Seçimler geride kaldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’ni açıkladı.
Mehmet Şimşek Hazine ve Maliye Bakanı oldu.
Mehmet Şimşek selefi ile devir teslim töreninde yaptığı konuşmada “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır” dedi.
Kapitalizmde rasyonel zemin, hele hele Türkiye gibi kimi noktalarda emperyalizme bağımlı ülkeler için borçlanma, yüksek faiz ve krizin yükünün işçilerin, emekçilerin sırtına yıkılması demektir.
Meclisin 23 ve 24. döneminde Milletvekili olan, 60. Hükümette Devlet Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı, 61 ve 62. Hükümetlerde Maliye Bakanlığı, 64 ve 65. Hükümette Başbakan Yardımcısı olarak görev yapan Mehmet Şimşek’in ekonomi siyaseti rasyonel zemin olarak adlandırdığı siyasettir.
Bu siyaset esas olarak krizin yükünün işçilerin, emekçilerin sırtına yüklenmesi, yüksek borç, yüksek faiz ile büyüme ekonomik siyasetidir.
AKP/Erdoğan hükümeti iş başına geldiğinde burjuvazi adına yüksek borç, yüksek faiz ile büyüme ekonomik siyaseti izledi.
Neoliberal ekonominin uluslararası finans kuruluşları IMF/Dünya Bankası gibi kurumlar üzerinden bütün bağımlı ülkelere dayattığı ve bağımlı ülkelerin ekonomi politikasını hep bağımlı bırakmaya yönelik bu siyaset, AKP hükümeti tarafından kendinden önceki hükümetten devralınmış bir siyasettir.
Bu siyasetin Türkiye’deki mimarı IMF’de şeflik yapmış, sonra 200/2001 krizinde “kurtarıcı” – aslında müfettiş – olarak Türkiye’ye gönderilmiş Kemal Derviş’tir.
Yüksek borç, yüksek faiz ile büyüme ekonomik siyaseti, eğer bağımlı ülke burjuvazisi görece olarak bağımsız hareket etmek istiyorsa, bunu yapacak birikime sahipse, yanlış, sürdürülemez bir siyasettir.
Nitekim emperyalistleşme yönünde siyaset izleyen Erdoğan/AKP hükümeti yüksek borç, yüksek faiz ile büyüme ekonomik siyasetinden uzaklaşarak, düşük faiz, üretim, istihdam, ihracata dayalı büyüme ekonomi siyaseti izlemeye başladı.
Nasıl ki Erdoğan/AKP hükümetinin uzun süre izlediği yüksek faizle gelen sıcak para temelinde yüksek kalkınma ekonomi siyaseti krize sebep olduysa, bu ekonomi siyasetinden geçilen düşük faiz, üretim, istihdam, ihracata dayalı büyüme ekonomi siyaseti de krize neden olmuştur.
Korona, Ukrayna savaşı, seçim ekonomisi, izlenilen ekonomik siyaset vb. bugün liranın değer kaybetmesinin nedenleridir.
Liranın değeri Merkez Bankası rezervlerinin eritilmesiyle, yapılan müdahalelerle olduğundan yüksek tutulmuştur.
Merkez Bankası gerçekten dövizi dalgalanmaya bıraktığında TL’nin değerinin düşmesi kaçınılmazdı. Bugün olan da budur.
İzlenilen ekonomik siyaset sonucu deniz bitmiştir.
“Faiz neden enflasyon sonuçtur!” belirlemesinden çark etme zamanıdır.
Merkez Bankası başkanlığına ABD’den ithal Hafize Gaye Erkan getirildi.
Ekonomide hangi adımların atılacağı haziran ayı içinde belli olacak. Dolayısıyla orta vadede nasıl bir ekonomik siyasetin izleneceği netleşmiş olacak.
Emareler sıcak parayı çekmek için politika faizinin yükseltileceğini, kemer sıkma politikasının gündeme getirileceğini gösteriyor.
Hangi ekonomik siyaset izlenirse izlenilsin yaratan ve üreten işçiler, emekçiler açısından değişen bir şey olmayacaktır. Baskı, hak gaspı, sömürü, talan devam edecektir.
Kapitalizmde işçilere, emekçilere biçilen rol sermaye sınıfının daha fazla zenginleşmesi için “ölmeye çok, yaşamaya az” sefalet ücreti ile yaşamak ve üretmektir. Her geçen gün biraz daha yoksulluğun kucağına itilmektir.
Kur artışı, liranın değer kaybetmesi işçiler emekçiler açısından, her şeyin pahalılaşması, ücretlerin yükselen enflasyon karşısında erimesi, işçilerin, emekçilerin alım gücünün düşmesi demektir.
Kişi başına gelirin ve alım gücünün düşmesiyle bedeli öncelikle işçiler, emekçiler ödüyor.
Emekçiler bu gidişe kendi bağımsız eylemleri ile dur demek için ayağa kalkmalı, kur krizinin yükünün kendi sırtlarına bindirilmesine karşı mücadele etmelidir.
Görev bellidir: Haklarımız için burjuvaziden bağımsız, kararlı sınıf mücadelesi!
Sömürü sistemini yıkmak için devrim mücadelesi!
13 Haziran 2023