Troçki’nin gelişim süreci…
Troçkizm, Rus devrimi içinde ortaya çıkan, Marksizm adına konuşan oportünist akımlardan biridir. Bu oportünist akımın geçmişi Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi içinde 1900’lü yılların başına kadar uzanmaktadır. Bolşevik Parti, işçi sınıfı hareketi ile komünizmin birleştirilmesi ve geniş emekçi yığınlarla ittifakın adıdır. Bolşevik Parti, oportünizme, revizyonizme, tasfiyecilere vb. akımlara karşı mücadele tarihidir. Bolşevik Parti, Narodnizme, Menşevizme, likidatörlere, tasfiyecilere, sosyal şovenlere, troçkistlere karşı mücadele içinde inşa edildi.
Troçki, Menşevikler ve Bolşevikler arasındaki ideolojik mücadelede her zaman bu iki ana fraksiyon dışında olma anlamında ”fraksiyonlar üstü” bir grup olarak ortaya çıktı. Troçki’nin temel özelliği Menşeviklerle Bolşevikler arasındaki mücadelede Bolşevizm karşıtı grupları birleştirmek için çalışmaktır. Troçkizm, Dünya Komünist Hareketi’ne zarar verdi, vermeye devam etmektedir. Troçki’nin oportünist, karşı devrimci görüşleri bugün yer yer Leninizm adıyla piyasaya sürülmektedir. Komünizme inanan birçok insan, Troçkizm’in leninist olduğunu varsayarak bu görüşlerin etkisi altında kalmaktadır. 100 yıl önce Lenin ve Stalin tarafından ideolojik olarak yenilgiye uğratılan Troçkist görüşler, bugün hep yeniden allanıp pullanıp piyasaya sürülmektedir.
Troçkizm denince genel olarak, tek ülkede sosyalizmin gerçekleşme imkânının olmadığı tezi ile akla gelir. Troçkizm, tek ülkede sosyalizmin gerçekleşemeyeceğini, bu yüzden Lenin, Stalin ve SBKP yönetimindeki SSCB’nin umutsuz bir koşu içinde olduğunu ileri sürdü. Troçkizm’e göre; tek çözüm dünya devrimi sonucu gerçekleşecek dünya sosyalizmiydi! Bolşevik Parti, Birinci Dünya Savası ertesinde birçok ülkede devrimin gerçekleşeceğini, Rusya devrimini Batı Avrupa’daki devrimlerin izleyeceğini öngörüyordu. Ne yazık ki bu öngörü gerçekleşmedi. Proletarya 1917 Ekim Devrimi ile Rusya’da iktidara gelmişti ve sosyalizmi inşa etmeye başlamıştı. Sorun da burada idi. Troçki’ye göre dünya devrimi gerçekleşmediği için SSCB yıkılmaya mahkûmdu! Sosyalizmin inşası bir hayal ve propagandadan ibaretti! Dolayısıyla boş ve gerici bir çaba idi! İşte dünya burjuvazisinin, anti-komünist propagandacıların, SSCB içindeki karşı devrimci unsurların umudu hâline gelen Troçkizm’in temel tezi buydu.
“Marksizm’in hiçbir ciddi sorununda hiçbir zaman Troçki sağlam görüşlere sahip olmadı, her zaman şu ya da bu görüş farklılıklarının “yırtık ve yarıklarına sızdı” ve bu arada bir taraftan bir tarafa sıçradı.” (Lenin)
1917 Şubat Devrimi ile birlikte Çarlık yıkıldı. İkili bir iktidar ortaya çıktı. Şubat devrimi ertesinde Troçki yurtdışından Petrograd’a döndü. Yaklaşık dört bin üyesi olan “Birleşik Sosyal-Demokratların Bölge Örgütü”ne katıldı. Ağustos 1917’de, bu örgütün üyeleri Bolşeviklerle hiçbir ayrılıklarının olmadığını ileri sürerek Bolşevik Parti saflarında yerini aldı. Bu örgütün böyle bir karar alması sonucu, Troçki ve taraftarları da Bolşevik Parti’ye katıldı. Şubat burjuva devriminin sonuna kadar götürülmesi Bolşevik kadroların genel eğilimi idi. Lenin “Nisan Tezleri” ile birlikte, gündemde olan devrimin sosyalist devrim olduğunu ortaya koydu.
Ekim Devrimi öncesinde Troçki…
Troçki’nin Bolşevik Parti’ye katılmadan önceki tavırları şöyledir:
Ekim Devrimi’nden önce Troçki Bolşevizm karşıtıdır. “Troçki Bolşevizm’i çarpıtıyor, çünkü o hiçbir zaman, Rus burjuva devriminde proletaryanın rolü hakkında bir ölçüde kesin görüşlere sahip olmayı becerememiştir.” (…) ”Troçki ise sadece kişisel yalpalamalarını gösteriyor, başka bir şey değil. O, 1903’te Menşevik’ti, 1904’te Menşevizm’den uzaklaştı ve 1905’te yine, ama bu kez ultra-devrimci lafızlarla gösteriş yaparak Menşeviklere döndü; 1906’da bir kez daha Menşevizm’e sırt çevirdi; 1906 yılının sonlarında Kadetlerle seçim anlaşmaları yapmayı savundu (yani fiilen bir kez daha Menşeviklerle bir oldu) ve 1907 ilkbaharında Londra Parti Kongresi’nde, kendisiyle Rosa Luxemburg arasındaki farkın “politik eğilim farkından çok, bireysel nüans farkı olduğu”ndan sözetti. Troçki bugün bir fraksiyonun, yarın bir başka fraksiyonun düşünsel donatımını aşırır ve o nedenle kendisini iki fraksiyonun üzerinde gösterir.” (“Eserler, cilt 3”, Lenin, s.486, 474-475, İnter Yayınları, Ağustos 1994, İstanbul)
Troçki,1912’de Ağustos Blokunun, yani Lenin’e, Bolşevik Parti’ye karşı tüm anti-Bolşevik grupların ve akımların blokunun örgütleyicisi oldu. Tasfiyeciler, Otzovistler, Bolşevizm düşmanı blokta birleştiler. Troçki ve Troçkistler, bütün temel sorunlarda tasfiyeci pozisyonlar aldılar. Troçki, kendi tasfiyeciliğini uzlaşıcılıkla maskeledi. Bolşeviklerin ve Menşeviklerin dışında durduğunu ve sözüm ona onları uzlaştırmaya çalıştığını iddia etti! Lenin, Troçki’nin açık tasfiyecilerden daha aşağılık ve tehlikeli olduğunu söylüyordu. Çünkü Troçki, Menşevik tasfiyecileri tamamen desteklediği hâlde, kendisinin “fraksiyonların dışında” durduğunu söyleyerek işçilere yalan söylüyordu.
Troçki’nin Bolşevik Parti’ye katılması onun, yıllardır sürdürdüğü Bolşevizm karşıtlığından vazgeçtiği anlamına gelmiyordu. Troçki, saf bir “proleter devrim”i savunuyordu. Troçki’nin Bolşeviklere katılması geçici bir durumdu. Çünkü Troçki, devrimin yükseliş dönemlerinde ortaya çıkıyor, devrimin geri çekildiği dönemlerde Bolşevizm karşıtlığı ve Bolşevizm’e karşı olan gruplarla kaynaşıyordu. Lenin’in deyimi ile Troçki “bir taraftan bir tarafa” sıçrıyordu. Bu defa da Bolşeviklerin yükselişini gören Troçki Bolşeviklere katılmayı uygun görmüştü! Troçki, kendi oportünist görüşlerinden bir süreliğine uzaklaştığında Bolşevik Parti onu kabul etmişti. O’nun partiye girme talebi, Bolşevizm’in ilkelerini kabulü konusunda bir özeleştiriydi. Troçki sosyalist devrimi savunuyordu ancak sosyalist devrime bir Bolşevik olarak bakmıyordu. Troçki’nin sosyalist devriminde yoksul köylülükle ittifak yoktu. Bolşeviklerin sosyalist devriminde, proletarya ile yoksul köylülüğün ittifakı vardı. Troçki, Bolşevik Parti’ye katılırken oportünist görüşlerinden vazgeçmedi, sadece bir süreliğine geri plana itti. Troçki, Ekim Devrimi’nden yaklaşık bir ay sonra Bolşevizm karşıtı düşüncelerine geri döndü.
Ekim Devrimi ertesinde Troçki…
Savaş-barış sorunu…
Ekim Devrimi’nden sonra Sovyet hükümetinin yayınladığı ilk kararnamelerden biri “Barış Kararnamesi” idi. Sovyet hükümeti, Avusturya ve Almanya ile barış görüşmelerine başladı. Ateşkes anlaşması 5 Aralık 1917’de imzalandı. Alman emperyalizminin barış anlaşması hükümleri çok ağırdı. Çarlık Rusya’sı için savaşan Rus askerleri cepheleri terk etmişti. Bolşevikler yeni iktidara gelmişti. Ülke ekonomisi ve ordusu yıkıntı içindeydi. Bu koşullarda Sovyet devleti için savaşı sürdürmek yıkım demekti. Sovyet devletini sağlamlaştırmak, Kızıl Ordu’yu hazırlamak, ülkede tam kontrolü sağlamak için zamana ihtiyaç vardı. Bu durumda Alman emperyalizmi ile koşulları ağır olan bir anlaşmanın imzalanması zorunluydu.
Menşevikler, Sosyal-Devrimciler, Bolşeviklerin barış planına karşı çıkıyorlardı. Onlar, savaşın devamından yanaydılar. Onların sloganı “devrimci savaşa devam”dı. Brest-Litovsk anlaşması ile birlikte Bolşevik Parti içinde ‘sol’ komünistler grubu ortaya çıktı. ‘Sol’ komünistler grubunun önderi Buharin’di. Troçki’de ‘sol’ grubun fikirlerini büyük oranda doğru görüyordu. ‘Sol’ gruba göre; Alman emperyalizmi ile bir barış anlaşmasının imzalaması teslimiyetti! “Anayurdu savunmak” için savaştan başka bir seçenek yoktu! Troçki, Lenin’in önerdiği “hemen barış” sloganını kabul etmiyor, ‘sol’ gruba yakın duruyordu! Troçki, “Ne savaş ne barış” sloganını savunuyordu. Bu savunu Troçki’nin emperyalist savaş sırasında Lenin’in sosyal şovenist dediği “Ne zafer ne yenilgi” sloganına benzer bir slogandı.
Bolşevik Parti Merkez Komitesi çoğunluğu “derhal barış” imzalanması yönünde karar aldı. Brest-Litovsk’ta Sovyet delegasyonunun başında bulunan Troçki, Bolşevik Parti’nin kesin direktifine rağmen, Alman heyetine Sovyet Cumhuriyeti’nin barış imzalamak istemediğini, ama aynı zamanda Sovyet Cumhuriyeti’nin Almanlara karşı savaşmayacağını ve ordularını terhis edeceğini söyledi. Bu tam da Alman emperyalizminin istediği bir şeydi. Sovyet devleti hem barış imzalamayacak hem de Alman emperyalizminin saldırısına karşı kendini savunmayacaktı! Bu, Troçki’nin “Ne savaş ne barış” taktiği idi. Troçki, Brest-Litovsk’ta partinin değil kendi görüşünü ortaya koymuştu.
Troçki, Almanya ile barış imzalamayacağını öne sürerek 10 Şubat 1918’de görüşmeleri terk etti. Alman orduları 18 Şubat 1918’de yeniden saldırıya geçti. Alman orduları ülke içlerine doğru ilerlediler. Alman ordularının ilerleyişi Narva ve Pskov önlerinde durduruldu. Bolşevikler yeniden Almanya ile masaya oturmayı önerdi. 3 Mart 1918’de imzalanan barış anlaşması, ilkinden çok daha ağır koşulları içeriyordu. Çünkü Alman orduları ülke içlerine kadar girmiş ve Ocak 1918’e göre daha avantajlı konuma gelmişlerdi. Letonya, Estonya, Polonya Alman orduları tarafından işgal edildi. Ukrayna, Sovyet Cumhuriyeti’nden koparıldı ve Sovyet Cumhuriyeti, Almanya’ya savaş tazminatı ödemek zorunda bırakıldı. Troçki’nin “Ne savaş ne barış” siyasetinin sonucu buydu. Troçki Dışişleri Komiserliği’nden alındı. Troçki’nin Bolşeviklerle birliği sadece dört ay sürdü. Troçki, eline geçen fırsatları Bolşeviklere karşı kullanmaktan hiç çekinmiyordu. Bolşevik Parti’nin kararına rağmen o kendi doğru bulduğu çizgiyi uygulamaya çalışıyordu. Ekim Devrimi’nden sadece bir ay sonra Troçki, Bolşeviklere karşı savaşmak için kolları sıvamıştı. O, Sovyet devletine karşı savaşımını sürdürdü.
Sendika siyaseti sorunu…
Barışçıl inşa döneminde Brest-Litovsk’deki yanlış tavrına rağmen Troçki’ye önemli görevler verildi. Amaç onun ve onun peşinden gidenlerin Bolşevizm’e kazanılmasıydı. İlk dönemeçte Troçki yine Bolşevik Parti ve Lenin’le karşı karşıya geldi. Konu proletarya diktatörlüğü ve sendikalardı. Partinin, hayati önemdeki görevler mevcutken böyle bir tartışmaya sürüklenmesi Troçki’nin eseriydi! Lenin tartışmaya girişinde böyle diyordu. Partiyi bölünme noktasına getiren tartışmada Lenin ve Stalin çoğunluğu sağladı ve bu tartışmadan da Bolşevizm zaferle çıktı.
Troçki, sendikalarda tamamen askeri yöntemlerin uygulanmasını savunuyordu. O, savaş komünizmi döneminde uygulanmak zorunda olunan askeri yöntemleri egemen kılmaktan yanaydı. Troçki, askeri yöntemlerin temel yöntem olduğunu, sendikaların işçi sınıfının tümünü kapsayan işçi örgütleri olarak proletarya diktatörlüğündeki yeri vb. noktalarda Lenin karşıtı bir safta yer aldı. Tartışma 1920 yılının sonlarında başladı. Lenin ile Troçki arasındaki polemikteki en önemli sorunlardan birisi proletarya diktatörlüğü ve sendikaların rolü konusunda idi. Troçki, parti içindeki hiziplerden birisi olan “sol” komünistlerle ittifak hâlinde Lenin’e karşı “mücadele”nin içindeydi. Sendikalar konusunda Troçki sol oportünizmi temsil ediyordu. Merkez Komitesi’ndeki 19 üyenin 18’i (Troçki dışında hepsi) Troçki’nin görüşlerini reddetti. Ancak Troçki, Lenin’in deyimiyle böyle gereksiz ve zaman kaybettiren bir tartışmayı partiye dayatarak fraksiyoncu ve bölünmeye yol açan bir çaba içine girmişti.
Troçki’nin, proletarya diktatörlüğü ve sosyalizm inşası konusunda da görüşleri anti-marksistti. Proletarya diktatörlüğünün işleyişi, görevleri vb. konularda Troçki ile Lenin arasında ayrılıklar vardı. Lenin şöyle diyordu: “2) Troçki’nin platform broşürünün bütününe nüfuz etmiş olan sarsma politikasında ifade edilen siyasi hatanın savunulması ya da gizlenmesi. Bu hata, bilincine varılmaz ve düzeltilmezse, proletarya diktatörlüğünün çöküşüne götürür.” (“Bir kez Daha Sendikalar, Mevcut Durum ve Troçki’nin Hataları Üzerine”, Lenin, cilt IX, s.81, İnter Yayınları, Mayıs 1997, İstanbul) Bu fraksiyoncu çizgi ona karşı yürütülen ideolojik mücadele ile leninistler tarafından yenilgiye uğratıldı. Olgu budur.
Troçki ve Buharin, Lenin karşıtı olma konularında birleştikleri bir konu da “üretim demokrasisi” kavramıdır. Üretim ve “demokrasi” sözcüklerini yan yana getirmek veya bir kavrama “demokrasi” sözcüğünü eklemek sosyalizm adına doğru bir iş yapıldığı anlamına gelmiyor. Lenin şöyle diyordu:
“Ve ‘üretim demokrasisi’ üzerine düşündükçe, bunun teorik olarak yanlış, iyice düşünülüp taşınılmamış olduğunu o kadar açık görüyorum. Kafa karışıklığından başka bir şey değil. Ve bu örneğe ilişkin bir kez daha, en azından bir parti toplantısında şu söylenmelidir: “Daha az süslü sözcükler Buharin yoldaş, bu sizin için, teori için, cumhuriyet için yararlı olacak.” Üretim her zaman gereklidir. Demokrasi ise sadece politik bir kategoridir. Bu sözcüğün bir konuşmada, bir makalede kullanılmasına söylenecek bir şey yok. Bir makale tek bir karşılıklı ilişkiyi ele alır ve bunu canlı biçimde ifade eder, hepsi bu. Fakat siz bunu bir teze dönüştürürseniz, bunu, “onaylayanlar” ve onaylamayanları birleştiren bir şiar hâline getirmek isterseniz, Troçki’nin yaptığı gibi Parti “iki eğilim arasında seçim yapmak” zorundadır denirse, bu çok tuhaftır. Ben partinin “seçim yapmak” zorunda olup olmayacağı ve partinin “seçim yapmak” zorunda bırakıldığı bir duruma sokulmasının kimin suçu olduğu üzerinde ayrıca duracağım. İş buraya kadar vardığına göre şunu söylemek zorundayız: ‘Üretim demokrasisi’ gibi teorik açıdan yanlış, kafa karışıklığından başka bir şey içermeyen şiarları mümkün olduğunca az seçin. Gerek Troçki, gerekse de Buharin, ikisi de bu kavramı teorik olarak net biçimde düşünmemiş ve dili diline dolanmışlardır. “Üretim demokrasisi” onların etkilendiği düşünce halkasına kesinlikle ait olmayan düşüncelere yol açıyor. Onlar üretimi öne çıkarmak, dikkatleri üretim üzerinde yoğunlaştırmak istiyorlardı. Herhangi bir şeyi bir makalede, bir konuşmada vurgulamak bir şeydir; fakat bu teze dönüştürülür ve parti seçim yapmak durumunda bırakılırsa şunu söylerim: Buna karşı çıkın, çünkü bu kafa karışıklığıdır. Üretim her zaman gereklidir, demokrasi her zaman değil. Üretim demokrasisi bir dizi temelden yanlış düşünce üretiyor.” (“Sendikalar, Mevcut Durum ve Troçki’nin Hataları Üzerine”, “Seçme Eserler, cilt IX”, Lenin, s.35, İnter Yayınları, Mayıs 1997, İstanbul)
Troçki, Bolşevik partiye karşı açıktan ve hizipçi savaşımına Lenin’in hastalanması ve ölümüyle birlikte hız verdi. Ekim Devrimi’nden sonra ‘sürekli’ olarak parti önderliğinin kararlarıyla çelişen, parti kararlarına karşı çeşitli hiziplerle ittifaklar yapan Troçki, hiziplerle ittifak görüntüsünü üzerinden atıp doğrudan hiziplerin örgütleyicisi hâline geldi. Sürekli ikili davranmak Troçki’nin karakteriydi.
Troçki’nin muhalefet bloku RKP(B) XIII. (1924) kongresinde yenilgiye uğratıldı. XIII. Parti Kongresi’nde, Leninist parti teorisini inkâr eden, komünist partiyi bir hizipler konfederasyonuna dönüştürmeye çalışan, bunu ‘parti içi demokrasi’ sloganıyla gizlemeye çalışan Troçkist muhalefet eleştirildi. Troçkist muhalefetin platformu Marksizm’den küçük burjuva bir sapma ve Leninizm’in revizyonu çabası olarak mahkûm edildi.
Tek ülkede sosyalizmin inşası sorunu…
Troçki 1924’te, tek ülkede sosyalizmin gerçekleştirilemeyeceği tezini ortaya attı. Bu tezin Lenin’in ölümünden sonra Troçki tarafından ortaya atılması gerçekten ilginçtir. Çünkü troçkistler, tek ülkede sosyalizmin inşasının mümkün olmadığı şeklindeki görüşü Lenin’e dayandırmaya çalıştılar!
Bolşevik Parti dünya devriminin geçici geri çekilişiyle birlikte ülke içinde sosyalist inşaya büyük önem verdi. Yapılması gereken şimdi Sovyetler ‘ Proleter Dünya Devrimi’nin yıkılmaz bir ana üssü, dayanağı olarak inşa edilmesi idi. Bunun için kooperatifleşme planıyla “NEP Rusya’sını sosyalist Rusya” hâline getirme perspektifiyle yola çıkıldı. Lenin, Rusya’da sosyalizmin inşa edilemeyeceğine (Zuhanov’un) dair gerici teorileri eleştirdi, sosyalist inşanın görevlerini Bolşevik Parti’nin önüne koydu. Troçki, sendikalar meselesinde Lenin’in kendisine karşı yürüttüğü mücadeleyi bildiği için Lenin’in sağlığında böyle bir tartışma açmaya cesaret edemedi. Bu yüzden Lenin’in ölümünü beklemesi gayet doğaldı.
Troçki Lenin’in cenaze törenine katılmadı. “Sukhum’da günlerce denize bakan balkonda yattım. Ocak ayı olmasına rağmen güneş sıcak ve parlaktı… Deniz havasını içime çekerken, tarihsel haklılığımın verdiği güveni bütün varlığımda özümsüyordum.” (“Hayatım”, Troçki, s.588, KöZ Yayınları) Troçki “Tarihsel haklılığı” söylemiyle karşı devrimci çalışmalarına Lenin’in ölümü sonrasında hız verdi.
1923’ün sonunda troçkistlerle başlayan tartışma, 1927 yılının sonuna kadar sürdürüldü. Troçkistler, parti çoğunluğuna karşı başka bir parti kurmayı hedefleyen veya parti içinde iktidarı bir iç savaş yoluyla almayı amaç edinmiş bir hizip hâline geldi. Troçki, tartışmayı parti organları ve kongrelerde yapılan bir tartışma olmaktan çıkarıp, partiden ayrı, sözde “Stalin grubundan” bağımsız, parti merkezinin kararlarını dikkate almama hakkını kendinde gören bir hizip olarak yürüttü. Troçki, partiyi sosyalizm inşası yolundan döndürmeye çalıştı, bunu başaramadığı noktada parti içinde darbe yapma veya ayrı bir parti kurma noktasına kadar geldi. Troçki’nin partiden atılması böyle bir tartışma ve açıktan karşı devrim cephesine geçiş sürecinin ürünüdür.
Bolşevizm’e karşı muhalefet bloğu…
Troçkistler ve Yeni Muhalefet (Kamanev/Zinoyev) Bloku 1926 yazında kuruldu. Tüm anti-leninist akımlar bu blok içerisinde bir araya gelmişti. Bu Blok 1912’de Troçki ve Menşevikler tarafından kurulan anti-Bolşevik Ağustos Blokunu andırıyordu. Bu blokta, Troçkistlerden, Yeni Muhalefete, eski demokratik merkeziyetçilerden, Menşevik teorilerin savunucularına, bütün yozlaşmış ve anti-leninist konumda bulunan akımlar yer alıyordu. Muhalefet Blokunun ideolojik birliği yoktu. Ama ortak paydası SSCB’de zaten mümkün görülmeyen sosyalizmin inşasını engellemek, bu inşanın imkânsızlığını göstermekti. Bu ortak payda bütün muhalefeti sonuçta karşı devrimci hâle getiriyordu. Muhalefet Blokunun esin kaynağı ve yönlendiricisi Troçki idi.
Troçki, Komünist Enternasyonal içindeki komünist partileri bölmek, kendine bağlı hizipler yaratmak için çabalayıp durdu. Alman Komünist Partisi içinde ‘sol’ sekter bir grup olan ve sonrasında tasfiye edilen “Sol komünistleri” destekledi. Komünist partilerde ortaya çıkmaya başlayan oportünist gruplar SSCB içindeki mücadelede Troçki ile dayanışmalarını ifade ediyorlardı. Birçok ülkede, işçi sınıfı içinde herhangi bir gücü bulunmayan küçük troçkist gruplar kuruldu. Bu gruplar üzerinden 1930 Nisan’ında “Uluslararası Sol Muhalefet” kuruldu. “Uluslararası Sol Muhalefet”in başlıca seksiyonları Fransa, Almanya, İspanya, Rusya ve Belçika seksiyonları idi. Ancak bu seksiyonlar küçük bir grup olmanın ötesine geçemedi. Kitlesel bir taban kazanmaya başlayan troçkist İspanyol seksiyonu ise “Uluslararası Sol Muhalefet”ten ayrıldı.
Komintern’in ilk dört kongresi ve KöZ…
Ülkelerimizde mantar gibi Troçkist örgütler yeşermektedir. Bu örgütlerden biri de yarı-troçkist olarak değerlendirdiğimiz KöZ’dür. KöZ, Troçkizm’in belli düşüncelerini temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp sürekli gündemde tutmaya çalışıyor! Hemen hemen yazdıkları yazıların birçoğunda aynı nakaratlar tekrarlanıp duruluyor. KöZ, Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresini savunur görünüyor! KöZ’e göre; IV. Kongre’den sonra, Komintern “revizyonist” bir yola girmiştir! VI. Kongre’de kabul edilen program “revizyonist”tir. VII. Kongre, Komünist Enternasyonal’in tasfiye kongresidir vb. KöZ, Komünist Enternasyonal’in ilk dört Kongresi’ndeki temel tezleri üzerinden örgütü inşa edeceklerini vb. söylüyor! KöZ, “Komünistlerin Birliği Yolunda, Amaç ve İlkelerimiz’’ başlıklı broşürde şöyle diyor: “Esin kaynağımız Ekim Devrimi, kılavuzumuz Ekim derslerinin genelleştirildiği ve somutlaştırıldığı Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresinin belgeleridir. “ (…) “Komünistlerin öncelikli ve acil görevi şu ya da bu akıma bağlanmak değil; Komünist Enternasyonalin ilk dört kongresine damga vuran çizgiyi eylem kılavuzu edip, böyle bir akımı yaratmak ve yaşatmak üzere örgütlenmek, birleşmektir.”
KöZ’ün gerçek esin kaynağı Leninizm, Ekim Devrimi ve Komintern’in ilk dört kongresi değildir. KöZ’ün kılavuzu Troçkizm’dir. KöZ,“Komünistlerin öncelikli ve acil görevi şu ya da bu akıma bağlanmak değil” diyor! Komünistler, işçi sınıfının bilimi olan Marksizm-Leninizm’i temel alır. Marksizm-Leninizm sosyalizmin ve komünizmin teorisidir. Marksizm-Leninizm, gerçeğin, maddi dünyanın katı zemini üzerine dayanır ve insanlığı ön yargılardan ve eski düşünüşlerin köleliğinden kurtarır. Marksizm-Leninizm, doğa gibi, insan toplumunun da insan iradesinden bağımsız nesnel yasalara bağlı olarak geliştiğini öğretir. Marksizm-Leninizm teorisi bir doğma değil, bir eylem kılavuzudur. Marksizm-Leninizm bilimi sürekli gelişir. Marksizm-Leninizm, deneyden ve bütün ülkelerin devrimci düşüncesinden doğan teori, bütün ezilen ve bütün sömürülenlerin büyük kurtuluş hareketinde öncü ve yönetici rolü oynayacak olan işçi sınıfının tarihi görevinin ne olduğunun karşılığıdır. Bu anlamda dayandığımız ve bize yol gösteren bilim Marksizm-Leninizm’dir. KöZ’ün hiçbir “akıma” bağlı değiliz söylemi gerçeğin üzerini örten bir açıklamadır. KöZ’ün eylem kılavuzu Troçkizm’dir.
KöZ’e göre; Komintern IV. Kongresi’nden sonra önderlik boşluğu oluşmuştur! Lenin’in ölümü ertesinde bir “tufan fırtınası” yaşanmıştır! Peki, KöZ’ün savunduğu bu görüşler kime aittir? KöZ’ün temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp öne sürdüğü bu görüşler Troçki’nin görüşleridir. KöZ’ün yaptığı Troçki’nin görüşlerini tekrarlamaktan ibarettir.
Troçki şöyle diyor:
“Yeni parti, ancak Komintern’in ilk dört kongresinin kararlarına sıkıca dayanarak, son on yılın korkunç derslerini, programıyla, stratejisiyle, taktikleriyle ve örgütlenmesiyle hesaba kattığı takdirde eskisinin üstüne çıkabilecektir.” (“Faşizme Karşı Mücadele”, Leon Troçki, s.443, KöZ Yayınları, Birinci Baskı, Haziran 1977, İstanbul) Kılavuzu Troçki olanların Troçki’nin kitaplarının bir bölümünü Türkçeye çevirmeleri anlaşılırdır! Troçki bu tespitleri 1933’te yaptı. Troçki’ye göre Komintern çökmüştü! Onun için de Almanya ve başka ülkelerde komünist partilerin kurulması gerekiyordu! Yeni kurulacak komünist partiler de Komintern’nin “ilk dört kongresinin kararlarına sıkıca” sarılmalıydı! Troçki’den birkaç alıntı daha yapalım:
“Komünist partisinin neye ihtiyacı vardır? Komintern’in ilk dört kongresinin stratejik öğretilerine geri dönmeye.” (Age., s.270) Temmuz 1933’de soru-cevap şeklinde yapılan bir konuşmada Troçki Komintern’in ilk dört kongresi hakkında şöyle diyor:
“B: Ya Komintern’in ilk dört kongresi?
A: Elbette, bunları terk etmiyoruz, çünkü zaten Stalinistler çok önce bu Kongreleri reddetmiş ve bize bırakmışlardır. Programımızı, ilk dört kongrede kurulan temel üzerinde geliştireceğiz: bu kusursuz bir marksist temeldir, bizim temelimizdir.” (Age., s.450)
Komintern’in ilk dört kongresinin Stalinistler tarafından terk edildiğini belirten Troçki, “ilk dört kongrede kurulan temel üzerinde” gelişeceğiz, geliştireceğiz diyor.
“Lenin’in ölümünden bu yana Komünist Enternasyonal’de görülen yön değişikliklerinin nedeni nedir? Bu dönüşler nesnel durumdaki değişikliklere mi bağlıdır? Hayır! Şu kesinlikle söylenebilir; 1923 ‘ten beri Komünist Enternasyonal, nesnel durumdaki değişikliklerin doğru bir tahlili üzerinde temellenen, vakitli hiç taktik yön değişimi yapmamıştır. Tersine her yön değişimi gerçekte Komintern”in çizgisi ile nesnel durum arasındaki çelişkinin dayanılmazcasına keskinleşmesinin sonucudur. Bugün de aynı şeye tanık olmaktayız.” (Age., s.62)
KöZ’ün kelime kelimesine savunduğu yukarda alıntıladığımız Troçki’nin görüşleridir. Troçki ve KöZ’ün Komintern’in ilk dört kongresini savunur görünmeleri sahtedir. Onların Komintern’in ilk dört kongresinde ortaya konulan temel ilkelerle hiçbir ilişkileri yoktur. Komünist Enternasyonal’in yedi kongresi arasında zıtlık değil uyumluluk vardır. Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresinde ortaya konulan temel görüşler, beşinci, altıncı ve yedinci kongrelerde daha geliştirilmiş ve olgunlaşmış görüşlerdir. Çizgi, değişen objektif duruma göre, ortaya çıkan yeni sorunlara ve durumlara cevap verme temelinde geliştirilmiştir. Komünist Enternasyonal bir bütündür. KöZ’ün, Troçki’nin ilk dört kongreye sahip çıkar görünmelerinin temel nedeni Lenin’dir. Çünkü Troçkistler, açıktan Lenin’i ret etmeye cesaret edemiyorlar. Onlar Lenin’i savunur görünmeye çalışarak kitleleri etkilemeye çalışıyorlar. Bolşevizm’in kurucusu Lenin’dir. KöZ’ün savunusunun ise Leninizm’le hiçbir ilgisi yoktur.
Komintern kongreleri üzerine…
Komintern’in birinci kongresinde kabul edilen belgelerden biri “Komünist Enternasyonalin Yönergeleri” idi. Yönergelerde; “Yeni bir çağ”ın, “Kapitalizmin çözülmesi, içten çürümesi çağı”, “Proletaryanın komünist devrim çağı”nın başladığı tespiti yapılıyor, birçok kapitalist ülkede proletarya diktatörlüğü kurulmasının “dolaysız görev” hâline geldiği belirtiliyordu. Devamla, proletarya diktatörlüğü ve onun görevlerinin ne olduğu ortaya konuluyor; proletaryanın uluslararası alanda koordinasyonunun gerekliliğine dikkat çekiliyor, proleter sosyalist hareket ile sömürge ve yarı-sömürgelerdeki ulusal kurtuluş hareketleri arasında birliğin sağlanması gerektiği tespit ediliyordu.
“Yönergeler”den sonra ele alınan temel belge Lenin tarafından hazırlanıp kongreye sunulan “Burjuva Demokrasisi ve Proletarya Diktatörlüğü Üzerine Tezler” başlıklı belgeydi. Lenin, “saf demokrasi” savunucusu oportünistlere karşı “saf demokrasi” olmadığı ve olmayacağını ortaya koyuyor; proletarya diktatörlüğünün Rusya’da “Sovyetler iktidarı” ile aldığı biçimin, bütün dünyada işçi sınıfına örnek olduğunu açıklıyordu.
Troçki’nin proletarya diktatörlüğü anlayışı ile Lenin’in proletarya diktatörlüğü anlayışı bir ve aynı değildir. Troçki, proletaryanın yoksul köylülükle ittifakına karşıdır. İkinci olarak Troçki, sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde de anti-emperyalist, demokratik devrimleri değil, sosyalist devrimi savunmaktadır. Birinci Kongre’de ortaya konulan ilkeleri KöZ ve KöZ’ün önderi Troçki’nin temel almadığı açıkça ortadadır.
Komintern 1. Kongresi, hatta aylarla ifade edilen çok kısa sürede devrim beklentisine sahip bir Kongredir. Kongre yapıldığı dönemde gerçekten de dünya tam bir altüst oluş içindedir. Gelişme içinde bu beklentinin yerine gelmemiş olması birçok unsura, en başta da fakat birçok ülkede Bolşevik partilerin henüz güçlü olmamasına bağlıdır.
İkinci Kongre’de ele alınan konulardan bazıları şöyleydi: Proletarya diktatörlüğünün belli başlı bütün yönleriyle esaslı bir tahlili. Sovyetlerin ne zaman ve nasıl kurulacağı sorunu. Parlamentarizm ve siyasi eylem sorunları ilgili önemli taktik sorunlar. Devrim öncesinde, sırasında ve sonrasında proletaryanın köylülükle ilişkisi, komünistlerin sendikalara ve işyeri komitelerine karşı tavrı, gençlik ve kadınlar üzerine tezler. Ulusal sorun ve sömürgeler sorunu. Sosyal demokrasinin hain rolü, komünist partiler için üyelik şartları, Lenin’in partisinin devrimci rolü.
Ekim Devrimi, Doğu’nun sömürge ve ezilen ulusları içinde de yankısını buldu. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Doğu’nun ezilen ve sömürülen halklarının mücadeleleri, emperyalizme darbe vurmaya başladı. Doğu’nun ezilen ve sömürülen halklarının mücadelelerine komünistler kayıtsız kalmadı. Ulusal sorun ve sömürge sorununun proleter devrimle birleştirilmesi ve kaynaştırılması sorunu teorik planda çözümlendi ve buna uygun bir pratik geliştirildi. Komintern, II. Kongresi’nde, ulusal sorun üzerine tartışma yürütüldü, bu kongrede Lenin’in sunduğu tezler temelinde sorun tartışılarak önemli kararlar alındı. II. Kongre’de ezen ülkelerle ezilen ülkeler arasında ayrım yapıldı ve her ikisinde devrim tiplerinin farklı olduğu ortaya konuldu. Bu farklılığın nedeni şudur: Ezen ülkelerde burjuvazi, devrimin bütün aşamalarında karşı devrimci bir rol oynar. Bu tür ülkelerde kurtuluşun momenti olarak ulusal moment yoktur. Bu yüzden bu ülkelerde burjuvaziyle bir ittifakın da temeli yoktur. Emperyalizme bağımlı sömürge ve bağımlı “ezilen ülke’lerde ulusal sorun devrimin bir momenti olarak gündemdedir.
Bu ülkelerde emperyalizm, ulusal burjuvaziyi de baskı altında tutmakta ve ulusal burjuvazinin bir bölümünün belirli bir dönem, belirli koşullar altında emperyalizme karşı mücadelenin içine girebilmesinin koşullarını yaratmaktadır. Ezen ülke ile ezilen ülke ayrımının yapılması ve bunun sonucu olarak her iki türdeki ülkeler için farklı devrim tiplerinin olması gerektiğini görmeyenler, Lenin’in tezlerin 11. maddesinde yer alan sömürge ve bağımlı ülkelerin ulusal burjuvazileriyle ittifak düşüncesinin mantığını da kavrayamaz. Komintern II. Kongre’sinde kabul edilen tezler genişletilerek ve bazı ülkeler bazında somutlaştırılarak tartışıldı ve Komintern VI. Kongresi’nde olgunlaşmış hâliyle yeniden formüle edildi.
İkinci Kongre’de, Birinci Kongre’deki çok kısa sürede devrim beklentisi, zaman şimdi birkaç yılla ifade edilerek sürmektedir.
Komintern’in Üçüncü Kongresi, Birinci Dünya Savaşı ertesinde yükselen devrimci yükselişin hız kesmiş olduğunu kabul ediyordu. İşçi eylemleri 1919’dan beri Almanya, Avusturya, Macaristan, İtalya, Fransa, Çekoslovakya ve İngiltere’de ağır yenilgiye uğramıştı. İtalya’da faşizm ortaya çıkmıştı. Kongre kapitalistlerin, sosyal demokrasinin yardımıyla sadece sistemlerini Avrupa’nın büyük kısmında korumayı başarmakla kalmadıklarını, yanı sıra işçi sınıfına yönelik bir karşı-saldırı geliştirdiklerini açıkça ifade ediyordu. Bu tahlil de ileriki yıllarda faşizmin gelişmesiyle fazlasıyla kanıtlanacaktı.
Kongre, cephenin her yerinde safları sıklaştırma ve ilerideki çetin kavgaya hazırlanma sonucuna ulaşıyordu. “Kitlelere!” bu dönemin temel sloganıydı. Bu göz önünde tutularak, örgütlenme ve kitle çalışmasının sorunlarına, parti yapılanması ve pratiğine, sendikalarda, kooperatiflerde, kadınlar ve gençlik içinde çalışma sorunlarına büyük önem verildi. Kongre acil, kısmi ekonomik ve siyasi talepler etrafında kitle mücadeleleri geliştirme gerekliliğine büyük önem verdi. Bu talepleri kendi içinde reformist olarak görmenin yanlışlığını vurgulayan kongre, bu türden mücadelelerde diğer işçi örgütleriyle birleşik cephe halinde hareket etmenin temellerini de ortaya koydu.
Komintern IV. Kongresi’nde “Doğu Sorunu” üzerine yeniden tartışıldı, tartışmalar temelinde yönergeler kabul edildi. Bu yönergeler, esas olarak II. Kongre’de ortaya konulan temel tezlerle uyum içinde idi. Yine bu yönergeler daha sonra Komintern VI. Kongresi’nde kabul edilen programdaki çözümlemelerin bir ön taslağı gibiydi. Komintern VI. Kongre’sinde, ulusal sorun ve sömürgeler sorunu da II. Kongre’de ortaya konan tezler temelinde genişletilerek ve bazı ülkeler bazında örneklenerek tartışıldı.
Troçki, 1925-27 Çin devrimi üzerine yapılan tartışmalarda, sömürge ülke devrimleri üzerine görüşlerini ortaya koydu. Troçki, sömürge ülkelerde demokratik devrimin konusu olan görevlerin ancak sosyalist devrimle çözülebileceğini iddia ediyordu!
“Orada Çin devriminin bundan sonraki gelişiminin ancak Çin proletaryasının iktidarın fethi için yüz milyonlarca yoksul köylüyü kendi arkasına takarak vereceği mücadelesi biçiminde gerçekleşebileceği sonucuna ulaşmıştık. Çin’deki temel burjuva ve demokratik sorunların çözümü tamamıyla proletaryanın diktatörlüğünde bir sonuca ulaşır. Buna karşı proletaryanın ve köylülüğün demokratik diktatörlüğünü öne sürmek, kendini, Koumintang’la yapılan koalisyonla zaten çoktan kat edilmiş aşamalara devrimi geri sürüklemeye çabalayan gerici girişimlere adamak demektir.” (Troçki, Çin Üzerine, s.273)
Görüldüğü gibi Troçki, 1927 Çin’inde proletarya önderliğinde, proletarya ve köylülüğün demokratik diktatörlüğünü yaşanması gereksiz, gerici bir girişim olarak değerlendirmektedir. O’na göre 1927’de sömürge, yarı-sömürge, yarı-feodal Çin’de demokratik ve ulusal talepler yalnızca proletarya diktatörlüğü ile hayata geçirilebilir. Burada demokratik devrim aşaması gereksizdir, geride kalmıştır, gericiliktir! Çok “sol” görünüşlü bu görüşlerin fakat Çin gerçekliği ile uyuşur bir yanı yoktur. Bu aslında Çin’de proletaryayı, ayaklanma hâlinde olan köylü hareketinden koparan, onu yalnız bırakan, devrimi imkânsız kılan bir çizgidir.
“Bu perspektifin daha ileri bir gelişimi -demokratik devrimin sosyalist devrime büyüme olasılığı- bütünüyle ve yalnızca dünya devriminin gidişatına ve bu dünya devriminin tümleşik bir parçası olarak Sovyetler Birliği’nin ekonomik ve politik başarılarına bağlıdır.” (Troçki, Çin Üzerine, s.49) Troçki’nin 1917 Şubat devrimi sonrasındaki Rusya’dan değişik bir yapıya sahip olan Çin için öngördüğü sosyalist devrim de sonuç olarak bütünüyle dış koşullara bağlıymış! Çin proletaryası tek başına sosyalist devrimi gerçekleştiremezmiş! Görüldüğü üzere yeni bir şey yok. Eski tezler, eski görüşler bu sefer sömürge ülkeler için tekrarlanıyor. Objektif gerçekler Trocki’yi zaman zaman zorluyor. Troçki kendi tezleriyle çelişmek zorunda kalıyor. Ancak bunlar doğru yönelimler hâline gelmeyip Troçki’nin çelişkileri olarak kalıyor.
Troçki’ye göre; sömürge ve bağımlı ülkelerdeki devrim ile emperyalist ülkelerdeki devrim süreci aynıdır. Her iki ülke tiplerinde de gündemde olan devrim aşaması sosyalist devrimdir. Troçki, sömürge ülkelerde demokratik taleplerin aciliyetini ve önemini kabul ediyor! Yığın hareketinin demokratik aşamada olduğunu ve demokratik taleplerle yükseldiğini de onaylıyor! Ancak bunun kaçınılmaz sonucu olan demokratik devrim aşamasını kabul etmiyor! Demokratik devrimin gerçekleşmeyeceği, bağımsızlığın imkânsız olduğu vb. ekonomist tezlerden hareket ediyor! Troçki, devrimin saf proletarya diktatörlüğüne varması demokratik aşamanın aşılmasını veya küçük burjuva siyasi çizgisinin tasfiye edilmesini öngörür. Aşamalı devrim teorisi Troçki’ye göre proletaryayı burjuva sınırlara mahkûm etmektir. Troçki’nin bu savunusunun Komintern’in ilkeleri ile uzaktan, yakından hiçbir ilgisi yoktur.
Sömürge ülkelerde gerçekleşecek anti-emperyalist demokratik devrim sosyalist devrime geçiş için zorunlu bir aşamadır. Devrimci yığın hareketi emperyalizmin egemenliğine karşı yönelmek durumundadır. Devrimin karakteri bu aşamada anti-emperyalist demokratik devrimdir. Proletarya gücü oranında durmaksızın devrimi sürdürecek demokratik devrimden sosyalist devrime geçişi sağlayacaktır.
Komintern Dördüncü Kongre’si; giderek güçlenen ve doğrudan faşizme dönüşme eğilimindeki sermaye saldırılarını alt etmek için işçilerin gereken birliği sağlayabilecekleri bir araç olarak birleşik cepheyi öne çıkardı. Birleşik cephe politikasını her açıdan büyük bir dikkatle ele alan kongre, önceki aylarda bazı ülkelerdeki birleşik cephe çalışmalarında düşülen sağ ve “sol” hataları inceleyip tartıştı.
Komintern Beşinci Kongresi, Bulgaristan, Polonya ve Almanya’da işçi ayaklanmalarının bastırılması, işçi hareketinin aldığı yenilgiler ertesinde toplandı. Beşinci Kongre’de, komünist partilerin örgütlülüğü, kitlelerle olan bağlarının istenilen düzeyde olmadığı tespitleri yapıldı. Beşinci Kongre’de “Taktik Sorunu Üzerine Tezler” karara bağlandı. “Partilerin Bolşevikleştirilmesi ve Birleşik Bir Dünya Komünist Partisi’nin Oluşturulması” kararı alındı. Beşinci Kongre’de aynı zamanda “hem alttan hem de üstten cephe taktiği” konusunda karar alındı. Sosyal-faşizm teorisi ortaya çıktı.
Sosyal-demokrat partilerin burjuva partiler olarak nitelendirilmesi doğru idi. Yukarda da açıklamaya çalıştığımız gibi Avrupa’nın kimi ülkelerinde (Almanya, Polonya, Bulgaristan, Macaristan vb.) işçi ayaklanmalarının bastırılmasında sosyal-demokratların önemli bir payı vardı. Bu anlamda sosyal-demokrat partilerin teşhir edilmesi doğruydu. Ancak kimi partilerin pratiğinde görülen, sosyal demokrat partilerle açık faşist partilerin eşitlenmesi anlamına gelebilecek, sosyal-demokrat yönetimlerle, sosyal-demokrat tabanın bir ve aynı görülmesi anlamına gelebilecek kimi söylemler ve edimler yanlıştı. Beşinci Kongre’den sonra ortaya çıkan bu yanlış, bu Kongre’nin, ilk Dört Kongre çizgisinden koptuğu vb. anlamına gelmiyor.
Program tartışmaları…
Komintern Programı için ilk taslak 1922’de ortaya çıktı. İlk program taslağı genel ilkelerin tespitinden oluşuyordu. İlk program taslağı Buharin tarafından Dördüncü Kongre’ye sunuldu. Almanya Komünist Partisi, Bulgaristan Komünist Partisi ve İtalya Komünist Partisi adına da program taslakları sunuldu. Dördüncü Kongre’ye sunulan program taslakları, incelenmek üzere Program Komisyonu’na teslim edilmesi karara bağladı. 1924’te toplanan Beşinci Kongre’ye de Buharin tarafından program taslağı sunuldu. Beşinci Kongre, sunulan taslakların seksiyonlarda tartışılmak üzere esas alınmasını, programa son biçimini verecek bir komisyonun oluşturulmasını, komisyon tarafından taslağın yayınlanmasını, uluslararası tartışmanın yönetilmesini ve Altıncı Kongre’de programın sonuçlandırılması kararı alındı. 6. Kongre’den iki ay önce (Mayıs/Haziran 1928) program Komisyonu tarafından yeni bir program taslağı tartışmaya sunuldu. Program Komisyonu adına Kongre’ye sonuç raporunu sunan Buharin genel öneriler ve eleştiriler temelinde, yapılan değişikliklerle bu taslaktan geriye %40’nın kaldığı bilgisini vermektedir.
KöZ’ün kılavuzu Troçki, “Lenin’den Sonra Üçüncü Enternasyonal” başlıklı kitabında, Komintern VI. Kongresi’nden iki ay önce yayınlanan Program Taslağı’nı eleştirmektedir! Troçki’ye göre; Komintern programı “oportünizmin ve maceracılığın tehlikeli bir karışımı”dır! Benzer lafları köZ’de söylüyor! KöZ’e göre; 1928 programı revizyonisttir!
20 Temmuz 1933 tarihli bir konuşmada Troçki şöyle diyor: “Anlamı belirsiz, bulanık formüllere kapılmamak gerekir. Bayrak’la anlatılan nedir? Bir program mı? Ama Altıncı Kongre’de kabul edilen programı, oportünizmin ve maceracılığın tehlikeli bir karışımı olarak çoktan reddettik. Birkaç yıl boyunca, olayların öğrettiklerine dayanarak, Komintern’in programın içerden değiştirebileceğimizi düşündük. Şimdi, «reform» olasılığı gibi bu olasılık da ortadan kalkmıştır. Komintern’in sefil, eklektik programına karşı kendi marksist programımızı çıkarmalıyız.”
Troçki’nin tüm siyaseti komünist partiler içindeki bölünmelerin arttırılması üzerine kurulmuştu. Trockist gruplar bu konuda başarılı olamadılar. Birçok ülkede komünist partiler giderek güçlendi, Trockist gruplar tasfiye edildi. Troçki, bu süreç sonucunda (1933’te Hitler’in iktidara gelmesi) komünist partilerin tamamen yozlaştığını ve yeni bir enternasyonal kurulması gerektiğini ilan etti!
“Birçok ülkede, Sol Muhalefetin, tek değilse bile başlıca çalışması, resmi partinin, içindedir. Sendikalara pek az girmiş ve sosyal demokrasinin içinde olup bitenlerle hemen hemen hiç ilgilenmemiştir. Dar propagandizme bir son vermenin zamanıdır! Örgütümüzün her üyesi, sorun üzerinde adamakıllı düşünmek zorundadır. Olaylar yardım edecektir; her geçen gün, yeni bir Enternasyonal’in kurulma zorunluğunu gösteren su götürmez kanıtlar getirecektir. Politika değişikliğini eşzamanlı bir şekilde gerçekleştirmenin önümüze geniş kararlı ve bir tarihsel perspektif getireceğinden kuşkum yoktur.” (“Faşizme Karşı Mücadele”, Leon Troçki, s.455, KöZ Yayınları, Haziran 1977, İstanbul)
Troçki, 1905, 1917 Şubat ve Ekim Devrimi’nin sürekli devrim teorisini tamamen doğruladığını, Lenin’in de bunu anlayarak sürekli devrim anlayışını savunduğunu iddia etti! Artık Lenin de bir Troçkist olmuştu!!! Bu yüzden sömürge ülkelerde leninist kesintisiz devrim stratejisini savunan Stalin önderliğindeki Komünist Enternasyonal, Troçki tarafından ihanetle suçlandı! İhanet etmişti, çünkü Troçki’nin teorisini savunmamıştı! Lenin bile Troçki’nin teorisinin hakkını teslim etmemiş miydi? Stalin bu teoriye karşı çıkmaya nasıl cesaret edebiliyordu? Komintern’in 1928’de yapılan Altıncı Kongre’si, Komintern programının kabul edildiği kongredir. Bu kongrede ulusal sorun ve sömürgeler sorunu, İkinci Kongre’de kabul edilen tezler temelinde genişletilerek ve bazı ülkeler bazında somutlaştırılarak tartışıldı ve programda en olgunlaşmış hâliyle formüle edildi. Komintern’in İkinci Kongresi’nde ortaya konan komünist genel çizgi, 1928’de yeniden bu kez program seviyesinde ifade edildi.
1928 Programı, sınıf mücadelesi stratejisini ve taktiklerini, başka değerlendirmelerle birlikte, kitlelerin hazırlık düzeyine dayandırıyordu. Devrimci yükseliş dönemlerinde parti, geçiş sloganları olarak Sovyetler, sanayide işçi denetimi, burjuvazinin silahsızlandırılması, işçilerin silahlandırılması vb. taleplerin yükseltmesi gerektiği belirtiliyordu. Programın yanı sıra Kongre, Komünist Enternasyonal Tüzük ve Kuralları’nı da onayladı. Komintern, dünya devrimci hareketinin rehberi ve öğretmeni olarak hareket etti. Komintern Programı, komünistlere yol gösteren kızıl bir meşaledir. Komintern’in İkinci ve Dördüncü Kongresi’ni doğru bulanların Altıncı Kongre’yi “oportünist” olarak değerlendirmeleri kendi tutarsızlıklarıdır. KöZ’ün görevi, ilk dört kongreden nasıl sapıldığını karşılaştırılmalı bir şekilde orta koymaktır.
Avrupa’da faşizmin yükselişiyle birlikte Komünist Enternasyonal’de tartışılagelen faşizm ve faşizme karşı mücadele sorununda Komintern’in çizgisini karara bağladı. Buna göre faşizme karşı mücadele, faşizm tarafından ezilen ve ona karşı mücadele eden tüm sınıf ve tabakalar anti-faşist, Halk Cephesi’nde birleştirilmelidir. Komünist partiler açısından Halk Cephesi, faşizmin egemen olduğu ülkelerde, faşist diktatörlüğün yıkılmasıyla, proletaryanın önderliğinde demokratik halk iktidarının kurulmasını amaçlıyordu. Proletaryanın önderliğinde gerçekleşen Halk Cephesi devrimi (anti-faşist devrim), sosyalist devrime geçiş için bir araç olarak görülüyordu.
Troçki, Halk Cephesi’ne karşı çıkıyordu. Halk cephesini proletaryanın burjuvaziye teslim olması, Halk Cephesi iktidarını da burjuva diktatörlüğü olarak görüyordu! Faşizme karşı yapılması gerekli olan ittifaklara Troçkist gruplar karşı çıkıyordu. İspanya’da Troçki’nin “Uluslararası Sol Muhalefet”inden ayrılan ve kitlesel bir nitelik kazanan “Birleşik Marksist İşçi Partisi (POUM), Halk Cephesi’ne karşı savaşarak faşistlerle aynı mevzide yer aldı. POUM, Troçki’nin hareketine doğrudan bağlı değildi, ama Halk Cephesi ve demokratik devrime yaklaşımı büyük oranda Troçkizm’den etkilenmişti. Troçkistler, İspanya ve Fransa’da faşizme karşı kurulan Halk Cephesi’ne karşı mücadele ediyorlardı. POUM’un karşı devrimci tutumu İspanya İç Savaşı’nda faşistlere büyük avantaj sağladı. Üç yıl süren iç savaştan faşistler zaferle çıktı.
Fransa’da faşizm henüz iktidara gelmemişti. Ancak faşist tehlike giderek büyüyordu. Fransız Komünist Partisi’nin (FKP) de içinde bulunduğu Halk Cephesi kuruldu. Halk Cephesi faşizme karşı mücadelede önemli bir rol oynadı. Faşizme karşı Halk Cephesi stratejisi Arnavutluk ve Bulgaristan’da proletaryanın önderliğinde tam bir zafer kazandı. Faşizm ülkeden kovuldu. Anti-faşist iktidarlar kuruldu.
Komintern’de faşizm, birleşik cephe tartışmaları…
Komintern’de faşizm üzerine tartışmalar sadece bir ya da birkaç kongrede yürüyen, bir anda yapılıp bitirilen ve sonuçlara ulaşılan bir tartışma değildir. Faşizm üzerine tartışmalar, pratik içinde ortaya çıkan sorunlarla ilintilidir. Komintern’de faşizm değerlendirmesi denildiğinde genelde 1935’te Komintern 7. Kongresi’nde Dimitrov tarafından Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulu (KEYK) adına sunulan “Faşist Saldırı ve İşçi Sınıfının Faşizme Karşı Mücadelesinde Komünist Enternasyonal’in Görevleri” başlıklı rapor geliyor. Komintern’in faşizm konusundaki tavrını bu raporla sınırlandırmak, bu rapora gelene dek yürütülen tartışmaları; teorinin geliştirilmesinde, derinleştirilmesinde; yer yer objektif durumdaki değişmelere bağlı olarak değiştirilmesinde katedilen aşamaları yok saymaya; raporda ortaya konan çizginin belli taktik önerilerinin ancak 1935’in somut durumu ile açıklanır öneriler olduğunu gözlerden gizlemeye yol açmaktadır. Bu durum; genel geçerli olanla, 1935’in somut durumu için geçerli olanı birbirinden ayırma yeteneğini gösteremeyen aktarmacılık yanlışı ile de birleştiğinde çok kötü sonuçlara, faşizm ve anti-faşist cephe konusunda revizyonist bir çizgiye; ya da 1935 Komintern çizgisinin revizyonist olarak karalanmasına kadar götürülmektedir. Komintern kongrelerinde faşizm konusunda yürütülen tartışmalar özet olarak şöyledir:
(Daha geniş bilgi için bkz. “3 Enternasyonal’de Faşizm Üzerine tartışmalar”, Belgeler-I, Belgeler-II, Dönüşüm Yayınları, Eylül 1991, Mayıs 1992, İstanbul ve “Faşizm Nedir? Sosyal-Demokrasi Nedir?”, Aktaran H. Yeşil, s.12, Dönüşüm Yayınları, Eylül 1994, İstanbul)
Üçüncü Kongre: Faşizm konusunda ilk tespitler bu kongrede yapılır. Dönem emperyalizmin Sovyet Rusya’ya karşı saldırılarının başarısızlıkla sonuçlandığı; bir dizi kapitalist/emperyalist ülkede devrimci dalganın geri çekildiği; bu ülkelerde işçi sınıfının 1920-1921’de tüm kapitalist ülkeleri kapsamına alan iktisadi kriz şartlarında savunma mücadelesi yürütme durumunda olduğu bir dönemdi. Rusya’daki devrim Batı’daki gelişmiş kapitalist/emperyalist ülkelerdeki devrimlerin zaferi ile desteklenme durumu yoktu. Rusya’da sosyalizm bütünüyle kapitalist kuşatma altında inşa edilme durumundaydı. Kimi Avrupa ülkelerinde ise faşizm gelişiyordu. İşçi kitleleri içinde sosyal-demokratlar önemli bir etkiye sahipti.
Bu ortamda komünist hareket içinde “İşçilerin Birleşik Cephesi” düşüncesi gelişmeye başladı. Bu konuda ilk adım, 8 Ocak 1921’de, Almanya Birleşik Komünist Partisi tarafından “İşçi Örgütlerinin Eylem Birliği” başlıklı bir öneri/çağrı mektubuyla atıldı. Mektupta, tüm “işçi örgütlerinin” işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin acil talepleri için ortak mücadele önerilmekteydi. Ancak mektupta bu taleplerin kazanılmasının da işçilerin sefaletini kökten ortadan kaldıramayacağının da gizlenmediği ve gizlenmeyeceği, proletarya diktatörlüğünün tek gerçek kurtuluş olduğu da belirtilmekteydi. Lenin, bu açık mektubu, ona yönelen sağ ve sol eleştirilere karşı “İşçi sınıfının çoğunluğunu kazanmak için pratik yöntemin bir ilk adımı olarak örnek alınması gereken” bir siyasi girişim olarak değerlendirdi. (“Faşizm Nedir? Sosyal-Demokrasi Nedir?” Aktaran H. Yeşil, s.12, Dönüşüm Yayınları, Eylül 1994, İstanbul)
Faşizm konusunun ilk kez tartışıldığı Üçüncü Kongre’de “faşizm burjuvazinin işçi sınıfı hareketine karşı açık terörünün bir aracı” olduğu tespit edilir. “Sosyal demokrat”ların tavırları da bu tartışma bağlamında irdelenir ve faşizmin ilerlemesinde “sosyal demokrasi”nin oynadığı role dikkat çekilir. III. Kongre’de “İşçilerin Birleşik Cephesi”; Komünistlerin –ancak proleter devrimi ve proletarya diktatörlüğünün işçi sınıfının kurtarabileceği temel düşüncesini sürekli vurgulayarak– “kısmi” “güncel” talepleri savunması ve “sosyal demokrasi”nin ihanetini pratikte gösterme yoluyla alttan kuracakları bir cephe olarak görülür. Bununla birlikte esasta “sosyal demokrasi”nin etkisindeki işçilerin komünizme kazanılması için ve burjuvazinin saldırılarına karşı işçi sınıfının ve emekçi yığınların eylem birliğini sağlayabilmek için “yukardan” cephe de ilke olarak reddedilmez.
Dördüncü Kongre: İtalya’da Mussolini önderliğinde henüz kurulan faşist diktatörlük nedeniyle Komünist Enternasyonal Dördüncü Kongresi’nin açılış oturumunda, “İtalyan proletaryasının çok zor durumda olduğu” göz önüne alınarak, “İtalya’da faşizm sorunu” gerek İtalyan temsilciler tarafından gerekse diğer parti temsilcileri tarafından detaylı bir şekilde çeşitli yönleriyle irdelenir. Kongrede karara bağlanan çizgide faşizmin temel özellikleri olarak açık, vahşi terör yöntemlerinin tümünü kullanması ve sosyal demagoji ile terörü birleştirmesi öne çıkarılır. Faşizmin iktidara gelişinde “sosyal demokrasi”nin ihanetinin olumsuz rolüne dikkat çekilir. Faşizme karşı mücadelede illegal çalışma yöntemlerine uyulması ve ‘Birleşik Cephe Taktiği’nin uygulanması görev olarak belirlenir. Birleşik cephenin iktidar hedefi olarak “İşçi (ya da işçi-köylü) Hükümeti” ileri sürülür. “İşçi Hükümeti” esas olarak proletarya diktatörlüğü için mücadelede bir araç olarak kavranır. IV. Kongre’nin faşizm konusunda ortaya koyduğu çizgiye göre; faşist tehlikenin geliştiği vurgulanmasına rağmen onun iktidarının fazla uzun sürmeyeceği ve faşizmin proletarya diktatörlüğü tarafından alaşağı edileceği beklentisi bu dönemdeki çizginin önemli bir unsuru olarak öne çıkar.
Beşinci Kongre: Bu Kongre, Lenin’in ölümünden sonra yapılan ilk kongredir. Kongre’de ağırlıklı olarak çeşitli ülkelerde yenilgiyle sonuçlanan ayaklanma deneyimleri; komünist partilerin ve işçi hareketinin durumu, faşizm ve faşizme karşı mücadele sorunları, “Birleşik Cephe” sorunları üzerinde durulur. Yine “sosyal demokrasi”nin durumu değerlendirilir ve bununla bağ içinde sosyal-faşizm tartışması gündeme gelir.
Kongre, andaki objektif koşullar hakkında “burjuva toplum sistemine, onu yıkmak için derhal topyekûn saldırı yerine, sermayeye karşı işçi sınıfının görece uzun sürebilecek “siper savaşlarının gündemde olduğu bir durum” değerlendirmesini yapar. “Yeni demokratik pasifist bir döneme girildiği”, bu dönemde tipik olanın açık beyaz terör içinde “sosyal demokrat” partilerin de yer aldığı burjuva hükümetlerinin iktidar olduğu, demokrasi hayallerinin yayıldığı bir süreç yaşandığı ve ama bu dönemin uzun sürmeyeceği tespitleri yapılır.
“Birleşik Cephe” Sorunu V. Kongre’nin üzerinde durduğu konulardan birisidir. V. Kongre’de hem alttan hem de üstten “Birleşik Cephe” konusunda tavır takınılır. V. Kongre’de, “Birleşik Cephe” konusunda alınan kararda, “sosyal demokrasi”nin resmi organları ile görüşmeler vb. reddedilmemekte, bu dönemde bu görüşmeler daha çok “sosyal demokrasi”nin daha iyi teşhiri için bir araç olarak kullanılması öngörülmektedir. Bunda “sosyal demokrasi”nin gelinen noktadaki durumu konusunda yapılan değerlendirmeler belirleyici rol oynamaktadır. “sosyal demokrasi”nin değerlendirilmesi” konusu da V. Kongre’nin gündemindedir. Bu konuda yapılan değerlendirmelerde “sosyal demokrasi”nin bir dizi ülkede burjuvazinin üçüncü partisi hâline geldiği”, “sosyal demokrasi”nin faşizmin bir kanadı hâline geldiği” tespitleri yapılır.
Altıncı Kongre: Altıncı Kongre’de üzerinde durulan konular arasında “sosyal demokrat” partilerin etkisi altında bulunan işçilerin kazanılması ve bununla bağıntılı olarak cephe taktiği bir kez daha ele alınır. Bu konularla bağ içinde Kongrede ilk kez sosyal-faşizm kavramı kullanılır. Komünist Enternasyonal 6. Kongresi’nde “Enternasyonal Durum ve Komünist Enternasyonalin Görevleri” başlıklı belge karara bağlanır.
Komintern’in 6. Kongresi’nde çok açık bir şekilde “Sınıfa Karşı Sınıf Taktiği” temel taktik çizgi olarak belirlenir. Bu taktiğin çıkış noktalarından biri, “sosyal demokrat” önderlerin açıkça emperyalist burjuvazinin siyasetini güttükleri tespitidir. Buna bağlı olarak cephe siyasetinin öncelikle “alttan cephe” biçiminde uygulanması düşüncesi onaylanır. Bu yapılırken, resmi “sosyal demokrasi”ye karşı mücadelenin sertleştirilmesi direktifi verilir. “Sosyal demokrat” önderlerle, “sosyal demokrat” işçiler arasında ayrım yapma yükümlülüğü de net bir biçimde vurgulanır.
Yedinci Kongre: Kongre’nin en önemli gündem maddelerinden biri, “Faşist Saldırı ve İşçi Sınıfının Faşizme Karşı Mücadelesinde Komünist Enternasyonal’nin Görevleri”dir. Komintern VII. Kongresi, VII. Kongre’ye kadar olan dönemdeki tüm deneyimleri göz önünde bulundurarak, faşizm konusunda komünist teorinin en olgunlaşmış biçimini ortaya koydu. Bu kongrede karara bağlanan faşizm tanımı şöyledir: “Yoldaşlar, iktidardaki faşizm, KEYK 13. Plenumunun doğru bir biçimde karakterize etmiş olduğu gibi, finans kapitalin en gerici, en şoven ve en emperyalist unsurlarının açık terörcü diktatörlüğüdür.” (Kongre Tutanağı, Alm., Cilt I, s.322)
Faşizmin hangi sınıf ya da sınıfların iktidarı olduğu, ya da başka bir deyimle, faşizmin “sınıf karakteri”nin ne olduğu sorusuna, yukarıdaki tanımda onun finans kapitalin iktidarı olduğu cevabı verilmektedir. Revizyonistler, burada aktardığımız tanımdan yola çıkarak, faşizmin bir bütün olarak finans kapitalin, ya da başka bir deyimle emperyalist burjuvazinin iktidarı değil, onun bir bölümünün iktidarı olduğunu savunmaktadır. Onlara göre, bu tanımda belirleyici olan yan, burada faşizmin, finans kapitalin “en gerici, en şoven, en emperyalist unsurlarının” iktidarı olduğu tespitinin yapılmış olmasıdır. Revizyonistlere göre böylece faşizmin finans kapitalin sınıf iktidarı değil, onun bir bölümünün, evet bir “fraksiyonunun” iktidarı olduğu söylenmektedir. Revizyonistlere göre faşist diktatörlük, finans kapitalin “demokratik fraksiyonu” (!) üzerinde de diktatörlüktür! Ve Komünist Enternasyonal VII. Kongresi’nde de bu böyle tespit edilmiştir! Bu açıkça revizyonistlerin yaptığı bir çarpıtmadır.
Faşizm kimin iktidarıdır sorusuna, VII. Kongre’de verilen en kısa ve kategorik yanıt, “finans kapitalin iktidarıdır” şeklindedir. “En gerici, en şoven, en emperyalist unsurlar”la ilgili söylenenler, 1935’de iktidardaki faşizmin anda kimler tarafından uygulandığı ile ilgilidir. Burjuvazinin faşist tipte diktatörlüğünü, onun burjuva demokratik tipte diktatörlüğünden ayıran temel özelliğin ne olduğu sorusuna Komintern’in verdiği cevap, faşizmin “açık terörcü diktatörlük” olduğu şeklindedir. Faşizmin dayandığı sınıf ve katmanlar, faşizmin kitle temelinin ne olduğu sorusuna Komintern’in verdiği cevap, “buhran sonucu ne yapacağını bilmeyen küçük burjuva kitleler ve proletaryanın geri tabakalarının bir bölümü” şeklindedir. Lümpen proletarya da faşizmin kitle açısından dayandığı tabakalardan biridir. Faşizmin kitle tabanı kazanmasındaki en büyük etken, onun sınıf niteliğini gizleyerek “küçük insanların”, “yoksulların”, “ezilmişlerin” dostu demagojisi ile ortaya çıkmasıdır. Faşizm ulusal ve sosyal devrim demagojisi ile özellikle buhran ve değişim isteklerinin geliştiği bir ortamda alternatif olarak ortaya çıkabilir. Burjuvazinin “demokratik” kurum ve yöntemlerinin sahtekârlığı bilinçlere çıktığı ölçüde, emekçi yığınların komünist alternatif tarafından kazanılamadığı şartlarda, faşizmin demagojisinin kitleler içinde taban bulma imkânı artar. Faşizmin kitle tabanının esas olarak küçük burjuvazi olmasından, kimileri –örneğin Troçki ve kimi “sosyal demokrat” teorisyenler– faşizmin “finans kapitalin iktidarı olmadığı”, onun “azgınlaşmış küçük burjuvazinin” iktidarı, ya da “sınıflar üzerinde bonapartist bir diktatörlük” olduğu gibi sonuçlara varmışlardır. Bunların kavramadığı, bir siyasi akımın kitle tabanı ile onun sınıf niteliği arasında, birebir bir ilişki kurulmasının yanlışlığıdır. Gerçekte hükümette olan veya hükümet olma adayı bütün burjuva partilerinin kitle tabanı, kitlesel dayanağı emekçi kitlelerdir. Emekçi kitlelerin önemli bir bölümünün desteğine sahip olmayan hiçbir burjuva partisinin siyasi iktidarı ele geçirme ve uzun süre iktidarda kalma şansı yoktur. Bu yüzden bütün burjuva partileri, şu veya bu ölçüde emekçilerin de çıkarlarının savunucusu demagojisi ile ortaya çıkar. Faşistler bu demagojiyi çok daha ileri boyutlarda, hatta yer yer lafta kapitalizme karşı da yöneliyormuş gibi görünen bir biçimde yaparlar. Faşizmin “sınıflar üzeri bir iktidar”, ya da “küçük burjuvazinin iktidarı” değil, emperyalist burjuvazinin iktidarı olduğu, Komintern’in deyimi ile “faşizmin en gerici biçimi olan” Hitler faşizminin pratiğinde de çok açık olarak görülmüştür.
Komintern, faşizme karşı proletaryanın mücadele taktiğini tespit ederken, var olan şartlardan yola çıkarak, faşizmin iktidar alternatifini “Anti-faşist Birleşik Cephe İktidarı” olarak ortaya koymuştur.
Komünist Enternasyonal’in faşizme –proletarya diktatörlüğünün doğrudan kurulması şartlarının olmadığı durumlarda– alternatif olarak ileri sürdüğü Anti-faşist Birleşik Cephe İktidarı/Hükümeti, emperyalist ülkeler açısından, ya proletarya diktatörlüğünün geri bir biçimi olan bir iktidardır; ya da ne burjuva ne de proletarya diktatörlüğü olmayan, bir geçiş aşaması iktidarıdır. Böyle bir “Birleşik Cephe Hükümeti” artık burjuva diktatörlüğünün bir biçimi değildir. Çünkü bu iktidar önce onu oluşturan sınıflar açısından yalnızca burjuvazinin iktidarı değildir. Bu iktidarda proletarya ve köylülük de burjuvazinin yanında iktidar içinde yer almaktadır. Ve evet, iktidar birçok hâlde işçi sınıfının önderliğinde ve emekçi ağırlıklı bir iktidar durumundadır. Bu iktidar daha ilk ediminde burjuvazinin bir kesimini –anti-faşist mücadele sırasında açıkça faşist saflarda yer alan kesimini– mülksüzleştirecek, “burjuva demokrasisinin sınırlarını” aşacaktır.
Fakat bu iktidar artık burjuva diktatörlüğü olmasa da henüz proletarya diktatörlüğü de değildir. Çünkü iktidar henüz burjuvazinin anti-faşist mücadele sırasında cephe içinde yer alması mümkün olan kesimiyle paylaşılabilmektedir. İşçi sınıfı önderlik mevkiinde olsa bile, burjuvazinin de iktidar içinde yer aldığı şartlarda kapitalizmin temellerine yönelemez.
VII. Kongre’nin getirdiği “yenilik”ler…
Komünist Enternasyonal VII. Kongresi hem revizyonistler, hem de “sol” eleştiriciler tarafından Komünist Enternasyonal tarihinde yepyeni bir çizginin belirlendiği bir dönüm noktası olarak değerlendirilir. Revizyonistler yanlış bir çizgiden doğru bir çizgiye; “sol” eleştiriciler de doğru bir çizgiden, yanlış bir çizgiye geçiş olarak değerlendirir VII. Kongreyi.
Bu her iki değerlendirme de kökten yanlıştır. Önce, VII. Kongre’nin, kendinden önceki son kongrenin çizgisini değiştirdiği biçiminde bir değerlendirme yanlıştır. VII. Kongre, VI. Kongre’deki genel çizgi ve programda bir değişiklik yapmamıştır. Yaptığı yalnızca Faşizme Karşı Birleşik Cephe Taktiği’nin nasıl uygulanacağı konusunda bir değişikliktir. VI. Kongre’de alınmış olan, üstten cephe taktiğinin olmazlığını vurgulayan karar değiştirilmiştir. Yapılan en önemli yenilik budur. Bunun da temeli, değişen objektif şartlarda, faşizmin sosyal demokratlara da yönelen baskılarının artması, buna bağlı olarak “sosyal demokrasi”nin tabanının baskısı sonucunda Sosyal demokrat partilerde yaşanan değişimdir. İkinci olarak bu “yenilik”, VII. Kongre’de yapılan bir değişiklik değil, daha 1933’te, Almanya’da faşizmin iktidara gelmesinin hemen ardında yapılmaya başlanan bir değişikliktir.
VII. Kongre bunun dışında, faşizme karşı mücadelede iktidar alternatifi bağlamında yürütülen tartışmaları bir sonuca bağlamış ve faşizmin iktidarda olduğu birçok ülkede alternatifin anti-faşist cephe hükümetleri olduğunu ortaya koymuştur. Bu da çizginin değiştirilmesi vb. değil; faşizme karşı mücadelenin tecrübelerinden yola çıkılarak derinleştirilmesi, ilerletilmesidir.
Sonuç…
Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresi ve sonraki kongrelerinde ortaya konulan marksist-leninist çizgiye sahip çıkmak komünistlerin görevidir. KöZ’ün savunduğu çizginin Komünist Enternasyonal’in ilk dört kongresinde ortaya konulan çizgi ile hiçbir bağı yoktur. KöZ’ün ilkeleri Leninizm’e yabancıdır. Kılavuzu Troçki olanların Lenin’i savunur görünmeleri sahtedir. KöZ, Leninizm yerine Troçkizm’i savunmaktadır. Leninizm ve Troçkizm bir arada savunulamaz.
Troçkizm’in tarihi Bolşevizm’e karşı savaşın tarihidir. Troçki, sosyalizmin inşası sırasında sosyalizme karşı burjuva oportünizmin temsilcisidir. Trockizm, hiçbir zaman sınıf mücadelesi içerisinde ciddi bir etkiye sahip güç hâline gelmedi. Bolşevik Parti’nin kuruluşundan itibaren Troçki, sürekli Leninizm ile ayrım, ilerleyen süreçte ise çatışma içerisinde oldu. Troçki 1930’lu yıllardan itibaren Sovyetler Birliği’ndeki sosyalizm inşasının durdurulması ve Sovyet devletinin yıkılması için mücadele etti.
Troçkizm, nesnel olgulara sırtını çeviren, olgular karşısında kendini şemaya uydurmaya çalışan iradeci sübjektivizmdir. Troçkizm, “saf proleter devrimi” savunması ve köylülüğün önemini reddetmekle bilinmektedir. Troçkizm ekletizmdir. Troçkizm’in kendine özgü, kendi içinde tutarlı bir dünya görüşü yoktur. Troçkizm’in görüşleri, marksist görüşlerle her türden oportünist görüşlerin karman çorman bir devşirmesidir. Troçki yaşamı boyunca, Bolşevizm karşıtı gruplarla ilkesiz birliklere girmiştir. Troçki’nin ilkesizliği kendini siyasi ve örgütsel alanda “merkezcilik” şeklinde göstermiştir. Troçkizm’i ideolojik siyasi açıdan belirleyen unsur Marksizm-Leninizm’e düşmanlıktır. KöZ’ün de Troçkizm’in de Marksizm-Leninizm bilimi ile hiçbir ilgileri yoktur.
TROÇKİZM YENİLGİYE MARKSİZM-LENİNİZM ZAFERE GÖTÜRÜR!
22 Haziran 2020