Dünyanın çeşitli ülkelerinde kendiliğinden kitle hareketlerinin/isyanlarının son örneği Bangladeş’te yaşanıyor.
Bangladeş’te devlet memuriyetine girişte uygulanan kotaların iktidar destekçileri lehine kullanılması kendiliğinden kitle hareketini tetikledi.
Bangladeş’te kamuda işe giriş pozisyonlarının yüzde 30’u, 1971’de Pakistan’a karşı verilen Bağımsızlık Savaşı’na katılanların ailelerini kapsıyor.
Protestolar üzerine 2018’de kaldırılan bu kontenjan, Yüksek Mahkemenin temmuz ayında kontenjan sisteminin yeniden uygulanması kararı alması, çoğunluğunu üniversite öğrencilerinin oluşturduğu gösterilere neden oldu.
Bağımsızlık savaşının öncüsü Şeyh Muciburrahman’ın kızı olan Başbakan Hasina’nın eylemcilerin taleplerinin karşılanmayacağını açıklaması gösterilerin daha da artmasına neden oldu.
Bangladeş Yüksek Mahkemesi’nin gösterilerin fitilini ateşleyen kararından taviz vererek Bağımsızlık Savaşı’na katılanların ailelerine ayrılan memuriyet kontenjanını yüzde 30’dan yüzde 5’e indirmesi ise gösterileri durduramadı.
İçişleri Bakanlığı’nın sokağa çıkma yasağı ilan etmesi, gösterileri şiddet kullanarak engellemeye çalışması, yüzlerce insanın kolluk güçleri tarafından öldürülmesi de kitle isyanını durduramadı.
On binlerce kişinin Başbakanlık resmi konutunu basmasından önce Başbakan Şeyh Hasina Vecid istifa etti ve Hindistan’a kaçtı.
170 milyon nüfusa sahip Bangladeş’te 32 milyon genç işsiz bulunuyor.
Bangladeş’te kitlelerin isyanı bir kez daha şu gerçeği gösteriyor:
Kitleler yoksulluğa, yolsuzluğa, işsizliğe, zamlara, baskılara, krizin yükünün kendi sırtlarına bindirilmek istenmesine karşı vb. çeşitli nedenlerle kendiliğinden harekete geçiyorlar.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde kendiliğinden gelişen kitle hareketlerinin temel eksikliği, Bangladeş’te de olduğu gibi kitleler içinde örgütlü devrimci/komünist bir örgütlenmenin olmamasıdır.
İşçiler, emekçiler “bıçak kemiğe dayandığında”, “artık yeter, biz böyle yaşamak istemiyoruz” deyip ayaklanırlar. Bu ayaklanmalar kendiliğinden ortaya çıkarlar. Kitlelerin devrimci ayaklanmasında, kitlelere önderlik edebilecek, onları sosyalizm hedefi doğrultusunda yönlendirebilecek bir komünist örgütlenme var ise, o zaman bu isyanların burjuva sisteminin yıkılması ile işçi sınıfının emekçilerin iktidarı ile taçlandırılması, yeni bir toplumsal sistemin yaratılması yönünde, sosyalizm yönünde ilerlenilmesi mümkündür. Ekim Devrimi’nin ve bütün başarılı devrimlerin gösterdiği budur. Güçlü bir komünist örgütlenmenin olmadığı şartlarda, devrimci ayaklanmalar sömürü sisteminin yıkılması ile sonuçlanmaz. En iyi hâlde, kitlelerin devrimci atılımının önünü kesmek için burjuvazinin sistem içinde yapmak zorunda belli reform ve reformcuklarla sonuçlanır. Bütün yarım kalan devrimlerin de gösterdiği budur.
İşçi sınıfı, emekçiler içinde sağlam köklere sahip, ideolojik berraklığa ve doğru bir siyasi çizgiye sahip, kendini bütün oportünist akım ve örgütlerden kesin çizgilerle ayıran gerçek komünist partilerin inşası, işçilerin emekçilerin ayaklanmalarına doğru bir önderlik sunabilmek için kavranacak esas halkadır. Bunun olmadığı yerde devrimler yarı yolda kalmaya mahkûmdur.
O halde hazırlıksız yakalanmamak için komünist devrimcilerin görevi her ülkede komünist parti inşasının esas görev olduğunu kavramak ve buna uygun davranmaktır.
Umut isyanda, halkların isyanındadır. Fakat isyan kendiliğinden kurtuluşa götürmez. Halkların gerçek kurtuluşu, sermaye sınıfının iktidarının yıkılmasında, işçilerin, emekçilerin, halkların kendilerinin kendi iktidarlarını kurmasındadır. Kurtuluş, bütün zenginlik kaynaklarının işçilerin emekçilerin yararına kullanılmasındadır. Kurtuluş sosyalizmde, komünizmdedir. Kurtuluş sosyalizm, komünizmin yolunu açacak devrimlerdedir! İsyanların zaferi için işçilerin ve emekçilerin bu bilinçle donanması, bu bilinç temelinde örgütlenmesi gerekir. Ve dün olduğu gibi bugün de komünist devrimciler için temel mesele, temel görev bu bilinci isyanın içine taşıyacak örgütlerin, gerçek komünist, Bolşevik partilerin yaratılması, var olanların inşasının derinleştirilmesidir.
6 Ağustos 2024