Zero Waste/Null Müll/Zero Gaspillage/Cero Desperdico/零浪費 /لا تهدير/ शून्य अपशिष्ट/Ноль отходов/Μηδενικά Απόβλητα/廃棄物ゼロ
Sıfır atık kavramını evet farklı dillerde yazdık çünkü farklı dilleri konuşsak da büyük insanlık olarak anda sorunu önemsiz görsek de üzerinde yaşadığımız gezegenimizi bekleyen büyük tehlike iklim krizidir. İnsanlık deyim yerinde ise kapitalizm treni, gaza basarak üzerinde yaşadığımız gezegenimizi barbarlığa sürüklemek için hızla ilerlemektedir. Büyük insanlık bilinçli ve örgütlü bir şekilde barbarlığa gidişe müdahale etmez ise, iklim krizi treni gezegenimizi barbarlık içinde yok oluşa doğru sürükleyecektir. Dönüşü mümkün olan bu yoldan dönmek için doğa ile uyum içinde yaşamayı temel ilke edinen sosyalizm-komünizm için mücadele etmenin gerekliliği zorunludur. Ancak sosyalist bir toplum, kapitalizmi yerle bir edecek ve gezegenimizi barbarlığa doğru sürüklenmekten kurtaracaktır.
Sonucu başa koyduk. Nedeni “sıfır atık” sorununa dikkat çekmemizin sebebi, çözümünün sosyalizm-komünizm kavgasına kopmaz bağlarla bağlı olmasındadır.
Pet-şişeden içtiğimiz sudan, giydiğimiz pantolon t-şorta, kullandığımız enerjiden beslenme alışkanlıklarımıza kadar biz yeteri kadar duyumsamasak da her hareketimizin dünyamız için bir bedeli söz konusudur. Nefes alma, sağlıklı bir çevrede yaşama tüm canlılar gibi bizim de hakkımızdır. Bizden sonraki nesillerin de hakkıdır. Bu hakka tecavüzden vazgeçmek zorundayız. Çevre ile uyumlu yaşamanın andaki esas engeli olan kapitalist sistem var oldukça doğa tecavüzleri devam edecektir. Bu bilinç ile şimdi sağlıklı ve temiz bir çevreyi doğrudan ilgilendiren “Sıfır Atık” sorununa geçebiliriz.
Atık ne demek?
Bu soruya en kısa cevap; kullanıldıktan sonra atılan, kullanım dışı kalmış her türlü maddedir. Deyim yerinde ise çöptür. Hayatımızda türlü türlü çöp-atık vardır. Bunları kısaca özetlersek:
Organik atıklar
Organik atıklar bitkisel ve hayvansal kaynaklıdır. Evlerde atılmış yemek artıkları da bu türe girer. Organik atıklar, biyogaz üretiminde kullanılabilir veya komposto yöntemiyle toprakta parçalanarak tarımda kullanılan doğal gübreye dönüştürülebilir.
Özellikle insanların beslenme alışkanlıkları gereği et, süt ve deri talebini karşılayabilmek adına gezegende 70 milyardan fazla çiftlik hayvanı sürekli hazır durumdadır. Hayvancılık nedeniyle dünyada her yıl milyarlarca ton dışkı oluşur. 2030 yılına kadar her yıl 5 milyar ton dışkı oluşacağı hesaplanmaktadır. Bunun çok büyük bir bölümü doğayı ve diğer canlıları zehirler. Suların, nehirlerin ve denizlerin kirlenmesinin nedenlerinden biri de dışkıdır. Özellikle endüstriyel seviyede yapılan hayvancılıkta kapalı alanlara hapsedilen ve yaşamlarını kendi dışkıları içerisinde geçirmesine neden olan bu durum, virüslerin ve bakterilerin kolayca yayılmasını da sağlıyor. Tavukların en çok salmonella virüsü ve hepatit A gibi virüsleri taşıyor olması bundandır. Yine bilim insanları bunun aynı zamanda küresel ısınma ve iklim değişikliğini hızlandırdığı ve bu durumun sürdürülebilir olmadığını açıklamaktadır. Bu hayvan dışkılarının çok küçük bir bölümü gübreleme için kullanılabiliyor. Geri kalanı toprak, su, hava ve tüm doğal hayatı zehirlerken insan sağlığına da ciddi bir tehlike oluşturuyor.
Küresel olarak üretilen antibiyotiklerin %67’si çiftlik hayvanlarına veriliyor. Antibiyotikli hayvanları ve onların ürünlerini doğrudan tüketilmese bile hayvanların dışkıları nedeniyle toprağa, suya ve oradan balıklara ve bitkilere geçen bu antibiyotikler insan vücuduna dolaylı yoldan ulaşır.
Atık yağlar
Yiyeceklerin pişirilmesi sırasında oluşan ya da işletmelerde kullanılan yağların atılması sonucu oluşan yağlardır. Bu yağlar genellikle tesislerde, restoranlarda ve evlerde oluşur ve doğal olarak çevreye zarar verir. Atık yağlar su kanallarını tıkayabilir. Bakteriler tarafından parçalanması sonucu metan ve karbon dioksit gibi sera gazları oluşur. Bu gazlar, küresel ısınmaya neden olur ve çevre kirliliğine yol açar. Atık yağların doğru bir şekilde geri dönüştürülmesi veya yok edilmesi önemlidir. Atık yağlar, doğal olarak oluşan bakteriler tarafından parçalanarak, biyodiesel gibi biyo-yakıtlar elde edilebilir. Bu yakıtlar, düşük emisyonlu ve çevre dostu olarak değerlendirilir.
Plastik atıklar
PET polyester ailesindeki en yaygın polimerdir. Pet şişe ismi de bu malzemeden gelmektedir. Yüksek dayanıklılık özelliğinden dolayı sentetik kumaşlarda da yaygın olarak kullanılmaktadır. PETler doğal ve sentetik olarak ikiye ayrılır; doğada bulunan organik maddelerden elde edilene doğal plastikler, petrokimyasal ürünlerden elde edilene ise sentetik plastikler denir. Hayatımızın neredeyse parçası hâline gelmiş olan plastiklerin kullanıldığı alan çok geniştir. Tarımda sera örtüsünden tutun, otomotiv-uçak sektöründeki yedek parçalara, torba üretiminden tutun atık su borularına, deterjan şişelerinden, çöp kutularına kadar sanayinin her alanında kullanılan bir madde durumundadır. Ambalaj sektöründeki kullanımı elbette es geçilemez.
Plastik geri dönüşüm yoluyla tekrar kullanılabilir. Fakat bunun için uygun koşulların yaratılmaması (maliyet fazla olduğundan kapitalizmin kurallarının dışına çıkar) nedeniyle, çoğu plastik atıklar geri dönüşüm yoluyla kullanılamaz ve hurda-çöp olur, denizleri, okyanusları kirletir.
Metal atıklar
Mutfak gereçlerinden (çatal, bıçak, tencere, tas-tava, çaydanlık vb.) tutun, metal içecek kutularına, konserve kutularından yağ vb. tenekelere, alüminyum folyalardan araba parçalarına vs. Yerküre tabakasını oluşturan çeşitli minerallerin işlenerek saflaştırılması sonucunda doğal madenlerden üretilen maddelerdir metal atıklar.
Hemen hemen tüm metal atıklar dönüşüm yoluyla tekrar kullanılabilir. Özellikle değerli alüminyum, bakır ve çelik gibi metal atıkları geri dönüşüm yoluyla tekrar kullanma imkânı hepsinden fazladır.
Kâğıt atıklar
Gazeteler, kâğıt-karton, yazışma kâğıtları, karton koliler, defterler, kâğıt peçete ve havlular, kitaplar, mukavvalar vb. kullanım ömrünü doldurduktan sonra kâğıt atık olarak geride kalırlar. Kâğıdın hammaddesinin ağaçlar olduğu artık ilkokullarda da öğretilir öğretilmesine de ağacı koruma konusunda pek duyarlı olunmadığı da bir gerçektir. Hemen hemen tüm kâğıt türleri geri dönüştürülebilir. Hamurlaşma yöntemi yolu ile tekrar kullanılır hammadde hâline getirilebilir ve böylece doğaya zararı azaltılmış olur. Böylece daha az ağaç kâğıt üretimi için kesilir. Maden sahaları açmak için kesilen ağaç katliamlarını geçerken hatırlatalım. Tabii bu atıkların toplama ünitelerine ulaşması gereklidir. Ayrıca renkli olan kâğıtların renklerinden arınmasını sağlamak epey zahmetli olduğu için geri dönüşüm için toplanan kâğıtların akıbeti hep sorunludur. Atık kâğıt geri dönüşümü kâğıt üretimi için gerekli olan su ihtiyacını yüzde 60 oranında azaltır ve kâğıt üretiminde kullanılan enerjide ise “%40 oranında tasarruf sağlar.” “Geri dönüşüm için kullanılan her ton kâğıdın en az 30.000 litre su tasarrufu ve 3.000-4.000 Kwh enerji tasarrufu yaptığı gözlemlenmiştir… 20 yaşındaki ağaçtan 60 kg. kâğıt elde edilirken, 150 kg. atık kâğıttan 100/140 kg. mamul kâğıt/ karton elde etmek mümkün olmaktadır.” (http://www.ozencam.com.tr) Egemen kapitalist sistem kâr amaçlı olduğu için çoğu zaman toplanan bu atıklar yakılmaktadır.
Cam atıklar
Ana maddeleri kum, soda ve kireçten oluşan ve kullanım ömrünü tamamlayan; içecek şişeleri, konserve-reçel kavanozları, sürahi, bardak, pencere camları, araba camları-farları vb. cam atıklar olarak adlandırılabilir.
İçinde ağır metaller veya zararlı gazlar içermeyen hemen hemen tüm cam atıklar yüksek sıcaklıklarda eritilerek geri dönüştürülebilmektedir. Tüm atıklar içinde %100 geri dönüştürülebilen ve sonsuz kullanımı olan tek madde camdır. Mesela bir cam şişe doğada 4000-4500 yıl arasında ancak yok oluyor. Bilinen bir gerçekte ormana atılan bir cam şişe yangınlara neden olmaktadır. “Geri dönüştürülen 1 ton cam atık ile 100 litre petrol tasarrufu sağlanır.” Geri dönüştürülen cam atıklar ambalaj, pencere vb. cam, tabak veya yalıtım malzemeleri üretmek için kullanılır.
Elektronik atıklar
Teknolojik cihazlar ve bunların parçalarından oluşan atıklardır. Farklı maddelerle (plastik, türlü metaller, altın, gümüş, platin, paladyum, radyum, bakır vb. zehirli maddeler) üretilen bilgisayar, TV, radyo, telefon, tablet gibi cihazlar ve onların uzantıları kablolar, bataryalar, hard diskler vs. atıklardır. Yazıcılar, çamaşır makinesi, buzdolabı elektro fırınlar vb. atıklar da içerisinde yer almaktadır. Kapitalist reklamda öne çıkan bu ürünler ömrünü tüketmeden yenileri piyasaya sürüldüğü için bu atıklar kocaman çöp dağları oluşturmaktadır. Çünkü elektronik atıklar, geri dönüşüm yoluyla tekrar kullanılabilir olmasına rağmen geri dönüşümü çok zahmetli (siz çok masraflı az kârlı anlayın) olduğundan son durakları çöplüktür. Türkiye’de Geri Dönüşümünü Destekleme Derneği (EAGD) Başkanı Burak Köktürk, AA muhabirine yaptığı açıklamada “Dünyadaki elektronik atıkların hammadde yaklaşık değeri 55 milyar avro, Türkiye’de ise 700 milyon avroya tekabül ediyor. Ülkemizde her yıl yaklaşık 700 bin ton elektronik atık oluşuyor. Bunun sadece yüzde 5’i geri dönüştürülebiliyor.” “Elektronik atıklar uygun şekilde geri dönüştürülmediğinde veya merdiven altı diye tabir ettiğimiz hurdacılar tarafından geri dönüştürüldüğünde havamızı, suyumuzu, toprağımızı kirleten etmenler hâline geliyor.” (https://www.aa.com.tr).
Kimyasal atıklar
Kimyasal atık, genellikle fabrikalarda üretilen kimyasallardan açığa çıkar. Açığa çıkan bu atıklar daha çok nehirlere, denizlere akıtılır. Kimyasal atık tehlikeli atıklar sınıfına girer. İnsanların sağlığına ve çevreye ciddi zararlar verir, ekolojik dengeyi bozar. Farklı hammaddelere sahip olan yağ, deterjan, boya, pil ve tarım ilaçları (pestisit), evlerde kullanılan temizlik malzemeleri vb. atıklar kimyasal atık sınıflamasına girer. Bu tür atıklar, kimyasal maddelerden oluşur. Örneğin, evde kullanılan deterjanlar, çamaşır suyu vb. gibi. Kimyasal atıklar, zararlı maddeler içerebilir ve doğaya zarar verebilir. Bu nedenle, kimyasal atıkları azaltmak için doğru şekilde atılmaları önemlidir. Zehirleyici sıvı ve katı maddeler; anilin, arsenik, metil bromid, karbon tetraklorid, çinko fosfit, hidrosiyanik asit, talyum tozları, kurşun bileşikleri, magnezyum ve kalsiyum kloratlar, cıva bileşikleri, dimetil sülfat, baryum sülfür, metil alkollerde kimyasal atıklar kategorisinde değerlendirilir. Nükleer atıklar sonra geri dönüşümü en zor ve problemli olan atıklar kimyasal atıklardır. Kanser türü hastalıkları tetikleyen ve sebep olan arsenik, nikel, krom, asbest, benzen, iyonizan ve radyasyon vb. kimyasal atıklar içerisindedir. Kimyasal atıklar çoğunlukla kapitalist sistemin kaleleri olan büyük fabrikalarda/sanayide üretilen kimyasallardan açığa çıkan atıktır. Arıtma sistemlerine yeterli yatırımı yapmayan kapitalist sistemin ağababaları göz göre göre havamızı-suyumuzu-toprağımızı kirletmede, ormanlarımızı katletmede herhangi bir sakınca görmez ve engel tanımazlar.
Tıbbi atıklar
Kimyasal atıklar içinde bazı tıbbi atıklar da yer alır. Bu atıklar hem çevreye ve hem de bu çevredeki ekolojik dengeyi tehdit eder. Hastanelerde kullanılan steril malzemeler, tıbbi cihazlar vb. gibi. Laboratuvar sıvı atıklar, tıbbi atıklar (enfeksiyon yapıcı atıklar, kesici-delici atıklar, patolojik atıklar), ilaç atıkları, kimyasal ambalajlar, basınçlı kaplar, sargı bezleri, kâğıt, plastik, cam, metal atıklar, vb. bu tür atıklar tehlikeli atık sınıfına girer. Bu atıklar genel olarak geri dönüştürülmez çöp dağları oluşturur. Sonuçta yakılır. Elbette bu tür atıkların zararını azaltmak için ayrıştırma işlemi gerçekleştirildikten sonra zararları azaltılabilir. Bunun için kâğıt üstünde yasalar da mevcuttur. Ama uygulama sıfıra yakındır.
Nükleer atıklar
Günümüzün en tehlikeli atığı atom santrallerinde üretilen atıklarıdır. Nükleer enerji yakıtı atıklarıdır. Uranyum, plütonyum gibi atomların kalıntılarıdır. Bunlar, su filtreleri gibi radyoaktif hâle gelen reaktör parçaları ve kullanılmış yakıttır. Yakıt bir reaktörden atıldığı zaman, çok sıcak ve hâlâ radyoaktiftir. Radyoaktivitesi zamanla yavaş bir şekilde düşecektir. Bu sürecin binlerce yılı kapsadığı dikkate alındığında tehlikenin boyutunu anlamak isteyenler için yeterlidir. İnsanlığın henüz nükleer enerji kullanımındaki tehlikeleri bertaraf etmede yeterli bilgiye sahip olmadığı günümüzde tehlikenin boyutu günümüzle sınırlı değildir. Nükleer atıkların tehlikeli yanının sıfırlanması binlerce yılı kapsadığı bilinen gerçektir. Çernobil (26.04.1986) ve Fukushima (11.03.2011) atom felaketleri işin ciddiyetini anlamak isteyenler için yeterli teorik ve pratik ikazı insanlığa sunmuştur. Ana dürtüsü azami kâr hırsıyla donatılmış kapitalist sistem bahsi geçen nükleer felaketlerden dersler çıkaracağına gerçeklerin üstünü örtmekle uğraşmıştır. Günümüzde hâlâ çalışan 32 ülkede 441 nükleer reaktöre, 17 ülkede 54 adet nükleer reaktör de aktif olanlara eklenme sürecindedir. Bunlardan biri de ilk ünitesinin 2023’te faaliyete geçmesi hedeflenen ülkemizdeki Mersin/Akkuyu Nükleer Enerji Santralidir. Ruslar tarafından yapılmakta olan bu atom santrali aktif hâle geldiğinde ortaya çıkacak atıkların ne yapılacağı hâlâ çözülmemiş problem olarak ortadadır. Atıklar sorunu Rusya ile T.C. arasında yapılan antlaşmanın kapsamı dışındadır. Mersin Akkuyu’da Nükleer Santral radyoaktif atıklarının Ankara’da depolanması planı var. Bu nedenle Polatlı ilçesinden 4 milyon metrekarelik bir alan talep edildiği medyaya yansıdı. Tesisin kurulması planlanan yer tarım alanı içindedir. Yerleşim alanına 2,5 km, Sakarya Nehrine ise 3 km uzaklıktadır. Atıklar Akkuyu’dan buraya taşınırken çevre felaketi yaşanmayacağının garantisi yoktur. 500 km uzaktan gelecek olan atıkların 6-8 saatlik yolda olabilecek herhangi “kazanın” yaratacağı felaketin boyutlarını tartışmak bile korkutucudur. Anlaşılan şimdilik Ankara-Polatlı Akkuyu’nun “nükleer çöplük” adayıdır.
Dünyada en çok atığı kim üretiyor?
Dünyada yıllık 2 milyar ton atık çöp üretilmektedir. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) verilerine göre her yıl 19 ila 23 milyon ton plastik atık sulara bırakılıyor. (euronews.com / 08.02.2022) Bu küresel tehdit olarak günceldir
ABD günde 624.700 tonla en büyük atık üreticisi konumundadır. Onu her gün 520.500 ton atıkla Çin, 149.100 ton atıkla Brezilya, 144.500 ton atık ile Japonya ve 127.800 ton atık ile Almanya takip ediyor. Türkiye de günlük 86.300 ton çöp atık ile dünya 12.’sidir. Kendi çöpümüz-atığımız yetmiyormuş gibi “Türkiye, 2021’de yaklaşık 14,7 milyon tonluk çöp ithal ederek 2004’teki ithalatını üçe katladı.” “Avrupa’nın Çöplüğü Olduk: Türkiye Avrupa’dan En Çok Atık Alan Ülke Konumunda” (iklimhaber.org)
Artık atıklarında kaderi belirlenmiştir. Toplayıp yakma. Mesela Almanya’da çöp bidonları boşaltıldıktan sonra atıkların büyük bir kısmı doğrudan yakılmaktadır. Almanya’da bu iş için 66 atık yakma tesisi var. Bu yakma sırasında havaya salınan CO² vb. gazlar hava kirliliğine de neden olur. Verilere göre dünya çapında atıkların-çöplerin ancak yüzde 20’si geri dönüştürülüyor.
Sıfır atık nedir?
Sıfır atık yani “Zero Waste” kavramı, en kısa deyimi ile genelde insanın üretim sürecinde ürettiği atıkları asgariye indirgeme felsefesi, projesidir. Bu anlayışa göre, ürünlerin tasarımından üretimine, kullanımından geri dönüşüme kadar her aşamasında atığın oluşumunu önleme çabalarıdır. İçinde iyi niyet barındırsa da bu felsefe kapitalist sistemde hemen hemen imkânsızdır. Elbette çevre ve ekonomi açısından faydalıdır. Tabii ki atıklar azaldığı oranda çevrenin kirlenmesi azalır. Doğal kaynakların tüketilmesinde tasarruf sağlanır. Bu felsefeye göre “geri dönüşüm ve yeniden kullanım yoluyla atıkların değerlendirilmesi,” ekonomik fayda sağlayacağı doğru olduğu kadar, kapitalistin bu geri dönüşüm işinde kâr yoksa parmağını oynatmayacağı da o kadar doğrudur. Reklam sektörünün sistemin önemli sektörlerinde biri olduğunu aklımızda tutarsak, ihtiyaç dışı üretimin nasıl körüklendiğini çok iyi anlarız. Daha elimizdekinin eskimeden yenisinin piyasaya sürüldüğü koşullarda “üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bunların kâr amacıyla işletilmesine dayanan bir ekonomik sistem”de sıfır atık –Zero Waste- kapitalist kandırmacadır.
Birçokları için amaç israfın önlenmesidir. Bunun kötü yanı yok. Elbette hammaddelerin döngüsel ekonomiye mümkün olduğunca sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi ve ürünlerin mümkün olduğunca sık yeniden kullanılması içinde iyi niyeti barındırır. Ama hayatın gerçeği pek de öyle değil. Paranın adaletinin geçer akçe olduğu günümüzde “sıfır atık yaşamalısınız”, “sıfır atık kaynak ve enerji tasarrufu sağlar. Kaynaklarımız sınırlı ve biz onları çok israf ediyoruz. Sıfır atıklı bir yaşam tarzı sorunun kökenine iner, enerji tasarrufu sağlar ve kaynakları korur” lafları aç milyonların açlığını gideremez. Ancak ruhunu kurtarmak isteyen burjuva-küçük burjuva ütopistlerin ruhunu okşar.
Sıfır atık projesinin mucidi olarak lanse edilen Amerikalı Bea Johnson yapılan bir söyleşide projenin ana hatlarını dört madde ile açıklar, bunlar:
“Birinci kural, ihtiyaç duymadığımız şeyleri “reddediyoruz”.
“İkinci kural, ise “azaltmak”. “Gerçekten kullanmadığınız şeyleri çevrenizle paylaşabilir ve ikinci el pazarını geliştirebilirsiniz ki bu sıfır atık (Zero Waste) hayat tarzının geleceği için çok önemlidir
“Üçüncü kural, sahip olduğunuz tek kullanımlık şeyleri yeniden kullanılabilir alternatifleri ile değiştirmek.
“Dördüncü kural, geri dönüştürmek, sonuncu kural ise geriye kalanları gübreleştirmek.” (https://www.artfulliving.com.tr)
Birinci kurala göre, ihtiyaç duymadığımız şeyleri ret etmenin içeriğini doldururken “Hayır demek çok önemli. Plastik torbalara, kartvizitlere, otellerdeki şampuan şişelerine hayır diyoruz.” şeklindedir. Öncelikle bilinmesi gereken şey; içinde iyi niyeti barındırsa da ihtiyaç dışı üretimin yapıldığı ve pompalandığı kapitalizm koşullarında bireysel çabalar sonuca fazla etkide bulunmaz. İhtiyaç duymadığınızı ret edebilmek için asgariye sahip olmak büyük insanlık için bu zaten mümkün değildir. Onlarda olmayanı ret etmesi zaten abes olur. “İkinci kural, ise “azaltmak” derken fazlalıklarınızı “bit pazarına” sunabilirsiniz diyor Johnson.
Dördüncü kural olarak geri dönüştürmeyi öneriyor bizim çevreci “yazar”ımız. Anda egemen kapitalist sistemde bunun ne anlama geldiğini aşağıda detaylandıracağız. Sonuncu kural olarak sunduğu öneri ise; “geri kalanları gübreleştirme” dir. İnsanlığın binlerce yıldır yaptığı ve kapitalizmin koşullarında şehirlere tıkılan milyonların terk ettiği bir yöntemin yenilik diye sunulması ironinin ötesinde gülünçtür de. Bolca reklamı yapılan ve 26 dile çevrilen “Zero Waste Home” kitabı ile milyonlarca doların sahibinin gözden kaçırdığı veya bilinçli olarak üzerinde durmaya değer görmediği bütün kötülüklerin kaynağı olan kapitalist sistemden o da beslenmektedir. Çevre konusundaki iyi niyet gösterileri durumu değiştirmez. Sadece görüntünün üstünü örtme işlevi görür. Çevre sorununun iklim krizine dönüşmesinin esas sorumlularını gizlemek sistemin değirmenine su taşıma ve onun ömrünün uzamasında rol alma demektir.
Türkiye’de sıfır atık ne zaman başladı?
Türkiye’de Johnson benzeri “Sıfır atık” öncüsü olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan öne çıkmış/çıkarılmıştır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca yürütülen, “Emine Erdoğan Hanımefendinin” himayelerinde 2017 yılında başlatılan Sıfır Atık Projesi, “israfın önlenmesini, kaynakların daha verimli kullanılmasını, atık oluşum sebeplerinin gözden geçirilerek atık oluşumunun engellenmesini veya minimize edilmesini, oluşan atığın miktarının azaltılmasını” hedeflemektedir.
Dergimizin 201. sayısında arıtma konusunda nerelerde olduğumuzu Almanya ile karşılaştırmıştık. Bu yazımızda şöyle demiştik:
“Atık su arıtma tesisleri sayısal olarak kıyaslandığında nüfusları hemen hemen aynı olan iki ülke Almanya’daki atık su arıtma tesis sayısı 9580 iken (2016) ve Türkiye’de bu sayı TUİK’in 2018 verilerine göre 991’dir. Almanya’dakilerin bir tanesi hariç hepsi biyolojik tesisken Türkiye’dekilerin ancak 527 tanesi biyolojik tesistir. Biyolojik tesisler genelde AB standartlarına göre yapılmış tesislerdir. Bu tesisler sayesinde atık sular arıtma işlevi ile daha sağlıklı hâle getirilir. Denizlerin ve akarsuların kirlenmesinin önü alınır.
2016 Almanya atık suların %99,9’unu biyolojik arıtmadan geçirirken Türkiye’de önemli şehirlerdeki atık su tesislerindeki durum şöyledir: İzmir’de arıtılan atık suyun %97,1’i ileri biyolojik arıtma yapan tesislerde arıtılırken, bu oran Bursa’da %83,7, Antalya’da %40,5, İstanbul’da %36,9 Ankara’da ise %14,4 olarak belirlenmiştir.” (YDİ Çağrı, sayı 201, sayfa 53-54)
Almanya’daki arıtma tesis sayısının Türkiye’deki tesislerle karşılaştırmış, durumun ciddiyetine dikkat çekmiştik. O günden bu yana durumda fazla değişen bir şey yok. Yerel bir takım arıtma tesisi eklemeleri dışında.
AKP yandaş basında yer alan “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, himayesinde yürütülen Sıfır Atık Projesi ve çevreye ilişkin diğer çalışmalara katkılarından dolayı Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye Ofisi tarafından bu yıl ilki verilen “Küresel Amaçlar Eylem Ödülü”ne layık görüldü.” Ve verilen ödülle ilgili olarak Emine Erdoğan açıklamasında; “Ödül, geri dönüştürülebilir malzeme kullanılarak hazırlandı Emine Erdoğan’a takdim edilen ve cam sanatçısı Hande Erbük tarafından geri dönüştürülebilir cam ve metal malzeme kullanılarak hazırlanan ödül, dünyanın çok naif bir dengeye sahip ve kırılgan olduğunu temsil ediyor.” Ödülü veren UNDP değil onun Türkiye ofisidir. Yani deyim yerinde ise “Körler sağırlar birbirini ağırlar” şeklinde bir reklam gösterisi olmuş.
Yine yandaş basın ve kurumların verdiği bilgiye göre “Sıfır Atık Yönetim Sistemi ile projenin başında yüzde 13 olan geri kazanım oranı yüzde 19’a ulaştı. Sıfır Atık Projesi ile 2023’te geri dönüştürülen atıklarda geri kazanım oranının yüzde 35’e ulaşması amaçlanıyor.” (“Emine Erdoğan’ın himayesindeki Sıfır Atık Projesi’ne UNDP Türkiye’den ödül” başlıklı Nazlı Yüzbaşıoğlu‘nun 22.03.2021 tarihli AA haberi, www.aa.com.tr)
“Tabiatla kurduğumuz ilişki öylesine derindir ki medeniyet tarihimiz doğa için kurulan türlü vakıflarla doludur. Su kaynaklarının korunmasından sokakların temizliğine, hastalanan göçmen kuşların tedavisinden leyleklerin doyurulmasına kadar tarihimizde nice çevre vakfı kurulmuştur. Sıfır Atık Projesi gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakma sorumluluğunun küçük bir adımıdır.” (https://www.tamgaturk.com/emine-erdogana-bmden-odul/27261/)
Aralık 2022’de yine Emine Erdoğan, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen “Uluslararası 3. Sıfır Atık Zirvesi ve Ödül Töreni”ne katıldığı törende:
“Doğaya bırakılan atıkların bedelini sularımıza, toprağımıza ve havaya karışan kimyasallar ve plastik parçacıkları olarak ödüyoruz. Dahası bu kalıntılar sofralarımıza kadar ulaşıyor, soluduğumuz havayı kirletiyor. Son bir asırdır ürettiğimiz sadece plastik atık miktarı dünyamızdaki su ve karasal canlı ağırlığının neredeyse iki katına tekabül ediyor. Bu listeyi uzatmak mümkün. Artık sorunları konuşmaktan öteye geçmeli ve çözümün bizzat parçası olmalıyız. Belki de bunu yapabilecek son nesil biziz.” “Toprağı ‘sadık yari’ olarak gören, dünyanın ilk çevre nizamnamesini yazan, ilk hayvan hastanesini kuran, ağaç kesmeyi baş kesmekle bir tutan bir medeniyetin mirasçıları olduğunuzu unutmayın. Bu topraklarda yaşamış atalarımızın mirası yalnızca temiz ve yaşanabilir bir doğa değildir. Aynı zamanda yaratılan her mahlûkata hürmet ve saygıyla yaklaşan bir zihniyet mirasıdır. Bu bilinçle bir tek ülkemizde değil, dünyada da çevre duyarlılığı konusunda örnek olacak bir potansiyel taşıdığınıza inanıyorum. Her biriniz; ailenizde, çevrenizde, üniversitenizde, mahallenizde atıksız ve sürdürülebilir bir yaşamın oluşturulmasına öncülük edebilirsiniz. Modern hayatın kısa ömürlü kullan-at ürünler üzerinden insanı sürekli tüketime teşvik ettiği bir ortamda, hakiki değerlerin savunucusu olabilirsiniz. Bizlerle başlayan Sıfır Atık hareketi, sizlerin ellerinde yükselip tüm dünyaya ve gelecek nesillere miras kalacak. Her birinizin gayreti diğerine eklenerek hepimiz için daha umut dolu bir gelecek hazırlayacak inşallah.” (https://sifiratik.gov.tr )
Emine Erdoğan’dan uzun alıntı yapmamızın nedeni, yandaş basında “sıfır atık” söylemlerinin allayıp pullayıp ve günlerce reklamı yapılanlar hakkında tavrımızın bilinmesi açısından önemlidir.
Emine Erdoğan kimi genel doğruları tekrarlamaktadır. Sorun, söylem ile pratik uygulama arasındadır. Emine Erdoğan diyor ki “Dahası bu kalıntılar sofralarımıza kadar ulaşıyor, soluduğumuz havayı kirletiyor.” Doğru. Kömür bazlı termik santrallerde soluduğumuz havayı daha çok kirletiyor. Bu da doğrudur. Emine Erdoğan, “sıfır atık” projesini uygulamaya çalışırken, AKP/MHP iktidarı çevreye zarar veren termik santrallerin kapatılmasına karşı çıkmaktadır. Kömür bazlı santrallerde, atık sular arıtılmamakta, zehirli gaz salınımı önlenememektedir. Emine Erdoğan devamla “ağaç kesmeyi baş kesmekle bir tutan bir medeniyetin mirasçıları olduğunuzu unutmayın” diyor. AKP/MHP iktidarı açısından önemli olan betonlaşmadır. AKP/MHP iktidar açısından doğayla uyumlu bir gelişme söz konusu değildir. Emine Erdoğan çevreci kesilmeye çalışırken diğer yandan AKP/MHP iktidarının çevreye verdiği zarar konusunda bir karşı duruşu yoktur. T.C. devleti ne kadar çevreci ise Emine Erdoğan da o kadar çevrecidir.
Sıfır atığa ulaşmak mümkün mü?
Azami kârı temel alan kapitalist sistemde sıfır atığa ulaşmak mümkün değildir. Kapitalist sistemde üretim sırasında ürünlerin tasarımı atık üretimi azaltacak şekilde düzenlenmez. Geri dönüşüm teknolojik gelişmeye rağmen kapitaliste pahalıya mal olur. Bunun için geri dönüştürme programlarıyla birlikte yatırım gereklidir. Geri dönüşüm için yapılacak yatırımlar hemen kara dönüşmediği için de kapitalist geri dönüşüm için yapılanı ölü yatırım olarak görür. Geri dönüştürme tesisleri için gerekli altyapının eksikliğini herkes kabul eder, diğer yandan ise geri dönüştürülmüş malzemelerin piyasadaki değerinin düşük olması kalite sorununu gündeme getirir. Nereden bakarsanız bakın aşırı üretim olduğu ve ihtiyaç dışı tüketimin sürekli (reklamlar aracılığı öne çıkar) körüklendiği günümüzde geri dönüşümün hayatımızın parçası olması zor.
Mesela TEMA Vakfı verilerine göre 1 ton kâğıt atığın geri kazanılması 17 ağacı kesilmekten kurtarır. Bu, kimin umurunda ki. Bir an için kâğıdın geri kazanılması kenarda dursun, ormanların yok edilmesi karşısında hangi önemi arz eder ki.
Elbette sıfır atık (Zero Waste) yasal düzenlemeler ve yasal mevzuatlar ile desteklenebilir. Fakat sorun genellikle yasa ve mevzuat ile çözülmez. Mesela İngiltere’nin 2020 yılına kadar atıklarının yüzde 50’sini geri dönüştürme hedefi vardı. Ne oldu? Atıkların geri dönüşüm oranı %46 da kalmıştır… Bu da gerçek rakam değildir.
Özellikle, plastik atıkların azaltılması ve bu bağlamdaki çevre kirliliğinin önlenmesi için geri dönüşüm önemlidir önemli olmasına da bunun için büyük yaptırımlar ve yatırımların gerekli olduğunu yönetenler bilmez mi?..
Ancak günlük hayatta sık sık kullanıp geri dönüştürmenin mümkün olmadığı ürünler yaşamımızın parçası hâline getirilmiştir.
İşte geri dönüştürülemeyen ürünler. Aşağıdaki liste daha da fazlalaşabilir.
Paket servis kahve bardakları
Çay karton bardaklar Ambalaj kâğıtları Tek kullanımlık bebek bezleri Bitkisel ve hayvansal atıklar Strafor köpük Şırıngalar veya tıbbi atık |
Yapışkan bant
Çeşitli cam ürünler Florasan lambalar Havlu kâğıt Plastik poşetler Oyuncaklar Yoğurt kapları |
Margarin kutuları
Plastik şişe kapakları Plastik çatal bıçaklar Paketleme köpüğü Biberonlar Kompakt diskler Damacanalar |
Geri dönüşüme attığınız plastiklere aslında ne oluyor?
AB yönetmelikleri ile getirilen geri dönüşüm hedeflerine ulaşmak için Avrupalı kapitalist ülkelerin atıklarını ihraç etmeleri gündeme geldi. Yani çöplerini satma veya başka ülkelere gönderme. Bu ise çevreye verilen zararın azalmasından çok artmasına neden oldu. Çünkü geri dönüşüm tablolarına giren rakamların bir kısmı bu ihraç çöpleri de kapsadı. Yani çoğu kapitalist ülke, geri dönüştürülebilir atıkların tamamını kendisi işlemektense bir kısmını başka ülkelere gönderme yolunun daha ucuza mal olduğu için bu yolu tercih ediyor. Neden gayet açık ve nettir. Geri dönüşüm yüksek maliyetler gerektiriyor.
İngiltere bu konuda öne çıkmaktadır. İngiltere’den her yıl 600 bin tonun üzerinde plastik atığı “geri dönüştürülmesi” için ihraç ediyor. Fransa yılda 700 bin ton plastiği başka ülkelere ihraç ettiği biliniyor. Ayrıştırılmadan gönderilen bu plastik atıklar, geri dönüştürülmek yerine çöp depolarında yığılıyor sonra yakılıyor veya daha kolayı denizlere boşaltılıyor. Böylece doğanın kirlenmesi pahasına yüksek maliyetler bertaraf edilmiş oluyor. Akdeniz’e her yıl karışan 600 bin ton plastik atığın büyük bir kısmı da Türkiye’den çıkıyor. T.C. bakanlıklarının bu konudaki açıklamalarının da gerçeği yansıtmadığına dikkat çekerek devam edelim.
WWF (World Wide Fund for Nature-Dünya Doğayı Koruma Vakfı) Dünya Okyanus Günü münasebetiyle yayımladığı raporda aralarında Türkiye’nin de bulunduğu Akdeniz ülkelerinin plastik atık karnesi çıkartıldı. “Mısır’da doğaya terk edilen plastik atıkların yaklaşık 250 bin tonu Akdeniz’e karışıyor. Türkiye’de bu rakam 110 bin, İtalya’da ise 40 bin.“
Avrupa Birliği vatandaşı yılda ortalama 200 plastik poşet tüketiyor. Bu poşetlerden yüzde 89’u sadece bir kez kullanılıyor. Avrupa’da bir yılda tek kullanımlık 100 milyar plastik poşet çevremizi kirletiyor.
Daha kötüsü işin uzmanlarına göre bu gidişle okyanusların 2050 yılına kadar balıktan çok plastik atık içereceğini açıklamaları ne kadar korkutucu değil mi? Dünya üzerinde kumsallardaki atıkların %85’ini plastik maddelerden oluştuğundan haberdar mısınız? Yani bizle birlikte birçok canlının yaşam alanı denizleri kirleten atıkların yarısı tek kullanımlık plastik maddeler; plastik bardaklar, geri dönüşümsüz poşetler, ambalajlar ve gün içinde çöpe atılan vb. atıklardır. Okyanuslara her sene 9 milyon ton plastik atık bırakıldığını duymadıysanız duyun! Denize atılan plastiklerin denizlerde yaşayan canlılara verdiği zararın ötesinde, Dünya Sağlık Örgütü’ne göre içme sularında insan sağlığını olumsuz etkileyecek mikro plastikler bulunuyor.
Akdeniz’e kıyısı bulunan ülkeler her yıl 24 milyon ton plastik atık üretiyor. Bunların%42’si yakılıyor, yüzde 14’ü yeraltına gömülüyor (içme sularını kirletiyor) ve sadece yüzde 16’sı geri dönüşüme kazandırılıyor. Bu çöpleri %28’i ise hiçbir işleme tâbi tutulmadan, açık alanlara, yani doğaya bırakılıyor.
WWF’nin verilerine göre, her yıl doğaya bırakılan plastik atıkların 600 bin tonunun yolculuğu Akdeniz’de son buluyor. Ayrıca Akdeniz’deki plastik atıkların yüzde 20’si ise deniz ticareti ve balıkçılık kaynaklıdır.
Türkiye Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Atık Yönetimi Daire Başkanlığı’nın verilerine göre;
Her yıl üretilen 31 milyon ton evsel atığın yüzde 12’sini yani 3,7 milyon tonunu plastik atıklar oluşturuyor. Kişi başı plastik tüketimi son 3 yıl içinde yaklaşık yüzde 10 oranında artarak 90 kilogramı aştı. Türkiye’de üretilen yıllık 25,8 milyon atığın yüzde 20’sini ambalaj atıkları oluşturuyor ve plastik ambalajlarda geri dönüşüm yüzde 20’nin üzerinde. “Türkiye’de toplumun yüzde 30’u ‘geri dönüşüm kutusunu’ hiç duymamış.” (euronews)
Sonuç olarak
“Sıfır atık” slogan güzel güzel olmasına da sorun sloganlarla ve göstermelik tedbirler ile çözülmüyor. Bir dizi ülkenin parlamentolarında düzenlenen yasalar ve mevzuatlar duruma çare değildir. Birey olarak herkesin kendi payına düşeni yapması ve yapma isteği de güzel. Ama bu kadar çirkinlikler ve kirlik içinde bu iyi niyet istekleri boğulup gidiyor. Her yıl bir önceki yıla göre daha fazla kirletiyoruz yaşamın olduğu mavi gezegeni.
Emperyalizm doğayı talan etmede sınır tanımıyor. Yaşam temellerinin yok edilmesi, felaketlere yol açıyor. Kâr hırsını temel alan emperyalizm, yaşam temellerinin yok edilmesini hızlandırıyor. Çünkü emperyalizm doğayı hoyratça talan ediyor. Küresel ısınma, dünyanın doğasını ve insanını felakete götüren tehlikelerden biri. Küresel ısınma nedeniyle yerküre geri dönüşü olmayan bir noktaya geliyor. Ormanların yok olması sonucu, çölleşmeler yaşanacak, buzullar eriyecek, deniz seviyesi yükselecek ve geniş kara parçaları sular altında kalacaktır. Emperyalizm yaşadığımız yerküreyi küresel felakete doğru sürüklemektedir.
Büyük insanlık kendisini bekleyen bu felaket karşısında sessiz kalmamalıdır. Yaşam temellerini korumak, doğa ile uyum içerisinde yaşamak için, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadelenin yükseltilmesi gerekiyor. Kapitalizm, emperyalizm çevre sorununda da barbarlık içinde çöküştür. Her kim bunu istemiyorsa, sosyalizm için mücadele etmelidir.
(Verilerin bir kısmı euronews.com, wwf.org ve iklimhaber.com kaynaklıdır)
10.10.2023