Irkçılığa, cinsiyetçiliğe, faşist saldırılara, devlet baskılarına karşı her yerde- Örgütlenme! Örgütlenme! Örgütlenme!
Fransa’da 17 yaşında bir genç trafik kontrolü sırasında polisin “dur“ ikazı karşısında durmayınca, polis kurşunuyla öldürüldü! Bu olay, öncelikle Paris (Nanterre) bölgesinde gençlerin ayaklanmasına yol açtı ve daha sonraki günlerde Fransa’nın çeşitli bölgelerine sıçradı. Sekiz gün süren ayaklanmalarda binlerce genç gözaltına alındı, bir genç ağır yaralandı. Bir genç aldığı darbe sonucu Marseille bölgesinde yaşamını yitirdi, yüzlercesi yaralandı. Yani Fransa polisi ayaklanmaya sebep olan şiddet ve ölüme rağmen durmadı.
Fransa’da polis şiddeti Avrupa’nın diğer ülkelerine göre çok daha fazla. Fransa’da polis şiddeti „Sarı Yelekliler“ hareketinden bu yana ve geçtiğimiz son üç aylık emeklilik yasasına karşı yürütülen protestolardan beri çok daha yoğunlaşarak şiddetlendi. Hükümetin yöntemi protestolara izin veriyormuş gibi yapmak, fakat eylemlerde plastik mermi ve gaz kullanımıyla, toplu gözaltılar ile eylemleri bastırmak şeklinde oluyor.
Öyle ki, kronolojik olarak baktığımızda 2017-2020 yılları arasında her sene polis tarafından öldürme olayları artarak çoğalmıştır. Örneğin 2017 yılında 14 öldürme olayı 2020’de 32 öldürme olayına kadar çıktı. Tabii ki polisin, jandarmanın bu cesareti Fransa devletinin bir polis devleti olmasından kaynaklanıyor. Hükümet politikası polisi, jandarmayı yönlendiriyor, ırkçı, İslamofobik bir politika yürütülüyor. Tabii ki, çok ırkçı yabancılar politikası da unutulmamalı. Zaten bu ayaklanma gündeme gelmeseydi hükümet yaz aylarında yeni bir yabancılar kanununu meclisten geçirecekti. Bunun hazırlıklarını yapıyordu.
Bu ayaklanmanın geri planındaki en önemli nedenlerden biri Fransa’nın bütün büyük şehirlerinin çeper bölgelerindeki gettolaştırmanın olması. Özellikle Arap kökenli Müslüman gençlere karşı özel bir ırkçılık politikasının işlenmesi. Bu ayaklanmada hasar gören binalara bakıldığında bunlar genelde okullar, belediye binaları gibi halka hizmet veren (ya da vermesi gereken) binalar. Dolayısıyla bu binalara saldırıların sosyal devleti hedef alan saldırılar olduğu gibi bir sonuç çıkarılabilir. Fakat, gerçeklik başka. Bizzat hükümet politikalarıyla sosyal devlet ortadan kaldırılmaya çalışılıyor ve buna yabancıların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde uzun süre önce başlatılmış olmasının büyük payı var. 2000’li yılların başından bugüne kadar yavaş yavaş bu bölgelerde posta, okul, belediye hizmetleri önemli ölçüde ortadan kaldırıldı. Bu hizmetlerin bir bölümü salt internet üzerinden sunuluyor, ancak bunlara ulaşmak hiç de basit değil. Buna bir de Fransızca diline hâkim olmama da eklenince durum daha da kötüleşiyor.
Eğitim sistemi bu bölgelerde oldukça ırkçı, bu gençleri dışlayan, onların zekâsını, kapasitesini sorgulayan bir temelde. Onları en iyi hâlde kol gücünün yoğun olduğu mesleklere yönlendiriyorlar. Bütün bu zorluklara rağmen kalifiye bir meslek eğitimi almayı başaran gençleri bu sefer de iş bulma sorunu bekliyor. Bu gençler, şovenizmi, ırkçılığı eğitimden başlayarak hayatın her alanında yoğun bir şekilde yaşıyorlar.
Bu ayaklanmaların çok haklı bir zemini var. Çok yakın zamanda hükümet halka rağmen emeklilik yasasını geçirdi. Bu hükümet halka rağmen hayat pahalılığını, enflasyonu Covid’den bu yana artırarak sürdürüyor. Hâlbuki biliyoruz ki, enflasyona sebep olduğu ileri sürülen gaz/petrol krizi safsatadan ibaret. Bunun böyle olduğunu görmek için büyük petrol şirketlerinin kârlarına bakmak yeterli.
Bu hükümet ırkçı politikasını her geçen gün daha da yoğunlaştırıyor. Bütün bunlar, gençlerin yaşadıkları mahallelerde her an keyfi polis şiddeti ile karşılaşmaları ve son aşamada 17 yaşındaki bir gencin basit bir trafik kontrolüne itaat etmemesi sonucu öldürülmesi bardağı taşıran son damla oldu.
Sonuç olarak bu ayaklanma gençlerin önderliğinde gerçekleşen ve bu sefer genç kadınların da yoğun olarak katıldığı bir halk ayaklanmasıdır. Kendiliğinden gelişen, örgütlü olmayan bir ayaklanmadır. Gençlerin yoğun olarak devlet binalarına karşı saldırı ve yıkımı örgütsüz işçilerin fabrikada iş makinalarını kırmasına benziyor. Sekiz günlük ayaklanmada Fransız medyasında sürekli bir şekilde yangın ve yıkımlar üzerine haberler yapıldı. 23.878 sokak yangını, 12.031 araba yangını, 2.508 bina hasarı olarak bir bilanço verdiler. Toplam 553 bölgede irili ufaklı ayaklanma, eylem gerçekleşti. Şimdi hükümet, gençleri nasıl bir şekilde cezalandırılacaklarının hesabını yapıyor.
Bütün bu süreçte ana akım medyanın haber politikası dikkat çekiciydi. Yangın ve yıkım haberleri döne döne gösterilirken, buna karşılık eylemlerde polis müdahalesinde ölen gençten, ağır yaralananlardan verilen haberler çok hızlı bir şekilde geçiştiriliyordu. Medyanın haber politikası tamamen gençliğin temelde haklı olan isyanının itibarsızlaştırılmasına hizmet ediyordu. Özellikle Kuzey Afrika (Magrip) kökenli gençliğe karşı ırkçı temelde bir nefretin daha da büyütülmesine yönelik bir söylem söz konusuydu. Öyle ki, bunun sonucu örgütlü ırkçı-faşistler de sokağa indiler ve sokak çatışmalarına ve linç hareketlerine giriştiler.
Halk ayaklanmaları, bu sonuncusu da dâhil, eğer örgütlü değilse, haklı da olsa devlet tarafından bastırılıyor, iç faşistleşme gelişiyor. Bize düşen en büyük görev ırkçılığa karşı sağlam bir politika ile genç kadın ve erkekleri örgütlemektir.
07.07.2023
Fransa’dan YDİ Çağrı okuru