YDİ Çağrı sayı 55, Nisan 2002’de yayınlanan “Fuhuşun kaynağı erkek egemen düzendir!” başlıklı yazıyı, fuhuş ve fuhuşa karşı mücadele konusunda takınılması gereken doğru tavrı, Sovyetler Birliği deneyiminin bu konuda ne olduğu konusunda bilgi verdiği, içerik açısından güncel olduğu için belli bölümlerini yayımlıyoruz.
FUHUŞUN KAYNAĞI ERKEK EGEMEN DÜZENDİR!
Fuhuş yeni bir şey değil. Bütün erkek egemen sömürücü toplumlarda fuhuş ve fahişelik vazgeçilmez bir “hizmet kurumu” derecesinde olagelmiştir. Günümüzde ise giderek daha da kitleselleşmekte ve nerdeyse bütün bir erkek cinsi bundan faydalanmaktadır.
Fuhuş, egemenler tarafından binbir yolla teşvik edilirken, diğer taraftan büyük bir ikiyüzlülükle, yaşanılan toplumsal koşullar nedeniyle fuhuşa sürüklenen kadınlar aşağılanmakta ve toplumun “namuslu” kesimini “ahlaki çöküntüden” korumak için sözüm ona “fuhuşla mücadele” tedbirleri alınmakta, yasalar çıkarılmaktadır. Ancak bu “tedbirlerin” hiçbiri işe yaramamakta, tam tersine bu baskılar son tahlilde kadınları fuhuşa zincirlemekten başka bir şeye hizmet etmemektedir. Yeni olan günümüz dünyasında fuhuşun yaygınlaşma oranı ve buna bağlı olarak kapitalizmin ve kapitalist devletlerin fuhuş karşısında belirli ölçüde değişen tavırlarıdır. Kapitalist devletler eskiden beri bir yandan sözüm ona fuhuşu yasaklayarak onu mücadele edilmesi gereken bir toplumsal kötülük saymış, diğer taraftan ama genelevlerden vergi toplayarak fahişeler sırtından para kazanmaktan da vazgeçmemişlerdir.
Kapitalist devletlerin fuhuşa karşı mücadelesi daima esasta fuhuş yapan kadınlara karşı mücadele olagelmiştir. Bu kadınlar horlanmış, sürülmüş, hapislere atılmış, toplum dışına itilmiştir. Bunların sırtından para kazananlar ise pezevenkler ve kapitalist devlet olmuştur. (Almanya’da feminist kadın hareketi 1970-80’li yıllarda “En büyük pezevenk devlettir!” sloganıyla bu olguyu teşhir ediyordu. ) Kaldı ki, kapitalist devletlerin fuhuşla mücadelesi en başından bir sahtekârlıktır; çünkü fuhuş olgusunu üreten, her gün yeni kadın kitlelerini fahişeliğe sürükleyen kapitalist sömürü sisteminin yarattığı ekonomik ve sosyal koşullardır.
* * *
70’li yıllardan itibaren Amerika ve Avrupa’da yükselen burjuva/küçük burjuva kadın hareketi bir yandan kapitalist devletlerin fuhuş karşısındaki iki yüzlü tavrını haklı olarak teşhir ederken, bu hareketin içinde yer alan bir kesim de (örneğin Almanya’da Yeşiller çevresi) fahişeliğin herhangi diğer mesleklerden biri gibi meslek kabul edilmesi talebini ileri sürüyorlardı. Bu talep, gerçekte kapitalist toplumların vazgeçilmez tamamlayıcısı olarak fuhuşun legalleştirilmesini içeren bir talepti. Bu talebin bir yanını fahişe kadınların sosyal haklardan ve sigortalardan faydalanması, sözüm ona pezevenklere ve müşteri erkeklere karşı korunması vb. vb. de oluşturuyordu. Ancak, fuhuşun bir meslek olarak kabul edilmesi talebi bunun ötesinde bir anlam da taşıyordu: Fahişeliğin hizmet alanındaki öğretmen, hemşire, sekreter vb. gibi mesleklerle bir tutulması fuhuş ve fahişelik kurumunun ilelebet varlığını sürdüreceği onun ortadan kaldırılması hedefinden vazgeçilmesi anlamına gelmekteydi. Avrupa’da feminist kadın hareketi başta olmak üzere çeşitli kesimlerce yoğun bir şekilde tartışılan ve uzun yıllar boyunca çeşitli defalar gündeme gelen bu talep koalisyon partisi olarak Yeşillerin iktidar olduğu Almanya’da esas itibariyle kabul edilmiş durumdadır. Diğer Avrupa ülkelerinde de aynı yönde bir yaklaşım ortaklığının sağlanması sadece süreç meselesidir. Bu aslında hiç şaşırtıcı da değildir. Hizmet sektöründe en hızlı gelişen alanlardan biri olarak kabul edilen “seks sektörü” dünya çapında oldukça kârlı bir alan olagelmiştir. Kapitalist devletler artık bir sanayi haline gelen bu sektörü legalleştirme ve bundan vergi yoluyla pay alma hesabı içindedirler. Böylelikle bir yanıyla bir temizlik yapılmış, eski ikiyüzlülükten vazgeçilmiştir. Bu yasaların kabul gördüğü yerde artık kapitalist devletler, sözüm ona “fuhuşa karşı mücadele” ediyormuş gibi yapmayacak, açıktan bu işin rantını yiyeceklerdir.
Fuhuşun legal bir hizmet sektörü olarak kabulü, fahişeliğin bir meslek olarak kabul edilmesi, her ne kadar fahişelik yapan kadınları koruma adına yapılmış olsa da, son tahlilde fahişelerin sırtından para kazanan pezevenklere ve vergi yiyen devlete yarayacaktır. Fahişeliğin meslek olarak kabul edilmesi, pratik sonucu açısından aslında pezevenkliğin meslek olarak kabul edilmesi anlamına gelecektir. Öyle ya, bu durumda pezevenkler “fahişe mesleğinden” kadınların çalıştığı bir işletmenin “menajeri” statüsüne yükseleceklerdir. Kapitalist toplum içinde ve bu toplumsal koşullar sürdüğünce fahişelik yapan kadınların örgütlenme haklarından, sağlık, sosyal sigorta, can güvenliği vb. gibi haklarının savunulması bir başka şey, fahişeliğin bir meslek olarak kabul edilmesini savunmak bir başka şeydir. Fahişeliğin meslek olarak kabul edilmesi sonuç itibariyle pratikte kadınları güçlendirmekten çok, uluslararası seks tüccarlarının güçlenmesine yarayacaktır. Ancak şurası açıktır: “Seks işçisi” kadınların örgütlenme, sendika kurma talepleri haklı demokratik taleplerdir. Aynı şekilde sağlık ve sosyal sigorta istemleri de desteklenecek taleplerdir. Kapitalizm var olduğu sürece fuhuş da var olacaksa, o zaman bu koşullarda “seks işçisi” olarak çalışan kadınların çalışma ve yaşam koşullarının daha güvenli ve katlanılabilir kılınması mücadelesi haklıdır. Bu anlamda örneğin Almanya’da fuhuştan geçimini sağlayan kadınların zorunlu sosyal sigorta kapsamına alınması ileri bir adımdır. Biz bunlara karşı çıkmıyor, bilakis seks işçisi kadınların örgütlenme ve talepleri uğruna mücadele haklarını tanıyor ve destekliyoruz. Ancak bunun yanı sıra bizim genel olarak fuhuşun ortadan kalkmasına yönelik bir mücadele hedefimiz de vardır. Fuhuşa karşı tavırda, kapitalizmin koşullarından ötesini göremeyen, düşünemeyen ve hep bu sistem içi çözüm üreten feminist hareketin ülkemizdeki uzantıları batıdakilerden çok farklı düşünmemektedirler. Buna iyi bir örnek olarak Pazartesi Dergisi’nden Nevin Cerav’ın söylediklerini aktarmak istiyoruz. İçişleri Bakanlığı’nın hazırlattığı “Fuhuşun Kontrolü ve Fuhuşla Bulaşan Hastalıkların Önlenmesine İlişkin Tüzük Tasarısı”nın Avrupa standartlarında olduğunun övülerek açıklandığı bir gazete makalesinde şunları söylüyor:
“Tabii ki meslek! 1989’da fuhuşun bir meslek olduğunu söyledik, yürüyüş yaptık. Fuhuşu kayıtlı-kayıtsız devlet tanıyor zaten. Bu kadınlardan vergi alıyor. Geneleve gidenler de devlet güvencesinde. Denetimini devletin görevlileri yapıyor. Ama seks işçisi olanlar toplumdan dışlanıyor, giden erkekler suçlanmıyor. Orada çalışanların sağlık güvenceleri sağlanmıyor, ama bütün hastalıkların kaynağı olarak orası gösteriliyor. Bu meslek bir suç olarak gösteriliyorsa devlet de suçlu. Çünkü vergi alıyor. Bu işin meslek olmasından doğal bir şey yok. Bütün meslekler para karşılığı yapılmıyor mu? Doktorluk, sekreterlik gibi. Onlar da seksi meslek olarak icra ediyorlar. Bunun olmasını istemiyorlarsa başka iş sağlanması gerek. Fuhuşun ortadan kaldırılması için rahat ve güvenceli yaşanacak bir hayat gerek. Bu olamayacağına göre?” (Hürriyet, 6 Ağustos 2000) (abç) Meselenin özü bu son satırda yatıyor. Erkek egemen sisteme karşı mücadele hedefiyle yola çıkanlar, görülen o ki bu hedefe varılabileceğine kendileri inanmıyorlar!!! “Bu olamayacağına göre?” o zaman en iyisi var olan durumu kabul edip, bu durum içinde şartları biraz daha çekilir kılmaya çalışmak… Tüm reformistler gibi bunların da bize anlattığı işte bu! Kapitalist devletin ikiyüzlülüğünün teşhiri, fahişelik yapan kadınların çalışma ve sosyal güvenlik koşullarının iyileştirilmesi için hak mücadelesi vb. konusunda farklı düşünmüyoruz. Ancak, komünistlerin fuhuş konusundaki genel tavırları temelde bunların savunusundan ayrılıyor.
* * *
Komünistlere göre kadının cinselliğinin meta olarak pazara taşınması anlamına gelen fuhuş, bir bütün olarak kadın cinsinin aşağılanması anlamına gelmektedir. Kadının cinselliğinin alınır-satılırlığı insanın insan üzerindeki sömürüsünün ve özelde de erkek egemenliğinin bir görüntüsüdür. Aslında seksin satılır-satın alınır bir meta olması yalnızca kadın cinsinin bir bütün olarak aşağılanması (“Her kadın potansiyel fahişedir!”) değil, erkek cinsinin de yozluğunu beraberinde getirir. (“Her erkek potansiyel pezevenk ve seks müşterisidir!”) Fuhuş gerçek anlamda bir bütün olarak insanı aşağılayan bir ilişkinin adıdır. Komünistler insanın insan üzerindeki sömürüsünün ortadan kalkacağı, hiçbir kadının ve hiçbir erkeğin cinselliği satmak ya da satın almak zorunda kalmayacağı bir toplumu hedeflemektedirler. Komünistler fuhuşun tamamen ortadan kalkmasını hedeflerler, ancak onlar fuhuşa karşı gerçek mücadelenin onun kaynağı olan kapitalist toplum düzeninin yerle bir edilmesinden geçtiğini savunurlar. Bu anlamda komünistlerin “fahişeliğin meslek olarak kabul edilmesi” gibi bir talepleri yoktur. Komünistlerin dışında bunun kabul edilmiş olması durumunda da bu çok fazla bir şey ifade etmez. Komünistler mücadelelerini fuhuşa başvuran kadınlara karşı değil, fuhuşu ortaya çıkaran koşullara ve onu teşvik eden sömürücülere karşı yöneltir. Fahişeye giden erkeğin değil de, cinselliğini erkeğe satan kadının aşağılanması erkek egemen ideolojinin en bariz göstergesidir. Komünistler, cinselliği satın alan erkeği değil, satan kadını “suçlu” gören erkek egemen zihniyete karşı da tutarlı bir mücadele yürütürler.
Komünistler bu yaklaşımlarını ilk defa 1917 Ekim Devrimi’nin ardından sosyalizmin inşası sürecinde yaşama geçirme şansına sahip olmuşlardır. Bu bağlamda sosyalist Sovyetler Birliği’nde yaşanan pratik tüm dünya komünistlerine çok değerli bir deneyim sunmaktadır. Ekim Devrimi’nden sonra yeni oluşan Sovyet iktidarı fuhuşa karşı mücadelede esas kavranacak halkanın “temel sosyal nedenin”, “kadının işsizliği ve himayeden yoksunluğunun” ortadan kaldırılması olduğunu tespit etmiş ve bütün gücüyle bu doğrultuda bir mücadele vermiştir. Yine Sovyet hükümeti fuhuşa karşı mücadelenin kesinlikle kadınlara yönelik bir mücadeleye dönüşmemesi gerektiğini vurgulamış, bunun tedbirlerini almıştır. Sovyet devleti fuhuşa karşı mücadelenin aynı zamanda halkın refahının ve kültür seviyesinin yükseltilmesi mücadelesi olduğunu belirlemiştir. Ancak, bu mücadele ne pürüzsüz ne de kolay bir mücadele olmuştur. Daha önce yaşanmış bir deneyimin de olmadığı koşullarda, pratikte sınayarak ve evet kimi yanlışlar da yaparak yollarını bulmaya çalışmışlardır. Komünistlerin ve Sovyet iktidarının hedefi cinselliklerini asla ve hiçbir koşulda satmayacak ve cinsel ilişkiyi asla ve hiçbir koşulda satın almayacak yeni insan nesillerinin yetiştirilmesi olmuştur. Yarım kalan bu hedefe ulaşmak için mücadelemizde onların elde ettikleri başarılardan öğrenmek bizim isteğimiz ve görevimizdir. (Sosyalizmde “Fuhuşa karşı mücadele” için bkz. Rusya’da 1917 Ekim Devrimi ve Kadınların Kurtuluşu, Gül Özgür, cilt 1, sf. 392 ve devamı, Dönüşüm yayınları)
16 Mart 2002
YDİ Çağrı sayı 55 Nisan 2002