Yönetmen, senarist, oyuncu, müzik yapımcısı, yazar, siyasetçi, TBMM Başkanvekili, DEM Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder yaşam mücadelesinin 18. gününde hayatını kaybetti.
Ailesine, sevenlerine, DEM Parti camiasına başsağlığı diliyoruz.
Sırrı Süreyya Önder’in İmralı Heyeti üyesi olarak uğrunda mücadele ettiği barış, ülkelerimizin işçileri, emekçileri, halkları tarafından bir gün mutlaka kalıcı gerçek barışa dönüştürülecek, halklar eşit ve özgür koşullarda bir arada kardeşçe yaşayacaklar.
Sırrı Süreyya Önder’in kızı Ceren Önder Kandemir, Atatürk Kültür Merkezi’nde yapılan törende babasına yazdığı mektubu gözyaşları arasında okudu.
Ceren Önder Kandemir’in konuşmasını yayınlıyoruz.
“Baba, hayatın bütün rengi gitti. Benim bildiğim hayat bitti. Yeni bir hayat başlıyor şimdi. Ürkütücü, bilinmezliklerle dolu. Daha önce hiç duymadığım bir şeyi senden duyma ihtimalimin kaybolduğu mavrasız. Kendimi bildim bileli seni kaybetmekten korktum. Bu benim tek kabusum, zaafım, burnumdaki sızı, yutağımdaki yumru, karın ağrımdı. Öyle iyi, öyle bir benzersizdin ki; bu adam bana sadece ölerek acı çektirebilir derdim. Gece gece çaldığın kemanın, cümbüşün, udun sesi, bir çırpıda ezberden okuduğun şiirler, günde 5 kere ve her birinde sanki yeni buluşmuşuz gibi heyecanla buluştuğumuz kahveler, evlere sığamayışın, kimseye kıyamaman, iyiliğe üşenmeyişin, kimseye gücenmemen, kalp kırmaktan bile daha çok korkman birinin onurun kırmaktan… ‘Baba kalbim kırık’ diye arardım. ‘Baba grip oldum, öksürüğüm geçmiyor, kedim öldü, aşık oldum, uyku tutmadı…’ Ben babalığına çok doydum, şimdiye kadar verdiğin tek bana değil, oğluma ve onun çocuğuna bile yeter. Bir babaya ihtiyacım kalmayana kadar doyurdun beni. Ama dostluğuna doyamadım. O dostluğa doyulur mu?
Şimdi öfkelenmek istiyorum. ‘İki hafta sonra barış protokolü imzalanacak, sonra rahatız, ameliyat da olacağım.’ ‘İki haftada ne olacak?’ demene kızmak istiyorum. Açlık grevlerine, cezaevlerinde işkencelere… Bir tek kendinle ilgilenmeyişine kızmak istiyorum, ama yapamıyorum. Bana Kandıra Cezaevi’nden gönderdiğin bir mektup yüzünden kızamıyorum. Gidecek yolu olmayan, bir amacı olmayan, ama hep yanımda olmayan bir babayı sen istemezdin demişsin. Şimdi gitmek zorunda olmamanı istemez miydim. ‘Sana öfke duyanlar için, yoksulluğun ve yoksunluğun için sakin öfke biriktirme’ diyordun. Doğduğundan beri yoksulluk, yoksunluk ve yetimlikle geçen ömründe sen öfkeni nereye sakladın? Ben hiç görmedim. Heralde kalbine. Bir tek mülk edinmeden, ikinci bir kazağı almadan, kimseden bir şey istemeden, borçsuz ve harçsız, boğazını değil onuru besleyerek yaşadığın bu dünyadan gidiyorsun baba.
Giderken neşemin birazını Can ve Yasin’e bırakarak, ama rengin tamamını alarak. Sana doyuncana sevgi verebildim. Her gün söyledim sevdiğimi. Doyunca öptüm, kokladım. Şimdi tüm renklerim de senin olsun. Gerçi sen orada da dostlarını bulursun. (Gülten abla, Pervin abla nerede?) Artık dinlen Turna Kuşum. Biz iyi olacağız. Çocuklara hep seni anlatacağız. Şakaların ağzımıza eğrelti dursa bile taklit etmeye çalışacağız. İçimde tam tarif edemediğim bir huzur var şimdi. Artık mücadele etmek zorunda olmadığını bilmenin huzuru. Seni ayakta son gördüğümüz gün bize bir poşet portakal ve bir kutu yumurta vermiştin. Can için daima bir cebinde mandalin ve bir cebinde fıstık ezmesi taşımanı, teneke kutularındaki ballara ve dinlenme tesislerine olan sevgini unutmayacağım.
Cano’nun düğününü görmeden gitmeyeceğim dedin. Tutmadığın sözün yoktu gittin mi. Barışı görmek istiyordun. Çocukların yetim kalması kalbini parçalıyordu. Sütten ağzın hiç yanmıyordu. Barış mıydı bilmiyorum; hastane koridorlarında sınıfsız, bayraksız, hüzünlü, umutlu kalabalıkta barışa benzer bir şey gördüm. Gözün arkada, aklın bizde kalmasın. Bana güzel sesinle okuduğun dizelerle; ‘Biliyorum, yağmur yağmaz yukarı doğru yeniden. Acımaz olur silinir gider izi bıçağın, ama hiçbir rüzgar dolduramaz boş kalan yerini. Bir yaşamdan ötekine, birlikte uçan turnaların yerini gökyüzünde’ Seninle gurur duyuyorum.”
Bertolt Brecht barış konusunu işlediği Çağrı isimli şiirinde seslendiği gibi:
“… barış ağaç değil, ot değil ki yeşersin,
Sen istersen olur barış, istersen çiçeklenir.”
Sırrı Süreyya Önder’in uğrunda mücadele ettiği barış düş olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşecek..
Türkiye’de Kürdistan’da yaşayan halklar, işçiler, emekçiler, ezilenler isterse, barış için mücadele ederse gerçekleşir barış ve bir gün mutlaka gerçekleşecek!
Mutlaka!…
4 Mayıs 2025