Sonucu merakla beklenen ABD başkanlık seçimleri 5 Kasım’da yapıldı.
ABD başkanlık seçimlerinde, seçmenler esas olarak destekledikleri partinin delegelerine oy veriyor.
“Seçiciler Kurulu” adı verilen bu sistemde her eyalete farklı ağırlıklarla dağıtılmış toplam 538 delege belirleniyor.
Bu sayının yarıdan 1 fazlasına yani 270 delegeye ulaşan aday, başkan olmaya hak kazanıyor.
Başkanlık seçimini açık ara ile Donald Trump ikinci defa kazandı. Trump ABD’nin 47. Başkanı oldu.
Kesin olmayan sonuçlara göre:
Donald Trump: 312 seçici delege oyu, 74 milyon 650 bin 754 oy aldı. Oy oranı %50,5.
Kamala Harris: 226 seçici delege oyu, 70 milyon 916 bin 946 oy aldı. Oy oranı %47,9. (Associated Press)
Kesin olmayan sonuçlara göre Cumhuriyetçi Parti Senato’da ve Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu kazandı.
Hemen her ABD başkanlık seçimi gerek ABD’de gerekse de dünyanın diğer ülkelerinde ilgi ile takip edilir, Demokratların mı, Cumhuriyetçilerin mi kazanacağı üzerine yığınla yorum, tahmin yapılır; her seçimde ABD seçimlerinin ne kadar önemli olduğu vurgulanır, kazananına bağlı olarak “yeni dönemin çok farklı olacağı” üzerine ahkâm kesilir. ABD seçimlerinin bu denli “önemli” görülmesinin nedenleri olarak onun emperyalist büyük güçlerden birisi olması, kendi çıkarlarını korumak ve geliştirmek için dünya üzerinde çeşitli bölgelerde askeri güç bulundurması, bilindik söylemle “dünya jandarmalığı” rolünü sürdürmesi vb. sayılabilir.
Bu olgulardan yola çıkarak ABD Başkanlık seçimlerine çok önem affedilmesi, Harris, Trump arasındaki başkanlık seçiminin, Demokrat Parti ile Cumhuriyetçi Parti arasındaki seçimin, mücadelenin “dünyanın geleceği açısından” çok önemli seçim olarak değerlendirilmesi ne kadar gerçekçi?
Temel bir noktanın bilince çıkarılması gerekiyor. ABD’de ABD emperyalist devletinin çıkarları her zaman merkezdedir. Kim başkan seçilirse seçilsin, seçilen kişi ve onların arkasındaki partiler emperyalist ABD devletinin çıkarları temelinde bir siyaset izlemek durumundadır, zorundadır. Seçilen hiçbir ABD başkanı çizilen emperyalist politikanın dışına çıkıp ayrıksı bir siyaset izleyemez.
Hâl böyle olduğu için de seçime katılan partiler ve onların adaylarının görünürde aralarında var olan farklılıklar ve bu “farklılıklar” temelindeki çatışmaları/kavgaları özde ABD emperyalist devletinin çıkarlarını zedelemeyecek olan, tam tersine onun çıkarlarını daha güçlendirmek adına ortaya konulan pratik siyasetten/yöntemden kaynaklanan farklılıklardır; öze, yani ABD emperyalist siyasetine ilişkin temel farklılıklar değildir.
ABD’de Demokratların veya Cumhuriyetçilerin adayının başkan olmasına çok önem affedilmesi abartılı bir değerlendirmedir. Abartılı olduğu kadar, yapılan değerlendirmelerin spekülasyondan öte bir değeri de yoktur. ABD Başkanlık Seçimi hiç de abartıldığı kadar önemli değildir. Çünkü geçmiş seçimlerde olduğu gibi bu seçimlerde de seçilen kim olursa olsun sonuçta ABD emperyalizminin çıkarları merkezde olacak, ABD emperyalist devleti kazanacaktır. Kaybeden ise başta ABD olmak üzere dünya halkları olacaktır.
ABD gibi burjuva demokrasisinin egemen olduğu tüm ülkelerde parlamentolar ve onun için yapılan seçimler, burjuvazinin işçi sınıfı ve emekçileri sömürmesi ve baskı altında tutmasını gizlemenin, onlara sistemde “söz sahibi” oldukları yanılgısını kabul ettirerek kendi iktidarlarını kitleler nezdinde onaylatmanın/meşrulaştırmanın araçlarıdır.
ABD’de de seçimler bağlamında olan budur.
Başkanlık seçimlerini Trump kazanmıştır. Kaybeden ise Amerikan işçileri ve emekçileri, Amerikan halkları ve emperyalist sömürü altında inim inim inleyen dünya halkları; esas kazanan ise emperyalist ABD devleti ve emperyalist tekellerdir.
Bugün ABD’de, yarın bir başka ülkede… genelde emperyalist/kapitalist sistem varlığını sürdürdüğü sürece seçimlerin esasta kazananları ile kaybedenleri değişmeyecektir.
10 Kasım 2024