Bilindiği üzere ABD’de iktidar el değiştirdi. İktidar Demokratların eline geçti.
Kimi liberal ve solcu aymazın beklentisinin aksine, Biden yönetimi kısa süre içinde attığı adımlarla bu siyasi nöbet değişikliğinin öze ait olmadığını gösterdi.
ABD dünyanın hâlâ en güçlü ve fakat gerileyen emperyalist haydududur.
ABD‘de egemen olan siyaset, başta ABD mali sermayesi olmak üzere, ABD burjuvazisinin siyasetidir. Bu siyaset işçi emekçi düşmanı, dışta saldırgan emperyalist bir siyasettir.
İster Cumhuriyetçiler, ister Demokratlar işbaşında olsun, bu siyaset özde değişmez.
Biden yönetimi işbaşına geldikten sonra Çin’i açıkça düşman ilan etti. Bunda şaşılacak bir şey yok. Biden gerçek durumu açıkça ilan ediyor. Çin giderek gelişen emperyalist büyük güçlerden biri. Dünyaya egemenlik iddiasında olan ABD emperyalizminin baş rakibi. Ekonomik büyüklük açısından dünyanın iki numaralı ekonomisi. Satın alma paritesi temelinde yapılan hesaplamaya göre dünyanın bir numaralı ekonomisi.
Güncel olarak emperyalist büyük güçler içinde Covit-19 krizinde düşük de olsa, büyüyen tek ekonomi Çin ekonomisi. Ayrıca Çin hızla silahlanıyor.
Çin batılı emperyalistlerin umut bağladıkları Hongkong‘taki batıcı demokrasi hareketine karşı sosyal faşist saldırılarını arttırdı, arttırıyor. Yapılan seçim yasası değişiklikleri ile aslında seçime kimin katılabileceğine artık tek başına Çin yönetimi karar veriyor. Hongkong‘un kağıt üzerindeki otonomisi aslında üzerinde yazılı olduğu kağıttan değersiz.
Bu bağlamda başta ABD olmak üzere, batının elinden şu anda “protesto”dan, Hongkong‘lu muhaliflerden yurtdışına kaçmış olanlara siyasi mülteci statüsü vermekten ve onları Çin‘e karşı propaganda için kullanmaktan başka bir şey gelmiyor. Çin’de batının destekleyeceği “demokratik!” bir muhalefet görünürde yok.
Uygur Türklerine yönelik sosyal faşist saldırılara karşı batı Çin’i protesto ediyor. Çin’e karşı Tibet üzerinden de bir propaganda savaşı yürütülüyor. Fakat bütün bunların içteki bir muhalefete dayanarak Çin rejimini içten çökertme açısından fazla bir kıymeti harbiyesi yok. Çin emperyalizmini hızla geliştirmede büyük başarı gösteren sosyal faşist rejim dayanıklı ve istikrarlı görünüyor.
Bu durumda Çin’in ABD ve batı emperyalizmi açısından tehlikeli gelişmesini durdurmanın değil, ama yavaşlatmanın bir yolu ona karşı güçlü bir ekonomik ambargo olabilir. Fakat uluslararası sermayenin kendi içindeki ilişkileri çok giriftir. Ekonomik ambargo bizzat onu uygulamaya kalkan batılı emperyalist güçlere de ağır zarar verir. Diğer yandan batılı emperyalistler kendi aralarında bir blok değildir. Hep birlikte hareket etmeleri söz konusu değildir.
Kaldı ki, diyelim bütün batılı emperyalistler blok halinde, kendilerine dönecek zararı da göze alıp Çin’e ambargo uyguladılar. Çin’in kendisi zaten 1,4 milyarlık bir pazar. Ayrıca Rusya, Hindistan, Latin Amerika‘nın bir çok ülkesi, -örneğin Arjantin artık ABD‘nin değil, Çin‘in yarı sömürgesi adeta- Afrika ülkelerinin çoğunda Çin egemen konumunda vs. Asya’da Myanmar, Endonezya, Kuzey Kore Çin’e bağlı.
Çin bu arada ABD açısından “düşman” konumunda bulunan İran, Türkiye gibi devletlerle de iyi ilişkiler geliştiriyor.
İran ile 27 Mart 2021 de 25 yıllık Kapsamlı Stratejik İşbirliği Anlaşması imzaladı.
Türkiye ile ilişkileri öyle ki, İslamcı/Türkçü AKP MHP koalisyonu Uygur Türklerine yönelik soykırımcı siyasetlere fazla ses çıkarmıyorlar!
Yani ekonomik ambargo ile Çin’i geriletmek mümkün değil!
İçte desteklendiği zaman rejimi köşeye sıkıştıracak güçlü bir muhalif hareket de yok.
Çin’i durdurmak için geriye ne kalıyor? Savaş! Gerileyen konumda olan ABD emperyalizmi açısından Çin henüz askeri olarak hazırlığını tamamlamadan, onun bir erken çatışmaya çekilmesi “akıllıca” bir opsiyondur.
ABD şimdi resmen askeri provokasyonlarla bu yolu deniyor.
Bu duruma bir örnek, 8 Nisan Perşembe gününden bir haber:
„ABD savaş gemisinin Tayvan Boğazı’ndan geçişi Çin’de tepkiyle karşılandı.
Çin, ABD donanmasına ait geminin Tayvan Boğazı’ndan geçmesini protesto etti. Yapılan yazılı açıklamada, geminin geçiş boyunca izlendiği duyuruldu.
Çin Halk Kurtuluş Ordusu Doğu Harekat Alanı Komutanlığı Sözcüsü Kıdemli Albay Cang Çunhui, yaptığı yazılı açıklamada, ABD savaş gemisinin geçiş boyunca izlendiğini duyurdu.
AA’da yer alan habere göre, Cang, söz konusu eylemi protesto ederken, bu harekete kesin bir şekilde karşı çıktıklarını ve “ihtiyatlı” bir şekilde yanıt vereceklerini kaydetti.
ABD’nin hamlesinin Tayvan’a “yanlış” sinyal gönderdiğini iddia eden Cang, ABD savaş gemisinin geçişinin Tayvan Boğazı boyunca barış ve istikrarı tehlikeye attığını vurguladı.
ABD yönetimi ise söz konusu geçişin “uluslararası sulardan ve uluslararası hukuka uygun” olarak yapıldığını savundu.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, “Tayvan’a olan bağlılığımız çok sağlam. Bunun, Tayvan Boğazı genelinde ve bölgede barış ve istikrarın korunmasına katkıda bulunduğunu düşünüyor ve biliyoruz. ABD, Tayvan’daki halkın güvenliğini, sosyal ya da ekonomik sistemini tehlikeye atacak her türlü kuvvet kullanımına ve diğer baskı biçimlerine direnme kapasitesine sahiptir.” değerlendirmesinde bulunmuştu.“
ABD emperyalizminin bu gibi provokasyonları kesintisiz sürüyor. Önümüzdeki dönemde de sürecek. Bir ABD filosu sürekli olarak Çin denizinde tur atıyor. Japonya ve Avustralya ile ortak deniz tatbikatları düzenleniyor.
Önümüzdeki dönemde ABD’nin Tayvan’ı yeniden dünya siyaset sahnesine ikinci Çin devleti olarak çıkarmaya çalışması da gündeme gelebilir.
Fakat görünen odur ki, Çin askeri açıdan hazır hale gelene dek, bu provokasyonlara esas olarak diplomatik protestolarla cevap vermede ısrarlı olacak. Yani kısa sürede iki emperyalist büyük gücün askeri olarak doğrudan çatışması söz konusu değil.
Ekonomik gelişme verileri, gelişmeler engellenememesi durumunda dünya savaşının eninde sonunda Çin ve ABD arasında çıkacağını gösteriyor.
12 Nisan 2021