6 Şubat 2023’te meydana gelen Maraş merkezli depremler 11 il, 124 ilçe, 6 bin 929 köy ve mahallede büyük bir yıkıma, can ve mal kaybına neden oldu. Resmi rakamlara göre 53 bin 537 insan yaşamını yitirdi. Yaralı sayısı ise 107 bin 204 olarak açıklandı.
Suriye’de ise en az 8 bin 476 kişi hayatını kaybetti ve toplam 122 binden fazla kişi de yaralandı.
Cumhurbaşkanlığı raporuna göre 6 Şubat depremlerinde 11 ilde toplam 518 bin konut yıkıldı veya ağır hasar aldı. Bunlara ek olarak 128 bin 778 konut da orta derecede hasar aldı.
Rapora göre illere göre yıkılan bina sayısı: Adana 88, Adıyaman 5.826, Diyarbakır 21, Elazığ 56, Gaziantep 3.783, Kahramanmaraş 7.307, Malatya 4.238, Hatay 13.883, Kilis 448, Osmaniye 649, Şanlıurfa 633.
Deprem, milyonlarca insanın yersiz-yurtsuz, evsiz-barksız kalmasına yol açtı. Depremin ilk günlerinde devletin ilgili kurumlarının (örneğin AFAD) kurtarma ve yardım çalışmalarına geç ve yetersiz katılımı nedeniyle binlerce insan enkaz altında yaşamını yitirdi; örneğin Kızılay’ın yardımları ya geç ya da yetersiz yapması nedeniyle on binlerce insan günlerce yiyecek, içecek sıkıntısı çekti.
Depremin ardından “Sıfırdan inşa edeceğiz ama bize bir yıl izin verin” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan “OHAL kapsamında yerleşme ve yapılaşma” kararnamesi yayımladı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı “harekete geçti”.
Deprem bölgesinin bir yıl içinde sıfırdan inşa edilmesi elbette mümkün değildi ama ne gam… Çaresiz insanların öfkelerinin/tepkilerinin dindirilmesi ve kimi atılacak adımları oya tahvil etmek için söylenilen yalanlardan sadece birisiydi.
Cumhurbaşkanının bu sözünün üzerinden iki yıl geçti. Bu iki yıl içerisinde deprem bölgesinde bırakalım “sıfırdan inşa”yı, en temel sorunlar bile tam olarak karşılanmış değil.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, 24 Ocak 2025 itibarıyla deprem bölgesinde 201 bin 580 konut, köy evi ve iş yeri teslim edildiğini, 2025 yılı sonunda 452 bin 983 konut, köy evi ve iş yerinin teslim edilmesinin öngörüldüğünü açıkladı.
Bir yanda iktidar medyası deprem yaralarının sarıldığı propagandasını yoğun bir şekilde yaparken; diğer yanda konteyner kentlerde insanlar zor koşullar altında yaşam savaşı vermeye devam ediyorlar.
Deprem bölgelerinde geçici olarak kurulan “çadır kent” ve “konteyner kentler”de yaşamak zorunda kalan on binlerce insan sel felaketine maruz kaldı. Çünkü seçilen alanlar doğru seçilmemişti! Kurulan konteyner kentlerde yaşayan depremzedeler ilk kuvvetli yağmurda sel baskınlarına maruz kaldılar. Çünkü konteynerlerin kurulduğu alanların seçimi tüm uyarılara rağmen doğru yapılmamıştı.
AFAD verilerine göre hâlihazırda deprem bölgesi 11 ilde 395 konteyner kent ve bu konteyner kentlerde 650 bin kişi yaşıyor.
Depremin ikinci yılında da bu alanlarda hâlâ yeterli gıda ve su ihtiyaçlarının yeterince karşılanamadığı, sık sık elektrik kesintilerinin olduğu, sağlık sorunlarının, salgın hastalıkların yaşandığı sıkça dile getiriliyor.
***
Deprem bölgesinde yapılmayanlar kadar depreme hazırlık konusunda yapılmayanlar da önemli. Doğal felaketleri önlemek mümkün değil. Ancak alınacak tedbirlerle, her doğa olayı gibi depremin de insanlara daha az zarar vermesi sağlanabilir.
Bir deprem kuşağında olan Türkiye’de, bilim insanlarının yeni depremler, özellikle yüksek şiddette bir İstanbul depremi beklentilerini sıklıkla dile getirdiği ülkelerimizde yeni depremlere hazırlıklı olmak çok daha önemli hâle geliyor. Fakat bu noktada da kapitalistlerin devleti her ne kadar söylemde hazırlık yapıldığını söylese de her ne kadar kanunlar düzeyinde adımlar atsa da söylediklerini pratiğe gerçek anlamda geçirmiyor.
“Kâr, daha fazla kâr, en fazla kâr” üzerine kurulu bu sistemde insan hayatını değil, daha fazla kazanmayı merkeze koyan bu sistemde betondan, demirden çalmadan, dayanıklı binalar yapması beklenemez. Yine rüşvet çarkı üzerine kurulmuş sistemde yapıların gerçek anlamda denetlenmesi, hatalı/dayanıksız olan yapıların yıkılması, sorumluların cezalandırılması (göstermelik birkaç örnek dışında) gerçek anlamda mümkün değildir.
Yine rant uğruna yapılaşmaya elverişsiz zeminleri ve verimli tarım topraklarını iskâna açarak insanların altında can verdiği beton blokların dikilmesi bu sistem sürdüğü sürece engellenemez.
Dahası rant araçlarından birisi olan ve dönem dönem çıkarılan “imar barışı” yasaları ile kaçak yapılaşmayı teşvik eden bu devletin ta kendisidir.
Kısaca çöken binaların, enkaz altında kalan insanların, ölümlerden sorumlu olan; daha fazla kâr dürtüsüyle hareket eden kapitalist sömürü düzeni, sermayenin yararına çalışan devlet, gerekli tedbirleri almayan siyasi iktidardır. Merkezinde insanın değil, daha fazla kârın durduğu kapitalizm var olduğu sürece, doğa olaylarının felaketli sonuçlara yol açması kaçınılmazdır.
Depremin öncelikle işçileri, emekçileri, yoksulları vurmasını engellemenin yolu, işçilerin emekçilerin devrimiyle, sömürü sistemini yıkmak, doğa ile uyum içerisinde, merkezinde insanın olduğu bir sistem kurmaktır.
Bunun için mücadeleyi örgütlemek, örgütlenmek en acil görevdir.
Unutma! Unutturma!
5 Şubat 2025