Filistin’le dayanışma kurumlarının düzenlediği, Almanya’nın Gazze’deki soykırıma katkılarını belgeleyerek hazırlandığı “Suçluyoruz!” Filistin Kongresi; 12 Nisan 2024’te Berlin’de yapılmak istendi.
“Suçluyoruz” Kongresi başlamadan önce polislerle görüşmeler yapıldı. Güvenlik konusunda, bir problem yaşanmayacağına dair prosedür bizzat avukatlar tarafından kabul edildi. Kongre öncesi katılımcılara yönelik kışkırtıcı polis tacizleri yaşandı. Katılımcılar, polisin tacizlerini belgeleyerek salona girdi. Filistin Kongresi, toplantı kurallarının okunmasıyla başladı, Filistinli araştırmacı Salman Ebu Sitta canlı bağlantıyla etkinliğe katıldı. Ebu Sitta konuşmaya başladıktan kısa bir süre sonra polis müdahale ederek önce canlı yayını kapattı, ardından salonun elektriğini kesti. Polis, Filistin Kongresi’nin sonlandırıldığı anonsunu yaparak katılımcılardan solunu terk etmelerini istedi. 13 Nisan’da Berlin’de yaklaşık 9 bin kişi tarafından bu hukuksuzluk protesto edildi.
Polis baskınıyla kongrenin dağıtılması, Filistinli Dr. Salman Abu Sitta’nın “siyasi faaliyet yasağı” olarak gerekçelendiriliyor. Kongreye konuşmacı olarak katılmak üzere Berlin’e gelen Filistin asıllı İngiliz cerrah ve Glasgow Üniversitesi Rektörü Ghassan Abu Sitta’ya ise Berlin Havaalanında giriş izni verilmedi. Almanya İçişleri Bakanlığı kongrenin düzenleyicilerinden Yunan solunun önemli isimlerinden SYRIZA’lı eski Bakan Yanis Varoufakis’in Almanya’da siyasi faaliyetlere katılmasını yasakladı.
1949’da Batı Alman devleti Nazizm’in temelleri üzerinde kuruldu. Batı Alman devleti Nazi kadroları üzerinden şekillendirildi. Almanya’da ırkçılığın, iç faşistleşmenin gelişmesinin ortamını egemen sınıf partileri hazırlıyor. Egemenler arasındaki çatışmanın konusu mülteciler ve göçmenler oluyor. Alman emperyalizmi savaşa hazırlanıyor. Cephe gerisini sağlama almak için bilinçli olarak ırkçılık/milliyetçilik geliştiriliyor. Bu gelişmede burjuvazinin iktidarda olan gerici “demokrat” kesimi ile açık faşist partiler ve hareketler arasında objektif olarak bir iş bölümü ortaya çıkıyor. Burjuvazinin “demokrat” partileri yaptıkları göçmen/mülteci düşmanı, emperyalist propaganda ve aldıkları faşist tedbirlerle açık faşizmin gelişmesi için yolu açıyor.
Alman burjuvazisi, “insan hakları savunucusu” ve “barışçıl” kesiliyor! “Avrupa değerleri”nden, “demokrasi”den, bahsediyor! Diğer yandan, Filistin Kongresi yasaklanıyor. Siyonist İsrail’i eleştirmek, Gazze’de öldürülen 33 bini aşkın Filistinlilerin yaşam hakkını savunmak anti-semitizm olarak damgalanıyor! Alman devleti, Siyonist İsrail’in yaptığı katliamların suç ortağıdır. Almanya’daki burjuva demokrasisi faşist tedbirlerle destekleniyor. Burjuva demokrasisi aynı zamanda faşizmi içinde taşıyor. Almanya’da ırkçılığa, iç faşistleşmeye karşı anti-faşistler mücadele etmektedir. Faşizme karşı mücadele sadece açık faşist partilere karşı mücadele ile sınırlanamaz. Faşizme karşı mücadele öncelikle bugün iktidarda olan burjuva “demokrat” partilerin faşistleştirme tedbirlerine karşı, devlete karşı yürütülmek zorundadır.
[Yunan Mera25 Partisi Lideri Varoufakis’in, Filistin Kongresinde yapmayı planladığı konuşmayı ve Berlin Avukatlar Kolektifi’in yaptığı açıklamaları yayınlıyoruz. YDİ Çağrı]
“Birimiz bile zincirliysek hiçbirimiz özgür değiliz”
Yanis Varoufakis
Evrensel İnsan Hakları ya evrenseldir ya da hiçbir şey ifade etmezler.” “Holokost’tan dolayı duyduğunuz haklı suçluluğun ortadan kalkması için daha ne kadar Filistinlinin kanı akmalı?” Tehditlere, dışarıdaki polislere, Alman basınına, Alman devletine ve burada olduğunuz için sizi şeytanlaştıran Alman siyasi sistemine rağmen burada olduğunuz için sizi kutlarım ve içtenlikle teşekkür ederim. Geçenlerde bir Alman gazeteci “Neden bir Filistin Kongresi, Sayın Varoufakis?” diye sordu. (Filistin Eski Eğitim Bakanı) Hanan Ashrawi’nin bir zamanlar dediği gibi: “Susturulmuşlar bize acılarını anlatamayabilirler.” Ashrawi’nin sözü bugün daha da anlam kazanmış durumda. Çünkü katledilen ve aç bırakılan susturulmuşlar bize katliamları ve açlığı anlatamıyorlar. Ayrıca, saygın bir halk olan Almanya halkı, kendi adlarına suç ortaklığıyla gerçekleştirilen bir başka soykırımla ilişkilendirilerek kalpsiz bir toplum olmaya doğru tehlikeli bir yola sürükleniyor. Ben Yahudi ya Filistinli değilim. Ancak burada Yahudiler ve Filistinliler arasında bulunmaktan, sesimi onlarınkiyle harmanlamaktan, gurur duyuyorum.
Bugün burada birlikte olmak, “bir arada yaşamanın” sadece mümkün olmadığını hâli hazırda gerçek olduğunun kanıtıdır. “Neden bir Yahudi Kongresi değil, Sayın Varoufakis?” diye sordu aynı Alman gazeteci, zekice bir hamle yaptığını düşünerek. Sorusunu memnuniyetle yanıtladım. Herhangi bir yerde tek bir Yahudi bile, sadece Yahudi olduğu için tehdit edilirse, yakama Davut yıldızını takar ve ne pahasına olursa olsun, dayanışmamı göstereceğim. Dünyanın herhangi bir yerinde Yahudiler saldırıya uğrarsa, dayanışmamızı tescil etmek üzere bir Yahudi Kongresi’nin toplanmasını isteyen ilk kişi ben olacağım. Ölü ve Filistinli olmak için Hamas’lı olmak gerektiği dogması yüzünden Filistinliler, Filistinli oldukları için katledildiklerinde de aynı şekilde kefiyemi takar ve ne pahasına olursa olsun dayanışmamı sunarım.
Evrensel İnsan Hakları ya evrenseldir ya da hiçbir şey ifade etmezler. Bu bakış açısıyla Alman gazetecinin sorusunu kendi sorularımla yanıtladım: 80 yıl önce evlerinden kovulup bir açık hava hapishanesine atılan 2 milyon İsrailli Yahudi, 80 yıldır sürekli bombalanırken hâlâ o açık hava hapishanesinde, dış dünyaya erişimi olmadan, asgari yiyecek ve suyla, normal bir yaşam sürme, herhangi bir yere seyahat etme şansı olmadan tutuluyor mu? Hayır. İsrailli Yahudiler bir işgal ordusu tarafından kasıtlı olarak aç bırakılıyor ve çocukları yerde kıvranıp açlıktan feryat ediyor mu? Hayır. Aileleri hayatta olmayan binlerce Yahudi yaralı çocuk, bir zamanlar yuvaları olan enkazların arasında sürünüyor mu? Hayır. İsrailli Yahudiler bugün dünyanın en gelişmiş uçakları ve bombaları tarafından bombalanıyor mu? Hayır. İsrailli Yahudiler, gölgesinde dinlenebilecekleri ya da meyvesini tadabilecekleri tek bir ağacın bile kalmadığı küçücük arazilerde tam bir eko-kırım mı yaşıyorlar? Hayır. Bugün İsrailli Yahudi çocuklar BM üyesi bir devletin emriyle keskin nişancılar tarafından öldürülüyor mu? Hayır. Bugün İsrailli Yahudiler silahlı çeteler tarafından evlerinden sürülüyor mu? Hayır. İsrail bugün varoluş mücadelesi veriyor mu? Hayır. Bu sorulardan herhangi birinin cevabı evet olsaydı bugün Yahudi Dayanışma Kongresi’ne katılıyor olurdum. Yahudiler ve Filistinliler, Bedeviler ve Hıristiyanlar, bizden farklı düşünenlerle birlikte, karşılıklı saygı ve demokrasi çerçevesinde bir tartışma yürütüp Şeria Nehri’yle Akdeniz arasında kalan bölgede, herkes için barış ve evrensel insan haklarını nasıl getirebileceğimizi konuşmak isterdik.
Yahudiler ve Filistinliler arasında bulunmaktan, gurur duyuyorum. Bugün burada birlikte olmak, “bir arada yaşamanın” sadece mümkün olmadığını hâli hazırda gerçek olduğunun kanıtı.
Ne yazık ki Alman siyasi sisteminin tamamı buna izin vermemeye hükmetmiş. Sadece Hristiyan demokratların (CDU-CSU), hür demokratların (FDP), sosyal demokratların (SPD), Yeşiller ve dikkat çekici bir şekilde solcuların (Die Linke) iki liderinin de dâhil olduğu ortak bir bildiriyle, Almanya’nın siyasi yelpazesi, sonucunda hemfikir olmayabileceğimiz medeni bir tartışmanın Almanya’da gerçekleşmemesi için birleşti. Bizi susturmak istiyorsunuz. Yasaklamak, şeytanlaştırmak ve suçlamak istiyorsunuz. Bu nedenle bize, gülünç suçlamalarınıza kendi mantıklı suçlamalarımızla karşılık vermekten başka seçenek bırakmıyorsunuz. Bizi Yahudi düşmanı (anti-semitik) nefretle suçluyorsunuz. Biz de sizi İsrail’in savaş suçu işleme hakkını İsrailli Yahudilerin kendilerini savunma hakkıyla bir tutarak anti-semitlerin en iyi dostu olmakla suçluyoruz. Bizi terörizmi desteklemekle suçluyorsunuz. Biz de sizi, Apartheid devletine karşı meşru direnişi sivillere yönelik zulümle bir tutmakla suçluyoruz.
Bu zulmü kim yaparsa yapsın, Filistinliler, Yahudi Yerleşimciler, kendi ailem her zaman kınadım ve kınayacağım. Sizi, Gazze halkının 80 yıldır içinde bulunduğu açık hapishanenin duvarını yıkma sorumluluğunu kabul etmemekle ve en az Berlin Duvarı kadar savunulmaz olan bu Utanç Duvarı’nı yıkma eylemini terör eylemleriyle bir tutmakla suçluyoruz. Bizi Hamas’ın 7 Ekim terörünü önemsizleştirmekle suçluyorsunuz. Sizi, İsrail’in Filistinlilere yönelik 80 yıllık etnik temizliğini ve İsrail-Filistin arasında demirden bir Apartheid sistemi kurmasını önemsizleştirmekle suçluyoruz. Sizi, savunduğunuzu iddia ettiğiniz İki Devletli Çözümü yok etmenin bir aracı olarak Netanyahu’nun Hamas’a verdiği uzun vadeli desteği önemsizleştirmekle suçluyoruz. Sizi, İsrail ordusunun Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs halkına karşı uyguladığı eşi benzeri görülmemiş terörü önemsizleştirmekle suçluyoruz. Filistin Kongresi’nin düzenleyicilerini, “Gazze’deki savaşı bahane ederek Ortadoğu’da barış içinde bir arada yaşama olanaklarını konuşmaktan kaçınmakla” suçluyorsunuz.
Ciddi olamazsınız! Biz de sizi, Netanyahu hükümetinin İki Devletli Çözümü ve Yahudiler ile Filistinliler arasında barış içinde bir arada yaşamayı imkânsız hâle getirmeye yönelik büyük planın bir parçası olarak Filistinlileri katletmek için kullandığı silahların ABD’den sonra en büyük tedarikçisi olan bir Alman devletini desteklemekle suçluyoruz. Sizi, her Alman’ın cevaplaması gereken o önemli soruyu asla cevaplamamakla suçluyoruz: Holokost’tan dolayı duyduğunuz haklı suçluluğun ortadan kalkması için daha ne kadar Filistinlinin kanı akmalı? Filistin Kongremizle birlikte Berlin’deyiz çünkü Alman siyasi sistemi ve Alman medyasının aksine, soykırım ve savaş suçlarını kimin işlediğine bakmaksızın kınıyoruz. Çünkü biz İsrail-Filistin topraklarındaki Apartheid’a, üstünlük kimde olursa olsun karşı çıkıyoruz – tıpkı Güney Amerika’da ya da Güney Afrika’da Apartheid’a karşı çıktığımız gibi. Çünkü biz Kadim Filistin Topraklarında Yahudiler, Filistinliler, Bedeviler ve Hıristiyanlar arasında evrensel insan hakları, özgürlük ve eşitliği savunuyoruz. Ve böylece ister meşru isterse kötü niyetli şekilde sorulmuş olsun her zaman yanıtlamaya hazır olmamız gereken sorular konusunda daha da hazırlıklı hâle geliyoruz.
Hamas vahşetini kınıyor muyuz?
Faili ya da kurbanı kim olursa olsun her vahşeti kınıyorum. Kınamadığım şey ise yavaş ama amansız bir etnik temizlik programının parçası olarak tasarlanmış bir Apartheid sistemine karşı silahlı direniştir. Başka bir deyişle, sivillere yönelik her saldırıyı kınarken aynı zamanda duvarı yıkmak için hayatını riske atan herkesi kutluyorum.
İsrail kendi varoluşu için savaşmıyor mu?
Hayır. İsrail nükleer silahlara sahip bir devlettir ve belki de dünyanın teknolojik olarak en gelişmiş ordusuna ve ABD savaş makinesinin her türlü desteğine sahiptir. İsraillilere ciddi zararlar verebilen ancak İsrail ordusunu yenme ihtimali olmayan, hatta İsrail’in uzun süredir ABD ve AB desteğiyle kurduğu Apartheid sistemi altında Filistinlilere yavaş yavaş soykırım uygulamaya devam etmesini engelleme kapasitesine sahip olmayan Hamas ile İsrail arasında bir simetri söz konusu değildir.
İsrailliler Hamas’ın kendilerini yok etmek istemesinden korkmakta haklı değiller mi?
Elbette haklılar! Yahudiler Holokost’tan önce pogromlar ve yüzyıllardır Avrupa ve Amerika’ya nüfuz eden köklü bir anti-semitizm yaşadı. İsraillilerin, İsrail ordusunun çekilmesi hâlinde yeni bir pogrom korkusuyla yaşamaları son derece doğaldır. Ancak İsrail devleti komşularına Apartheid uygulayarak, onlara alt-insan muamelesi yaparak anti-semitizm ateşini körüklemekte, birbirlerini imha etmek isteyen Filistinlileri ve İsraillileri güçlendirmekte ve nihayetinde İsrail’deki ve Diasporadaki Yahudileri yiyip bitiren korkunç güvensizliğe katkıda bulunmaktadır. Filistinlilere karşı Apartheid İsrailliler için en kötü öz-savunması yöntemidir.
Peki ya anti-semitizm?
Bu her daim açık ve mevcut bir tehlikedir. Ve özellikle küresel sol saflarında ve Filistinlilerin sivil özgürlükleri için mücadele eden Filistinliler arasında olmak üzere dünyanın her yerinde kökü kazınmalıdır.
Filistinliler neden hedeflerine barışçıl yollarla ulaşmayı denemiyor?
Denediler. FKÖ, İsrail’i tanıdı ve silahlı mücadeleden vazgeçti. Peki, bunun karşılığında ne aldılar? Mutlak aşağılanma ve sistematik etnik temizlik… Hamas’ı besleyen ve birçok Filistinlinin gözünde İsrail Apartheid’ı altında soykırıma karşı tek alternatif olarak yücelten şey buydu.
ŞİMDİ NE YAPILMALI?
Rehinelere özgürlük: Hamas’ın ve İsrail’in elindeki binlerce rehinenin serbest bırakılması.
Bir Barış Süreci: uluslararası toplumun Apartheid’ı sona erdirme ve herkes için eşit sivil özgürlükleri koruma taahhüdüyle desteklenen BM çatısı altında yürütülen bir Barış Süreci. Apartheid’ın yerini neyin alması gerekti sorusuna cevap vermek, iki devletli çözüm veya tek federal laik devlet çözümü arasında karar vermek İsraillilere ve Filistinlilere kalmıştır. Buradayız çünkü intikam, yas tutmanın kolay bir biçimidir. İntikamı değil, İsrail-Filistin arasında barış ve bir arada yaşamı savunmak için buradayız. Die Linke’deki eski yoldaşlarımız da dâhil olmak üzere Alman demokratlara, utanç içinde yeterince gizlendiklerini, iki yanlışın bir doğru yapmadığını, İsrail’in savaş suçlarından kurtulmasına izin vermenin Almanya’nın Yahudi halkına karşı işlediği suçların mirasını telafi etmeyeceğini söylemek için buradayız. Bugünkü Kongre’nin dışında, Almanya’da gündemi değiştirmek gibi bir görevimiz var. Dışarıdaki namuslu Almanların büyük çoğunluğunu, önemli olanın evrensel insan hakları olduğuna ikna etmek gibi bir görevimiz var. “Bir Daha Asla” sloganını herkes için savunmalıyız. Yahudi, Filistinli, Ukraynalı, Rus, Yemenli, Sudanlı veya Ruandalı, herkes için, her yerde, geçerli kılmalıyız.
Bu vesileyle, DiEM25’in Almanya’daki siyasi partisi olan MERA25’in Haziran ayında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy pusulasında yer alacağını hatırlatmak istiyorum. Adayımız, AB’nin –Avrupa’daki ve her yerdeki anti-semitlere en büyük hediyesi olan– soykırımdaki suç ortaklığını dile getirecek bir milletvekili arayan Alman hümanistlerin oylarına taliptir. Asla unutmayın, birimiz bile zincirliysek hiçbirimiz özgür değiliz.
(https://www.birgun.net/makale/yanis-varoufakis-in-yasaklanan-filistin-kongresi-konusmasi-birimiz-bile-zincirliysek-hicbirimiz-ozgur-degiliz-521938) Çeviren: Kıvanç Eliaçık…
Dr. Salman Abu Sitta
Avukatlar Kolektifi Berlin
Berlin, 13.04.2024
Avukatlar Kolektifi’nin 12-14 Nisan 2024 tarihleri arasında Berlin’de düzenlenmesi planlanan “Filistin Kongresi – Suçluyoruz!” etkinliğinin dağıtılması ve yasaklanmasına ilişkin açıklaması
Bizler Berlin’de “Filistin Kongresi – Suçluyoruz!” organizatörlerine hazırlık aşamasında ve şu anda danışmanlık yapan ve onları temsil eden bir avukatlar topluluğuyuz. Kongre, Jüdische Stimme für einen gerechten Frieden in Nahost – [Ortadoğu’daki adil bir barış için Yahudilerin Sesi –ÇN] EJJP Deutschland e.V. derneği [Adil Bir Barış için Avrupalı Yahudiler –ÇN] tarafından organize edildi. Yönetim Kurulu her zaman Berlin polisinin muhatabı olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Bu, bir açık hava toplantısı değildi, yani kapalı odalarda düzenleniyordu.
I.Etkinlik
Çok sayıda siyasi inisiyatif, Sivil Toplum Kuruluşları, Sivil Haklar Dernekleri ve bireylerle işbirliği yapan organizatörler, Filistin Kongresi 2024’ü siyasi görüşlerin oluşturulması ve ifade edilmesine katkıda bulunmak amacıyla bir siyasi görüş alışverişi forumu olarak planladı. Amaç 7 Ekim 2023’te, Hamas savaşçılarının Gazze’de 1.200’den fazla İsrail vatandaşının ve diğer ülke vatandaşlarının hayatını kaybettiği saldırılar sonucunda İsrail silahlı kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen askeri saldırıları ve Uluslararası Adalet Divanı (UAD) tarafından makul olarak sınıflandırılan uluslararası hukuk kapsamında BM Soykırım Sözleşmesi’nin ihlali suçlamasını ele almaktı. Organizatörler, Gazze Şeridi’ne yapılan bu askeri müdahale sonucunda hayatını kaybeden 32.000’den fazla Filistinliyi, yıkılan aileleri, tahrip edilen altyapıyı, kaybedilen kültürel varlıkları ve ağırlıklı olarak sivil tesislerin çok geniş alanları kapsayıcı bir şekilde bombalanmasıyla yerinden edilmek zorunda bırakılan 1,9 milyon insanı hatırlamak istedi. Bu bağlamda, Federal Almanya Cumhuriyeti’nin politikasının buna nasıl ve ne ölçüde yardım ve yataklık ettiği sorusunu da tartışmak istedi. Başvurucu, bununla aynı zamanda, olaylardan etkilenen insanların, silahların susması, yardıma muhtaç insanların ihtiyaçlarının karşılanması, rehinelerin ve siyasi tutukluların serbest bırakılması, Ortadoğu’da uluslararası hukuka uygun bir durumun tesis edilmesi ve eşit haklara sahip bir toplum modeli temelinde kalıcı barışın sağlanması ortak amacına hizmet etmek için siyasi güçsüzlük ve hareket edememe duygularından sıyrılabilmelerini, ağ kurabilmelerini ve siyasi olarak aktif hâle gelebilmelerine hizmet etmek istemiştir.
II.Kooperasyon gerekliliklerine uygun olarak önceki güvenlik görüşmeleri
Etkinlik öncesinde organizatör, Avukatlar Kolektifi ve polis arasında, yasaların öngördüğü şekilde etkinliğin korunması ve etkinliğin aksamadan gerçekleştirilmesi amacıyla birçok güvenlik görüşmesi yapıldı. Bu görüşmeler çok iyi geçti, politikacılar ve medyadan gelen baskılara rağmen hiçbir noktada etkinliğin yasaklanması veya kısıtlanması gibi bir niyet olduğunu düşünmek için bir nedenimiz olmadı.
Daha 12 Nisan 2024 tarihinde yapılacak olan kongrenin sabahında program ve planlanan konuşmacılar üzerine polisle görüşüldü ve teyit edildi. Dolayısıyla kongre sırasında alınan polis tedbirleri sürpriz bir baskın niteliğindedir ve kooperasyon ilkesine aykırıdır. Kooperasyon ilkesi Berlin’in Toplanma Özgürlüğü Yasası’nda yer almakta ve organizatörler, avukatlar ve polis arasındaki tüm görüşmelerin temelini oluşturmaktadır.
III. Filistin Kongresi’nin başlangıcında polis önlemleri
Devam eden program sırasında, Dr. Salman Abu Sitta’nın (Karteograph) programda duyurulan video mesajının yayınlanmasından birkaç dakika sonra, toplantı salonuna Duisburg’dan gelen çevik kuvvet polisleri girmiş ve hemen sahnenin önünde konumlanarak videonun kesilmesini talep etmişlerdir. Gerekçe olarak da konuşmacının Berlin’de faaliyet göstermesinin yasaklanmış olması gösterildi. Bu yasak ne organizatöre önceden bildirilmişti ne de başka bir şekilde biliniyordu. Polise göre bu durum kendilerine yeni bildirilmişti. Videodan gelen sesin devam etmesi üzerine, birkaç kez teklif edilen anahtar kullanılmaksızın tesisin kapısı zorla açılmış ve elektrikler kesilmiştir. Polisin bu gerilimi artırıcı eylemine rağmen –organizatör polisin talebinden haberdar olsaydı programı değiştirirdi– alandaki durum sakin kaldı, görevliler katılımcılar üzerinde sakinleştirici bir etki yarattı ve herhangi bir fiziksel kavga yaşanmadı.
Kuzey Ren-Vestfalya’dan idari yardım sağlayan polis güçlerinin irtibat görevlisi ile işbirliği görüşmeleri yapıldı. Faaliyet yasağının yurtdışındaki kişilerin videolarının oynatılması için geçerli olmadığının mahkemede zaten açıklığa kavuşturulduğuna dikkat çekildi. Bunun kontrol edileceği sözü verildi. Raporlara göre ne polis ne de savcılık temsilcisi dinletilen ifadelerde herhangi bir suç içeriği tespit edememiştir. Başvurucu yine de videoyu oynatmaktan kaçınmayı teklif ettiğinde, canlı yayının suç teşkil eden ifadeleri tüm dünyaya yayınlayabileceği ve bunun da bu ifadeleri görebilecek kişilerin çevresini düşünülemeyecek kadar genişleteceği sorunu ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine organizatör – kararı protesto etmek amacıyla– etkinliğin devam edebilmesi için canlı yayını geçici olarak durdurmayı teklif etti. Bu, uygulanabilir bir uzlaşma gibi görünüyordu. Yine de polis genel operasyon amiri, toplantının feshedilmesi gerektiğine ve kongrenin yapılamayacağına karar verdi. Bunu Avukat Kolektifinin bir üyesine, katılımı yasaklanmış bir kişiden gelen ve bu kişi tarafından işlenen suçlara dayanan bir video mesajının gösterildiğini belirterek gerekçelendirdi.
Bu (tek başına) kendisine, kongrenin devam etmesi hâlinde, Dr. Salman Abu Sitta’ya yönelik faaliyet yasağı kararının alınmasına neden olan suç teşkil eden açıklamaların yapılacağını varsayması için yeterli sebep vermektedir. Toplantı sırasında şu ana kadar bu tür suç teşkil eden bir açıklama yapılmamış olması, organizatörlerin Dr. Salman Abu Sitta’ya yönelik yasaktan haberdar olmamaları ve işbirliği yapmaya istekli olmaları, ifade özgürlüğünün kısıtlanmasıyla korunan menfaatin özel ciddiyetiyle gerekçelendirebileceği kararını değiştirmezmiş. Baro ile görüşen polis müdürüne göre, suç teşkil eden bir düşünce açıklaması yapılana kadar beklemeyecektir.
Prensip olarak, Berlin VersFG § 22 No. 3 [Toplanma Özgürlüğü Yasası] uyarınca, 1. Olayların barışçıl olmayan bir şekilde seyretmesine yönelik acil bir tehlike varsa veya 2. Kişilerin hayatı ve uzuvları için acil bir tehlike varsa veya 3. Toplantıda bir suç veya resen kovuşturulacak bir suç teşkil eden ifadelerin kullanılmasına yönelik acil bir tehlike varsa, kapalı odalarda yapılan toplantılar dağıtılabilir veya yasaklanabilir. Burada bunların hiçbiri söz konusu değildir. Asayişi bozacak, can ve mal güvenliğini tehlikeye atacak ya da ifade suçu oluşturacak acil bir tehlike söz konusu olmamıştır.
IV.İptal ve yasaklama için hukuki standart
Yerleşik içtihat hukukunda, Toplanma Özgürlüğü Yasası Madde 22 No. 3 ve Federal Meclis Yasası Madde 5 uyarınca fesih suçu şu anlama gelecek şekilde yorumlanmaktadır:
“Bir yandan, burada kapsanan düşünceyi açıklama suçları önemli bir ağırlığa sahip olmalı ve kargaşaya yol açmaya mecbur kılacak nitelikte olmalıdır, diğer yandan, yasağı destekleyen olgular makul şüpheyi dışlayan bir kesinlik derecesinde ortaya konmalıdır, böylece organizatörün veya destekçilerinin davranışlarına ilişkin ek olarak gerekli olan tahminin geçerli bir temeli olmalıdır (bkz. 25.04.1998 tarihli Senato kararı, 1 S 1143/98, Baden-Württemberg İdari Gazetesi (VBlBW) 1998, 426).
Topyekûn bir yasaklama ancak, suç teşkil eden görüşlerin savunulmasının ya da suç teşkil eden ifadelerin hoş görülmesinin toplantının ana amacı olduğu sonucuna götüren kabul edilebilir koşullar varsa düşünülebilir. Güvenilir bir risk öngörüsü bu sonuca varılmasına izin vermiyorsa, sadece daha az sert kısıtlamalara izin verilebilir ( Dietel/Gintzel/Kniesel, loc. cit. § 5 para. 33). Salt kısıtlamalar yasaklamadan daha az müdahaleci olduğu için, yasaklama yetkisinden, yasaklamadan kaçınan ancak yine de gereklilik ilkesinin uygulanmasında amaca uygun olan tedbirleri yürürlüğe koyma yetkisine bir sonuç çıkarmak mümkündür (bkz. Dietel/Gintzel/Kniesel, loc. cit. § 5 para. 43 ve diğer referanslar).” (VGH Mannheim, 12 Temmuz 2010 tarihli karar – 1 S 349/10 -, juris 45)
Bu standartlara göre, itiraz edilen karar herhangi bir olgusal temelden yoksundur. Genel operasyon şefinin Avukatlar Kolektifine bizzat itiraf ettiği üzere, organizatörün hazır bulunmayan kişilerin faaliyetlerine ilişkin mevcut yasaklar hakkında hiçbir bilgisi yoktu. Toplantı sırasında, niteliği ve ciddiyeti nedeniyle suç veya resen suç olarak kovuşturulması gereken hiçbir suç ifadesi de tespit edilmemiştir. Fesih kararı bu tür bulgulara dahi dayanmamaktadır.
İfadeler de –cezalandırılabilir nitelikte oldukları var sayıldığında– ne toplantı içinde ne de dışında huzursuzluk yaratmaya yönelik ya da buna uygun değildir. Organizatör böyle bir amaç gütmemiştir bile. Polis önlemlerinin düzenlenmesi senaryosunun tamamı da buna fırsat vermemiştir. Toplantıya katılanlar daha ziyade, polisin kendi düzenlediği bir toplantıda, bir polis toplantısında oldukları hissine kapılmışlardır.
Toplantıda ne bir suç işlendiği ne de açık hava toplantısı olarak etkinliğin huzur bozma niteliğinde olduğu olay yerinde bulunan polis için açıktı. Dolayısıyla, sosyal medyadaki video kayıtlarının da gösterdiği üzere, tedbirler kasıtlı olarak yanlış bir olgusal temele dayandırılmıştır.
Somut bağlantı faktörlerinin yokluğunda, gerekli risk tahmini zaten eksiktir. Dolayısıyla, organizatörün veya katılımcıların davranışlarına dayanarak, 12 Nisan 2024’te fesih ve 14 Nisan 2024’e kadar ve 14 Nisan 2024 dâhil olmak üzere etkinliği takip eden günlerde bir suç teşkil edecek güvenlik riski şüphesi kesinlikle hiç bulunmamaktadır.
Bu bulgu, organizatörün yurt dışında bulunan bir üçüncü ülke vatandaşının videosunu Almanya’da göstermesi hâlinde –bilgisi olmadığı– faaliyet yasağını ihlal etmediği gerçeği ile daha da desteklenmektedir. Bu, zaten faaliyet yasağının sisteminden ve konusundan kaynaklanmaktadır; bu yasak sadece Almanya’da şahsen bulunma koşulundaki davranışları kapsamaktadır.
Siyasi faaliyet yasağına ilişkin benzer bir davada alınan tedbirler daha geçen yıl Berlin İdare Mahkemesi tarafından hukuka aykırı ilan edilmiştir (İdare Mahkemesi Berlin, 22.03.2023 tarihli karar, İdare Mahkemesi 24 K 256.19). Polis içtihadı dikkate almayı ve uygulamayı reddetmektedir.
V.Tasfiyeden daha hafif önlemler açıkça mümkündü
Toplanma Özgürlüğü Yasası (VersFG BE)’nın 22. maddesinin 2. fıkrasına göre, daha hafif önlemler alınması gerekirdi, yani belirli video mesajlarının gösterilmesinin veya oynatılmasının yasaklanması veya şahsen hazır bulunanlar için konuşma yasağı getirilmesi mümkündü. Ancak, toplantı makamı kararında bundan yararlanmadığı gibi, yerinde de buna uygun herhangi bir emir verilmemiştir. Dr. Salman Abu Sitta’nın kongreye bir selamlama mesajı göndereceği genel olarak biliniyordu. Ayrıca, 8 Nisan 2024 tarihinde polisle yapılan bilgi alışverişinde, yapılan katkıların olası suç içeriği açısından önceden kontrol edileceği ve tüm konuşmacıların Almanya’daki yasal durum hakkında bilgilendirileceği bildirilmişti. Bu husus genel olay amirine de tekrarlanmıştır. Video kayıtlarının incelenmek üzere polisin kullanımına sunulması için de bir teklif yapılmıştır. Bu da kabul edilmemiştir.
Böylece polis tamamen orantısız ve anayasaya aykırı bir davranış sergilemiştir. Avukatlar Kolektifi tarafından öne sürülen çok sayıda ve ciddi hukuki kaygı ve argümanlar göz ardı edilmiştir.
Daha sonra salon boşaltılmış ve en az 3 kişi tutuklanmıştır. Ayrıca daha önceki katılımcıların ve gazetecilerin evlerine giderken polis tarafından takip edildikleri, gözlemlendikleri, kimliklerinin tespit edildiği ve arandıkları bildirilmiştir.
VI.Diğer siyasi faaliyet yasakları ve temas yasakları
Etkinlik başlamadan önce, İngiltere’den gelen bir konuşmacının, Dr. Ghassan Abu Sittah’ın (Glasgow Üniversitesi Rektörü ve tıp doktoru) Federal Polis tarafından ülkeye girişinin yasaklandığı, terminal alanında alıkonulduğu ve uzun bir sorgulamanın ardından Londra’ya dönene kadar pasaportuna el konulduğu öğrenildi. Ayrıca konuşmasını internet üzerinden yapması da yasaklanmıştı.
13 Nisan 2020 tarihinde, Yannis Varoufakis’e (Yunanistan eski Maliye Bakanı ve Diem25 Partisi’nin lideri) de polisin sözlü emriyle “faaliyet yasağı” getirildiği açıklandı. Emir, Federal İçişleri Bakanlığı adına Federal Polis tarafından verildi. Yasal dayanak ise açıklanmadı.
Ayrıca, müvekkillerimizden temas ve faaliyet yasağı getirilen en az iki vakadan daha haberdarız. Filistin Kongresi katılımcıları ya da organizatörleri ile her türlü temas ya da konaklama yasaklanmıştır.
VII. Önümüzdeki dönemde gözdağı verme
Filistin Kongresi’ne yönelik yasağın, etkinlik öncesinde gerçekleştirilen bir dizi taciz edici eylemin bir parçası olduğunu da belirtmek gerekir. Bunlar arasında, kongre için bağış toplamak amacıyla kullanılan Yahudilerin Sesi Derneğinin hesabının bloke edilmesi de yer almaktadır. Ayrıca, Filistin Kongresi için bir bağış gecesinin düzenleneceği Kafe MadaMe’ye karşı polis tarafından yapılan “güvenlik uyarıları” ve baskı altında iptal edilmesi de buna dâhildir. Filistin Kongresi için kullanılan salonun ev sahibini sindirme girişimleri de buna dâhildir: yangından korunma ve kullanım ruhsatında eksiklikler olduğu iddiasıyla çeşitli yetkililer çağrılmıştır.
VIII. Sonuç
Berlin Avukatlar kolektifi bu gelişmeler karşısında sarsılmış durumdadır. Toplantıyı ve katılımcıları korumaya ve her şeyin sorunsuz ve yasal bir şekilde ilerlemesini sağlamaya yönelik tüm anayasal girişimler polis tarafından baltalanmıştır. Tüm denenmiş ve test edilmiş toplantı hukuku deneyimlerinin, içtihatların ve anayasal dayanakların ötesinde, burada yasal güvencenin kısıtlanacağı izlenimi yaratılmıştır. Polisin siyasi baskıya maruz kaldığı ve bunun da bilerek hukuka aykırı hareket etmelerine neden olduğu izlenimi de giderek artmaktadır: Politikacıların ve medyanın talep ettiği gibi önceden bir yasaklama yasal kesinlikte yapılamazdı; organizatörler acil yasal koruma yoluyla kendilerini buna karşı başarılı bir şekilde savunabilirlerdi. Yerinde yasak, yasal korumayı azami ölçüde kısaltmıştır.
Uluslararası Adalet Divanı’nın çok sayıda ihtiyati tedbir kararına rağmen, Filistin konusunun ve orada gerçekleşen soykırıma ilişkin tartışmaların ancak susturulacağından yola çıkabiliriz. Üstelik Almanya’nın şu anda Lahey’de görüşülmekte olan soykırıma müdahil olmasına rağmen. Filistin Kongresi’ne yönelik baskıların ulusal ve uluslararası alanda dikkat çekmesiyle birlikte, muhtemelen şimdi tam tersi bir durumun meydana gelmesi söz konusudur.