ROSA LUXEMBURG
Rosa Luxemburg 5 Mart 1871’de, o dönemdeki Polonya’nın Rusya tarafından ilhak edilmiş parçasında; Zamoç adlı bir kasabada, küçük bir Yahudi tüccar ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Küçüklüğünde geçirdiği bir çocuk hastalığı bir ayağının sakatlanmasına yol açar. Bu sakatlığı hayatı boyunca sürer. Ama o küçüklüğünden bu yana bu tür “kusurların” etkisinde kalmayacak çelik bir iradeye sahiptir. Babası Almanya’da öğrenim gördüğünden ve çocuklarının da Almanca öğrenmesine önem verdiğinden Rosa Almancayı çocukken öğrenir. Çocukluğunda ufak tefek, canlı ve zekidir. Daha beş yaşında iken okuma ve yazmayı öğrenir. O günkü şartlarda orta hâlli bir geçim düzeyine sahip olan ailenin ekonomik durumu sık sık bozulur. 1873’de aile Varşova’ya taşınır. Fakat, Rosa’nın ailesi geçinebilmek için çoğu zaman ev eşyalarını rehine vermek ya da satmak zorunda kalır. Çocukluk döneminde Rosa şiir yazmayı sever ve çeşitli şiirler yazmayı da ihmal etmez.
Luxemburg, babasının çabaları sonucunda 1880’de Varşova Kız Lisesi’ne kayıt olur. Sınıfın en küçüğü ama en zekisidir. Çarlığın Ruslaştırma politikası nedeniyle okulda lehçe konuşmak yasaktır ve bu yasağa karşı çıkmak Rosa’nın ilk politik tavrı olur. 1887’de liseyi bitirir. Lise yıllarında, 1882’de kurulan “Proleter Sosyalist Devrimci Parti” (PSDP) ile ilişki kurar ve aktif olarak devrimci çalışmaya katılır. Sınıf savaşımı ve enternasyonalizm temelinde kurulan bu parti, Polonya halkının özgürlüğünün Rus devrimci hareketi ile ittifaktan geçeceğini propaganda eder, geniş kitle hareketlerini örgütler ve bunlara önderlik eder.
PSDP Rus devrimcilerinin “Narodnaya Volya” adlı örgütüyle devrimci bir mücadele birliği kurar. Fakat kısa bir süre sonra Çarlık hem “Narodnaya Volva”ya hem de PSDP’ye karşı baskısını ve tutuklanmalarını arttırır ve bu örgütler baskılar karşısında parçalanırlar. Rosa’nın PSDP’ye katıldığı dönemde, bu örgütten geriye küçük yerel gruplar kalmıştır. Bu son küçük çevrelerin izi de Çarlık polisi tarafından bulunur. Rosa’nın yoldaşları, onu sürgünden ve hapisten korumak amacıyla yurtdışına çıkmasını sağlarlar.
Daha 18’ine bile girmeyen Rosa ülkesinden ayrılmak zorunda kalır.
Rosa’nın yurtdışındaki ilk durağı, o tarihlerde Rus ve Polonyalı devrimci ve marksist göçmenlerin merkezi olan Zürih’tir. Zürih’te Rosa, Plehanov, Axelrod, Zazuliç gibi Rus devriminin en önde gelen önderleri ile tanışır. Yine burada Rosa, ölümüne kadar yakın arkadaşlıklarının sürdüğü ve mükemmel bir komünist örgütçü olan Leo Jogiches ile tanışır. (Leo Jogiches Polonya, Rusya ve Almanya komünist hareketinin gelişmesine aktif olarak katılan büyük bir enternasyonalisttir. O aynı zamanda 1918’in sonunda Almanya Komünist Partisi kurulduğunda da partinin temel örgütsel direğidir. O’nun katilleri de Alman emperyalistleri ve sosyal-emperyalistlerdir.) Rosa, Zürich’te yüksekokula kaydolur. Önce fen bilimleri, sonra politik ekonomi dersleri alır. Üniversite öğrenimi döneminde, Polonya işçi hareketinin sorunları üzerine çalışma yapar. Bu çalışmanın en önemli ürünlerinden birisi de “Polonya’nın Sınai Gelişimi” adlı yapıtıdır.
1890’ların başında hem Polonya’nın işçi hareketi hem de sosyalist hareketinde canlanmalar ve gelişmeler ortaya çıkar. PSDP yeniden örgütlenir ve işçi hareketine yönelir. İşçi hareketi içinde güçlenmeye başlar. 1893’de Marksizm adına Polonya Sosyalist Partisi (PSP) kurulur. PSP, programının merkezine Polonya’nın bağımsızlığı hedefini koyar. Enternasyonalizm yerine “ulusal sosyalizm” propagandasını yapar. PSDP Polonya işçi sınıfının zaferinin Rusya işçi sınıfı ile sıkı bir ittifakla gerçekleştirilebileceğini savunurken, PSP, milliyetçi “ulusal sosyalizm” programına uygun olarak, Rusya işçi sınıfının devrimci gücünün olmadığı gibi yalanları yayarak Polonya burjuvazisinin ve küçük burjuvazinin çıkarlarına uygun bir siyaset savunur. PSP’ye göre Polonya işçilerinin sosyalizm için mücadeleden önce Polonya’nın bağımsızlığı için mücadele vermeleri gereklidir. Bu nedenle sosyalizm mücadelesi bir kenara bırakılmalı, Polonya devletinin kurulması için mücadeleye yoğunlaşılmalıdır. PSP’nin bu milliyetçi politikası, onun, 1906’da Almanya ve Avusturya-Macaristan imparatorlukları tarafından kullanılmasına ve daha sonra 1926-1939 yıllarında bu partinin lideri olan Pilsudski önderliğinde faşist bir rejimin savunucusu ve uygulayıcısı olmasına yol açar.
Sosyalist maskeli Polonya milliyetçiliğine karşı etkili bir mücadele yürütmek amacıyla Rosa, arkadaşı Leo Jogiches ve Marklewski-Karski gibi marksistlerle, proleter enternasyonalizmi temel alan “Sprawa Rabotnicza” (İşçi Davası) adlı bir gazete çıkartmaya başlarlar ve gazeteyi gizlice Polonya’ya sokarlar.
Marksist hareketin çok güçlü olduğu Almanya’ya geçmek ve Polonya’lı işçiler arasında doğrudan çalışmak amacıyla bir Alman ile sahte evlilik yapar ve 1898’de Berlin’e yerleşir. Almanya’da Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin (ASDP) faaliyetlerine hemen aktif olarak katılır. Aynı yıllarda ASDP içerisinde sosyalizmin temelleri üzerine yoğun bir tartışma açılır. Bu tartışmaya, o zamana kadar Ortodoks marksist olarak bilinen Eduard Bernstein’in 1897/98 yılları arasında ASDP’nin yayın organı “Neue Zeit”ta (Yeni Zaman) yayınlanan “Sosyalizmin Problemleri” başlıklı yazısı yolaçar. Bernstein, yazısında Marksizm’in kimi temel ilkelerinin revizyondan geçirilmesini ve yenileri ile değiştirilmesini talep eder. Partinin açık reformist kanadı Bernstein’in bu talebini desteklerken, Kautsky gibi merkezciler önce sessiz kalırlar, ama sol kanadın da tartışmaya girmesi ile tavır takınmak zorunda kalırlar. Bernstein revizyonizmi, partinin önde gelen liderleri tarafından red ve mahkûm edilir. Rosa Luxemburg bu tartışmaya 1899’da yayınlanan “Sosyal Reform Ya Da Devrim” yazısı ile katılır. Rosa’nın bu yazısı, esas olarak devrimci Marksizm’in parlak bir savunusu ve ASDP içinde gittikçe güçlenen revizyonizme ve reformizme karşı açık, etkin savaşım çağrısıdır. Rosa bu yazısında revizyonist teoriyi “içimizde yeri olmayan bir bataklık teorisi” diye nitelendirir.
Aynı dönemde Fransız revizyonisti Millerand, revizyonizmi yalnızca teori olarak savunmakla kalmaz, pratiğe de geçirir. Millerand o dönem Fransız hükümetine “sosyalist” (!) bakan olarak katılır. Rosa, revizyonizmin bu türünü, savunulan teorinin doğal sonucu olarak değerlendirir ve “bakanlık sosyalizmi” diye adlandırılan bu tür sosyal ihanet teorisine ateş yağdırır. Hem II. Enternasyonal Kongrelerinde hem de ASDP Kongrelerinde revizyonizme ve reformizme karşı sert konuşmalar yapar.
Rosa, 1900’lerin ilk yıllarında sosyal-demokrasinin etkisi altında bulunan sendikalarda gelişen memurlaşmaya, bürokratlaşmaya karşı mücadele verir ve sendikaların sosyal-demokrat partinin önderliği ve yığınların aktif eylemliliği ile sermayeye karşı gerçek bir sınıf mücadelesini örgütleyebileceğini savunur. Onun reformizme ve revizyonizme karşı kararlı ve keskin mücadelesi parti içindeki hem açık hem de gizli oportünistlerin hiddetini üzerine çeker.
Devrimin bu ateşli savunucusu imparatorluğun bekçi köpeklerinin de dikkatinden kaçmaz. 1904’te imparatora “hakaret”ten 3 aylık hapis cezasına çarptırılır.
Rosa, Rusya’da hızla gelişen marksist hareketi ve sorunlarını da yakından takip eder. Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin (RSDİP) II. Kongresi’nde gerçekte kâğıt üzerinde birleşik bir parti yaratılmıştır ama, bu kongrede parti gerçekte çoğunluğu temsil eden devrimci marksist Bolşevikler ve azınlığı temsil eden oportünist kanat olan Menşevikler biçiminde bölünmüştür. Kongre sırasında ve sonrasında yoğun olarak tartışılan örgüt sorunları üzerine Lenin ünlü “Bir Adım İleri İki Adım Geri” adlı eserini yazar. Tartışmaya Rusça kaynakları ilk elden okuyarak katılmasına rağmen, Rosa hem Lenin’in görüşlerini yanlış bir biçimde değerlendirir ve hem de bölünmenin esas suçunu, aşırı merkezciliği savunduklarını iddia ettiği Bolşeviklere yükler. Rosa’nın sonuç olarak örgüt sorunlarında Bolşevikleri suçlaması ve bu anlamda Menşevikleri destek lemesi Lenin ve diğer önde gelen Bolşevik önderlerin haklı bir kızgınlığına yol açar.
1905 ilk Rus devriminin alevleri ateşlendiğinde, Rus devrimi, barışçıl ve parlamentarist çalışma ile uyuşturulmuş Batı Avrupa sosyal-demokrat hareketi ve işçi hareketi üzerinde muazzam bir etki yapar. Rosa, Rusya devrimine 1906 yılında gizlice Varşova’ya geçerek katılır. Burada tutuklanır, hapse atılır. Almanya Sosyal Demokrasisinin baskısı ile serbest bırakılır. Önce Finlandiya’ya geçer. Burada, aynı tarihlerde bu ülkeye kaçmak zorunda kalan Lenin ile görüşür.
Almanya’ya geri döner dönmez birinci Rus devriminin ve özellikle kitle grevlerinin uluslararası önemini propaganda eder. Alman işçi sınıfının, iktisadi olarak çok daha geri şartlarda savaşmak zorunda kalan Rusya işçilerinin devrimci deneylerinden öğrenmesi gerektiğini özellikle vurgular. İşçi sınıfının devrimci ayaklanmasının önkoşulu ve çıkış noktası olan bir genel grevin propagandasına sendika bürokratları şiddetle karşı çıkarlar. Rosa’nın genel grev savunusu “genel saçmalık” diye geri çevirirler. Merkezcilerin uzlaşıcı tavırları nedeniyle genel grev ASDP’nin 1905 Jena Kongresi’nde ve 1906 Mannheim Kongresi’nde ancak seçme hakkına bir saldırı gelirse başvurulabilecek bir araç olarak, yani yalnızca bir savunma aracı olarak kabul edilir. Ayrıca Alman sendikalarının Köln Kongresi’nde gerçekte genel grevi reddeden kararı ile parti kongrelerinin aynı yöndeki kararlarının birbiriyle çelişmediği yönünde karar alınır. ASDP Kongrelerinde bu tür oportünist kararlar alınmasında belirleyici olan merkezciler ve giderek merkezcilere kayan Bebel olmuştur.
Rosa, RSDİP’nin 1907’de yapılan 5. Kongresi’ne Polonyalı sosyalistlerin delege olarak katılmasını sağlar ve kendisi de bu kongrede esas olarak Bolşevikleri destekler.
ASDP’nin kurduğu Parti Okulu’na 1907’de Politik Ekonomi doçenti olarak tayin edilir. Önce kuşkuyla baktığı bu yeni çalışma ona büyük bir zevk verir. Partinin geleceğini oluşturan gençliğe burada devrimci Marksizm’i öğretmesi onun için marksist bir yatırımdır. Bu okuldan birçok devrimci militan Rosa’nın aktif çabaları ile yetişerek sınıf mücadelesine hazırlanırlar. Örneğin İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Demokratik Alman Cumhuriyeti’nin ilk devlet başkanı Wilhelm Pieck bu okulun öğrencilerindendir. Rosa bu dönemde “Ekonomiye Giriş”, “Sermaye Birikimi” gibi önemli yazılarını yazar. Özellikle “Sermaye Birikimi” adlı eseri ile ASDP içerisinde Hilferding’den sonra emperyalizm sorunu ile teorik olarak ciddi biçimde uğraşan ender kişilerden biridir Rosa.
1910 Mart’ından itibaren Almanya’da seçim sistemi üzerine yoğun bir tartışma başlar. Hükümet, Prusya eyaletinde geçerli olan üç sınıflı seçim sistemini tüm Almanya’da geçerli seçim sistemi hâline getirmek amacıyla girişimlerde bulunur. Amaçlanan sosyal-demokrat hareketin gelişmesini ve güçlenmesini durdurmaktır. Bunun üzerine Almanya’nın tüm önemli bölgelerinde yığınlar eyleme geçer. Büyük mitingler, gösteriler düzenlenir. Almanya işçi sınıfı, burjuvazinin saldırısına devrimci bir tarzda yanıt vermeye hazırdır. Ama parti yönetimi yığın eyleminin başına geçeceğine, bu harekete açık bir yönelim ve devrimci bir hedef göstereceğine, engellemeye çalışır. Harekete geçen işçi yığınları yerine, ASP yönetimi burjuvazinin liberal geçinen partilerine işbirliği çağrısı yapar. İşçi yığınları, 17 Şubat 1910’da Frankfurt’ta düzenlenen gösteri yürüyüşünde olduğu gibi polisle çatışmaya girerler ve bu çatışmada 100’ün üzerinde yaralı verirler. Partinin oportünist yönetimi çareyi burjuvaziye sığınmakta bulur. Rosa parti yönetiminin yığın eylemleri karşısındaki pasifliğini, çareyi parlamenter oyunlarda aramasına karşı makaleler yazarak tavır takınır. Partinin önde gelen gazeteleri olan Vorwärts (İleri) ve Neue Zeit’ta (Yeni Zaman) Rosa’nın yazılarının basılması reddedilir. Rosa’nın görüşlerine ancak birkaç yerel gazete kapısını açarlar. “Şimdi Ne Olacak?” başlıklı bir makalesinde olduğu gibi Rosa, daha kararlı ve daha güçlü eylemlere geçilmesi ve genel grev örgütlendirilmesi çağrısı yapar. Partinin merkezci kanadının önderi Kautsky, Rosa’nın görüşlerine karşı reformist “yavaşlama stratejisini” (Ermattungsstrategie) savunur.
1911 ve 1913’te toplanan ASDP Kongreleri üst üste sermayenin ve hükümetin saldırılarına karşı genel grev taktiğini reddeder. Kautsky’nin, daha savaş başlamadan iyice oportünizm batağına saplandığını tespit eden Rosa, onunla tüm kişisel ilişkilerini keser.
Rusya Bolşevikleri 1912’de Prag’da yapılan 6. Parti Konferansı’nda Menşevikleri ve tasfiyecileri partiden attıklarını ilan ederler. Bu kesinlikle doğru ve gerekli adım Rosa Luxemburg tarafından reddedilir. Rosa, Bolşeviklerin bu önlemini “fraksiyonculuk” diye adlandırır ve Enternasyonal Sosyalist Büro’ya RSDİP’nin yeniden birleştirilmesi yönünde müdahale etmesi amacıyla bir karar tasarısı sunar.
Emperyalist savaş yaklaştıkça ve dünya savaşının çan sesleri daha yüksek olarak duyulmaya başladıkça militarizme karşı mücadele önemli bir yer tutar. Rosa yazdığı makalelerde emperyalist militarizmi ve onun en berbat biçimlerinden birisi olan Prusya militarizmine karşı militan bir savaş açar. Rosa, emperyalist militarizmin karşısına, burjuva ordunun dağıtılması ve halkın milis örgütlenmesine geçilmesi taleplerini çıkartır.
Rosa’nın parti içerisinde sesinin boğulması amacıyla, parti yönetimi onu, Leipziger Zeitung gazetesi editörlüğünden uzaklaştırır. Rosa’ya karşı uygulanan bu bürokratik önlem karşısında Mehring ve Marchewski de gazetenin editörlüğünden ayrılırlar.
Rosa’nın Frankfurt’ta düzenlenen bir toplantıda, “Bizim Fransız ya da diğer yabancı kardeşlerimize karşı kullanılacak ölüm silahlarını kullanacağımızı sanıyorlarsa, yanılıyorlar. Biz diyoruz ki: Hayır, böyle bir şeyi yapmayacağız” demesi üzerine savcılık tarafından dava açılır ve Rosa bu davada 1 yıl hapse mahkûm olur ama hemen tutuklanmaz.
4 Ağustos 1914’de sosyal-demokrat parlamento fraksiyonu hükümetin savaş kredilerini toptan onaylar. Bu sosyal-demokrasinin sosyal şovenizmin kampına kesin ve mutlak geçişinin bir göstergesi olur. 14 Ekim 1914’deki ikinci savaş kredisi bütçesine yalnızca Karl Liebknecht karşı oy kullanır. Bu küçük ama pratik önemi açısından muazzam bir tavırdır. Bu tarihten itibaren sollar iyice birbirine yaklaşmaya ve bir grup kurmaya başlarlar. Rosa, Mehring, Liebknecht tarafından “Enternasyonal” adında bağımsız bir gazete çıkartılmaya başlanır.
1915 Nisan’ında “Enternasyonal” kapatılır ve Rosa aniden tutuklanır. Berlin Hapishanesi’ne sevk edilir. Hapishanede “Junius-Broşürü” adıyla yayınlanan, Alman sosyal demokrasisi ile hesaplaşmasını yaptığı yazıyı kaleme alır. Bu yazı, Almanya’da, savaşa karşı yazılmış devrimci açıdan en önemli belge olarak tarihe geçer.
1916 Şubat’ında Rosa hapisten çıkar. Aynı yıl Jena’da illegal bir gençlik konferansı örgütler. Burada “Spartaküs Birliği” kurulur. Liebknecht kitle ajitasyonuna geçilmesini talep eder. 1 Mayıs 1916’da Liebknecht Berlin’in Potsdamm Meydanı’nda gür sesiyle “Kahrolsun Savaş! Kahrolsun Hükümet!” sloganları ile meydanı çınlatır. Polis zorla Liebknecht’i kitlenin arasından çekip alır ve tutuklar.
10 Temmuz 1916’da Şubat Devrimi Almanya’daki kitle hareketine büyük bir atılım verir. Almanya’da işçiler yığın hâlinde greve çıkarlar. Nisan 1917’de grevcilerin sayısı 300 bini aşar. Rusya’daki Büyük Ekim Devrimi’nin tüm dünyada olduğu gibi Almanya’daki etkisi de büyük olur. Artık emperyalist savaştan kesin olarak devrimci tarzda çıkmanın yolu pratik olarak gösterilmiştir: Proletaryanın kendi iktidarını kurması, Sovyet iktidarını gerçekleştirmesi.
Almanya’da savaş aleyhtarı gelişen mücadelenin doruk noktası 1918 Kasım Devrimi olur. 3-4 Kasım 1918’de ayaklanan Kiel’li denizciler devrimin ateşini tutuştururlar. 9 Kasım’da iktidar Berlin’de pratik olarak işçi ve asker konseylerinin eline geçer. Kral kurtuluşu Almanya’dan kaçmakta bulur. Rosa’nın ve Karl Liebknecht’in serbest bırakılmaları ile güçleri artan Spartaküs Birliği işçi ve asker yığınlarının eylemlerini örgütlemeye girişir. Sosyal-demokrat hainlerin burjuva cumhuriyeti sloganına karşı Spartaküsçüler “Sosyalist Konsey Cumhuriyeti” sloganını öne sürerler. 18 Kasım 1918’de Spartaküs Birliği “Kızıl Bayrak” gazetesinin ilk sayısını yayınlar. Yığınlar içerisinde Rosa ve Karl önderliğindeki komünist hareketin etkisi günden güne artsa da hâlen sosyal-demokrat hainlerin etkisi ile karşılaştırıldığında çok geridir. Üstelik yığınlara bağımsız bir önderlik gösterecek Komünist Partisi hâlen kurulmamıştır. İşçi ve asker yığınlarının bilinç ve örgütlenme derecelerinin yetersizliği nedeniyle İşçi ve Asker Konseyleri Merkez Kurulu iktidarı sosyal-demokrasiye terk eder, onlar da burjuvaziye. Kasım’ın son haftasında Almanya Komünist Partisi’ni kurmak amacıyla Almanya’nın birçok önemli bölgelerinden delegeler Berlin’de bir araya gelirler ve 31 Kasım 1918’de –geç de olsa– Almanya Komünist Partisi kurulur. Partinin programının ve birçok temel belgelerinin gerçek mimarı Rosa’dır. Ocak 1919’da Spartaküs ayaklanması diye bilinen ayaklanma karşı-devrimin birleşik güçleri –Alman militarizmi ve sosyal-demokratlar– aracılığıyla Berlin’de ezilir. Güçlerini toparlayan karşı-devrim komünist katliamına girişir.
15 Ocak 1919’da Rosa ve Karl karşı-devrimin azılı militarist güçleri “Freikorps” (Birinci Emperyalist Savaştan sonra Weimar Cumhuriyeti’ne çalışan düzensiz silahlı birlikler) tarafından tutuklanır. Ve sosyal-demokrat kanlı köpek İçişleri Bakanı Noske’nin onayı ile aynı günün akşamı başları dipçikle ezilerek katledilirler.
Rosa Luxemburg’a, Moabit hapishanesine götürüleceği söylenir. Bu yalanın amacı onu Eden otelinin dışına çıkarmaktır. Rosa yol boyunca dipçik darbeleri altında çiğnenir ve bir süre sonra bilincini kaybeder. İnfazı gerçekleştirmekte sabırsız bir denizci teğmeni tarafından vurulan Rosa, Landwehr kanalına atılır. Rosa’nın cesedi ancak 31 Mayıs 1919’da Freiarchenbrücke Köprüsü’nün (Freiarchenbrücke Köprüsü daha sonra Rosa Luxemburg Köprüsü adını aldı) savağında bulunur. Yakınları Rosa’yı üzerindeki elbiselerden ve boynuna asılı bir madalyon sayesinde tanır.
Onları yok ederek komünizmi yok edeceklerini sananlara karşı en iyi yanıtı, katledilmesi öncesinde yazdığı en son yazısında Rosa Luxemburg vermiştir.
“VARDIK, VARIZ, VAROLACAĞIZ!”
“O zamanlar [Ocak 1919’da] Karl Liebknecht ile Rosa Luxemburg’un konuşma yaptıkları bir KPD toplantısına katılmıştım. İkisinin devrimin önderleri oldukları kanaatine varmış ve onları öldürtmeyi kararlaştırmıştım. Emrim üzerine ikisi de yakalandı. Hukuk normlarına aykırı davranılması konusunda karar verilmesi gerekiyordu… İkisinin yok edilmesi kararını kolay vermedim … Hâlen bu kararımın ahlaki – teolojik açıdan savunulabilir olduğu inancındayım.” Yüzbaşı Waldemar Pabst, 1962 (“Rosa Luxemburg ya da: Özgürlüğün bedeli”, Rosa Luxemburg Vakfı, s.8, Karl Dietz Verlag, 2008 Berlin, Türkçeye çeviren Murat Çakır)
Pabst, Waldemar (1880–1970) – Kurmay Subay ve Piyade Tümen Komutanı; 15 Ocak 1919’da Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in öldürülmesi emrini verdi.
KARL LİEBKNECHT
13 Ağustos 1871’de, Komün günlerinde, Leipzig’de doğar, 15 Ocak 1919’da Berlin’de katledilir.
Liebknecht, Alman sosyalist hareketinin önde gelen temsilcilerinden ve Karl Marx’ın yakın dostu Wilhelm Liebknecht’in oğludur. Gençliğinde doğayla, şiirle, güzel sanatlarla ve müzikle ilgilenir. Leipzig ve Berlin Üniversitelerinde hukuk ve politik iktisat öğrenimi görür, hukuk doktoru olur. 1893-1894 yıllarında Potsdam’da‚ İmparatorluk Öncü Muhafızları Birliği’nde askerliğini yapar.
1894’ten 1898’e kadar Arnsberg ve Paderborn’da stajyerliğini tamamlar. 1897’de Würzburg Üniversitesi’nde doktorasını alır ve 1899’da kardeşi Theodor Liebknecht ile beraber bir hukuk ofisi açacağı Berlin’e taşınır. Liebknecht, 8 Mayıs 1900’de Julia Paradies ile evlenir. İki oğlu ve bir kızı olur. Liebknecht’in eşi 1911’de yaşamını yitirir.
1898’de Berlin’de, SPD’ye (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) katılır. 1904’te Königsberg’deki bir mahkemede Çarlık Rusya’sına gizli olarak sosyalist propaganda malzemesi sokmaktan yargılanan Doğu Prusya köylülerinin savunmasını üstlenir. 1905 Rus Devrimi’nden sonra partinin 1905 Jena Kongresi’nde siyasi kitle grevinin işçi sınıfının en önemli mücadele aracı olduğunu savunur. Partinin çoğunluğu tarafından benimsenmeyen bu görüş sonucu, parti bölünür.
1907’de Stuttgart’ta Sosyalist Gençlik Enternasyonali‘nin kurucuları arasında yer alır. 1910’a kadar Sosyalist Gençlik Enternasyonali‘nin başkanlığını yapar. 1907’de, “Militarizm ve Antimilitarizm” adlı kitabını yayınlar. Emperyalizmin belirleyici özelliklerinden biri olarak tanımladığı militarizmin yapısını inceler ve anti militarist propagandanın önemine dikkat çeker. Aynı yılın sonunda bu kitap nedeniyle yargılanarak 18 ay hapis cezasına mahkûm olur.
1912’de Reichstag’a (İmparatorluk Meclisi) milletvekili seçilir. Halkı yaklaşan savaş tehlikesine karşı sürekli uyararak silah sanayicilerini eleştirir. Liebknect, Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı günlerde, Alman militarizminin savaş ödenekleri için yapılan ilk oylamada, parti disiplini gereği olumlu oy kullanmak zorunda kalır. 2 Aralık 1914’teki oylamada II. Wilhelm’in savaş bütçesi için yapılan oylamada, Reichstag’da 110 milletvekiliyle temsil edilmekte olan SPD içinde bütçeye olumsuz oy veren tek milletvekilidir.
1 Ocak 1916’da Liebknecht’in bürosundaki toplantıda parti içindeki bağımsız sol grubun oluşumu ilan edilir. 1 Mayıs 1916’da yapılan Spartaküs Birliği’nin mitinginde, Liebknecht kürsüdedir. Kürsüde konuşma yaptığı sırada, tutuklanır ve iki buçuk yıl hapse mahkûm edilir. Dokunulmazlığının kaldırılması kararına oy vermekte en istekli olanlar da SDP üyeleridir. Tutukluluğun üzerinden bir yıl geçmeden, ayaklanma günleri geldiğinde afla bırakılır.
Berlin’de 9 Kasım 1918’de Genel Greve gidilir. Bu dönemde iktidar fiilen sol güçlerin elindedir. SDP lideri Scheidemann’ın parlamento önünde demokratik cumhuriyetin kurulduğunu ilan ettiği saatlerde, Liebknecht de kraliyet balkonundan binlerce işçi ve askere, Alman Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur diye haykırır. Alman Komünist Partisi’nin kuruluşunu ve yetersiz örgütlenmiş ayaklanmaları da barındıran üç-dört ay boyunca hedef tahtasında yine Rosa ve Liebknecht vardır.
Sosyal Demokratların sağcı askerlerden derlediği Freikorps (Birinci Emperyalist Savaştan sonra Weimar Cumhuriyeti’ne çalışan düzensiz silahlı birlikler) birlikleri her tarafta onları aramaktadır. Freikorps birlikleri, Mannheimer Strasse, 43 numarada çok önemli isimlere ulaşır. Marcusson ailesine ait evde yakalanan isimler Wilhelm Pieck, Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg’tur. Bu üç isim vakit geçirmeksizin Muhafız Süvari Tümeni’ne ait komuta merkezine, Eden’e götürülür. Wilhelm Pieck bir yolunu bulup Eden’den kaçmayı başarır. Karl ve Rosa için ise gün boyu sürecek amansız bir işkence faslı başlar.
Weimar Cumhuriyeti’nin Savunma Bakanı Gustav Noske’den istenen infaz talimatı alınır. Karl Liebknecht, ağır işkencelerden sonra Berlin’de Tiergarten isimli bir parka götürülerek, bir göl kenarında kafasına sıkılan tek kurşunla öldürülür. Liebknecht, daha sonra “kimliği bilinmeyen ölü” sıfatıyla kent morguna bırakılır. Liebknecht’in naaşı, tam 10 gün sonra (25 Ocak 1919) sokak savaşlarında öldürülen 31 yoldaşının yanına gömülür.
13 Ekim 2018
Yeni Dünya İçin Çağrı, Sayı 193, (Kasım, Aralık 2018, Ocak 2019)