerjinin daha pahalı ve çevreye zarar verdiğini dergimizin 208. sayısında yazdık. (Bkz. YDİ Çağrı, sayı 208, s.49) Alternatif olarak güneşten, rüzgârdan elde edilen enerji olduğunu belirttik. Yazdıklarımızı yeniden tekrarlamak istemiyoruz.
Gelinen nokta da kömür enerji olarak kullanılmamalı.
- Çünkü çevreye yaydığı zehirli gazlar ile havamızı kirletmekte, korkunç zararlara sebebiyet vermektedir
- Çünkü kömür madeninde çalışan bir emekçinin yaşamı daha da kısalacaktır.
- Çünkü hele hele ülkemizde yapılan geri teknik üretim sürekli iş cinayetlerine neden olmaktadır.
- Çünkü yenilenebilir enerji ile karşılaştırdığın çok pahalıdır.
- Çünkü anda devletin işlettiği (TTK) kömür madenleri zarar etmektedir (tabloya bkz.)
- Çünkü kömürün alternatifi var, o da yenilenebilir enerji güneş-rüzgâr vs. dir.
(Zarar tablosu)
Sonuç olarak
Bizim herkesten bir farkımız var, maden facialarında sorumlu devlettir diyoruz. Bununla yetinmiyor, sorunun kaynağının kapitalist sistem olduğunu vurguluyor, çıkış yolunun DEVRİM’den geçtiğini de gösteriyoruz.
Kimsenin söylemeye cesaret edemediğini de altını çizerek bir kez daha vurguluyoruz. KÖMÜRDEN VAZGEÇİLMELİ, TÜM KÖMÜR MADENLERİ DERHAL KAPATILMALIDIR. Aptalca gelecek olan, madenlerdeki istihdam ne yapacağı o kadar çalışanı. Onun da alternatifi var: Devletin elindeki arazileri, madenlerde çalışan ve onların kapanması ile açıkta kalacak çoğu köylü, yöre işçilerine üretim için hibe etmek. Tarımdaki dönümcü zihniyetine son vermek. Binlerce dekar tarımsal alanı işgal etmiş büyük tarım beylerinin ellerindekini alıp emekçi madencilere vermek. Kentli maden işçilerini de yenilenebilir enerji kaynaklarındaki teknik çalışmalara veya planlı bir şekilde yeni açılacak iş alanlarına yönlendirmek bugün dahi mümkün.
Maden facialarının sebep ve sonuçlarını ortaya çıkarmak yetmez. Buna sebebiyet veren temele vurmalıyız. Bizi aptal sananların karşısına dikilmeli, yaratan biz yönetende biz olmalıyız. Başka türlüsü olmaz, bu düzen sınırları içindeki tüm reformlar (talep etmek yanlış değil) devrim mücadelesinin yan sorunları olarak değerlendirilip hayal yayılması için çabalar sarf edenlerin gerçek dostumuz olmadığını da bilmeliyiz.
Yaratan sensin yöneten de sen olmak zorundasın ey ülkelerimizin ve dünyanın emekçileri, gücünüz birliğinizdedir. Örgütlenmenizdedir. Örgütlü gücünüzün karşısında duracak güç daha vuku bulmadı.
Selam Yaratana! Selam Ülkelerimiz ve Dünya İşçi Sınıfına!
Amasra’da kaybettiklerimiz için başımız sağ olsun!
22.10.2022