Dünden bu yana Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararı “yargı darbesi” olarak adlandırılıyor ve mücadele çağrıları yapılıyor.
Olan ne?
Anayasa Mahkemesi Gezi Davası kapsamında 18 yıl kesinleşmiş hapis cezası verilen ve cezaevinde bulunan TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında “hak ihlali” kararı verdi ve Atalay’ın tahliyesinin sağlanmasına ve kendisine 50 bin lira tazminat ödenmesine hükmetti.
Gezi Davasında, Osman Kavala, Can Atalay’ın da aralarında bulunduğu 5 kişi hakkında mahkûmiyet kararı veren İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymadı ve dosyayı Yargıtay’a gönderdi.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi Anayasa Mahkemesi’nin kararına uyulmamasına karar verdi.
Can Atalay hakkındaki mahkûmiyet hükmünün kesinleştiğini belirten Yargıtay, kararı Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi işlemlerine başlanması için TBMM Başkanlığı’na gönderdi.
Yargıtay ayrıca Anayasa hükümlerini ihlal ettiği ve yetki sınırlarını aştığı gerekçesiyle hak ihlali veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymaması “yargı darbesi” olarak nitelendiriliyor.
Yürüklükte olan Anayasa’ya göre Anayasa Mahkemesi’nin kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Kağıt üzerinde Anayasa Mahkemesi’nin kararları bağlayıcıdır. Bağlayıcılık yer yer kağıt üzerinde kalmakta, uygulama farklı olabilmektedir.
Sınıflı bir toplumda sınıflar üzeri, tarafsız, toplumun bütün sınıflarından, katmanlarından tüm bireylerine karşı eşit davranarak adalet dağıtan bir hukuk olmaz.
Burjuvazinin egemen olduğu sınıflı toplumlarda burjuva hukuku egemendir. Burada hukuk esas olarak burjuvazinin işçi sınıfı ve emekçiler üzerindeki diktatörlüğünün bir aracıdır. Burjuvazinin yasalarla da garanti altına alınmış iktidarını sürdürmenin, ona yasal meşruiyet görüntüsü vermenin bir aracıdır. En ileri burjuva demokrasisinde bile, burjuva hukuku işçi sınıfı ve emekçiler karşısında burjuvazinin haklarını savunur.
Türkiye’de burjuva anlamda hukuk rafa kaldırılmıştır.
Hukuk adına uygulanan hukuksuzluktur. Hukuk denilen şey aslında guguktur!
Yargı tamamen yürütmenin emirleri doğrultusunda hareket etmektedir.
“Yargı darbesi” dedikleri Türkiye guguk sisteminin en yüksek iki kurumu, Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasındaki bir it dalaşından başka bir şey değildir!
Yargıdaki it dalaşında taraf değiliz!
Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi birbirini Anayasayı çiğnemekle suçluyor. Birbirlerine karşı savundukları Anayasa faşist 12 Eylül darbesi anayasasıdır.
Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi arasındaki görünür fark, hangi yöntemin devletin bekası açısından daha yararlı olduğu konusundaki bir farktır. O kadar. Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi de faşist devletin kurumudur.
Biz ne Anayasa Mahkemesi’ni Yargıtay’a karşı, ne de Yargıtay’ı Anayasa Mahkemesi’ne karşı savunuruz. Al birini vur ötekine!
Devrimciler “Yargı darbesi”ne karşı mücadele adına, faşist devletin en etkin kurumlarından birini diğerine karşı savunmaz, savunmamalıdır.
Devrimciler kendi işine, sınıf mücadelesine, mücadeleyi yükseltmeye odaklanır.
Bütün mahkeme duvarlarında “adalet mülkün temelidir” yazar. Bu söz kapitalizmde mülkün temelinin insan emeğinin, işgücü ve doğanın hoyrat, açgözlü temelde sömürüsü olduğunu gizlemeye yarayan büyük bir yalandır.
Bu guguk sistemi içinde savunulacak bir şey yoktur! Görev bütün kurumları ile guguk sisteminin koruduğu burjuva devleti yıkmak için mücadele etmektir.
Biz Anayasa Mahkemesi karar alsın, almasın; Can Atalay’ın, bütün gezi tutuklularının, bütün devrimci ve Kürt/yurtsever tutuklularının derhâl serbest bırakılmasından yanayız. Bu insanlar suçlu değildir. Mücadele etmemiz gereken doğru tutum budur.
Burjuva devletin kurumları arasındaki kavga bizim kavgamız değildir!
Bizim kavgamız bir bütün olarak sömürü düzenini, sermaye devletini devrimle yıkma kavgasıdır.
9 Kasım 2023