[Devrimci Parti ve Örgütlerin Enternasyonal Koordinasyonu (ICOR)’nun üyesi olan Togo Komünist Partisi’nin (Communist Party of Togo) 15.08.2023 tarihli açıklamasını yayınlıyoruz. – YDİ Çağrı]
Böylesine emperyalistler arası bir rekabet neden Sudan gibi tek bir ülkede yoğunlaşıyor?
“Kapitalistler dünyayı kendi aralarında paylaşıyorlarsa, bu onların özel kötülüklerinden değil, hâlihazırda ulaştıkları yoğunlaşma derecesinin onları kar elde etmek için bu yolu izlemeye zorlamasından kaynaklanmaktadır.”
Bu alıntı, Rus devrimci LENİN’in “Kapitalizmin En Yüksek Aşaması Olarak Emperyalizm” adlı eserinde geliştirdiği fikirlerin temelini oluşturmaktadır. LENİN bu çalışmasında, kesin ekonomik gerçeklere dayanarak, 19. yüzyıl kapitalizminin meta ihracıyla karakterize olduğunu (…) ve bu kapitalist sistem emperyalist aşamaya ulaştığında, sömürge yönetimi yoluyla dünyayı kendi aralarında paylaşacak olan sanayileşmiş ülkelerden başlayarak sermaye ihracının baskın olacağını açıklar.
Bu kısa özet, LENİN’in fikirlerinin gözlerimizin önünde cereyan eden yağmacı ve ekonomik savaşı tanımak ve anlamak için hâlâ geçerli ve öğretici olduğunu açıkça göstermektedir! Afrika kıtasında, özellikle de Sudan’da emperyalist güçler arasında yüzyıllardır süregelen rekabeti şiddetlendiren bu kıyasıya rekabeti de.
Yüzölçümü bakımından Afrika’nın ikinci büyük ülkesi olan Sudan’ın coğrafi konumu, siyasi istikrarsızlığının arkasındaki temel faktörlerden biridir. Ülke, ekonomik çıkarlarını her şekilde korurken nüfuzlarını güçlendirmek için kıyasıya mücadele eden çeşitli emperyalist kutuplar için kilit bir stratejik bölgede yer almaktadır. Kıta haritası üzerinde Kızıldeniz, Sahel ve Afrika Boynuzu arasında yer almaktadır. Sudan ayrıca Güney Sudan, Somali ve Libya gibi ülkelerle de sınır komşusudur.
Ekonomik düzeyde. Sudan’da tarım sorunu son derece önemlidir. Afrika’daki çoğu yeni sömürgede olduğu gibi, toprak köylülere ait değildir. Yabancı şirketlerin ve yarı feodal ya da kapitalist toprak sahiplerinin elindedir. Sudan’da, BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ ve SUUDİ ARABİSTAN 500.000 hektardan fazla tarım arazisine el koymuştur. Bu geniş alanın 12.000 hektarı sadece Körfez Ülkeleri ve Ortadoğu’ya yönelik hayvan yemi yetiştiriciliği içindir. Petrol monarşileri tarafından arazilere el konulması, ülkenin sanayileşmesi önünde gerçek bir fren oluşturmaktadır.
Ekonomik alanda da: gaz, petrol ve altın sömürüsünün yanı sıra, burjuva uzmanlar şunları belirtmektedir: “Dünya ticaretinin yaklaşık %12’si Süveyş Kanalı’ndan ve %10’u Bab El-Mandeb’den geçmektedir. Kızıldeniz bölgesinin GSYİH’sının 2050 yılına kadar 6,1 trilyon ABD dolarına, ticaret hacminin ise yaklaşık 4,7 trilyon ABD dolarına yükselmesi beklenmektedir.” “Ecofin Agency” tarafından bize bildirilen bir başka ekonomik gerçek: Avustralyalı bir grup olan Perseus Mining, Ocak 2022’de Sudan’ın Blok 14 altın projesinin sahibi Orca Gold’un hisselerini satın alacağını duyurmuştu. (…) Kanadalı şirketle yapılan anlaşma uyarınca, Perseus’un hâlihazırda sahip olmadığı %85 hisseyi satın almak için 198 milyon Kanada doları (155 milyon $) ödemesi gerekiyor. Şirkete katılmak için ödenen 17 milyon Kanada doları ile birlikte bu bedel Orca’nın değerini 215 milyon Kanada dolarına (168,5 milyon dolar) yükseltiyor.
Farklı kapitalist gruplar arasındaki bu amansız ekonomik savaşta, dokuz Afrika ülkesinde faaliyet gösteren Faslı MANAGEM grubu da yer almaktadır. Özellikle Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Fildişi Sahili, Etiyopya, Mali ve Burkina-Faso’da. Faslı grup altın sektöründe çeşitli projeler geliştirmektedir. MANAGEM’in Sudan’da Çinli WANBAO MINING şirketi ile bir ortaklığı bulunmaktadır. Bu ortaklığın amacı Gabgaba madeninin 15. bloğunda bir altın projesi geliştirmektir. Hedef, orta vadede yılda yaklaşık 5 ton altın üretmektir. Bu amaçla, üretim tesislerinin modernizasyonu için 250 milyon ABD doları yatırım yapılmıştır.
Özetle, Sudan ekonomisi hammadde ve tarım ürünlerinin sistematik olarak dünya pazarına ihraç edilmesine yöneliktir; bu da önemli bir değer transferi anlamına gelmektedir, daha açık bir ifadeyle, ülkenin sanayileşmiş ülkeler yararına aşırı sömürülmesi anlamına gelmektedir.
Sudan topraklarındaki tüm bu şiddetli ekonomik rekabet göz önüne alındığında, ABD emperyalizminin otokrat Beşir’in devrilmesini darbeciler ve geçiş hükümetiyle ilişkilerini geliştirmek için bir fırsat olarak görmesi anlaşılabilir bir durumdur. HAMDOK ve hükümeti ABD hükümetinden 700 milyon dolarlık acil mali yardım ve özellikle Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) önemli miktarda mali destek almıştı. ABD hükümetinin tüm bu doğrudan ya da dolaylı mali müdahalelerinin hayırsever bir amacı yoktu. Aksine, Sudan poundunun dolar karşısında değer kaybetmesine ve ardından Sudan pazarının ABD şirketlerine ve çok uluslu şirketlere açılmasına hizmet ettiler.
Sudan’da AB bloğu ve Alman emperyalizmi. Halkın darbecilere karşı mücadelesinin zirvede olduğu Şubat 2020’de Almanya Cumhurbaşkanı FRANK WALTER STEINMEIR’in yaptığı devlet ziyareti, üç yıl önce İngiliz ve Amerikalı rakiplerine karşı avantaj elde etmeye çalışan Alman emperyalizminin büyük bir sembolüydü. Almanya, Sudan’a en çok yatırım yapan üç ülkeden (Çin ve Katar) biri olmasına rağmen, Kızıldeniz bölgesi ve Ortadoğu’daki diplomasisi ihtiyatlı olmaya devam ediyor. Bu ketumluluğun nedeninin temelde kendi askeri sanayisinin Afrika kıtasının bu bölgesindeki aralıksız faaliyetlerini gizlemeye yönelik bir manevra olduğunu söylemeye gerek yok.
Aslında Alman hükümeti Sudan’a müdahale eden bölgesel güçlerle defalarca devasa silah anlaşmaları imzalamıştır. SUUDİ ARABİSTAN, BİRLEŞİK EMİRLİKLER ve MISIR, darbecileri güçlü bir şekilde destekleyerek halk mücadelesini sabote etmek için bir ittifak oluşturdular. Bugün, Alman silah fabrikalarının müşterileri olan bu üç ülke, bu gerici iç savaşta karşıt kampları desteklemektedir. Mısır, General ABDEL FATTAH AL BURHAN’ın müttefikidir. Zalim AL SISI tarafından yönetilen ülke, Almanya’da 3 milyar avrodan fazla değerde çeşitli savaş malzemeleri (karadan havaya savunma silahları ve füzeleri, dört U-209 denizaltısı ve dört Meko korveti) satın almayı başardı. Geçtiğimiz sekiz ay boyunca OLAF SCHOLZ ve silah endüstrisi yöneticileri, AB ülkelerinden silah ithalatıyla bağlantılı olarak SUUDİ ARABİSTAN ve BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ’ne yönelik yaptırımları kaldırma kararı aldı. Örneğin Sudan’a müdahale eden Suudi Arabistan Krallığı’nın Alman silah endüstrisinden TYPHON ve TOMADO savaş uçakları için toplam 36.1 milyar avro değerinde yedek parça ve silah satın almasına izin verildi. Ticaret basını ayrıca Birleşik Arap Emirlikleri’ne altı adet A400M taktik nakliye uçağı satılacağını bildiriyor ki, bu uçaklar için sözleşme henüz onaylanmadı. Bu bölgesel güçler arasında, 2019 yılında Alman savunma sanayiine 165 milyon avroluk silah siparişi vermiş olan Katar da yer alıyor. Silah endüstrisinin Afrika Boynuzu’na ve Körfez monarşilerine müdahalesine paralel olarak Alman emperyalizmi, AB kurumlarını ve devletlerini içeren meşhur “Avrupa Takımı”nı 770 milyon avroluk muazzam bir kalkınma yardımı sağlamak üzere harekete geçirdi.
PUTİN ve oligarkları ise amaçlarını gizlemiyorlar. RUSYA kendisini Sudan hükümetinin ana silah tedarikçisi olarak konumlandırdı. Sudan, 2019 yılında Afrika’daki en büyük ikinci Rus silah alıcısı oldu. Sudan’ın zengin ve değerli doğal kaynakları Rus iş adamlarını cezbeden kârlı bir iş olmaya devam ediyor. Kıtanın en büyük üçüncü altın üreticisi, ne olduğu belirsiz paramiliter grup Wagner, Yevgeny Prigoshine’in şirketi M Invest ve 2017’de Sudan’da mağaza açan yan kuruluşu Meroe Gold aracılığıyla yağmaya sürekli olarak katıldı. Madenlerin çoğu HAMDAN DOGOLO nam-ı diğer HEMETTI’nin FSR’sinin elindedir. Sözde yan kuruluş Meroe Gold, Sudan’ın askeri istihbaratı tarafından yönetilen ASWAR şirketi ile açıkça işbirliği yapıyor. RUSYA’ya karşı sözde ekonomik ambargoya rağmen, Sudan altın endüstrisi UKRAYNA’da NATO bloğuyla askeri çatışma sırasında gizlice Rus ekonomisini güçlendiriyor. Ama hepsi bu kadar değil! Subayların Rus eğitmenler tarafından eğitilmesinin yanı sıra, Sudan askeri aygıtında General ABDEL FATTAH AL BURHAN’ın genelkurmayının iletişimini sağlayan ve e-postaları, bilgi sitelerini ve sosyal ağları analiz eden Rus uzmanlar da var. Bu askeri uzmanların yanı sıra, Kızıldeniz yakınlarındaki Port Sudan’da bir Rus askeri üssünün inşasından da bahsetmek gerekir. Bazı askeri uzmanlara göre, Rus askeri üssü 300’den fazla asker ve nükleer güçle çalışan savaş gemisi barındırabilir. Bu deniz üssünün temel amacı İran ve Suriye petrol taşımacılığına eşlik eden Amerikan ve Fransız filolarının yolunu kesmektir.
Çin ve Rusya’nın Afrika kıtasında çatışan çıkarları olsa da, Sudan’da yükselen iki güç tek bir konuda hemfikir: ülkenin doğal kaynaklarının sınırsız kontrolü ve sömürülmesi. Nitekim 2020 yılında Çin hükümeti Sudan ile bir anlaşma imzaladı. Bu ekonomik anlaşma, Çinli şirketlere Sudan’ın altın, kromit, siyah kum, mermer ve kobaltla dolu topraklarında sınırsız arama ve çıkarma hakkı veriyor. Doğal kaynakların yanı sıra Çinli şirketler tarım, sanayi, inşaat, ulaşım ve enerji alanlarında da faaliyet gösteriyor. Enerji sektöründe, uluslararası basın “Çin’in ulusal şirketi China National Nuclear aracılığıyla bir nükleer reaktör” ve Hartum’un 350 km kuzeyinde bulunan Merowe Barajı’nın inşasına dâhil olduğunu bildirdi. Baraj 1250 kW kapasiteye sahiptir. Nil nehri üzerindeki en büyük ikinci barajdır. Bir başka ekonomik kayıttan, Sudan’ın enerji projeleri için Çin hükümetine verdiği toplam kredinin 5 milyar ABD dolarından fazla olduğu öğrenilmektedir. Bugün Çin yatırımları 20 milyar dolardan fazladır. En azından şu söylenebilir: Çinli kapitalistlerin tüm bu yatırımları Sudan’ın birkaç yıldır durma noktasında olduğunu doğruluyor! Çin hükümetinin bu aşırı gerici iç savaşın başlangıcından bu yana alaycı bir şekilde ateşte iki demir bulundurmasının nedeni budur: İşler istikrarlı ve olumlu olduğu sürece, iki faşistten daha iyi olan kazanacaktır!
Barer Holding’in tartışmasız başkanı olan işadamı Oktay Ercan, Türkiye’nin Sudan’daki siyasi ve ekonomik hedeflerini tek başına temsil ediyor. Barer Holding, madencilik, havacılık, hayvancılık, askeri ve balistik tekstil gibi çeşitli iş sektörlerini bünyesinde barındırıyor. Oktay Ercan, ünlü holdinginin faaliyetlerinin yanı sıra, elbette Sudan’daki dava için SUR (International Investisment Group) adında bir başka uluslararası şirket daha kurmuştu. Ne gariptir ki, SUR şirketinin hissedarları arasında Sudan ordusuyla birlikte büyük ve kârlı bir sektör olan askeri tekstil üretiminde çalışanlar da var. Bunun yanı sıra Kızıldeniz’de çeşitli altyapı yatırımları ve en önemlisi Hartum’a 40 km mesafede yeni bir havaalanı inşaatı söz konusu. Türkiye’nin Sudan’daki müttefiki Katar da altyapıya 4 milyar avro yatırım yaptı.
Askeri alanda Alman savunma sanayii “Leopard” savaş tankları tedarik etmiş ve Türkiye’de altı adet U-214 denizaltısının inşasında teknik yardımda bulunmuştur. Türkiye 2014’ten bu yana Sudan’da birçok askeri manevra gerçekleştirdi ve Kızıldeniz yakınlarındaki Sudan limanında Türk binaları bulunuyor. Türk basını Erdoğan’ın Afrika’daki emellerini şöyle aktarıyor: “Türkiye’nin Doğu Afrika’daki emelleri Sudan ve Kızıldeniz ile sınırlı değil. Türkiye, binlerce Somalili ve Türk askerini eğitmek amacıyla yaklaşık 50 milyon dolar maliyetle Somali’de en büyük yabancı deniz üssünü inşa etti.”
Sudan’ı yöneten yırtıcı güçler arasındaki bu siyasi, ekonomik ve askeri savaşta Erdoğan’ın Türkiye’si gözle görülür bir şekilde zayıf halka olarak ortaya çıkmaktadır çünkü Türkiye’nin güçlü bir müttefiki olan otokrat Béchir’in devrilmesinden bu yana güç dengesi değişmiş ve yeni aktörler yönetimi ele geçirmiştir. İntikamlarını almak için eski rejimin yandaşları Sudan’da birleşmek, örgütlenmek ve iktidarı geri almaya hazırlanmak için Türkiye’ye kaçtı. Béchir’in adamlarının geri dönmesi için verilen bu mücadele, ordu ile paramiliter güçler arasındaki siyasi çelişkileri daha da şiddetlendiriyor. Tüm bunlar bu gerici iç savaşın merkezinde yer almaktadır.
PCT Togo, 15.08.2023
PCT – Togo Komünist Partisi