Kuzey Kıbrıs’ın T.C devleti tarafından işgal edilmesinin üzerinden 50 yıl geçti.
Biraz tarih
Kıbrıs 1570-1878 yılları arasında Osmanlı’nın, 1878-1960 yılları arasında İngiliz emperyalizminin sömürgesi idi.
1930’lu yıllardan itibaren Kıbrıslı Rumlar arasında Enosis, yani Birleşik Krallık idaresinde bulunan Kıbrıs adasının “Yunanistan’a bağlanması” düşüncesi gelişmeye başladı.
1940’lı yıllarda Enosis’i engellemek için seferber olan Kıbrıslı Türkler, bir yandan Ada’yı elinde tutmak isteyen İngiliz yönetimi ile işbirliği yaparken, diğer yandan da Türkiye’nin Kıbrıs’la ilgilenmesini sağlamak için çeşitli girişimlerde bulundular. Enosis’i engellemek için 1943 yılında Kıbrıs Adası “Türk Azınlıklar Kurumu”’nu (KATAK) kurdular.
1955’te Londra’da İngiltere, Yunanistan, Türkiye’nin katılımıyla Üçlü Konferans yapıldı. Hem Kıbrıslı Türklerin, hem de Türkiye’nin resmi görüşü, İngiltere Ada’dan çıkacaksa, Kıbrıs’ın Türkiye’ye verilmesi yönündeydi. Türk ırkçıları, Kıbrıs konusunu basta Rumlar olmak üzere, Türkiye’de yasayan tüm gayri Müslim azınlıklara karsı pogrom atmosferi yaratmak için kullandılar.
6-7 Eylül 1955’de devletin düzenlediği bir provokasyon ertesinde İstanbul’da gayri Müslim azınlıklar, “Özel Harp Dairesi”nin organize ettiği pogromun hedefi oldular.
16 Ağustos 1960’da Kıbrıs, Yunanistan, Türkiye ve İngiltere’nin “Kuruluş, İttifak ve Garanti” adında üç anlaşmayı imzalaması ile bağımsızlığını kazandı.
Bu anlaşma ile Akrotiri ve Dikelya adlı adanın %3’üne tekabül eden İngiltere askerî üsleri sonsuza dek İngiliz toprağı olarak kabul edildi.
ABD emperyalizmi 1950’lerden itibaren Kıbrıslı Rumlar arasında “Kıbrıs Mücadelesi Ulusal Örgütü” (EOKA) adlı faşist örgütlenmeyi örgütledi, Kıbrıslı Rumları Kıbrıslı Türklere karşı “Kıbrıs Rumlarındır”, “Yunanistan’a bağlanmalı” sloganlarıyla harekete geçirdi.
İngiliz emperyalistleri de Kıbrıslı Türkler arasında “Türk Mukavemet Teşkilatı” (TMT) isimli faşist örgütlenmeyi örgütledi. T.C devleti de TMT’na her türlü desteği verdi.
TMT, EOKA’dan farklı olarak adanın bölünmesini savunuyordu. Her iki faşist örgütlenme, Kıbrıs halklarını birbirine düşürüyor, “Kıbrıslı Rumlar ve Türkler bir arada yaşayamaz” anlayışını yayıyordu. EOKA/TMT adlı faşist örgütler, halk arasında kin tohumlarının ekilmesinde başarılı oldular. 1963’te Rumlarla Türkler arasında çatışmalar yaşandı. Her iki milliyetten insanlar öldü. Aynı köylerde yaşayan insanlar göç etmek zorunda kaldı.
Kıbrıs, ABD, İngiltere, Yunanistan ve Türkiye arasında dalaş alanıydı, emperyalistler ve işbirlikçileri Ada’da yaşayan halkları birbirine düşman etmek, birbirine karşı kullanmak/kışkırtmak için her türlü aracı kullandılar, her türlü propagandayı yaptılar.
Bölünmüş Kıbrıs
Faşist Sampson kliği 15 Temmuz 1974’te, aynı zamanda başpiskopos olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin seçilmiş başkanı, Makarios’u darbe ile devirerek iktidarı ele geçirdi. Yunanistan Albaylar Cuntası destekli gerçekleşen bu darbe ile yönetimi ele geçiren darbecilerin bir amacı da Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamaktı. Darbe sonrasında kurulan yeni hükûmetin başına geçen Nikos Sampson devlet başkanlığı yetkilerini kullanarak Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’nin ilan edildiğini açıkladı.
Kıbrıs’ta çıkarlarının tehlikeye düştüğünü gören T.C. devleti 16 Ağustos 1960 tarihli Garantörlük Anlaşması ada üzerindeki üç garantör ülkeden biri olarak uluslararası hukuktan kaynaklanan hakkını kullanma adına devreye girdi.
Ecevit ve Erbakan’ın hükümet olduğu 1974 yılında, Yunanistan Albaylar Cuntasına bağlı Enosis’ci faşist Samson darbesi fırsat bilinerek 20 Temmuz 1974’te başlatılan, 14 Ağustos 1974’te sürdürülen işgal harekâtı ile “Kıbrıs Cumhuriyeti” fiilen ikiye bölündü.
T.C devletinin “barış harekâtı” adı altında işgal ettiği Kuzey Kıbrıs’tan 200 bine yakın Kıbrıslı Rum silah zoru ile Güney Kıbrıs’a göç etmek zorunda bırakıldı. Güney Kıbrıs’ta bulunan Kıbrıslı Türkler de “nüfus değiş-tokuşu” adı altında Türk ordusunun işgalindeki Kuzey Kıbrıs’a göç ettirildi. Böylece Kıbrıs’ta Kıbrıs nüfusunun esasını oluşturan Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk halkı coğrafi olarak da birbirinden ayrıldı.
Kuzeye Türkiye’den göçün açılmasıyla Kuzeydeki nüfusun yapısında da önemli değişiklikler yaşandı. Bugün KKTC nüfusunun küçümsenmeyecek bir bölümü 1974 sonrası Türkiye’den göçen nüfustur.
T.C devleti işgali kalıcılaştırmak için Ada’da her türlü adımı attı. 13 Şubat 1975’te “Kıbrıs Türk Federe Devleti” ilan edildi. 15 Kasım 1983’te ise, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”nin kuruluş bildirisi kukla “Kıbrıs Türk Federe devleti” parlamentosunda bütün üyelerin oybirliği ile kabul edilerek, yeni bir “Türk devleti”nin kurulduğu ilan edildi.
Türk şovenistleri için Kıbrıs “Anavatan”a bağlanılması için yanıp tutuşan bir “yavru vatan”dır.
Helen şovenistleri açısından da Kıbrıs Yunanistan’ın bir parçasıdır.
Kıbrıs’ın Kuzeyini işgal eden Türk devleti adanın bir bölümünün/kuzeyinin resmen de Türkiye’ye bağlanması için gereken ön adımları attılar. 15 Kasım 1983’te “Kıbrıs Türk Federe Devleti”nin isminin değiştirilerek “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”nin kurulduğunun açıklanması, Kıbrıs’ın Kuzey’inin bütünü ile ve resmen de Türkiye’ye bağlanması yolunda atılan bir adımdı. İşgal bölgesi “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” oldu.
T.C devleti Ada‘nın Kuzey’ini işgal etmiştir. Ada‘da işgalci bir güçtür. Geçmişte savunduğu “iki bölgeli iki toplumlu” federasyon tavrını terk etmiş, iki devletli çözüm noktasına gelmiştir.
Annan Planı
Adada burjuva anlamda “çözüm” için en ciddi adım BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından atıldı.
11 Kasım 2002’de BM genel sekreteri Kofi Annan Kıbrıs sorununa ilişkin çözüm planını, Ada’nın coğrafi paylaşımını onaylayan ilk versiyonunu sundu. Plana göre, dışarıda tek bir devlet, Kıbrıs Birleşik Cumhuriyeti tarafından temsil edilecek, eşit haklara sahip iki “oluşturucu devlet” öngörülüyordu. Cumhuriyet, beş yıllığına seçilen altı üyeden (dört Rum ve iki Türk) oluşan bir yönetim ortaklığı tarafından yönetilecekti.
Planın önerdiği anayasal sistem tüm Ada’nın Avrupa Birliği’ne katılım perspektifi içinde yer alıyordu. Her yurttaş “Kıbrıslı” olduğu kadar “Türk” veya “Rum”du. Plan, 1959’un garantör devletler ilkesinin değiştirilmesini tartışma konusu bile yapmıyordu.
6.000’er mevcutlu Türk ve Yunan birliklerinin konuşlanmasına izin veriliyor, planın sonraki bir versiyonuna göre, bu mevcutların giderek azaltılarak 1960’takine yakın bir düzeye indirilmesi öngörülüyordu.
Annan planı hakkındaki pazarlıklar New York’ta, sonra da İsviçre’de sürdü. Planın ancak beşinci versiyonu nihai bir karara bağlandı ve 24 Nisan 2004 tarihinde iki toplumda birden referanduma sunulmasına karar verildi.
24 Nisan referandumu için kuzey ve güneydeki egemen sınıflar hayır oyu verilmesi yönünde propaganda yaptılar. 24 Nisan’da Kıbrıslı Türklerin %65’i Annan planını onaylarken, Rumlar %75’lik bir oranla planı reddetti. “Annan Planı” olarak anılan bu plan da böylece çöp sepetine atılmış oldu.
Kıbrıs in güney bölgesinin Rum yönetimi altındaki kesimi, Güney Kıbrıs, Kıbrıs Cumhuriyeti adına ve adıyla, Mayıs 2004’te Avrupa Birliği’ne üye oldu.
Kıbrıs’ın önemi
Ortadoğu’ya egemen olmak isteyen bütün emperyalist ve gerici bölgesel güçler açısından Kıbrıs askeri üs olarak büyük öneme sahiptir.
“Batmaz Uçak gemisi” olarak adlandırılan, Kıbrıs yalnızca askeri üs olarak değil, aynı zamanda son on yıl içinde kıta sahanlığı ve yakınında bulunan hidrokarbon yatakları açısından da muazzam ekonomik zenginliklere sahip bir adadır.
Kıbrıs bu açıdan önemi artan, emperyalist güçler arasında paylaşım dalaşında giderek öne çıkan bir ülkedir.
İşgal sürüyor!
Kıbrıs adasının kuzeyi, 50 yıldır Türk devletinin askeri işgali altındadır.
Türk devleti Kuzey Kıbrıs’ta “Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri” adı altında yaklaşık bir kolordu seviyesinde; yaklaşık 66 bin “etkin”, 25 bin 400 yedek olmak üzere toplam 91 bin 400 asker bulundurduğu Türk askeri kaynaklarca belirtilmektedir. Batılı kaynaklara göre ise “Kuzeyde 27 bin Türk askeri, güneyde 13 bin Rum ve Kıbrıs askeri, ayrıca kendi üslerinde 3 bin 500 İngiliz askeri bulunuyor.”
Asker sayısı, askeri teçhizat varlığı konusundaki farklı sayılar adanın esasta Akdeniz’de bir askeri üs olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Kıbrıs’ta gerçek çözüm:
Kıbrıs’ta, Kıbrıs sorununun gerçek çözümü için işçi sınıfı önderliğinde bir devrim gereklidir.
Bu devrim, Kıbrıs’ta proletarya önderliğinde, emperyalizme bağımlılık zincirinin bütün biçimlerini kırıp atacak, Kıbrıs’ın Kuzeyinde T.C devletinin işgaline son verecek, diğer bölgelerde tüm yabancı güçleri kovacak, ülkenin tam demokratikleştirilmesini, tam bağımsızlığını sağlayacak, sosyalist devrim ve sosyalizmin yolunu açacak anti-emperyalist, demokratik halk devrimidir.
Kıbrıs’ta ancak anti-emperyalist demokratik devrim yoluyla değişik ulusların ve milliyetlerin barış içinde yan yana yaşamalarının şartları yaratılabilir, ulusal sorun gerçekten gerçek anlamda çözülebilir, ulusal baskı ortadan kaldırılır, ulusların özgür birliğinin yolu açılabilir. Devrim dışındaki hiçbir çözüm, gerçek çözüm değildir.
Bu çözüm, mücadeleye önderlik edecek bilinçli bir proletarya ve onun etrafında birleşmiş/kenetlenmiş savaşan emekçi yığınların eseri olabilir. Böyle bir çözümün gerçekleştirilmesi için bugün ilk hedef, böyle bir çözüme önderlik edebilecek marksist-leninist, Bolşevik bir partinin Kıbrıs’ta yaratılması, inşasıdır.
Kıbrıs’ta gerçek bir antiemperyalist devrim, Yunanistan ve Türkiye’deki devrimler ile de kopmaz bağlarla iç içe düşünülmek zorundadır.
Komünistlerin Kıbrıs devrimine yapabileceği en büyük destek ve katkı, Kuzey Kürdistan/Türkiye devrimin bir parçası olarak Kuzey Kıbrıs’ta T.C işgalinin kaldırılması için mücadeleyi yükseltmektir.
Kıbrıs’ta işgale karşı mücadele eden, devrim mücadelesi yürüten devrimcileri/komünistleri proleter enternasyonalizmi ruhuyla destekliyoruz.
Kıbrıs’ta bulunan Türk Ordusu geri çekilmelidir!
Bütün sömürgeci güçler Kıbrıs’tan elinizi çekin!
Yaşasın proletarya enternasyonalizmi!
12 Temmuz 2024