15 Temmuz akşamı başlayan askeri darbe girişimi 16 Temmuz sabah saatlerine kadar bastırıldı.
Darbe girişimi esas olarak Gülen Cemaati ile AKP arasındaki iktidar dalaşının bir parçası idi.
Darbenin planlayıcı ve uygulayıcıları Gülen Cemaati’nin TSK ve Jandarma teşkilatı içindeki örgütleridir.
Darbeye “ne olursa ve nasıl olursa olsun RTE sistemi yıkılmalıdır” düşüncesinde olan kimi Kemalist unsurların katılmış olması da muhtemeldir. Fakat bunlar darbede belirleyici bir rol oynamamıştır. Darbeye damgasını vuran Fettullahçı askerlerdir.
Darbe girişimi ve sonraki gelişmeler şu gerçekleri açıkça göstermiştir:
Fettullahçı örgütlenmenin, Emniyet içinde ve yargıda yaşadığı ve süren tasfiyelerden sonra TSK içindeki örgütlenmesi ‘son kale’ durumuna gelmiştir.
Bu ‘son kale’nin temel ayakları Hava Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri ve Jandarma içinde en tepedeki komutanlar seviyesi altındaki komuta kademesidir. Özellikle Hava Kuvvetleri’nde Fettullahcı örgütlenme belirleyici konuma gelmiştir.
TSK ve devlet örgütleri içinde Fettullahçı örgütlenme, yaverler, özel kalem müdürleri, sekretarya vb. olarak yerleştirdiği kadrolar üzerinden siyasi iktidarın ve güvenlik bürokrasisinin karar alıcılarının en yakınına kadar sızmıştır.
Darbenin kanlı ve fakat başarısız bir girişim olarak kalmasında şunlar rol oynadı:
Darbe girişimi TSK’nin andaki komuta kademesinin büyük bölümünün desteğini almayan, ‘emir komuta zinciri’ içinde gerçekleşmeyen, bu anlamda ordunun küçük bir azınlığının desteğini arkasına alan bir girişimdi.
Bütün veriler planlamanın, 15 Temmuz’da ‘tanklar sokağa inmeden’ önce Genelkurmay’ın ve kuvvet komutanlarının ele geçirilmesi ve RTE’nın devre dışına çıkarılması, kimi siyasetçilerin esir alınması, bütün bunlar gerçekleştirildikten sonra, 16 Temmuz sabahı saat üçten itibaren tankların sokağa salınması, 16 Temmuz sabahı ‘iktidara millet adına el konulduğu’nun açıklanması, sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağının ilan edilmesi biçiminde planlandığını gösteriyor.
Darbe girişimcileri planlarının erken deşifre olması sonucu, planlarını tam olarak uygulama imkanı bulamadılar. 15 Temmuz saat 16.00’dan itibaren devletin darbeci olmayan kesimlerinin karşı tedbirleri darbecileri erken hareket etmeye zorladı. Darbe ilanı öncesi yapılması planlananlar yapılamadan harekete geçilmesi darbenin başarısızlığının önemli faktörlerinden biri oldu.
Darbenin başarısız bir girişim olarak kalmasının en önemli nedeni onun toplumsal destek temelinin güçsüzlüğüdür. Fettullahcı örgütlenme evet devlet bürokrasisi içinde 40 yılı aşkın planlı, programlı illegal kadro yetiştirme ve yerleştirme yoluyla büyük bir güce kavuşmuştur. AKP siyasi iktidarının 2003- 2010 yılları arasında Gülenci örgütlenmeye verdiği açlık destek de bu güçlenmede büyük rol oynamıştır. Devlet kadroları içindeki bu büyük güç, toplumsal destek bazında yoktu. Bu en geç AKP/Gülen cemaati koalisyonu yerini bunlar arasındaki açık iktidar dalaşına bıraktığından sonra yapılan seçimlerde gösterdi. Görüldü ki Gülen cemaatinin seçmenler bazında toplumsal desteği % 2-3 ü geçmemektedir. Yani darbe girişiminin doğrudan destek temeli %2-3 ü geçmeyen bir destekti.
Darbeciler bu zaafın bilincinde, darbenin toplumsal destek tabanını genişletmek için yaptıkları açıklamada Türkiye/Kuzey Kürdistan’da anti Tayyip Erdoğan cephesinin tüm temel tezlerini darbenin gerekçesi olarak saydılar.
Görünen odur ki, darbeciler hesaplarını toplumun ‘ne olursa ve nasıl olursa olsun RTE rejimi devrilmelidir’ diye düşünen yarıya yakın kesiminin en azından pasif desteğini alabilecekleri üzerine kurmuşlardı. Bu hesap eğer darbeciler planlarını planladıkları biçimde gerçekleştirebilselerdi; ordunun bütünlük içinde yaptığı başarılı bir darbe algısı yaratılabilseydi, tutabilirdi de.
Darbenin kaderini, AKP’nin ve RTE’nın en başından itibaren takındığı, kitleleri darbeye karşı sokağa çağırma tavrı ve en başta AKP’nin tabanının örgütlü olarak bu çağrıya uyarak sokaklara inmesi belirledi.
Hem darbenin ordunun küçük bir kesiminin bir harekatı olduğunun görülmesi, hem daha önce Fettullahçılardan büyük ölçüde temizlenmiş olduğu polis teşkilatının darbecilere karşı tavır alması ve öncelikle AKP tabanının sokağa çıkması, darbenin başarı şansının sıfır olduğunu gösterdi.
Sırası ile MHP, CHP ve HDP de darbeye karşı tavır aldılar. Darbecilerin hesaplarının yanlışlığı çıktı ortaya. Canice cinayetler ertesi darbecilere teslim olmaktan başka yol kalmadı.
Bizim açımızdan darbenin önlenmesinde yeni ve önemli olan kitlelerin bir bölümünün darbeye karşı sokaklara çıkmış olması ve silahların, tankların üzerine ‘ordu kışlaya’ sloganları ile ölümü de göze alarak yürümüş olmasıdır.
‘Demokrasinin zaferi’ mi?
Darbe girişiminin bastırılması burjuva medyanın hemen tümünde ( bu arada Fettullah medyasında da) ‘demokrasinin zaferi’ markası altında sunuldu.
Bu sunum bir sahtekarlıktır. Askeri darbenin ‘demokrasinin yeniden tesisi’ markası altında sunulması ne kadar sahtekarlık ise, bu da o kadar sahtekarlıktır. Türkiye /Kuzey Kürdistan’da var olan egemenlik hiç bir zaman -burjuva anlamda bile- demokratik olmamıştır. Bugün de Türkiye’deki rejimin adı hala faşizmdir.
Evet küçük bir azınlığın askeri darbe girişimi –en başta halkın bir bölümünün direnişi sonucu- geri püskürtülmüştür. Evet halkın bir bölümü seçilmiş bir hükümetin bir askeri darbe sonucu devrilmesini, bir askeri faşist diktatörlüğü engellemiştir. Bu çok önemli bir olumluluktur. Sonuçta halka rağmen, ne adına olursa olsun kurulacak bir askeri diktatörlük, burjuva anlamda demokrasi açısından, halkın çoğunluğunun desteğine sahip sivil bir hükümete göre kötüler içinde daha kötü olandır.
Fakat bu ne kadar doğru ise, faşizmin bugün de seçilmiş, sivil bir yönetim altında sürdüğü ülkelerimizde darbenin engellenmesinin ‘demokrasinin zaferi’ olarak sunulması da o kadar gerçeklere terstir.
Gösteriler ‘Demokrasi şenlikleri’ mi?
AKP ve RTE darbeye karşı halkı direniş için sokaklara çağırdı. Ve darbe püskürtüldükten sonra da kitleler sokağa çıkmaya ‘demokrasi nöbeti’ne çağırılıyor. Ve öncelikle de AKP’nin tabanı bu çağrıya uyuyor. Belediyeler gösterilerin görkemli olması için taşıma hizmetlerini ücretsiz sunuyor.
Bu çağrıya uyup, günlerdir coşkulu bir şekilde meydanları dolduran kitlelerin ‘demokrasi şöleni’ olarak gösterilen kitle toplantılarında attıkları temel sloganlar şunlar:
“Recep Tayyip Erdoğan!, Ya Allah Bismillah, Allahü Ekber!, Apo’nun piçleri, yıldıramaz bizleri!, Şehitler ölmez, vatan bölünmez!, İdam isteriz, İdam İsteriz!, Tek vatan, Tek millet, Tek Bayrak, Tek Devlet!”
Burada atılan sloganlar içinde demokrasi talebi yoktur! Bu gösteriler genel görünümü ve içerikleri itibariyle AKP’nin güç gösterileridir. AKP’nin zafer şölenleridir.
İdam konusu:
Darbe ertesinde öncelikle AKP ve MHP tabanından yoğun bir şekilde ‘İdam İsteriz’ sloganları yükseliyor. Erdoğan ‘demokrasilerde halkın isteğine kulak kapatılamaz’ diyerek bu talebe sahip çıkıyor. Önümüzdeki kısa dönem içinde bu bağlamda bir Anayasa değişikliği önerisinin gündeme getirilmesi muhtemeldir. Bu konuda bilinmesi gereken şudur: Bu konuda idam cezasını yeniden mümkün kılan bir yasa geriye doğru işletilemez. Yani idam cezasını öngören bir yasa da halkın bir bölümünün darbecilere istediği idam talebini karşılamaz. Siyasetçilerin bu konudaki söylemleri demagojidir, halkın gözünü boyamadır.
Ve geniş çapta tasfiyeler:
Darbe girişimini yapanların amacı belli: AKP yönetimini devirmek. Yerine ‘demokrasiyi yeniden tesis etme’ adına Gülen Cemaatinin iktidarını kurmak. Fakat sonuç AKP ve Erdoğan iktidarının güçlenmesi oldu. (Kimileri bu sonuçtan yola çıkarak aslında bu darbe girişiminin AKP/Erdoğan’ın düzenlediği bir tiyatro olduğunu savundu, savunuyor. Öncelikle Fettullah medyası bu komplo teorisini yaygınlaştırıyor. Epey inanan da buluyor bu teori. Bu teori Erdoğan ve ekibine adeta olağanüstü güçler vehmediyor.)
AKP’nin şimdi bürokrasinin Kemalist kesimiyle ittifak içinde Fettullah örgütlenmesini devletin bütün kurumlarından bütünüyle tasfiye etme işine girişti. Başarısız darbe girişimi AKP/Erdoğan için altın bir fırsat olarak kullanılıyor. Binlerce on binlerce asker sivil bürokrat, açığa alındı. Doğrudan darbe hareketi içinde yer alanlar ve yer aldıkları tahmin edilenler gözaltına alınıyor, tutuklanıyor.
Fettullah medyası bu geniş çaplı tasfiye hareketini ‘asıl darbe budur’ diyerek teşhir ediyor.
Bu tasfiye hareketinde AKP/Erdoğan yönetiminin burjuva anlamda hukuku da ayaklar altına aldığı açık. Daha önce Fettullahçıların yürüttüğü Ergenekon, Balyoz davalarında onların kullandığı kimi yöntemler şimdi onlara karşı kullanılıyor.
Bu bağlamda biz dün olduğu gibi bugün de Türkiye’de egemen olan hukukun guguk olduğunu söylüyoruz. Egemenlerin her bölümünün kendi savcıları, kendi yargıçları vardır. Hukuk’un üstünlüğü vb. lafları boş laflardır.
Sol’un tavrı:
Bir darbe yaşanıyor. Solun genel tavrı yokluk!
Yapılması gereken solun bütün gücüyle gerçek bir demokrasi programıyla ve savaşa karşı barış talebiyle meydanları doldurmak, egemenlerin demokrasi havarisi maskelerini indirmek için çalışmaktı. Bu yapılmadı. Yapılamadı.
19 Temmuz 2016