Burjuva demokrasisi ve faşizm konusunda, genel olarak bakıldığında ‘sol’un kafası iyice karışmış durumda. Özünde ‘burjuva diktatörlüğü’ olan burjuva demokrasisi, her dönemde seçimler ile kendi ‘diktatörlüğüne’ bir meşruluk kazandırmak ve onu ‘demokrasi’ maskesi/kılıfına büründürerek bir meşruiyet kazandırmak ister. Özünde diktatörlük olsa da, burjuvazinin faşist yönetim biçimden farklı olarak burjuva demokrasisi; demokratik haklar, basın özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü gibi demokratik haklara sahiptir. Faşist tedbirlerle elele yürüyen burjuva demokrasisi ile faşizm arasındaki en önemli ayrım ise faşizmde terörün açık ve sistemli hale gelmesidir.
Çok fazla detaya girmeden genel olarak yapılan bu ayrım, Boğaziçi Üniversitesi eylemlerinde de gördüğümüz gibi en demokratik taleplere dahi izin vermeyen devletin uyguladığı şiddette de kendisini göstermektedir.
Burjuva muhalefetten medet uman yurdum ‘solcuları’, umutlarını Millet İttifakına bağlamış gibi görünüyor. Burjuvazinin andaki siyasi iktidarı AKP ve MHP, toplumdaki en küçük demokratik taleplere dahi müsaade etmiyor. Amacımız AKP ve MHP üzerinde durmak değil. Burjuvazinin sınıf egemenliğinin yönetim aygıtı olan ‘devlet’ bugün bu iki siyasi parti tarafından yönetiliyor. Bütün siyasi mücadelesini, AKP ve saray rejimi karşıtlığı üzerinden yürüten yurdum ‘sol’u, Cumhur İttifakını geriletmek için genişletilmeye çalışılan Millet İttifakı bakalım nasıl bir gelişme gösterecek?
Gelelim Boğaziçi eylemlerinde devlet bürokratlarının ne söylediklerine?
Boğaziçi eylemlerinde birçok bürokrat, siyasetçi gerek LGBTİ üzerinden, gerek öğrencileri “terör” ile ilişkilendirmek ile bayağı mesai harcadılar. Bunlardan en önemli gördüğümüz ve üzerinde durmak istediğimiz ise İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı açıklama oldu. Soylu, “tüm Türkiye ayağa kalksa rektörün odasına girmeye izin vermem’’dedi. Evet, bu açıklama yazımızın girişine tam olarak uymaktadır. Bu açıklama açıkçası şunu göstermektedir: hiçbir demokratik talep, isterse tüm Türkiye ayağa kalksın bizi bağlamaz! Bizi bağlayacak olan burjuvazinin diktatörlüğüdür demek istiyor.
Yıllardır ‘devlet’ bağlamında kafası karışık olan, ‘kamuculuğu’ kendine bayrak edinen kimi ‘sol’ siyasetler umarız Soylu’nun bu açıklaması ile ‘devlet’ konusunda kafaları biraz açılmıştır. Yine bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere Türkiye’de burjuva demokrasisi değil faşizm hüküm sürmektedir.
Son dönemde Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin mücadelesi, bu mücadele ile yapılan dayanışma eylemleri, Birleşik Mücadele Güçlerinin Kadıköy’de yapmak istedikleri kuruluş deklarasyonu açıklamasına vb. siyasi iktidarın ve devletin gösterdiği refleks; Türkiye’de hüküm sürenin burjuva demokrasisi değil faşizm olduğunu açıkça göstermektedir.
Bu nedenle faşizme karşı mücadele sadece uygulayana karşı değil, bir bütün olarak burjuvazinin sınıf egemenliği organı olan devlete karşı mücadele olarak yürütülmelidir.
8 Şubat 2021
Yeni Dünya Gençliği