Kadınlara yönelik şiddet, taciz, tecavüz ve katliamlar, erkek egemen toplumun doğal bir sonucudur. Kadına yönelik şiddet tüm burjuva toplumlarının ayrılmaz bir parçasıdır. Çünkü kapitalizm aynı zamanda kadınların ezilmesi, ikincil konumda görülmesi, eşit haklardan yoksun bırakılması, erkeğin hizmetçisi vs. vs olarak görüldüğü, sistemin bu temeller üzerinde şekillendiği bir toplumdur. Böyle olduğu için de kadınların toplumun eşit bireyleri olması mümkün değildir. Hukuktan siyasete, ekonomiden kültüre; burjuvazinin egemen olduğu tüm alanlarda erkek egemenliği, erkek egemen kadın düşmanı siyaset hâkimdir.
Bu nedenle biz, kadın cinayetlerini, kadına yönelik şiddeti birkaç “sapık” “psikopat” erkeğin işi olarak değil, içinde yaşadığımız erkek egemen sistemin bir sonucu olarak görüyoruz. Kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz ve katliamlar tek tek erkeklerin kişisel meselesi değil, bu sistemin kadın düşmanı politikalarının pratikteki yansımalarıdır.
Bunun en çarpıcı örneklerini, kadına şiddet uygulayan erkeklerin ve kadın katillerinin gördüğü muameleden yada şiddet gördükten sonra devlete sığınan kadınların yaşadıklarından anlamak mümkündür.
Kadına yönelik fiziksel şiddet çoğu zaman cezasız bırakılmaktadır. Kadınlar devletin koruma kararlarına rağmen öldürülmektedir. Şiddetten kaçan kadınların sığınabileceği, ekonomik, psikolojik destek alabilecekleri kurumlar yok denecek kadar azdır. Kadınlar şiddet ortamında kaderlerine terk edilirken, bu şiddet örneklerinin bir kısmı da kadın katliamları ile sonuçlanmaktadır.
Kadın katillerine her fırsatta, altında erkek egemen namus anlayışının yattığı gerekçelerle ceza indirimleri uygulanmaktadır. Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür. Psikolojik, ekonomik şiddet biçimlerini, kadına yönelik tacizi vs. saymıyoruz bile.
Bir yandan her türlü iletişim araçları üzerinden erkek egemenliği, erkeğin üstünlüğü körüklenirken, diğer yandan kadınlar en iyi halde edilgen ve esas olarak erkeğin hizmetinde varlıklar olarak sunulmaktadır.
Sonuç olarak; kadına yönelik şiddetin, kadın katliamlarının, kadına yönelik ayrımcılığın suç ortağı, tüm kurumları ile birlikte devletin kendisidir.
Bunun böyle olduğunu, devletin en üst mahkemesi olan Anayasa Mahkemesi de bir bağlamda kabul etmiş oldu!
Anayasa Mahkemesi 29 Eylül’de yaptığı toplantıda eski eşi tarafından öldürülen üniversite öğretim görevlisi Serpil Erfındık’ın ölümünde “koruyucu ve önleyici tedbirlerin kamu görevlilerinin ihmali ile etkin olarak uygulanmaması sonucunda meydana geldiğini” belirterek, kamu görevlilerinin yargılanmasını istedi.
Serpil Erfındık’ın davası, devletin tüm kurumlarıyla, nasıl bir erkek egemen anlayışa sahip olduğunu ortaya koyması açısından çarpıcıdır.
Dokuz Eylül Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim görevlisi olan Serpil Erfındık, 2011 yılında Vedat Atik ile evlendi. Evlilik süresince şiddet gören Erfındık, 2013 yılında boşandı. Eski koca boşanmaya rağmen her türlü psikolojik şiddete devam etti.
Bunun üzerine Erfındık Aile Mahkemesine başvuruda bulundu.
Mahkeme Vedat Atik hakkında Erfındık’a “her türlü şiddet, şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması yönünde önleyici tedbir alınmasına” karar verdi, fakat koruyucu tedbir alınmasına gerek duymadı.
Vedat Atik, tedbir kararına rağmen, Serpil Erfındık’ın iş yerine giderek taciz ve tehditlerine devam etti.
Bunun üzerine ikinci kez başvuruda bulunan Serpil Erfındık’ın koruma talebi ikinci kez reddedildi.
Tedbir sürerken 29 Kasım 2013 tarihinde Atik hakkında hakaret ve tehdit suçundan açılan davanın duruşması yapıldı. Atik, tebligata rağmen duruşmaya gelmezken Serpil Erfındık ise duruşmada,hayatından endişe ettiğini, koruma kararlarının Atik tarafından ihlal edildiğini, müşterek çocukla ilişkinin sonlandırılmasını talep etti.
Fakat savcılık bu talebin yer aldığı dilekçeyi işleme bile koymadı!
Bunun üzerine Serpil Erfındık, İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi aracılığıyla İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyet dilekçesini sundu. Ancak Cumhuriyet Başsavcılığı da dilekçeyi işleme koymadı…
Serpil Erfındık, bir aylık tedbir kararının sona erdiği gün olan 15 Aralık 2013 tarihinde oğlunu görme bahanesiyle eve gelen Atik tarafından öldürüldü.
Bu da yetmedi!
İzmir’de yapılan yargılama sonucunda eski koca Vedat Atik’e ‘kasten öldürme’ suçundan müebbet hapis cezası verildi. Mahkeme, sanığa “iyi hal ve pişmanlık” indirimi uygulayarak cezayı 28 yıl 5 ay 7 güne düşürdü.
Ailenin avukatları, Serpil’in korunması konusunda yeterli tedbirleri almadığı gerekçesiyle polis ve jandarma görevlileri ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürü hakkında suç duyurusunda bulundu.
Dilekçede, bu kamu görevlilerinin şiddetin önlenmesi ve koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin olarak uygulanmasına yönelik görevlerini gereği gibi yerine getirmediği belirtildi. Ancak İzmir Valiliği soruşturma izni vermeyince savcılık dosyayı kapatmak zorunda kaldı!
Ancak savcılık, takipsizlik kararı verdi. Bunun üzerine dosya Anayasa Mahkemesi’ne taşındı.
Mahkeme, 29 Eylül tarihinde yaptığı toplantıda devletin Serpil’i korumayarak yaşam hakkını ihlal ettiğine karar verdi ve ailenin avukatlarının kamu görevlileri hakkında açtığı ve kapatılan davanın, yukarıda belirttiğimiz gerekçelerle yeniden açılmasına hükmetti.
AYM, kararın gerekçesini önümüzdeki aylarda açıklayacak. Savcılık, gerekçeli kararın eline ulaşmasının ardından kamu görevlileri hakkında kapattığı soruşturmayı yeniden açmak zorunda olacak.
Serpil Erfındık davası, her gün en az bir kadının öldürüldüğü Türkiye’de, kadınların başına gelen yüzlerce örnekten sadece bir tanesi. Öldürülen kadınların çantalarında işleme konulmamış koruma kararı talebinin yer aldığı dilekçelerin utancını her gün yeniden yaşıyoruz.
Bu karar her ne kadar kadına yönelik şiddeti önleme konusunda isteksiz davranan devlet görevlileri açısından bir caydırıcılığa sahip olsa da, bu anlamda emsal teşkil etse de burjuvazinin sahtekarlığını ve ikiyüzlülüğünü kapatmaya yetmiyor. Bu kararı alanlara şunu sormak gerekiyor. Her gün aynı nedenlerle ve aynı süreçlerden geçen ve başvuru yapılmış olmasına rağmen koruyucu tedbir alınmadığı için göz göre göre katledilen kadınlar için neredesiniz!
Kadına yönelik şiddette esas sorumluluğu taşıyanların bu tür kararları, onların erkek egemen kadın düşmanı anlayışlarını ortadan kaldırmıyor.
Bu kararın bundan sonraki kadın cinayetleri davalarına nasıl bir etkisi olacağın göreceğiz, fakat devletin erkek egemen yapısını bildiğimizde bu konuda pek de ümitli olmadığımızı şimdiden söyleyelim.
Kadına yönelik şiddeti burjuva yasaları çözemez, kadınların insanca yaşayacağı, eşit vatandaşlar olarak toplumun her alanında etkin bir şekilde yer alacağı tek toplum sosyalizmdir, gerisi boş hayaldir!
3 Ekim 2021