Siyonist İsrail, 7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e yönelik başlattığı “Aksa Tufanı” saldırısını bahane ederek, Filistin halkına karşı bir savaş yürütmeye başladı. Gazze, kan gölüne çevrildi. Siyonistler, Batı Şeria’da da Filistinlilere karşı sürdürdükleri savaşı daha da yoğunlaştırdılar. Savaşın yanı sıra propaganda yalanları da devreye sokuldu.
Ortadoğu savaşı ve ona karşı takınılan tavırlar esasta komünistlerin, devrimcilerin niteliğini belirleme açısından bir turnusol kâğıdı işlevini görüyor. Ortadoğu savaşındaki tavırlara bakarak kimin gerçek anlamda devrimci, kimin reformist; kimin gerçek anlamda sosyalist, marksist, vb. olduğunu tespit etmek mümkündür.
Savaşa yaklaşım
Marksist-leninistler, herhangi bir savaşı değerlendirirken, savaşan tarafların bu savaşla hangi siyaseti amaçladıklarını, amaçlarının ne olduğunu sorgular. Bu sorgulama sonucunda savaşın niteliğini belirler.
Marksist-leninistler savaşı, siyasetin bir devamı olarak gördükleri için her savaşı reddetmez; savaşlar konusunda ayrımcı yaklaşırlar. Toplumları ilerleten, ileriye götüren amaçlar için yürütülen savaşlar haklıdır. Ulusal/sosyal kurtuluş savaşları, sömürü sistemlerini ortadan kaldırmaya yönelen savaşlar haklı savaşlardır. Sömürü sistemlerini ayakta tutmaya ve sağlamlaştırmaya, şu veya bu sömürücü gücün imtiyazlar kazanmasına vb. yönelik amaçlar için yürütülen, insanlığın ilerlemesine hizmet etmeyen savaşlar, haksız, karşı devrimci savaşlardır. Marksist-leninistler, toplumları ileriye götüren haklı savaşları desteklerler. Bu vb. gibi savaşları örgütler, onlara katılırlar. Haksız savaşları ise kökten reddederler.
Marksist-leninistler her savaş bağlamında, “saldıran kim”, “savunan kim” ikilemi içinde tartışan ve saldıranın haksız, savunanın haklı olduğunu söyleyen burjuva değerlendirmelerinden kendilerini ayırır. Belirleyici olan kimin saldırıda, kimin savunmada olduğu değildir. Belirleyici olan savaşta kimin hangi siyaseti güttüğü, savaşın hangi amaçla yürütüldüğüdür.
Marksist-leninist bakış açısıyla Ortadoğu’da yürüyen savaşı değerlendirdiğimizde şunları görüyoruz:
Bugün Ortadoğu’da yürüyen savaşta iki taraf var: Taraflardan biri ABD ve Batılı emperyalistlerin tam desteğini alan Siyonist İsrail’dir. Siyonist İsrail, 75 yıldan beri Filistinlilere baskı uygulamakta, katletmekte ve topraklarını işgal ederek Filistinlileri topraklarından sürmektedir. Batılı emperyalistlerin tam destek verdiği İsrail, terörizme karşı mücadele adına, 7 Ekim’den beri Filistin halkına karşı bir savaş yürütmektedir. “Hamas terörizmine karşı savaş”, “İsrail’in kendisini savunma hakkı” vs. denilerek Siyonistlerin Gazze’yi yerle bir etmesi, Filistinlilerin topraklarından sürülmesi Batılı emperyalistler tarafından desteklenmektedir. Bu haksız, karşı devrimci savaşta hiçbir savaş kuralını tanımayan İsrail savaş suçu işlemektedir.
Savaşın diğer tarafında, Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin El Kassam Tugayları, İslami Cihad’ın askeri kanadı Kudüs Tugayları, Halk Direniş Komiteleri’nin askeri kanadı El-Nasır Salah el-Din Tugayları, Mücahitler Hareketi’nin askeri kanadı Mücahitler Tugayı var. Bu örgütlerin sonal hedefi İslami bir din devleti kurmaktır. Gece Kargaşası ya da Gece İsyanı birimleri vb. örgütler de gençlerin kurduğu ve Siyonist işgale karşı mücadele eden gruplardır. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi ise kendilerini devrimci, anti-emperyalist vb. olarak tanımlamaktadır. Bu örgütlerin hepsi de andaki durumda savaşın içinde yer almaktadır. Filistin’deki örgütler içerisinde Hamas öne çıkmaktadır.
İslami örgütlerin yürüttüğü savaş, hangi siyasi amaçlar uğruna yürütülmektedir? Hamas vb. İslami örgütler, Siyonist işgale karşı mücadele etmekte, Filistin’de İslami bir din devleti kurmayı amaçlamaktadır. Siyonist işgale karşı mücadelenin tabii ki demokratik bir muhtevası var. İslami örgütlerin yürüttüğü savaşın amacı, din eksenli bir devlet kurmak, Yahudi devletini ortadan kaldırmaktır. Demokratik bir muhtevanın olduğunun söylenmesi ama dinci-faşist, anti-semit bir örgüt olan Hamas vb. İslami örgütlerin desteklenmesi anlamına gelmiyor.
Hamas, 7 Ekim’de İsrail’e karşı başlattığı saldırıda, asker-sivil, suçlu-suçsuz ayrımı yapmadan, sivil hedefleri de vurdu. Şantaj yapmak amacıyla sivilleri rehin aldı. Sivil insanların rehin alınması, sivil halkın kalabalık bulunduğu alanlara saldırılması, esir alınan askerlerin kafeslere konularak resimlerinin sosyal medyaya servis edilmesi savaş suçudur.
Hamas vb. örgütler, Filistin üzerindeki işgalin kaldırılması, Filistinlilerin kendi devletini kurması gerektiğini savunuyor. Bu talepler haklı taleplerdir. O hâlde Hamas vb. örgütler haklı mıdır? Hayır. Hamas vb. örgütler, amaca varmak için ezilmiş, horlanmış, aşağılanmış Müslüman emekçileri kendi etrafında birleştiriyor. Bu temel amaç İslam devletidir. İslam devleti, işçiler-emekçiler açısından sömürü koşullarında, İslamcı faşist bir düzen altında yaşamak anlamına gelmektedir. Hamas gibi İslami örgütler gerçekte anti-emperyalist örgütler değiller. Onların andaki durumda Batılı emperyalistlere karşı yönelmesi bu gerçekliği değiştirmez. Bu örgütler gerçekte Batıya karşı İran, Türkiye, Katar gibi bizzat kendileri haydut olan kapitalist ülkelerden destek alıyorlar. Batıya karşı İslam din kardeşliği üzerine kurulu ideolojik saldırganlıkları kitleleri manipüle etmenin aracıdır.
Biraz tarih
Hamas’ın kuruluşu
Hamas, 14 Aralık l987’de Şeyh Ahmed Yasin, Abdülaziz el Rantisi ve Muhammed Taha önderliğinde Mısır’da Müslüman Kardeşler Örgütünün Gazze kolu olarak kuruldu. Arapça ismi “Hareket-ül Mukavemet-ül İslamiye”, Türkçesi “İslami Direniş Hareketi”dir. Şeyh Ahmet Yasin, Hamas’ın kuruluşunu şöyle anlatıyor:
“Aralık 1987 başlarında HAMAS hareketini, Gazze bölgesinde kurmaya karar verdim. İlk elde, işgale karşı bildiri dağıtıp afiş yapıştıracaktık. Çeşitli kişilerle Şeyh Salalı Şehade, Mühendis İsa El Neşşar, Dr. İbrahim El Yezari, Dr. Abdülaziz El Rantisi ile görüştükten sonra bu işe koyulduk Aralık 1987’de ilk bildirimizi yayımlayarak İntifada ile birlikte eylem takvimini açıkladık. Ocak 1988’de ise işgal altındaki Batı Şeria’dan İhvan mensubu Cemil Hemami adlı bir kişi de HAMAS’ın kendi bölgelerinde kurulmasını istedi. Kabul ettik. Batı Şeria ile Gazze arasındaki bağlantılar gizli mektuplar, şifreler ve camilerdeki buluşma noktalarındaki aracılar kanalıyla sağlanıyordu. Ayrıca Londra’dan, bir HAMAS sorumlusu da devreye giriyor, bize mali yardım aktarıyordu. Her sorumluya bir numara vermiştik ki, yakalanma anında kimse kimseyi ele vermesin” (“Geçmişten Geleceğe Filistin Direniş Hareketi El-Fetih ve Hamas”, Yıldırım Boran, s. 125, Mephisto Yayınları, Ağustos 2006, İstanbul)
1960’lardan itibaren Siyonizm’e karşı mücadele eden Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) bünyesinde yer alan milliyetçi ve sol eğilimli örgütler ön plandaydı. 1979’da İran’da mollalar önderliğinde Şah’ın devrilmesi ertesinde Ortadoğu’da radikal İslamcılar güçlenmeye başladı. Mısır’daki Müslüman Kardeşler Örgütü, radikal İslamcı çizgiyi Filistin’e taşıdı. Hamas, Mısır’da kurulduktan sonra, üye sayıları gitgide artmaya başladı. Mısır dışında ofisler açarak Ortadoğu’ya yayıldı. İlk olarak 4 ofis ile Suriye’de, 2 ofis ile Lübnan’da, daha sonra Filistin, Ürdün ve Sudan’da ofisler açtı. Hamas, süreç içerisinde Pakistan, Güney Sudan ve Afrika gibi Arap coğrafyası dışında da yayılmaya başladı. Hamas, bir yandan İsrail işgaline karşı silahlı direnişi sürdürürken, öte yandan Filistinliler içerisinde gerçekleştirdiği sosyal hizmetlerle ön plana çıktı. Eğitim, sağlık, gıda temini gibi Filistinlilerin temel ihtiyaçlarına dönük talepleri karşılayarak Filistinliler arasında etkisini arttırdı.
Hamas manifestosu
Hamas 18 Ağustos 1988’de, ilk “Misak”ını (manifesto) açıkladı. Bu “Misak” Hamas’ın ilk anayasası olarak kabul edilmektedir. İdeolojik yapısı ve örgütlenmesi Mısır’da kurulan Müslüman Kardeşler’e dayanmaktadır. “Misak”, Kur’an’dan onlarca ayetlere atıfta bulunmaktadır. “Misak”ın giriş bölümünde, bütün Yahudiler düşman olarak gösterilmektedir. “Misak’ın birinci bölümünde “hareketin tanımı” yapıldığında, dayanak noktalarının İslam olduğu ve uygulamada İslami düşünceleri kendilerine rehber aldıklarını belirtmektedir. (abç)
“İslami Direniş Hareketinin Prensipleri” başlıklı bölümde şöyle denilmektedir:
İslami Direniş Hareketi’nin gayesi Allah’tır. Önderi Resulullah’tır, anayasası Kur’an’dır, yolu cihaddır. Allah yolunda ölüm en ulvi arzusudur.” Burada ortaya konulanlar aynı zamanda Müslüman Kardeşler örgütü kurucusu Hasan el-Benna’nın ortaya koyduğu ilkelerdir. “Misak”ın “Strateji ve Metotlar” başlığını taşıyan üçüncü bölümünde, Hamas amacının ne olduğunu da açıklamaktadır. Amaç, Mekke ve Medine’den sonra Müslümanlar için kutsal olan Filistin’de bir İslam devletinin kurulmasıdır. “Misak”ın son bölümünde Filistin meselesinin en temelde siyasi değil dinî sebeplere dayandığı vurgulanmaktadır. (Bkz. https://www.insamer.com) (abç)
1 Mayıs 2017’de Katar’ın başkenti Doha’da yapılan bir basın açıklamasıyla Hamas’ın “Yeni Vizyon ve Siyaset Belgesi” açıklandı. Hamas’ın o dönemdeki siyasi lideri Halid Meşal, yaptığı basın toplantısında, “İlkeler ve Genel Politikalar Belgesi”ni ilan etti. 42 maddeden oluşan bu “Belge”nin temel özelliği, “Yeni Belge”nin “Misak”ın yerine geçen bir “Belge” olmadığının tam tersine “Misak”ı tamamlayan bir “Belge” olduğunun açıklanmasıydı. 1988 “Misak”ında hemen her madde Kur’an’dan ayetlere dayandırılırken, “Yeni Belge” siyasi bir metin görünümüne bürünüyordu.
“İşgal Karşısında Tutum ve Siyasi Çözüm” başlıklı bölümde, Balfour Deklarasyonu [[1]]’nun başlattığı işgal süreci reddedilirken, siyonist rejimi tanımadığını ortaya koymaktadır. Hamas, tüm Filistin topraklarının kurtarılması dışındaki hiçbir alternatifi kabul etmeyeceğini belirtmektedir. Hamas, siyonist rejimi tanımaksızın ve Filistin’in haklarından hiçbirini göz ardı etmeksizin, 4 Haziran 1967 topraklarında başkenti Kudüs olan bağımsız ve egemen bir Filistin devletinin mültecilerin Filistin’e geri dönmesi ile birlikte kurulmasını ortak bir ulusal uzlaşma çerçevesi olarak görmektedir.
İzzeddin El-Kassam tugayları
Hamas’ın askeri kanadını oluşturan “İzzeddin El-Kassam” Tugayları 1991’de kuruldu. Hamas’ın silahlı kolu, “İzzettin el-Kassam Tugayı” adını Şeyh İzzettin el-Kassam’dan almıştır.
Şeyh İzzettin Kasım (Kassam); Suriye’nin Lazkiye şehrinde doğdu. İlköğreniminden sonra Mısır’a gitti. El-Ezher Üniversitesi’nde eğitim gördü. Eğitim sürecinde Mısır’daki İslami hareketin ileri gelenleriyle tanıştı. Üniversite eğitiminden sonra çeşitli yerlerde eğitim faaliyetleri yürütmeye başladı. Bir yıl Türkiye’de kaldı ve kimi camilerde vaazlar verdi. Şeyh Kassam 1921’de Filistin’e gitti. Hayfa şehrine yerleşen Kassam burada askeri bir birlik kurdu. Bu birliğe Kassamiler adı verildi. Kassamiler, 5 Nisan 1921’de İngiliz işgalcilerine karşı bir mücadele başlattı. Şeyh Kassam, Cenin yakınlarındaki Ya Bed dağında, İngilizlerle yaşanan bir çatışma sonucu 19 Kasım 1935’de öldürüldü.
Hamas önderleri
Hamas’ın kurucu lideri Şeyh Ahmet Yasin ve yardımcılarından pek çok kişi 1984’te tutuklandı. İsrail devleti Ahmed Yasin’i, İsrail devletini yıkarak yerine İslami bir devlet kurmaya çalıştığı gerekçesiyle 13 yıl hapse mahkûm etti. On bir ay sonra Filistinlilerle İsrail arasında gerçekleştirilen bir esir değişiminde serbest bırakıldı. Mayıs 1989’da, Ahmed Yasin yeniden tutuklandı. İsrail askeri mahkemesi Ahmet Yasin’i ömür boyu hapis cezasına çarptırdı.
Şeyh Ahmet Yasin sekiz buçuk yıla yakın bir süre hapiste kaldıktan sonra 30 Eylül 1997’de serbest bırakılarak Ürdün’e gönderildi. Mayıs 1997’de iki Mossad ajanı Ürdün’de Hamas lideri Halit Meşal’e suikast düzenlemeye çalışırken yakalanmışlardı. İki Mossad ajanının takas edilmesi için pazarlıklar yürütüldü. Yürütülen pazarlıklar sonucu Şeyh Yasin’in de aralarında bulunduğu onlarca Filistinli mahkûm Ürdün Kralı Hüseyin’e iyi niyet jesti olarak serbest bırakıldı. İsrail, 22 Mart 2004’te Hamas lideri Şeyh Ahmet Yasin ve sekiz Filistinliyi cami çıkışında havadan atılan bir füzeyle Gazze’de öldürdü. 17 Nisan’da ise Hamas’ın yeni lideri Abdülaziz el-Rantisi aynı yöntemle öldürüldü. İsrail daha sonra birçok Hamas yöneticisini de ortadan kaldırdı.
Birinci intifada
8 Aralık I987’de, Filistin’de Siyonist işgale karşı Birinci İntifada başladı. İntifada, 7 Aralık 1987 tarihinde Filistinli işçileri taşıyan arabaya bir Yahudi’nin kamyonetiyle çarpması sonucu dört Filistinli öldü, dokuz Filistinli de yaralandı. Yaralı Filistinliler Gazze’deki Şifa Hastanesine getirildi. Filistinliler, Gazze İslam Üniversitesi Öğrenci Meclisi’nin çağrısına uyarak 8 Aralık 1987’de Şifa Hastanesi’nin etrafında toplanmaya başladı. İsrail askerleri kalabalığın dağılmasını istedi, ancak kalabalık dağılmadı. Filistinli bir gencin İsrail askerlerine taş atması intifadayı başlatmanın işaret fişeği oldu. Kalabalık dağılmamakta direnince, İsrail askerleri ateş açtı. Ama Filistinliler yine dağılmadı ve askerlere taşlarla karşılık verildi.
İntifadanın beşinci yılında, İsrail askerlerine karşı taşlı saldırı eylemleri kısmen bıçaklı saldırılara dönüştü. Bu saldırılarda çok sayıda İsrailli asker bıçaklanarak öldürüldü veya yaralandı. Altıncı yılında da silahlı eylemler başlatıldı. Hamas, İsrail işgalcilerine karşı silahlı saldırılar düzenlemeye başladı. İntifada, İsrail’de Mayıs 1992’de yapılan seçimlerde iktidara gelen İzak Rabin ve Yaser Arafat arasında 1993’de Oslo’da imzalanan “barış” anlaşmasıyla sona erdi. Birinci İntifada, İsrail askerlerine taş atan çocuklarla simgeleşti. Oslo antlaşmasıyla birlikte Filistin topraklarına dönen Filistin Kurtuluş Örgütü, İsrail birliklerinin boşalttığı topraklara konumlandı.
4 Mayıs 1994’te Filistin Kurtuluş Örgütü ve İsrail, 1993’te Oslo görüşmeleri sonunda imzalanan antlaşmanın yürürlüğe konması konusunda anlaştılar. Oslo antlaşmasına göre, FKÖ, İsrail’i tanıyacak, eylemlere son verecek, İsrail de Batı Şeria’nın ve Gazze’nin bir kesimini içine alan “mini Filistin devleti”ni kabul edecekti! “Mini Filistin devleti” sınırları içinde ada ada oluşturulan İsrail yerleşim yerleri arasındaki tüm bağlantılar İsrail askerlerince kontrol edilecek, geçişler izne tabi tutulacaktı. Bu ise insan ve mal dolaşımının olanaksız hâle gelmesine yol açacaktı.
Oslo antlaşmasına rağmen İsrail Batı Şeria ve Gazze’deki sivil yerleşim bölgelerini ve askeri üs sayısını artırmaya devam etti. Altı yıl içinde çekileceğini vaat ettiği toprakların yalnızca %22’sinden geri çekildi. Siyonistler katliamlarını sürdürdü, sık sık Filistin yönetimini ya da önderliğini de tanımadığını ilan etti. Böylece Oslo sürecinin tam bir kandırmaca olduğu ortaya çıktı.
İkinci intifada
28 Eylül 2000’de İkinci İntifada patlak verdi. Likud Partisi’nin başkanı Ariel Şaron, Müslümanlarca kutsal sayılan ve Kubbetü’s Sahra ile El Aksa Camii’nin bulunduğu Haremülşerif’i ziyaret etti. Ariel Şaron’u protesto eden Filistinlilerin üzerine ateş açıldı. İsrail kolluk güçlerinin açtığı ateş sonucu 7 Filistinli öldürüldü, onlarcası yaralandı. Bu olaylar İkinci İntifadanın fitilini ateşledi. İkinci İntifadanın ilk sekiz ayında ölen Filistinlilerin sayısı 440’ı, İsraillilerin sayısı ise 77’yi buldu. Bu süre içinde yaklaşık 13 bin Filistinli de yaralandı.
İkinci İntifada döneminde, Hamas, Tel Aviv, Kudüs ve Netanya’da düzenlediği intihar saldırılarında 65 kişi yaşamını yitirdi. 25 Şubat 1994’te Baruch Goldstein isimli bir Yahudi, Halil İbrahim Camisi’nde sabah namazını kılan Filistinlilere ateş ederek elli Filistinliyi öldürdü. Batı Şeria’daki Cenin mülteci kampına saldıran İsrail ordusu 1300 Filistinliyi katletti. 3 Nisan’dan 15 Nisan 2002’ye kadar süren saldırıda, Filistinliler büyük bir direniş sergiledi. Siyonistler, Cenin kampındaki binlerce Filistinliyi teslim alamadan geri çekilmek zorunda kaldılar. Başından beri “silahlı bir ayaklanma” olan ve kısa zamanda Filistin otonom bölgesinin sınırlarını aşarak İsrail’e yayılan İkinci İntifada Şubat 2005’te, Mısır’ın Şarm El Şeyh kentinde, Mahmut Abbas ve Ariel Şaron arasındaki ateşkes anlaşması ile “resmi olarak” sona erdi.
Filistin Ulusal Haber Merkezi’nin verilerine göre; İkinci İntifada döneminde İsrail Ordusu 4032 Filistinliyi öldürdü, 44.666 kişiyi yaraladı. İkinci İntifada döneminde 750 çocuk öldürüldü. Ayrıca İsrail ordusunun Filistinlilerin evlerine ateş açması sonucu 732 erkek, 262 kadın Filistinli yaşamını yitirdi. İsrail ordusu Filistin güvenlik güçlerinin 344 üyesini, 817 öğrenci ve öğretmeni öldürdü. Rapora göre; 325 Filistinli düzenlenen suikastlar sonucu öldürüldü.
Filistin seçimleri
22 Ocak 2006’da Filistin’de seçimler yapıldı. Seçimlere katılım %77 oldu. 132 üyeli Filistin Parlamentosu’nda Hamas 76 sandalye kazandı. El Fetih ise ancak 43 sandalye kazanabildi. Geri kalan sandalyeler, bağımsız ve diğer gruplar arasında paylaşıldı. Seçim sonuçlarının açıklanmasıyla dünya şoka girdi. Çünkü hiç kimse Hamas’ın bu kadar oy alabileceğini beklemiyordu. Batılı emperyalistler, seçimlerde El Fetih’in zaferle çıkacağını bekliyorlardı. Filistin halkı oylarıyla açgözlü, yiyici ve rüşvetçiliklerini yakından tanıdığı El Fetih’i cezalandırdı.
Emperyalistler ve Siyonist İsrail devleti açısından beklenmeyen bu sonuç ertesinde emperyalist güçler önce Hamas’ı hizaya çekme girişimlerinde bulundular. Hamas’a derhal İsrail’in devlet olarak tanıma ve İsrail’e karşı her tür şiddet eylemini kınadığını açıklaması talepleri getirildi. Bu talepler konusunda Hamas’ın açık bir tavır koymadığı görüldüğünde, Filistin’e yapılan tüm yardımların durdurulduğu açıklandı. Yardımların kesilmesiyle devlet memurlarının maaşlarını ödemeyen Hamas hükümeti ile El Fetih karşı karşıya geldi.
ABD ve AB gibi Batılı emperyalistler, Hamas’ın “terörist” bir örgüt olduğunu savunup meşru bir siyasal aktör olarak kabul etmeyi reddettiler. Bunun üzerine Mahmud Abbas ve İsmail Haniye, yönetimde birlik kurma anlaşmasını duyurdular; ancak müzakereler, yeni oluşturulacak kabinenin İsrail’e karşı nasıl bir tavır sergileyeceği konusunda tıkandı. Mahmud Abbas, İsrail’in yanı başında mini bir Filistin devletinin kurulacağını savunuyordu. Hamas ise işgalci İsrail’in Filistin topraklarında var olma hakkını reddediyordu. El Fetih ile Hamas arasındaki bu anlaşmazlıklar Gazze sokaklarına şiddet olarak yansıdı. İki taraf arasında kanlı çatışmalar yaşandı. Mısır, Türkiye ve Katar, El Fetih ve Hamas arasındaki çatışmaların sona ermesi için aracılık yaptı. Müzakereler sonucunda Hamas ve El Fetih, bir birlik hükümeti kurma yolunda uzlaşmaya vardı. Ancak El Fetih seçimlerin yenilenmesi çağrısında bulundu.
29 Mart 2006’da Hamas’ın kurduğu hükümet göreve başladı. El Fetih hükümete katılmayı reddetti. Hükümeti tanımayan İsrail, Gazze’yi tümüyle ablukaya aldı. Bu arada tecrit duvarının yapımına hız verildi. İsrail ajanları 14 Mart’ta Eriha hapishanesini basarak Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin (FHKC) Genel Sekreteri Ahmed Saadat ve arkadaşlarını ([2]) kaçırdı. Bunun üzerine Filistin’de büyük gösteriler yapıldı. 25 Haziran’da direnişçilerin bir İsrail askerini esir alması üzerine İsrail bir yandan Hamas üyesi milletvekili ve bakanları tutuklarken, diğer yandan da Gazze’ye büyük bir saldırı başlattı. Bu saldırı dalgası Lübnan’a kadar genişledi.
Şubat 2007’de Gazze’de çatışmalar yeniden başladı. Suudilerin arabuluculuk yapması ile taraflar Mekke’de bir araya geldi. Batılı emperyalistlerin de desteğiyle uzlaşmaya varıldı. Bunun üzerine İsmail Haniye ve kabinesi istifa etti ve kısa bir süre sonra yeni hükümet kuruldu. Kısa bir süre sonra El Fetih ile Hamas arasında çatışmalar yeniden başladı. İsrail, Haziran 2007’de Gazze’ye yeniden saldırdı. İsrail saldırısı ile birlikte Gazze tümüyle Hamas’ın kontrolüne geçti. Geriye El Fetih’in kontrolünde, işgal edilmiş Batı Şeria kaldı. El Fetih ile Hamas arasında kan davasını durdurmak amacıyla 4 Mayıs 2011’de Kahire’de bir birlik anlaşması imzalandı. Birlik anlaşması ile Gazze Şeridi ile Batı Şeria fiilen bölündü. Kahire anlaşmasıyla Hamas ile Fetih arasındaki kavga da sona erdi.
Sonuç olarak
İsrail, Ortadoğu’da emperyalizmin en başta da ABD emperyalizminin güdümünde bir saldırı üssüdür. Siyonist devletin saldırıları en başta Filistinliler olmak üzere tüm halklara karşı saldırılardır. Gazze Şeridi’nin Hamas’ın kontrolüne geçmesiyle birlikte sürekli olarak Siyonist devletin saldırılarına maruz kaldı.
Hamas, yer yer terörist eylemlere başvurmaktadır. Terörist eylem, asker-sivil, suçlu-suçsuz ayrımı yapmadan, sivil hedefleri de vuran eylemler. Sivil hedefler daha kolay olduğu için, öncelikle ve özellikle sivil hedefler vurulmakta ve sivilleri vurma üzerinden İsrail’e baskı yapıldığı sanılmakta, İsrail’i dize getirmek adına tüm İsrailliler hedef alınmaktadır.
Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e karşı başlattığı saldırıda terörist eylemlere başvurduğu ve savaş suçları işlediği çok nettir. İsrail’in güneyinde Gazze sınırına yakın bir bölgede yer alan bir çölde düzenlenen Supernova müzik festivali, Hamas’ın ilk hedeflerinden biri oldu. Hamas, asker sivil ayrımı yapmadan yüzlerce insanı öldürdü, kesin olarak bilinmeyen sayıda insanı rehin aldı. Hamas’ın ayrımsız Yahudi olarak değerlendirdiği insanlara yönelik katliamı hangi gerekçe ile yaparsan yapsın terörist bir eylemdir. Rastgele sokaklarda vurulan siviller, bir müzik festivalinde kaçırılanlar, Gazze’de teşhir edilen rehinelerin görüntülerinin sosyal medyada yayınlanması, rehin İsrail askerlerinin çıplak görüntülerinin sosyal medyaya servis edilmesi, rehineleri öldürme tehditlerinin savrulması vb. vb. barbarlıktır/savaş suçudur!
Hamas, işgalci siyonist İsrail devletine karşı yıllardır bir mücadele yürütmektedir. Hamas’ın işgalci İsrail devletine karşı mücadelesinin ulusal kurtuluşçu bir yönü var. İşgale karşı ulusal kurtuluşçu bir yönün olmasında, Hamas’ı bir bütün olarak desteklediğimiz sonucu çıkarılmamalıdır. Hamas, faşist, radikal İslamcı, anti-semit örgüttür. Hamas, Siyonizm’e karşı mücadele adı altında Yahudi düşmanlığı yapmaktadır. İsrail zulmüne karşı bizim dayanışmamız Filistin halkıyladır.
İslamcı-gerici-dinci bir Filistin devletinin kurulması bizim hedefimiz değildir. Hamas vb. örgütlerin egemen olduğu bir Filistin devleti, Filistin işçileri-emekçileri için kurtuluş değildir. Filistin emekçileri için kurtuluş, işçi sınıfı önderliğinde özgür, birleşik, demokratik bir Filistin’dir. Filistin, süreç içerisinde sınıf mücadelesi yoluyla sosyalizme yürüyecektir. Özgür Filistin için ilk ön şart İsrail işgalinden kurtulmaktır. Bu asgari hedef varmak için işgale karşı mücadelede yer alan bütün güçlerin ittifakı gereklidir.
Kuzey Kürdistan-Türkiyeli Bolşevikler, Filistin halkının İsrail işgaline karşı haklı mücadelesinin yanındadır. Bu mücadelede desteğimiz, radikal dinci gruplara değil Filistin halkına ve komünist ve devrimci güçleredir. Bugün dünyanın her yanında halklar İsrail’in saldırısına karşı Filistin halkına desteğini haykırıyor. Bizzat İsrail’in kendi içinde İsrail’in katliamlarına karşı çıkan gösteriler yapılıyor. Bütün dünyada, Filistin halkının yalnız olmadığı şiarları haykırılıyor. Bu şiarları haykırmak ve daha da ileriye taşımak gereklidir.
Kuzey Kürdistan-Türkiyeli Bolşevikler, Filistin halkı ile dayanışmasını dile getirirken aynı zamanda anti-semitizme karşı mücadele eder. Siyonist İsrail’in hunhar saldırılarına, Siyonizm’e karşı çıkmak adına yaygınlaştırılan Yahudi düşmanlığına karşı çıkar. Düşman, Yahudiler değil, siyonist İsrail devletidir. Düşman Siyonist İsrail devletinin emperyalist destekçileridir, emperyalizmdir.
SİYONİST İSRAİL GAZZE’DEN DEFOL!
DERHAL ATEŞKES İLAN EDİLMELİDİR!
KAHROLSUN SİYONİZM! KAHROLSUN ANTİ-SEMİTİZM!
YAŞASIN ÖZGÜR, DEMOKRATİK, BİRLEŞİK FİLİSTİN!
YAŞASIN FİLİSTİN DEVRİMİ!
YAŞASIN PROLETER ENTERNASYONALİZMİ!
10 Kasım 2023
[1] Balfour Deklarasyonu, Lloyd George’un başbakanlığındaki Britanyalı savaş kabinesinde dışişleri bakanı olan Arthur Balfour’un girişimiyle başlatılan ve sonuçta Filistin’de bir Yahudi devletinin -İsrail- kurulmasıyla sonuçlanan girişimdir. 1917 yılındaki bu deklarasyon, ilk Balfour Deklarasyonudur. Balfour’un girişimiyle 1926 yılında, Britanya sömürgeleri hususunda ikinci bir Balfour Deklarasyonu yapılmıştır. (Wikipedia)
2 17 Ekim 2001’de FKHC militanları İsrail Turizm Bakanı’nı Kudüs’te öldürdü. FKÖ, FKHC lideri Ahmed Saadat ve dört yardımcısını Ocak 2002’de tutuklayarak hapse attı. 14 Mart 2006’da İsrail ajanları Eriha hapishanesini basarak Ahmet Saadat ve yardımcılarım kaçırıp İsrail’e götürdü. Ahmed Saadat ve yardımcılarına 18 yıl hapis cezası verildi.