AKP hükümetinin uzun bir süredir gündeme getirdiği, 4. Yargı Paketi olarak da bilinen ‘Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’, muhalefetin itirazlarına rağmen 9 Temmuz’da mecliste kabul edilerek yasalaştı.
Yargı paketi esas olarak yargıya erişimi, adli kontrol sürelerini, kadına yönelik şiddette cezai yaptırımların yeniden düzenlendiği 32 maddeden oluşuyor.
Yargı Paketinin en tartışmalı maddesi 13. madde oldu.
13. maddeye göre Ceza Muhakemeleri Kanununda ‘katalog suç’ olarak sayılan suçlarda tutuklama yapılabilmesi için ‘kuvvetli şüphe’ sebeplerinin varlığının yanı sıra ‘somut delil’ aranması zorunluluğu getiriliyor.
Şu andaki mevzuata göre; “Terör, soykırım, insanlığa karşı suçlar, göçmen kaçakçılığı, insan ticareti, kasten öldürme, çocuğun cinsel istismarı, hırsızlık, yağma, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti, suç işlemek için örgüt kurma, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, düşmanla işbirliği yapma, anayasayı ihlâl, cumhurbaşkanına suikast ve fiili saldırı, yasama organına karşı suç, hükümete karşı suç, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyanın da aralarında bulunduğu suçlar” ‘katalog suç’ kapsamında bulunuyor.
Yukarıdaki katalog suçlar içerisinde yer alan soykırım, insanlığa karşı işlenen suçlar ve özellikle çocuğun cinsel istismarı suçlarında da somut delil aranması şartı getirilmesi olacak iş değildir. Bu yasa ile birlikte artık herhangi bir somut delile dayanmayan bir cinsel istismar olayında faalinin tutuklanması mümkün olamayacak.
Cinsel istismar suçlarında somut delil aranması, istismarı meşrulaştırmaktan başka bir anlam ifade etmez, çünkü çoğu durumda cinsel istismarın somut delile dayandırılması çok zordur.
Somut delil nedir? Somut delilden kasıt eğer örneğin video görüntüsü veya üçüncü şahsın ifadesi ise bu çoğu durumda zaten bulunmamaktadır.
İstismarcı üçüncü bir kişinin yanında çocuğu istismar etmiş olma olasılığı, eğer o kişiler de bu istismarın bir parçası değillerse, nerdeyse mümkün değildir. Cinsel istismar suçunun ulu orta değil kapalı kapılar ardında gerçekleştiğini bilmek için hukukçu olmaya da gerek yoktur.
Yada cinsel istismardan sadece penetrasyon (vücuda girme) mi anlaşılıyor? Eğer cinsel istismar sadece Adli Tıp Raporları ile kanıtlanamayacak durumda ise yani çocuğun vücuduna herhangi bir şey sokulmamışsa, bunu kanıtlayacak Adli Tıp raporu yoksa istismarın gerçekleşmediği mi iddia edilecek?
Aynı şey kadına yönelik cinsel saldırı, istismar suçları açısından da geçerlidir. Burada elbette çocuklar kadınlardan çok daha dezavantajlı bir konumdadır.
Çocuk İstismarı ile Mücadele Derneği(UCİM) Genel Başkan Yardımcısı Yücel Ceylan, yıllardır dernek olarak çocuk istismarı davalarını takip ettiklerini ve bu davalarda çocuğun yalan veya iftira attığına yönelik bir örneğe rastlamadıklarını belirtiyor. Ceylan şunları ifade ediyor:
“Çocuklar böyle bir hayali kurmaca yapamazlar. Yaşadıklarını çizerler yaşadıklarını resmederler bu çocuklar. Yalan söyleyemezler cinsel bir olayı anlatamazlar başlarına gelmişse anlatabilirler. Hani diyor ya ‘Efendim iftira var’ Çocuk iftira edemez ki bu konuda yani anında çelişkili ifadeler oluşur.”
Kadına ve çocuğa yönelik cinsel istismarda yapılması gereken, ‘somut delil arama’ değil, çocuğun ve kadının beyanının esas alınmasıdır.
Yargıtay’ın cinsel suçlarda çocuğun beyanının ne şekilde ve nasıl alınacağını, bunu yaparken hangi kurallara uyulması gerektiği hangi yöntemlerle ne şekilde çürütüleceği ya da destekleyeceğini anlatan yüzlerce kararı vardır.
4. Yargı paketindeki bu toptancı yaklaşım ile bir kez daha çocuğun üstün yararı ve kadının beyanı yok sayılarak, pratikte failler korunmakta, ödüllendirilmektedir!
Maddenin bırakalım yasalaşmasını beklemeyi, gündeme gelmesi ile birlikte, şu anda cinsel saldırı suçundan hapis yatanlar tahliyelerini talep etmeye başladı bile! Bunlardan birisi de
Sakarya’nın Akyazı ilçesinde, 12 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu gerekçesiyle Uşşaki tarikati şeyhi Fatih Nurullah takma adlı Eyüp Fatih Şağban oldu.
Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, “zincirleme şekilde çocuğun cinsel istismarı” suçundan 10 yıl 5 ay hapis cezasına çarptırılmış, “çocuğa karşı kişiyi cinsel amaçla hürriyetinden yoksun kılma” suçundan ise beraat etmişti.
Eyüp Fatih Şağban karar duruşmasındaki savunmasında, TBMM’ye sunulan ve günlerdir tartışılan 4. Yargı Paketi’ne sığınarak tahliyesini istemişti. Şağban, “Mecliste bulunan yasa teklifinde artık somut delillere dayanmak suretiyle tutuklama mümkün olacaktır. Bu nedenle de ben tahliyemi talep ediyorum” demişti.
Bu maddenin pratikte tam olarak nasıl uygulanacağını önümüzdeki dönemde daha açık bir şekilde göreceğiz. Fakat görünen o ki bu madde tacizcileri, tecavüzcüleri daha da cesaretlendirecek buna karşı ailelerin çocukları için yürüteceği ‘hukuk’ mücadelesi daha da zorlaşacaktır.
Yargı Paketindeki bir diğer madde ‘eski eşe karşı işlenen suçlarda’ cezaların arttırılmasıdır.
Buna göre eşe karşı işlenen “kasten öldürme”, “kasten yaralama”, “eziyet” ve “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçlarında kabul edilen cezayı artırıcı nedenler, boşanılan eşi de kapsayacak.
Bu madde de her ne kadar cezaların arttırılmış olması olumlu olsa da ‘eş ve eski eş’ ile sınırlandırılmış olması erkek egemen bakış açısını ortaya koyuyor.
Bir kadına yönelik yukarıda sayılan şiddet biçimlerinde, eş veya eski eş olmamak neyi değiştirir? Cezayı artırıcı nedenlerden yararlanabilmek için ille de erkeğin eşi yada eski eşi mi olmak gerekiyor?
Burada da görüldüğü gibi erkek egemen anlayış, aile birliğinin kutsallığı burjuva anlayışı ilk anda göze çarpıyor. Burada da yapılması gereken ‘eski eş’ sınırlaması değil, bir bütün olarak kadına yönelik şiddette caydırıcı cezaların karar altına alınıp uygulanmasıdır.
Taciz tecavüz bu kapitalist sistemin doğal bir sonucudur. Buna karşı etkili yöntem bir yandan kadınların ve çocukların her alanda haklarının korunması, bu hakların daha da ilerletilmesi ve pratikte uygulanması iken, suç işleyen faillere karşı da daha etkili ve caydırıcı yöntemlerle mücadele etmektir.
Fakat bunu günümüzdeki erkek egemen iktidarlardan beklemek boşunadır. Bu alanda da erkek egemen yapı gerçek niteliğini, aldığı kararlarla, uygulamaya soktuğu yasalarıyla hergün gözümüzün içine sokmaya devam ediyor.
Çocukların korunması, haklarının gözetilmesi, sağlıklı gelişim imkanların yaratılması sömürü üzerine kurulu kapitalist sistemde mümkün değildir. Bu sistem bir bütün olarak insanlık düşmanıdır.
Kadın-erkek, yaşlı-genç-çocuk tüm insanlığın gelişimi sömürü sisteminin ortadan kaldırıldığı sömürüsüz bir toplum ile sosyalizm ile mümkündür.
12 Temmuz 2021