Beslenmiyor, zehirleniyoruz!
Beslenelim diye aldığımız günlük yiyeceklerimiz azami kâr üzerine kurulu mevcut kapitalist sistemde bünyemizde kalıcı hastalıkların oluşmasına sebebiyet vermektedir.
Sütten ete, salatalıktan domatese, maruldan lahanaya, soğandan patatese, elmadan armuda tüm ürünlerdeki katkı ve hormonsal maddeler doğal beslenmenin yolunu tıkamış durumdadır.
Kocaeli’nde analiz edilen 106 su örneğinden yaklaşık yarısında alüminyum bulunmuştur. Havzası’nda analiz edilen suların ise yaklaşık yüzde 42’si arsenikli ve bu değer Antalya’dan 15 kat daha fazladır. (Cumhuriyet, 17.04.18)
Ürünlerin raf ömürlerini uzatmak için besinlere uygulanan ilaçlama ve katkı maddeleri daha fazla ürün elde edip daha fazla kâr getirirken, tüketicilere ise sağlık açısından olağandan daha fazla dertlere sebebiyet vermektedir.
Et Yeme Yolu ile Zehirlenme
Yıllar öncesi 80-90 günde kesime giden, doğal olan tavuklar bugün 40-45 günde aynı ağırlığa ulaşıyor. Ticari piliç 42 günde 2,5 kg.’a ulaşıp kesime nasıl geliyor biliyor musunuz? Hormonlu beslenmeler sayesinde.
Etleri için beslenen ticari tavukların günümüzde bu derecede hızlı büyümelerinin nedeni yalnızca beslenmeleri ile ilgili değildir. Aynı zamanda GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) dediğimiz hayvanların genetiği ile oynama artık hayvansal sanayinin bir parçası hâline gelmiştir.
Besi hayvanları ancak aydınlıkta yem tüketebilirler. Buradaki amaç hayvanların ışıkla hızlı büyümelerini sağlamak değil, gelişmeleri için ihtiyaç duydukları kadar yem tüketmelerine olanak sağlamaktır. Birkaç bin civcivin bir kümeste beslenmelerini gördüğünüzde tavuk tüketiminden vazgeçeceğinize emin olabilirsiniz. Bugün artık, pek çok yetiştirici 2-4 saat arasında karartma ile sorunu geçiştirmektedir. Bazı kaçak kümeslerde ise hiç karartma yapılmıyor.
Yasada yazılan:
Adaptasyonun ilk günlerinden sonra, aydınlatma saatleri sağlık ve davranışsal problemleri engelleyecek şekilde ayarlanır. Aynı zamanda aydınlatma saatleri 24 saatlik bir ritmi takip eder ve yaklaşık bir günün 8 saatinden az olmamak üzere, tavukların dinlenebilmeleri, immundepresyon ve göz anomalilerinin engellenmesi için yeterli bir süre için kesintisiz karanlık sağlanır. Işıklar kapatıldığında, tavuklara rahatsızlık vermeden ve yaralanmaya neden olmadan yerleşmelerine imkân tanıyan yeterli bir süre için bir alacakaranlık sağlanır.
(http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2014/11/20141122-7.htm)
Civcivler 2,5 kg kesim tavukları hâline gelene kadar 40-45 günlük süreçteki hareket alanı 8-10 tavuk için 1m².-lik bir alandır. Hareket alanı dar olan tavuklar kas yapmaz ve hep yer-içerse kısa zamanda pişer, sofraya gelir.
Aynı durum yumurta üretimi için de geçerlidir. Yumurta üreticisi kümeslere girip şoke olmamak elde değil. Bir taraftan banttan akan yem ve su, diğer taraftan sürekli yanan parlak ışık ve klasik müzik eşliğinde 10 binlerce tavuğun beslenmesi. Neden klasik müzik? Çünkü beslenme sırasında tavukların çıkardıkları sesler kendilerini rahatsız edip ürkmesinler diye. Ürken tavuk yumurtlamaz! Hareket eden tavukların etleri sert olur; çünkü kas gelişir ve geç pişer! Hareketsizler çabuk pişer ve hızlı tüketilir. Hadi gel de tavuk ye!
Kanatlı hayvanlardaki sorunun benzeri küçük ve büyük baş hayvanlarda da vardır. Hormonlu beslenme ve GDO ile oynama sonucu kırmızı et üretimi de sağlıksız hâle gelmiştir. Kırmızı et üretimi ne kadar büyük çaplı yapılıyorsa, o derece tehlike sözkonusudur. Tavuktaki yöntem burada da geçerlidir. Hareketsiz, sürekli beslenen hayvanlar elbette kısa zamanda arzulanan ağırlığa gelecektir. Meralar daraldıkça besi çiftlikleri daha da fazlalaşmıştır.
Beyaz ve kırmızı et üretimi konusunda mevzuatlarda yenilikler olmasına rağmen denetim ve kontrol lafta kalmakta; tüketici sağlığını tehdit eden azami kâr amaçlı üretimin önü alınamamaktadır.
Tarımsal Alandaki Zehirlenme
Yoğun ve bilinçsiz bir şekilde kullanılan tarımsal ilaçların ciddi çevre kirliliğine neden olduğu artık bilinen gerçekler içindedir. Tarımsal ürünleri hastalık, böcek, ot ve diğer zararlıların olumsuz etkilerinden korumak için kullanılan ilaçların aşırı tüketiminde kanserden, bitki ve hayvanlarda mutasyon geçirmeye kadar geniş bir yelpazede zararlar sözkonusudur.
Yoğun kullanılan böcek ilaçlarının en genel yan etkileri: ”Arılar, kuşlar ve balıklar, mikroorganizmalar ve omurgasızlar gibi hedef olmayan organizmalarda ölümler. Kuş, balık ve diğer organizmalarda üreme potansiyelinin azalması. Hedef olamayan organizmalarda dayanıklılık oluşması sonucu insanlara hastalık taşıyan böcek ve parazitleri kontrolden çıkarmaktadır.
Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı ve açıklamadığı araştırmada incelenen 524 gıdanın yüzde 51,1’inde birden çok sayıda pestisit kalıntısı çıkmıştır. Kansere neden olan pestisitler özellikle anne karnındaki bebekler ve çocuklar için büyük tehlike. Ayrıca araştırmada, endüstride kullanılan çeşitli kimyasal atıkların sulara ve gıdalara arsenik geçirdiği tespit edildi.” (Cumhuriyet, 17.04.2018)
Ergene Havzası Arsenik Kusuyor
Ergene havzası ile ilgili önceki sayılarımızda detaylı olarak yazmıştık. Ne kadar fazla vurgu yaparsak o kadar iyidir. Ergene nehri aracılığı ile kusulan bu zehir içinde en tehlikelisi olan arsenik doğal yollardan da sulara bulaşabilmektedir. Ancak bazı kimya ve metal endüstrisi işkollarından açığa çıkan atık maddelerinde de bulunabilmektedir. Ayrıca tarımda kullanılan çeşitli kimyasal maddeler de sulara ve gıdalara arsenik bulaşmasına yol açan önemli etkenlerdir. Arsenikle kirlenmiş sular kullanılarak üretilen gıda maddelerine de arsenik geçmektedir. Arsenik içeren sular ve gıda maddeleri insanlarda arsenik zehirlenmesine yol açan başlıca kaynaklardır. Yapılan araştırma çalışmaları gıda maddeleriyle alınan arseniğin büyük kısmının et, balık ve tavuktan kaynaklandığını gösteriyor.
Gıda örneklerinde arsenik kalıntılarını belirlemek için yapılan analizlerde 24 çeltik, 5 ısırgan otu, 1 karalahana, 2 marul, 8 sarımsak ve 14 yeşil soğan olmak üzere toplam 54 gıda örneğinde (toplamın yüzde 3.9’u) arsenik tespit edildi. Arsenik içerdiği belirlenen 54 gıda örneğinin yüzde 85’i Ergene havzasındaki Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illerinden alınmıştır.
Pestisitler Üzerine
Pestisitler tarımda kullanılan ve kalıntıları toprağa, suya ve gıdalara bulaşan zehirli kimyasal maddelerdir.
Genel anlamıyla pestisit tüketime sunulan gıdalarda istenmeyen hayvan veya bitkileri öldürmek amacıyla kullanılan alet, metot veya kimyasallar olarak tanımlanabilir. Pestisitler, insektisit (böcek öldürücü), herbisit (yabani ot öldürücü), fungusit (küf öldürücü), rodentisit (kemirgen öldürücü) vb. şeklinde sınıflandırılan kimyasal maddelerin tümünü kapsar.
EPA (Çevre Koruma Örgütü) 1960 ile 1980 yılları arasında pestisit kullanımının iki kat arttığını tahmin etmektedir. Hâlen dünyada yılda 1,8 milyar kilogram pestisit kullanılmaktadır.
Pestisitlerin bazıları toksikolojik açıdan bir zarar oluşturmazken, bazılarının kanserojen, sinir sistemini etkileyici ve hatta mutasyon etkileri saptanmıştır. Pestisit kalıntılarının en önemli kaynağı gıdalardır.
Ülkemizde de tarımsal ürünlerde kullanılan pestisitlerin gıdalarda bulunması müsaade edilebilir maksimum miktarları ürün ve ilaç bazında belirlenmiştir. Fakat bu belirlemelerin kâğıt üzerinde kaldığını söyleyebiliriz.
Pestisitler genellikle püskürtme yoluyla doğrudan bitkinin üzerine, tohuma ve toprağa uygulanan ilaçlamalardır. Eğer uygulanan pestisit zaman içinde doğada çözülmüyorsa, önemli bir bölümünün toprakta kalması sonucunda çevre için de büyük tehdit oluşturur.
İlaç kalıntıları içeren bitki ve toprakların su ile teması sonucunda pestisit kalıntıları toprağın alt katmanlarına, oradan yeraltı sularına ulaşır. Yeraltı sularına ulaşan pestisit kalıntıları içme suları yoluyla insan sağlığını tehdit eder hâle gelir.
Bunun dışında pestisitin doğrudan suya karışması, ilaç atık ve artıklarının doğaya atılmaları, ambalaj malzemenin su kaynaklarında yıkanması sonucunda sürekli bir döngü ile hedef olmayan diğer organizma, bitki ve canlılar üzerinde olumsuz etkiye neden olur. Kirlenmiş bu suların göl ve denizlere ulaşması sonucunda da balık ölümleri gündeme gelir.
Pestisitin zararlı kalıntıları ekosistem içerisinde tarım ilaçları nedeniyle her yıl yaşam alanlarını biraz daha yok eder. Kuşlar, arılar vb. hayvanlar, pestisitten etkilenmiş böcek ile beslendiklerinde ölürler.
Pestisite maruz kalan insan akut veya gecikmeli sağlık sorunlarıyla karşılaşır. Basit cilt veya göz tahrişlerinin yanında sinir sistemini etkileyici, doğurganlık sorunları ve kanser gibi çok ciddi sorunlarla karşılaşma mümkündür. Lösemi ve karaciğer kanserinin pestisit alımıyla doğrudan ilişkili olduğu bilinmektedir. Çalışmada gıda ürünlerinde saptanan pestisitlerin yüzde 40’ının hormonal sistem bozucu nitelikte olduğu da belirlenmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, her yıl 3 milyon kişi pestisit zehirlenmesine maruz kalıyor.
Pestisitlerin zararlı etkilerini aza indirmek için yapılması gerekenler…
–Yıkama (akan soğuk suyun altında, gerekirse sebze ve meyveleri fırçalayarak)
–Kabuk soyma
–Haşlama, pişirme, pastörizasyon, sterilizasyon
–Organik tarım ürünlerini tercih etme, bu yolla organik ürünleri yetiştirenleri teşvik etme.
Çevreyi korumak ve onunla uyum içinde yaşamak ne kadar gerekli ise; kapitalizm koşullarında azami kâr hırsı ile yapılan üretimi engellemenin en etkileyici yolu kapitalist sistemin ortadan kaldırılması kavgasına omuz vermektir.
11 Temmuz 2018