İklim krizi sınırları aşmış durumdadır. Krizin çözümü için, çok taraflı çabaların merkezinde yer alan Birleşmiş Millet ve Genel Sekreteri Antonio Guterres “uluslararası işbirliği gerektiriyor” diyor demesine de, ama işler öyle gitmiyor. Çözümün merkezine de emperyalist haydutlar çöreklenmiş durumda. Uluslararası işbirliğinin karar alma merciinde dünyayı kirletenler olunca, tüm iklim zirveleri zırvaya dönüşmektedir.
Bilim insanlarının açıkladığı verilere göre 2024’te küresel ısınma eşiği olan ortalama 1,5 derecelik artış sınırı ilk defa geçilmiştir. Kapitalist devletlerin kontrolündeki iklim zirveleri (zırvaları) insanlığı oyalamaya devam etmektedir.
Dünyanın her yerinden iklim krizi ile ilgili önlemler almak için ülke temsilcileri COP29’da bir araya geldi. İklim finansmanı için yeni bir hedef belirlemek, sera gazı emisyonlarını azaltmak ve dirençli topluluklar inşa etmek zirvede ele alınan temel konulardı.
Azerbaycan devlet petrol şirketi SOCAR yıl içinde anlaşmalarını üç katına çıkardı. Bakü, COP29’a ev sahipliği yaptı.
Son zamanlarda İspanya’da şiddetli seller, Florida’daki şiddetli fırtınalar ve Güney Amerika’daki orman yangınları – bunlar dünya genelinde hızlanan ve yoğunlaşan aşırı hava olaylarının sadece birkaç örneğidir. Fosil yakıtlardan kurtulmanın eylemsizliğinin maliyeti hep artmaktadır. İklim değişikliğine neden olan fosil yakıtlara temiz alternatifler için finansman, bu yılki BM iklim konferansı COP29’da gündemin en üst sıralarında yer aldı denilebilir ama nasıl?
1997 yılında onaylanan Kyoto Protokolünün, imzacıların doğaya, iklime insan müdahalesini önlemek için sera gazı emisyonlarını azaltmayı kabul ettikleri “önemli” bir uluslararası anlaşmanın devamıdır COP toplantıları.
İlki COP1 olarak1995 yılında 28 Mart–7 Nisan tarihleri arasında Almanya’nın Berlin şehrinde yapıldı. Son 3 COP toplantıları COP27 Mısır’ın Şarm El-Şeyh, COP28 Dubai ve bu COP29 da Bakü kentinde düzenlendi. Dikkat çeken bu 3 toplantı nedense fosil yakıt petrol zengini ülkelerde oldu. Glasgow’da düzenlenen COP26’ya sponsor olarak, İngiltere’de 11 fosil yakıt santrali işleten SSE de (İskoç ve Güney Enerji) dâhil olmak üzere kirletici devlerden 33 milyon sterlin sponsorluk bağışlarının toplanmasına izin verilmişti.
Suudi Arabistan liderliğindeki bir koalisyon, 1995 yılında Berlin’de düzenlenen COP1’de petrol devletleri ve fosil yakıt üreticilerinin hiçbir zaman iklim eylemine zorlanamayacağını garanti altına alarak, her karar için oybirliği gerektiren bir kural koydu. (www.carbonbrief.org) Bugüne kadar bu toplantılarda karar çıkmamasının sebeplerinden biri de bu kuraldır.
Mesela COP28’in düzenlendiği Dubai, Birleşik Arap Emirlikleri’nde devlet petrol şirketi ADNOC’un yöneticisi Al Jaber, “küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlandırmak için fosil yakıtlardan çıkmak gerektiği argümanının “bilimsel temelden yoksun” olduğunu” iddia edenlerden biridir. O dönem bu durum sosyal medyadaki iklim aktivistleri tarafından “Kan bankasının, Kont Drakula’ya teslim edilmesi” olarak adlandırılmıştı.
Bir benzetmeyi de İngiliz gazeteci, yazar ve çevreci ve politik aktivist George Joshua Richard Monbiot, gezegenimizin durumunu, diyet yapan bir insana benzetirken şöyle diyordu:
“Bu, diyette olan birinin şunu demesine benziyor: Evet, devasa bir dondurma ve kocaman bir pasta yedim. Ama aynı zamanda salata da yedim. O zaman neden kilo veremiyorum? Eğer fosil yakıt altyapısını emekli etmiyor ve kömür, petrol ve doğalgazı toprağın altında bırakmıyorsanız, ne kadar rüzgâr türbini veya güneş paneli inşa ettiğinizin hiçbir anlamı yok.”
COP 28’deki gibi COP29’da da fosil yakıt lobisi (petrol şirketleri) iklim değişikliğiyle mücadele etmek için gereken adımları geciktirmeyi amaçlamaktadırlar. Fosil yakıt lobicilerinin onlarca yıldır sürdürdüğü yeşil aklama (Greenwashing) stratejisi fosil yakıtların çevreye gerçek etkisini örtbas etmek içindir. Fosil yakıt şirketleri/onların lobicileri faaliyetlerin arasında kasıtlı biçimde dolaşıma sokulan yanlış bilgiler önemli bir etkiye sahiptir. Örneğin fosil yakıt ortağı olan internet arama motorlarından “Google” petrol işine 2017 yılında girdi. Kendini dünyanın en çevreci şirketlerinden biri olarak lanse eden Google arama motorunun British Petroleum (BP) ile 2007’den beri ortaklığı vardır. İşyerine bisikletle gelen çalışanlarına özel prim veren bu şirket yeşil aklamaya örnektir.
Sahnelenen bu COP29 iklim tiyatrosunun esas konusu “trilyon dolarlık bir soru” verilecek cevaba bağlandı. Çünkü İklim Zirvesi (Zırvası) kalkınmış ülkelerin (siz emperyalist-kapitalist ülkeler anlayın) iklim değişikliğiyle mücadelenin finanse edilmesinde, kimin cebine ne kadar el atacağı pazarlıklarına dönüştü.
“İklim finansı COP’u”
Evet, önemli bir fosil yakıt üreticisi olan Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’de düzenlenen COP29 tiyatrosu 11.11.2024 tarihinde deyim yerindeyse “iklim finansı COP’u” olarak başladı.
COP29’un açılış konuşmasında ev sahibi forsuyla sahneye çıkan Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev, COP29 açılışında fosil yakıtları övmekle kalmadı: “Her doğal kaynak; petrol, gaz, rüzgâr, güneş ışığı, altın, gümüş, bakır… Bunların her biri doğal kaynaklardır… Allah vergisidir” (euronews.com Türkçe 12.11.24) diyerek sorunu Allah’a havale etti.
Bilindiği gibi faşist Aliyev hükümeti, gazetecileri, iklim aktivistlerini ve bağımsız politikacıları düzenli olarak hedef alan bir hükümettir. İnsan hakları örgütleri zirve öncesinde iklim aktivistleri ve gazetecilere yönelik yoğun bir baskı uygulandığını belirtmişlerdi.
COP29’da görüşmelerin hemen başında blok hâlinde geri bıraktırılmış kalkınmamış 54 Afrika ülkesini temsil eden Afrika Grubu, emperyalist kapitalist (kalkınmış) ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelenin finanse edilmesine 2030 itibarıyla yıllık 1,3 trilyon dolarlık katkı yapması gerektiğini vurguladılar.
Küçük ada ülkeleri ise yeni oluşturulmuş bir kayıp ve hasar fonu da olmasını istiyor, istemesine de kimse elini cebine atar durumda değil.
BM Çevre Programı’nın (UNEP) yıllık Uyum Açığı raporuna göre, “kalkınmakta olan ülkelerin iklim değişikliğine yol açan sektörlerde dönüşüm ve uyum için 187 ila 359 trilyon dolara ihtiyaç duyduğu” belirtilmiştir. 2022’de bu amaçla belirlenen miktar sadece 28 trilyon dolardı.
Bilindiği gibi 2015’te imzalanan Paris Anlaşması’nda, ‘büyük kirleticiler’ olarak anılan gelişmiş (emperyalist/kapitalist) ülkelerin gelişmekte olan ülkelere iklim finansı sağlamasına karar verilmişti.
İşin garip yanı yoksul ülkelere verilen iklim kredileri onları daha da borçlu hâle getirmektedir. “IEDD’nin bir analizinde, BM’nin en az gelişmiş ülkeler diye tanımladığı ülkelerle, ada ülkelerinin 2022’de borç geri ödemesine 59 milyar dolar harcadığı tespit edildi. Bu ülkeler aynı yıl 28 milyar dolarlık iklim finansı almıştı.” IEDD, Bağımsız İklim Finansı Üst Düzey Uzman Grubu, BM iklim müzakereleri sürecinde oluşturulan bağımsız bir gruptur.
Dünyayı esas kirleten Avrupa Birliği (AB), Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Japonya’nın da aralarında bulunduğu zengin sanayileşmiş emperyalist ülkelerin 2035’ten itibaren yılda 250 milyar dolarlık teklifi “şaka” olarak nitelendi zirvede. Fakat sonuçta emperyalist/kapitalist Batı dünyası 2035 yılından itibaren gelişmekte olan ülkelerde emisyonların azaltılması ve iklime uyumun finansmanı için yılda 300 milyar dolar ödemeyi kabul etti. Yani “şaka”nın üzerine 50 milyar dolar koydular. “Şaka”yı %20 artırdılar. Hâlbuki gelişmekte olan ülkelerin beklentisi en az 1,2 trilyon dolardı.
Tabii iş 300 milyar doları belirlemekle bitmedi. Zirve sırasında en büyük tartışma finansmanın “kredi olarak mı yoksa hibe olarak mı verileceği” üzerineydi. Varılan anlaşmaya göre taahhüt edilen 300 milyar dolar en çok ihtiyaç duyulan şekilde, yani gelişmiş dünyadan hibe ve düşük faizli kredilerle sağlanacak.
UNCTAD (Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı) 2025’te başlatılacak taban bütçe olarak 500 milyar dolar önerdi ve 2030’a kadar 1,5 trilyon dolar toplamayı hedefledi. Bu arada düşünce kuruluşu İklim Politikası Girişimi, 2030’a kadar her yıl 9 trilyon dolarlık iklim finansmanına ihtiyaç duyulacağını ve 2031 ile 2050 arasında bu rakamın 10 trilyon dolara çıkacağını tahmin ediyor. Şimdi bu tahminlerle kabul edilen 300 milyar dolarlık “taahhüttün” deve de kulak olduğu aşikâr değil mi?
En alttaki yüzde 99’luk kesimde yer alan bir emekçi bir milyarderlerin bir yılda ürettiği karbona ancak 1500 yılda ulaşabilir. Yani 25 nesil gerekli… Bu anlamda zenginin karbonu emekçinin dünyasını boğmaya devam edecek…
“Taahhüt edilen miktarın talep edilen ile arasındaki uçurum iklim krizinden en çok etkilenen ülkelerin temsilcilerinin toplantıyı terk etmesine neden oldu.
Böylece COP29’da 12 günlük gösteriden sonra 22.11.2024 tarihinde Bakü’de kapandı.
COP30 10-21 Kasım 2025 tarihleri arasında Brezilya’nın Belem şehrinde yapılacak.
COP’ta kimler yer aldı?
Politikacılar, diplomatlar ve ulusal hükümet temsilcileri dışında konferansta sonuçları etkilemek için yer alan lobiciler de vardı. Amaçları iklim değişikliğini engellemek ya da iklim krizinde adaleti sağlamak olmayan bunlar kendi çıkarlarını ilerletmek için bu tür toplantılarda boy gösteren emperyalist kapitalist şirketlerin temsilcileridir.
Dubai’deki COP28’de, görüşmelere yaklaşık 2.500 endüstri lobicisi katılmıştı. Bakü’ye akın eden fosil yakıt lobicilerin sayısı çoğu ülke delegasyonlarının toplam sayısını aştı. 1.773 fosil yakıt lobicisine katılımı sağlandığı ortaya çıktı. Yani kapitalist büyük kirleticilerin lobicileri de Bakü’de de yerlerini aldılar. İklim krizi açısından en savunmasız 10 ülkenin müzakerelerdeki toplam delege sayısı yalnızca 1.033. Bu yılki toplam katılımcı sayısı (52,305) geçen yıl Dubai’deki COP28 katılım 97,372’den önemli ölçüde daha az olmasına rağmen, fosil yakıt endüstrisi Bakü’ye olağanüstü sayıda gelmiştir. Sadece ev sahibi Azerbaycan 2229 kişi, COP30’a ev sahipliği yapacak Brezilya 1914kişi ve Türkiye’nin 1862 kişi gönderdiği delegasyonlar, Bakü’de kayıtlı 1,773 fosil yakıt lobicisinden daha fazlaydı.
Petrol şirketleri oyun üstüne oyun kuruyorlar. Net sıfır planları ortaya koyuyor ve yenilenebilir yatırımlarını öven yeşil reklamlar yayınlamaktan geri durmuyorlar. “Net sıfır” vaatlerinin merkezinde yer alan karbon yakalama ve depolama (Carbon Capture and Storage / CCS) gibi kanıtlanmamış teknolojik çözümleri öne sürüyorlar. Ayrıca emisyonlarını “telafi etmek” için kullandıkları karbon kredileri gibi muhasebe hilelerini teşvik ediyorlar.
Bu lobicilere birkaç örnek vermek gerekirse:
COP29 CEO’su Elnur Soltanov, Azerbaycan Enerji Bakan Yardımcısı, ülkesinin petrol ve gaz sektörüne yatırım yapılması konusunda görüşmelerin kolaylaştırılmasına yardımcı olmayı teklif etmekten geri kalmayanlardan.
TotalEnergies ve Glencore’dan temsilcilerin de bulunduğu 43 kişiyi getiren Uluslararası Emisyon Ticareti Birliği.
Japonya delegasyonunun bir parçası olarak kömür devi Sumitomo.
Kanada petrol üreticileri Suncor ve Tourmaline.
Birleşik Krallık (İngiltere) 20 lobiciyi; İtalya ise enerji devleri Eni ve Enel’in çalışanlarını getirdi. Toplam 39 lobici getiren Chevron, Exxon Mobil, BP, Shell ve Eni aynı zamanda “İsrail’in savaş makinesini besleyerek” Filistin’de soykırıma olanak sağlamakla da bağlantılı şirket.
Fosil yakıt şirketleri dışında ormancılık, madencilik ve endüstriyel tarım işletmeleri gibi çevreye zarar veren endüstrilerin 200’den fazla tarım şirketi temsilcileri de oradaydı. Bazıları, gıda devi PepsiCo, hayvan ilaç şirketi Elanco ve dünyanın en büyük et şirketi JBS gibi kuruluşları temsil ediyordu. Bunların %40’ının ülke rozetleriyle geldiği tespit edilmişti. Desmog ve The Guardian’da yer alan bilgiye göre, gıda sektörüyle bağlantılı temsilcilerin diplomatik müzakerelere “ayrıcalıklı erişim” sağlamışlardı. Et ve süt sektörünü temsil eden 52 kişiden 20’si Brezilya rozetini taşıyordu. Rusya, gübre endüstrisinden 13 temsilci ile ikinci sıradaydı. Avustralya ise, daha önce hayvancılık kaynaklı metan emisyonlarını azaltmayı hedefleyen tedbirlere muhalif Ulusal Çiftçiler Federasyonu’ndan beş temsilci ile görüşmelerdeydi.
COP29 ve Türkiye katılım israfçılığı
Türkiye COP29’a üst düzey katılım sağladı. COP29’a katılan G20 içinde 3 devlet başkanından biriydi Recep Tayyip Erdoğan. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte tam 1860 kişinin zirveye katıldığı açıklandı. Türkiye COP29’daki liderler zirvesinde konuşma yapacak 106 ülke arasında… Uzun Dönemli İklim Değişikliği Stratejisini ve Sıfır Atık İnisiyatifini açıkladılar. Cumhurbaşkanın eşi Emine Erdoğan, sıfır atık projesi konusunda konuştu.
Türkiye 1860 kişilik katılımla 3. en fazla katılımcı sayısına ulaşmıştır. Katılan sayısının fazlalığı fakat gerçekte iklime duyarlılığın fazlalığı anlamına gelmiyor. Bu 1860 katılımcıdan kaçının katılım giderinin devlet tarafından ödendiğini tam olarak bilmiyoruz. Fakat “itibardan tasarruf olmaz “diyen bir zihniyetin egemen olduğu yerde tutarın büyük olduğu kesindir.
Halklarımızdan alınan vergilerin nasıl çarçur edildiğine dair bir örnektir COP29’a Türkiye’nin 1860 kişilik katılımı.
Türkiye “net sıfır” emisyon hedefinin neresinde?
Konulan hedef artıştan azalttım. Yani 2030’a kadar artıracak sonra 2053 “sıfıra” ulaşacak. Kimi kandırıyorlar. Bugünden başlamayan bir emisyon azatlımı 2053 sıfırlanamaz. Bunu yönetimdekiler de çok iyi bildikleri hâlde neden ve kimi kandırıyorlar. Öncelikle halklarımız sonra diğer ülkeleri. TÜİK’in güncel sera gazı emisyonu verilerine göre 2022’de toplam sera gazı emisyonu 558,3 milyon ton karbon eşdeğeri (MtCO2e) olarak hesaplanmıştır. 2053’te “net sıfır” olabilmek amacıyla 2030’ta emisyonların 2022’ye göre en az yüzde 39,1 mutlak azalttım ile 340 MtCO2e’ye indirmesi gerçekçi ve mümkün. Yani, artıştan azalttıma odaklanmak yerine azalttıma çok daha erken başlamak zorundalar.
Diğer bir sorun da artış hızının yanlış hesaplanmasıdır. Türkiye, emisyon artış hızını, görülmemiş bir büyüme beklentisi üzerinden hesaplıyor. Bu, mutlak değer olarak emisyonların azalmayacağı, aksine artacağı anlamına gelir.
Türkiye kendini (mevcut hükümet) “net sıfırı” hedefleyen ülkelerden biri olarak görmektedir. Peki, Türkiye’nin 2053 yılında net sıfıra ulaşma hedefi gerçekçi mi? Hayır!
Uzmanlara göre tüm ülkelerin emisyon azalttım hedefi Türkiye’ninki gibi olsaydı, ısınmayı 1,5 derece ile sınırlandıramaz ve 4 derecelik bir ısınma ile karşı karşıya kalırdık.
Net sıfır ile atmosfere salınan sera gazının azaltılarak olabildiğince sıfıra yakın hâle getirilmesi hedefidir.
Birçok kapitalist ülke gibi T.C. devleti de oyalama taktikleri içinde kendine yer edinme çabasındadır.
Bundan sonra ne olacak?
Ülkelerin 2030’a kadar yenilenebilir enerji kapasitesini üçe ve enerji verimliliğini ikiye katlama küresel hedefi kapsamında ilerleme kaydetmesi gerekir ki bu mümkün mü?
Greenpeace Türkiye İklim ve Enerji Kampanya Sorumlusu Emel Türker Alpay, COP29 ile ilgili şu değerlendirmeyi yaptı:
“Kırılan sıcaklık rekorları, şehirleri yerle bir eden seller, hayatını kaybeden canlar ile iklim krizi her geçen gün derinleşiyor. Bunun için küresel olarak iklim eyleminin güçlendirilmesi gerekiyor ve bunun önemli bileşeni de bu mücadelenin finansmanı konusu. COP29’da gelişmekte olan ülkelere uyum, azaltım, kayıp ve zarar için kamu finansmanı sağlayacak bir finans hedefi konulması gerekli. Ancak bu karar gelişmiş ülkelerin öncülük etmesi gerekliliğini ve faaliyetleri nedeniyle emisyonlarda neden olan büyük fosil yakıt şirketlerinin sorumlu tutulmasını da içermeli.
“COP28 fosil yakıt kullanımının sonlandırılmasına dair bir kararla sonuçlanmıştı. Bu sonuçtan hareketle ülkelerin 2030 ve 2035 ulusal katkı beyanları da bu doğrultuda olmalı ve fosil yakıtlardan çıkış planını içermeli. Türkiye’nin henüz fosil yakıtlardan çıkışa yönelik herhangi bir taahhüdü bulunmadığı gibi Afşin-Elbistan A Termik Santrali’ne ek üniteler inşa etme planı bulunuyor. Türkiye yenilenebilir enerji potansiyeli sayesinde yeni kömürlü termik santral yapmama ve kömürden kademeli olarak çıkış planı oluşturabilir. COP29’da açıklayacağı Uzun Dönemli İklim Değişikliği Stratejisinin bu yönde bir adım olmasını umut ediyoruz.” (T24 23.11.24)
COP toplantıları vb. ile sonuca varmak mümkün değildir. Ortalama küresel sıcaklık artışı zaten başta belirttiğimiz gibi 1,5 derecenin üstüne çıkmıştır. Daha fazla istenmiyorsa, tüm alanlarda fosil yakıt kullanımından vaz geçilmek zorunludur. Bu yapılırken atom lobisinin fosil yakıt kullanımına alternatifi olarak sunduğu nükleer enerjinin de çözüm olmadığı/olmayacağı bir an bile akıldan çıkarılmamalıdır.
Gezegenimizde ‘para’ sarmalı: Zenginin çıkarına odaklıdır. Kirleten zenginler, hesabı ödeyen yoksullardır. Kısalan yoksulların yaşamıdır. Yaşadığımız dünya her alanda olduğu gibi iklim değişikliği alanında da adil değildir. O zaman hedef bellidir. Kapitalizmin egemenliğine son vermek. İşte bunun için DEVRİMLER gereklidir.
İklim sorunu SOSYALİZM MÜCADELESİNİN bir parçasıdır, ondan bağımsız düşünen kocaman bir yanılgı içindedir. Zenginin karbonu fakirin dünyasını boğmasın diyorsan DEVRİM davasına omuz ver!
Ya kapitalist barbarlık ya da sosyalizm!
26.11.2024