Narin Güran henüz 8 yaşında. Kimler tarafından ve neden işlendiği bilinmeyen bir cinayete kurban gitti. Diyarbakır’da 19 gün sonra cesedi, yaşadığı köyün 1,5 kilometre uzağındaki bir dere yatağında, çuvalın içine konmuş şekilde bulundu.
Bir çocuğun ya da bir kadının kayıp haberinin ardından çoğunlukla böylesi bir kötü son ile karşı karşıya kalıyoruz.
Narin’in kayboluşunun duyurulduğu ilk günden itibaren, bunun sonunun iyi gelmeyeceğini tahmin etmek zor değildi. Her gün bir kaç kadın cinayetinin yaşandığı, kadınlarla birlikte çocuklarının da öldürüldüğü bir ülkede yaşıyoruz.
Bu katliamların, cinayetlerin arkasından da çoğu durumda aile mensupları çıkıyor.
Örneğin Gülistan Doku’dan 1710 gündür haber alınamıyor. Rabia Naz’ı katledenler hala almaları gereken cezaları almadı. Ağrı’da kaybolan Leyla da 18 gün sonra bir dere yatağında ölü bulunmuştu. Mersin’de öldürülen 3 yaşındaki Müslüme’yi öldüren dedesi, aynı zamanda babası çıkmıştı…
Görünen o ki Narin’i öldürenlerin yine “arkası güçlü”. Basına yansıyan haberlere göre aile, iktidarla belli ilişkileri olan “nüfuslu bir aile”.
AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun katıldığı bir programda “Bizlerin de bilip söylememesi gereken şeyler var, aile bizim dostumuzdur’ sözleri suç ortaklığının açık ifadesi olmuştur.
Belki de 8 yaşındaki bir kız çocuğunun öldürülmesine karşı gelişen toplumsal tepki olmasa, “Narine ne oldu?” diye sorulmasa, devlet bu cinayet üzerinde bu kadar durmayacak, Narin’in sonu da bir dizi diğer kız çocuğu gibi faali meçhul olarak kalacaktı.
Narin’in öldürülmüş olduğu ortaya çıktıktan sonra, bir çok ilde kadın örgütleri, partiler, sivil toplum kuruluşları, çeşitli çevreler protesto eylemleri gerçekleştirdi. Bu eylemlerin bazılarına saldıran polis bir çok kişiyi gözaltına aldı. Katillerin yargılanması konusunda isteksiz davranan egemenler, katliamı protesto edenlere saldırma, gözaltına alma konusunda oldukça istekli!
Soruşturma henüz devam ediyor. Bir süre yayın yasağı getirilmiş olsa da bu fazla devam ettirilemedi.
Şimdi yürütülen soruşturmanın nasıl sonuçlanacağını, nereye kadar gidileceğini, katillerin göstermelik değil de gerçek cezalar alıp almayacağını göreceğiz.
Bu cinayetin açığa çıkarılıp çıkarılmayacağı, biraz da toplumsal muhalefetin tepkisine bağlı olacaktır. Kadın cinayetlerinde de görülen şey, eğer bir kadın cinayeti, kadına yönelik şiddet basına yansımışsa, kadın örgütleri harekete geçmişse, o oranda cezalar arttırılıyor. Fakat basına yansımayan ve “iyi hal”, “tahrik” gibi gerekçelerle ceza indirimi uygulanan onlarca dava var.
Narin’in katledilmesi bir kez daha “kutsal aile”nin kadın ve çocuklar için hiç de “kutsal” olmadığını ortaya koydu. Egemenlerin “kutsal ailesi”, kadınlar ve çocuklar için çoğu zaman bir cehennemden farksız.
Sekiz yaşındaki bir kız çocuğunun katledilmiş olması bizleri yeteri kadar öfkelendirmiş, isyan ettirmiş olması bir yana, bir de tabuta gelinlik örtülmesi, ataerkil vahşetin tuzu biberi oldu! Güya Narin’in son isteği yapılacak bir düğünde gelinlik giymekmiş!
Böylelikle sekiz yaşında bir kız çocuğuna layık görülen geleceğin “öte dünya hazırlığı” ile “gelin olma”nın ötesinde bir şey olmadığı mesajı verilmiş oldu.
Erkek egemen düzenin bir kız çocuğuna reva gördüğü belli bir yaşa geldiğinde evlenmek ve o çok “kutsal” ailenin kölesi olmak…
Erkek egemen kapitalist sistem var olduğu sürece, kadına karşı şiddet, katliam, çocuklara yönelik taciz tecavüz, şiddet sürüp gidecektir. Bu vahşet bu barbar sistemin tabii sonucudur.
Bu kaderi değiştirmek bizim ellerimizde. Biz işçi ve emekçilerin ellerinde.
Kahrolsun erkek egemen düzen!
10 Ağustos 2024