Edirne Cezaevi’nde Kasım 2016’dan bu yanan tutsak olan Selahattin Demirtaş Evrensel gazetesinde 15 Kasım 2021’de yayınlanan yazısında bütün sol güçlere sorular sordu.
(https://www.evrensel.net/haber/447749/selahattin-demirtas-evrensele-yazdi-sola-bir-cagri-daha)
Demirtaş’ın sorularına cevap verdiğimiz yazımız dergimizin 206’ıncı sayısında yayımlandı.
Bu yazıyı yayımlıyoruz.
Demirtaş’ın sorularına yanıtlar
Gerçekten demokrasi savunanların, devrimcilerin, en başta da komünist devrimcilerin üzerine çok gürültü koparılan, çok önem atfedilen önümüzdeki seçimlerde ne yapması gerektiği konusundaki meramımızı bir kez daha anlatmaya çalışalım. Bunu Selahattin Demirtaş’ın Edirne Cezaevi’nden bütün sol güçlere gönderdiği ve Evrensel gazetesinde yayınlanan mektubunda sorduğu “basit ve yalın sorular”a, onun talep ettiği gibi “basit ve yalın yanıtlar” vererek yapalım:
Soru: Sosyalistler, solcular kendi cumhurbaşkanı adaylarıyla mı seçime girecekler yoksa ilk turdan itibaren muhalefetin ortak adayını mı destekleyecekler?
Seçimlere karşı tavır bağlamında bu soru, ilk soru, en baştaki soru olarak yanlış bir sorudur. En baştan itibaren “sosyalistler ve solcuların” seçime gireceklerinden yola çıkarak sorulmaktadır. Bu yüzden ilke olarak yanlıştır. “Sosyalistlerin ve solcular”ın burjuvazinin düzenlediği her seçime “girme” diye bir ilkesi, bir zorunluluğu yoktur. Burjuvazinin iktidarı şartlarında yapılan her somut seçimde somut değerlendirme yapılmak, ilk önce bu seçimlere “girilip, girilmeyeceği” sorusu cevaplandırılmak zorundadır. (Burada yanlış anlamaya meydan vermemek için yazalım: Tabii ki sosyalistler ve solcular burjuvazinin iktidarı şartlarında yapılan her seçimde, seçim ortamını kitlelerle temas kurmak, onlara kendi görüşlerini taşımak için en verimli biçimde değerlendirme görevine sahiptir. Burada tartıştığımız seçimlere girme, seçimlere aday göstererek ya da gösterilmiş bir adaya oy verilmesi için çalışma yürütme biçiminde bir girmektir. Ki Demirtaş’ın sorusundaki “girme”de kastedilen de budur.)
Biz, faşizmin hüküm sürdüğü, seçilmiş yüze yakın HDP Belediye Başkanının görevden alındığı, HDP Eş Genel Başkanlarının ve yüzlerce HDP siyasetçisinin hapislerde tutulduğu, HDP hakkında Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davasının yürütüldüğü, her türlü hak arayışının faşist yöntemlerle bastırılmaya çalışıldığı Türkiye’de en geç Haziran 2023’te yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin faşizme meşruiyet kazandırmak dışında hiçbir işlevi olmadığı görüşündeyiz. Aslında sosyalistlerin ve solun bugünkü güç dengesinde cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki işlevinin en iyi hâlde seçimleri ikinci tura taşımakta araç olmak, ikinci turda da Millet İttifakı’nın adayının seçilmesini sağlamak olacağını görüyoruz. Bu yüzden cumhurbaşkanlığı seçimlerine “girmenin” en baştan reddedilmesi gerektiğini, halka bunun gerekçeleriyle açıklanmasının en doğru tavır olacağını düşünüyoruz.
Paralel olarak yapılacak milletvekili seçimlerinde HDP’nin, veya kapatılması hâlinde onun yerini alacak partinin çok sayıda milletvekili çıkarma imkânı vardır. Bu imkânın kullanılmasının tartışılması HDP açısından doğrudur. Burada cevaplanması gereken soru şudur: HDP’nin seçimlere girip çok sayıda milletvekili ile faşist parlamentoya girmesinin, sisteme demokratik kılıf geçirme konusunda sisteme kazandıracağı demokratik meşruiyet görünümün götürüsü ile HDP milletvekillerinin mecliste sisteme karşı yürüteceklerini varsaydığımız faaliyetlerin getirisi karşılaştırıldığında, hangisi daha ağır basmaktadır? Bizce ağır basan yan birincisidir, ki şimdiye kadar pratiğin bunu yeterince gösterdiğini düşünüyoruz. Bu işin götürüsü getirisinden fazladır. Seçilecek milletvekillerinin parlamentoda harcayacakları zamanı, dışarıda alttan örgütlenmeyi ilerletmek için kullanmaları çok daha yararlı olacaktır. En geç 2023 Haziran’ında yapılacak parlamento seçimlerine katılmanın da HDP tarafından reddedilmesi, bunun nedenlerinin halka yoğun bir propaganda ile açıklanması faşist sistemin bir bütün olarak teşhir edilmesi açısından en doğru tavır olacaktır.
Soru: Kendi adaylarıyla seçime gireceklerse nasıl bir adayla, hangi ilke ve programla seçmenlerin karşısına çıkacaklar?
Biz bu somut seçimlere katılmayı reddetmekten yana olduğumuz için bu soru kendiliğinden düşüyor.
Soru: Seçim kampanyasını nasıl örgütleyecekler?
Seçim kampanyası, seçimlere aday göstererek katılmayı, oyunun parçası olmayı eden bütün sol, sosyalist güçler tarafından eylem ve iş birliği içinde, en geniş teşhir kampanyası biçiminde örgütlenmelidir. Eylemde birlik, ajitasyon propagandada serbestlik ilkesi temelinde, en geniş eylem birlikleri sağlanmaya çalışılmalıdır. Kampanyanın örgütlenmesi için şimdiden hazırlıklar, görüşmeler yapılmalı, ortak sloganlar vb. tespit edilmeli, somut planlamalar yapılmalıdır.
Soru: Olası ikinci turda nasıl bir tutum alacaklar?
Bu, tabii seçime kendi adayı ile girmeyi planlayanların ve belki girecek olanların sorunudur.
Bizim görebildiğimiz kadarıyla HDP’nin planladığı birinci tura kendi adayıyla girmek, olası ikinci turda Erdoğan’ın karşısında olacak olan adayı –ki bu Millet İttifakı’nın adayı olacaktır– desteklemektir. HDP “bütün demokratik muhalefetin”, HDP’nin de belirlenmesine açıktan katkıda bulunacağı bir “ortak adayı”nın bulunması hâlinde, kendi adayı ile katılma yerine, bu ortak adayı desteklemeye de açık olduğunu belirtiyor. Bu ihtimalin gerçekleşmesi zor görünüyor. Görünen HDP’nin birinci tura kendi adayıyla katılması olacaktır. Bu seçimin ikinci tura taşınmasında belirleyici rol oynar. HDP birinci tur adayını, seçimlere HDP çatısı altında katılmayı doğru bulan güçlerle birlikte belirleyecektir. Fakat güç dengesine bakıldığında sonuçta bu adayın HDP tarafından belirlenen aday olacağı kesindir.
Biz bu taktiğin Erdoğan’ın seçilmesini engelleme konusunda başarı şansının olduğunu düşünüyoruz. Aslında olası ikinci turda Erdoğan karşısındaki adayın da HDP’nin desteği olmaksızın seçilme şansı yok gibidir. Yani HDP’nin tavrı belirleyicidir.
HDP bu taktikle, olası yeni cumhurbaşkanını cumhurbaşkanı yapmış olan belirleyici güç olarak, onun bütün pisliklerinin sorumluluğunu birinci derecede taşıyacaktır.
Soru: Muhalefetin ortak adayı etrafında buluşulacaksa o adayın belirlenmesi, programı, ilkeleri konusunda şimdiden masada olmak için neler yapmak gerekiyor?
Bizim önerimiz ve tavrımız açısından cevaplanmış bir soru. Bunu yapmayı doğru bulanların cevaplaması gerekir.
Soru: Milletvekili seçimlerine, bir çatı partide girilecekse hangi partide buluşulacak? Çatı parti olmayacaksa sol, sosyalist adayların diğer uygun partilerden olabildiğince fazla sayıda aday gösterilebilmesi ve seçilmeleri, sonrasında belki Meclis’te en az yirmi kişilik bir sosyalist grubun oluşması için neler yapılabilir? Oluşacak bu sosyalist Meclis grubu, bir çatı partisine dönüşebilir mi? Sosyalist grup olarak olası koalisyon hükümetlerinde yer alınabilir mi? Bu ihtimal varsa hangi kesimler, kimler Meclis’e taşınırsa daha verimli olur?
Bu milletvekili seçimlerine aday göstererek katılmanın reddedilmesi gerektiğini düşündüğümüzü ve bunun nedenlerini belirttik.
Fakat görünen HDP’nin milletvekili seçimlerine katılmaya çok istekli olduğu. Ve bir dizi “sol ve sosyalist” grup da bu faşist parlamentoda yer almayı can-ı gönülden istiyorlar. Bu bağlamda onlara tavsiyemiz HDP çatısı altında girmeleridir seçimlere. Zaten başka türlü de seçilme şansları yoktur bugünkü şartlarda.
Çatı parti konusunda aslında yeni çatı partisine ihtiyaç yok Türkiye’de. HDP veya onun ardılının çatı partisine dönüştürülmesi çatı partisi konusunda atılacak en doğru adım olur.
“Sosyalist Meclis Grubu”, “onun çatı partisine dörüştürülmesi” vs. andaki durumda afaki, boş tartışmadır.
Bu faşist düzende olası koalisyon hükümetlerinde yer alma tartışması da öyledir.
Soru: Seçimlerde iktidar değişirse valiler, kaymakamlar, rektörler, dekanlar, bakanlık üst düzey bürokrasisi başta olmak üzere on binlerce yeni kadro göreve gelebilir. Soldan ve emekten yana ve kadın kimliğiyle kaç nitelikli bürokrat bu mevkilerde görev alarak demokratikleşmeye sol perspektifle katkı sunabilir? Bu kişiler kimler olabilir?
Bu soruda aslında HDP’ye neden reformist parti dediğimizin cevabı yatıyor. HDP ve onun peşine takılanların devrim diye bir sorunu kalmamıştır. Faşist devlet içinde “sol perspektifle” yer kapıp “demokratikleşmeye katkı sunma” yoluyla ülke demokratikleştirilecektir! Burada tabii, “Yahu bu yasal parti, ne bekliyorsunuz?” denebilir. Ama doğruları söylemek, devrimci bir çizgi izlemek için yasa dışı olmaya gerek yok bugünün Türkiye’sinde. Belli rizikoları göze alarak yasal bir sosyalist parti de devrimin propagandasını yapabilir. Basit ve yalın cevap: Faşist devlet, devlet kadrolarına sızma yoluyla, dönüştürülüp, demokratikleştirilemez. Onun devrimle yıkılması gerekir.
Soru: Solu devlete ve iktidara entegre edip yozlaşma tehlikesine karşı tüm bu çabaların yanında sivil ve kültürel alan, sendikalar nasıl güçlendirilebilir? Bu şekilde, solun bağımsız olarak kitleselleşmesinin önü nasıl açılabilir?
Solun bağımsız olarak kitleselleşmesinin ilk şartı reformizmden ve ehven-i şer politikasından kopmaktır. Parlamenter hayaller yerle bir olmadıkça, işçiler emekçilerin dertleri esas dert olarak kavranmadıkça, buna uygun bir pratik geliştirilmedikçe, işçilerin-emekçilerin güven duyacağı gerçek bir devrimci program ve örgüt yaratılıp bunlarla emekçilerin mücadelesinin en ön saflarında yer alınmadıkça, sosyalizmin işçiler-emekçiler arasında sisteme gerçek alternatif olarak görülmesi mümkün değildir. Bu sağlanmadıkça solun, “bağımsız” olarak kitleselleşmesi hayaldir. O hâlde yapılacak çok iş vardır. Burjuvazinin seçimlerine girilip girilmeyeceği bu işler içinde çok arka sıralarda gelir.
Soru: Bunlar yapılmazsa yeni iktidarın sağ, neoliberal, emek karşıtı, çevre karşıtı bir politikaya hızla savrulmayacağının garantisi, tedbiri nedir?
Basit ve yalın: Olası yeni burjuva iktidarı bugünkü şartlarda, “neo liberal, emek karşıtı, çevre karşıtı” bir politikaya “savrulmaz”. En başından itibaren uygulayacağı siyasetlerdir bunlar. Bu siyasetler Türkiye’de burjuvazinin siyasetidir. Hangi burjuva düzen partisi iş başına gelirse gelsin yapacakları hemen hemen aynıdır. Farklar nüanstadır. Bunun tersini düşünenler, yanlış düşünmekte, somut olarak da anda muhalif konumda olan Millet İttifakı partileri konusunda hayaller beslemektedir.
Hayalleri bırakalım.
Yapacak çok iş var. Onları gerçekleştirme görevine dört elle sarılalım.
2022’nin 21’i aratmaması işçilerin emekçilerin mücadelesine bağlı.
Bu mücadeleyi yükseltme görevine sarılalım.
10 Ocak 2022