“Eşit işe eşit ücret!” talebi kapitalizmin kadınları fabrikalara doldurmaya başladığından beri işçi sınıfı hareketinin temel taleplerinden biri olagelmiştir. Dünya Komünist Kadın Hareketi 8 Mart’ı kadınların kurtuluş mücadelesinin sembol günü olmasıyla birlikte (1910) bu talep kitlelere mal olmuş ve sonunda burjuva devletlerin dahi lafta kabul etmek zorunda kaldığı bir ilke hâline gelmiştir. Bugün birçok devletin iş yasalarında “eşit işe eşit ücret” ilkesi yazılıdır! Ama biz biliyoruz ki, yasalar burjuva devletlerde kâğıt üzerinde kalır… Gerçek hayatta ise eşitsizlik, adaletsizlik devam eder gider. Bu nedenle “eşit işe eşit ücret!” talebi, içeriğinde bazı değişikliklerle birlikte halen işçi sınıfının geçerli temel taleplerindendir!
Değişiklik var tabii: Sınıf mücadelesinin kazanımlarına bağlı olarak aynı iş yerinde aynı işi yapan kadın ve erkeğin ücretlendirmesinin eşit olduğu ilkesinin uygulandığı yerler var. Fakat bu toplumsal olarak ücretlendirmede cinsiyet eşitliğinin gerçekleşmiş olduğu anlamına gelmiyor! Ücretlendirmede toplumsal eşitsizlik farklı boyutlarda devam ediyor: Kapitalistler, örneğin aynı iş kolunda, yan yana çalışan ve özde aynı işi yapan kadın ve erkeğin iş anlaşmasında ve kâğıt üzerinde küçük farklılıklar, sahte “fazla sorumluluklar” eklemek suretiyle aradaki ücret eşitsizliğini sürdürebiliyor. Bir işyerindeki ücretlendirmede şeffaflık yok! Kimi zaman kalifikasyon farklılığı arkasına sığınılıyor, kimi zaman tam zamanlı ya da yarı zamanlı çalışmadan kaynaklı farklılık diyebiliyorlar! Öyle ya da böyle, ay sonunda kadın ve erkeğin eline geçen net para çok farklı oluyor.
İş kolları arasında ücretlendirme eşitsizliği
Salt bu kadar da değil! Kadın ve erkeğin ücretli çalışma koşulları arasındaki genel toplumsal eşitsizliklerin hemen hepsi işçi ve emekçi kadınların ücretlendirilmesindeki adaletsizlik sürecinde işliyor!
Geleneksel olarak ağırlıklı olarak kadınların çalıştığı iş kolları ve mesleklerde ücretlendirme kural olarak daha düşük! Buna bütün yemek, bakım ve temizlik işleri dâhil. Tekstil sanayiinde dikişçiler, gıda sanayiinde çalışanlar, çiçek ve sebze seralarındaki işçiler, gündelikle çalışan tarım işçileri, zincir market kasiyer ve diğer çalışanları, hasta bakıcılar, çocuk bakıcıları, kreş, anaokulu ve ilkokul öğretmenleri ve daha başkaları erkeklerin çalıştığı metal ve diğer iş kollarından çok daha az ücretlendirilmektedir. Kadınların ağırlıklı olarak çalıştığı iş kollarında erkekler yer alsa da, bunlar ya çoğunlukla ekip yöneticisi vb. gibi sözüm ona daha “sorumlu” görevlerde çalışmakta, ya da kadınlarla aynı ücreti almaya mahkûm olmaktadır. Fakat bu, genel kuralı, iş kolları arasındaki ücretlendirme dengesizliğini, dolayısıyla ücretlendirmedeki cinsiyet eşitsizliğini değiştirmemektedir.
Kadın emeğine el konulması suretiyle ücretlendirme eşitsizliği
İşçi ve emekçi kadınlar toplumsal olarak hem dışarıda fabrikada, iş yerinde, hastanede, okulda, seralarda vs. vs. çalışmak ve hem de “kadın işi” olduğu iddia edilen ev işleri ve çocuk-hasta-yaşlı bakım işlerini yerine getirmek üzere erkeklerden iki-üç kat daha fazla çalışmalarına rağmen, yeniden üretimin bütün bu bölümü istisnasız bütün ülkelerde toplumsal olarak esasta kadınların sırtına yıkıldığından ay sonunda kadınların emeklerine el konulmuş olur! Kadınlar bu ikili sömürü altında hayatlarını devam ettirmeye çalışırken, “aile içi sorumluluklarından dolayı” yarı-zamanlı işlere ya da düzensiz çalışma koşullarına mahkûm olabilmektedir. Doğum ve çocuk bakımı, hasta ve yaşlı bakımı veya başka aile sorumlulukları nedeniyle işten çıkma zorunda kalmakta, kesintili çalıştıkları için kıdem zamlarından vb. mahrum kalabilmektedir. Yarı-zamanlı çalışma ve çalışma hayatındaki kesintiler kadınları ömür boyu daha az paraya mahkûm etmektedir. Bu nedenle işsizlik paraları ve emeklilikleri de erkeklere göre çok düşük olmaktadır. Bu nasıl bir eşitsizlik ve adaletsizliktir ki, hem aile içi hizmetlerdeki emeğin yok sayılsın, hem de bundan dolayı daha az ücretli işlere mahkûm ol!
“Ev kadını” kategorisinde ele alınan yüz milyonlarca kadının durumu daha da vahimdir. Onların durumu “ev köleliği” durumundadır. Ailenin bütün sorumlulukları, ev işi ve çocuk bakımını yerine getirmelerine rağmen ne ücretleri, ne sigortaları, ne de emeklilikleri vardır. Yaptıkları iş olarak dahi sayılmamakta, mecbur oldukları “doğal görevleri” olarak görülmektedir. Onlar tümüyle kocalarının eline bakma durumunda, karın tokluğuna çalışıp kendilerine ne verilirse onunla yetinmek zorunda kalmaktadır.
Bu durumu değiştirmenin bir tek yolu vardır! Yeniden üretim alanına toplumsal çözüm ve bu olmadığı sürece bu alandaki emeğin görülmesini sağlayacak olan ücretlendirme için mücadele!
İşte bütün bu eşitsizliklerden dolayı ücretlendirmede eşitlik talebi doğrudur. Bu talebi “eşdeğer işe eşit ücret!” şeklinde de formüle edebiliriz. Önemli olan ücretlendirmedeki cinsiyet eşitsizliğini ortaya koymak ve bunun değiştirilmesi gerektiği bilincini yaymak, bunun mücadelesini vermektir.
Ve “equal pay day” “eşit ücretlendirme günü” kampanyası!
Uluslararası alanda sendikaların ve kadın hareketinin başını çektiği ve gündeme getirdiği bir “equal pay day” kampanyası mevcut. Bu kampanya şöyle yürüyor: Çeşitli ülkelerde, örneğin İngiltere, Fransa ve Almanya’da sendikaların ve kadın hareketinin baskısıyla kadın ile erkek ücretlerinin arasındaki fark her yıl yeniden tespit ediliyor. Bu her ülkedeki ücretlendirmeler farklı olduğundan ücret eşitsizliği farkı da değişiyor. Ve bu açının yıldan yıla kapanma (ya da örneğin pandemi döneminde olduğu gibi daha da açılma) durumuna göre eşitsizlik saat başı ücretlendirme olarak tespit ediliyor. Bunun ölçüsü şöyle konulmuş: Bir ülkede örneğin aşçı olarak çalışan kadınların ve erkeklerin ücretlerine bakılıyor ve aradaki ücret farklılığı tespit ediliyor. Aynı şey tüm diğer meslek dallarında da yapılıyor. Buna bağlı olarak da her yıl kadınların erkeklere göre kaç saat, kaç gün ücretsiz olarak çalışmış olduğu somut tespiti yapılıyor. Örneğin Almanya’da “equal pay day” bu yıl (2023) 7 Mart oluyor! Bu, kadınların saat ücretlerinin erkeklerin saat ücretlerine göre yüzde 18 daha az olduğu, dolayısıyla yılın yüzde 18’inde, 1 Ocak 2023’ten 7 Mart 2023’e kadar kadınların ücretlerine el konulmuş olduğu anlamına geliyor. Yani erkek ücretleriyle aradaki fark böyle bir fark!!!
Türkiye’de durum nedir?
Bu kampanyayı Türkiye’ye de taşıma çabası var. Özellikle DİSK ve DİSK-AR üzerinden böyle bir çalışma yürütülüyor. Fakat bu, henüz kamuoyuna yeterli yansımıyor. Dünya Çalışma Örgütü ILO 18 Eylül’ü “Dünya Eşit Ücretlendirme Günü” ilan etmiş durumda. DİSK de buna bağlı olarak 18 Eylül 2020’de DİSK-AR üzerinden konuyla ilgili raporunu sunmuş. “Uluslararası Eşit Ücretlendirme Günü: Türkiye’de ücret ve gelirlerde cinsiyet uçurumu!” başlıklı bir broşürle bu konuyu gündeme getiriyor. Buna göre Türkiye’de “Erkekler kadınlardan yüzde 31,4 daha fazla gelir elde ediyor. Ücretli kadın ve erkekler arasındaki gelir eşitsizliği büyüyor. 2006 yılında ücretlerde yüzde 12 olan fark yüzde 20,7’ye yükseldi. Kendi hesabına çalışan erkeklerin geliri kadınlardan yüzde 77,3 fazla.”
DİSK-AR bu araştırmasında ücretlendirmedeki eşitsizlikleri ortaya koyuyor, ancak Avrupa Birliği ülkelerindeki hesaplama temelinde saat ücretindeki fark yüzde oranı ve bunun yılın kaç gününe tekabül ettiği temelinde bir yaklaşımı henüz yok. Bu kampanyanın takipçisi olmak, aradaki eşitsizliğin daha belirgin ortaya çıkması için somutlaştırılmış kadınların ücretsiz çalıştırılmasına tekabül eden saat ve günün tespitini talep etmek doğrudur. Bundan bağımsız olarak “Equal pay day – Eşit Ücretlendirilme Günü!” kampanyası doğru, haklı bir kampanyadır. Bu kampanyaya sahip çıkılması ve dahası onun doğru temellerde yürütülmesi için mücadele etmek gerekir! 8 Mart Dünya Kadınlar Günü gibi burjuvazi tarafından içi boşaltılan bir gün olmaması için çalışmak gerekir! Bizim salt bir gün değil, tüm mücadele gün ve alanlarında kadınların kurtuluşu mücadelesinin temel taleplerini gündeme getirilmesi talebimiz vardır. İşçi sınıfı hareketi her toplu sözleşme mücadelesinde, her grev mücadelesinde ve her direnişte “Ücretlendirmede eşitlik! Kadın ücretleri derhâl arttırılsın!” “Ev işi ve bakım hizmetlerine toplumsal çözüm! Bu olmadığı sürece ev işleri ve çocuk bakımı ücretlendirilsin!” taleplerini gündeme getirmek zorundadır.
Ve bilinmelidir ki, kadın ile erkek arasındaki ücretlendirmedeki eşitsizlik dâhil, tüm eşitsizliklerin aşılması üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti temel alan kapitalist sistemin yerle bir edilmesinden geçer!
Kadınların Kurtuluşu İçin Devrim ve Sosyalizm İçin Mücadele Edelim!
Yaşasın Komünist Kadın Hareketi!
7 Mart 2023