Maraş’ın Pazarcık ilçesinde saat 04.17’de 7,7 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Deprem sonrasında en büyüğü 6,6 olmak üzere onlarca artçı deprem meydana geldi. Artçı sarsıntılar sürerken, bu sefer Maraş Elbistan ilçesinde saat 13.24’te 7,6 büyüklüğünde deprem meydana geldi.
Deprem geniş bir alanda etkili oldu ve birçok ilde yıkıma neden oldu.
Ölü ve yaralı sayısı giderek artıyor.
Her şiddetli depremin öncelikle yoksulları vurduğunu görüyoruz.
Türkiye deprem ülkesi olmasına rağmen gereken önlemlerin bir türlü alınmadığını görüyoruz.
Binaların değil kapitalist sömürü düzeninin öldürdüğünü görüyoruz.
Deprem haritasına bakıldığında, Kuzey Kürdistan/Türkiye topraklarının %92’si deprem bölgeleri içerisindedir. Nüfusun %95’i deprem tehlikesi altında, büyük sanayi merkezlerinin %98’i ve barajların %93’ü deprem bölgesinde bulunmaktadır.
Bu gerçeklere rağmen alınan tedbirler ve yapılan yatırımlar devede kulaktır.
Türkiye’de yıkıcı özelliğe sahip büyük ölçekli depremler defalarca yaşanmış olmasına rağmen, örgütlenmesi yapılmış, eğitilmiş yeterli kurtarma ekiplerinin olmaması, gerekli araç-gerecin hazır durumda bulundurulmaması, gerekli çabuklukta felaket alanlarına ulaşamamanın nelere mal olduğunu çok kez yaşadık. Normal zamanlarda hazırlık yapılmazsa, felaket günlerinde ah-u vah etmenin bir yararı yoktur.
Deprem, önceden ne zaman olacağı bilinmeyen bir doğa olayıdır. İnsanlar doğa olaylarının olmasını engelleyemez. Ancak alınacak tedbirlerle, doğa olaylarının insanlara zarar vermesi en aza indirgenebilir.
Sorun deprem gibi doğa olayları değil, kapitalist sistemin ta kendisidir. Azami kâr hırsı ile kapitalizm demirden-betondan çalarak, sağlam ve sağlıklı olmayan yapılaşmayı yaratarak, depremlerin felaketli sonuçlara yol açmasına neden olmaktadır.
Merkezinde insanın değil, daha fazla kârın durduğu kapitalizm var olduğu sürece, doğa olaylarının felaketli sonuçlara yol açması kaçınılmazdır.
Maraş depreminde çöken binaların, enkaz altında kalan insanların, ölümlerden sorumlu olan; daha fazla kâr dürtüsüyle hareket eden kapitalist sömürü düzeni, sermayenin yararına çalışan devlet, gerekli tedbirleri almayan siyasi iktidardır…
Her afet, bir acil durum olarak başlar. Zamanında hazırlık varsa ve iyi yönetilir, kaynaklar yeterli olursa durum acil düzeyinde kalır. Ancak zamanında hazırlık yapılmaz ve iyi yönetilmez, kaynaklar yetersiz kalırsa olay felakete dönüşür. Bir dizi gelişmekte olan/emperyalist bağımlılık zincirlerinden kurtulamamış ülkelerde doğa olaylarının acil durumdan felakete sürüklenmesinin temelinde yatan da tedbirlerin alınmamasıdır.
Türkiye’de en önemli sanayi tesisleri depremden defalarca yıkıldığı bilinen bölgeye kurulmaya devam ediliyor. Sanayinin ucuz emek depoları olan işçilerin bölgeye akması teşvik ediliyor. Elverişsiz zeminleri ve verimli tarım topraklarını iskâna açarak insanların altında can verdiği beton blokların dikilmesine seyirci kalınıyor. Bunun için “imar barışı” yasaları çıkarılıyor. Kaçak yapılaşmayı teşvik eden sistem, bu ve bugüne kadar ki katliamların sorumlusudur.
Deprem kader değil!
Deprem ile yaşamak, gerekli tedbirleri almak, depremin vereceği zararı en aza indirmek mümkündür!
Depremin yeniden ve hep yoksulları vurmasını engellemek mümkündür!
Depremin öncelikle işçileri, emekçileri, yoksulları vurmasını engellemenin yolu, işçilerin emekçilerin devrimiyle, sömürü sistemini yıkmak, doğa ile uyum içerisinde, merkezinde insanın olduğu bir sistem kurmaktır.
Öldüren deprem değil asalakların egemen olduğu kapitalist sömürü düzenidir.
6 Şubat 2023