Eylül başında okulların açılması ile beraber yeni atanan Fransa Eğitim Bakanı “büyük” bir önlem aldı! Ve böylelikle öğrencileri “büyük bir radikal İslam saldırısı”ndan, olası bir “bombalama olayından” kurtarmış (!) oldu.
Neydi “abaya?” Neden yasaklandı?
“Abaya” özelde Magripli kadınların giydiği uzun geniş bir elbise. “Abaya”nın ortaokul ve liselerde yasaklanmasının gerekçesi dini (İslam) sembolü temsil etmesi.
Bu yasağın dayanağı, 2004’te çıkarılan ve laikliğin karşıtı olan bütün dini sembollerin yasaklanmasını öngören yasa. Tabii esas sebep o dönemde genç kadınların başörtüsü ile okula gelmelerine yasak koymaktı. Ve bütün eylemlere ve boykotlara rağmen 2004’te bu kanunla yasaklama yürürlüğe girdi. O dönemde de bu genç kadınların giyim kuşam özgürlüğüne bir saldırıydı. Ve özellikle Müslüman genç kadınları hedef alan bir ırkçı saldırı idi. Bunun akabinde 2010 yılında “nikabin” (peçe) yasağı getirildi ve nihayetinde Eylül 2023’te “abaya”yı da yasaklayarak bizi bütün “İslami tehlikelerden” korudular ve de laiklik kurtarılmış (!) oldu.
Nasıl da büyük bir tehlikeden korunuyoruz (!):
Fransa’da 12 milyon ortaokul ve lise öğrencilerinden sadece 298 kız öğrenci “abaya” ile okula gitti ve bunların içinden sadece 67’si “abaya”yı çıkarmayı ret etti ve okula giremediler.
Fransa devleti, din üzerinden ırkçı politikasını sürdürüyor; özellikle ırkçılığı kışkırtıyor ve bunu da yine kadınları kullanarak, onları hedef göstererek yapıyor.
Bir yandan kadın-erkek eşitliği üzerine önlemler alıyor kanunlar geçiriyormuş gibi yapıyor ve bunu yaparken kimi feminist kurumları da kendine alet ediyor. Diğer yandan kadınların özgürlüklerine saldırıyor. “Abaya” giyen kadınlarla yapılan söyleşilerden birinde bir genç kadın “abaya giymesinin sebebinin dini olmadığını sadece vücut hatlarını saklamak istediğini” söylüyor, bir başka genç kadın “devletin kadınları açık seçik giyinmeye zorladığını” söylüyor. Bu hisleri 13-16 yaş arasındaki genç kadınlar dile getiriyor… Bu şekilde, bu yaşlarda ergenlikle beraber zaten kendi vücudunu sorgulama kabullenme sıkıntıları yaşayan bu genç kadınlar olmadıkları/düşünmedikleri bir “dini simgenin” içine sıkıştırılıyor; yani henüz arayışta olan genç kadınlar sindirilmeye çalışılıyor, kendi istedikleri kalıplara koyuluyor. Burada gerçekte söz konusu olan, her seferinde kadınların giyim kuşam özgürlüklerine saldırarak, kadınları hedef göstererek, sözüm ona İslam tehlikesinden korumak adına ırkçı şovenist bir politikadır.
Peki, bu ırkçı-şovenist politika karşısında Fransa’da ki “beyaz “ feministler ne yapıyor?
Feminist kurumların gündeminde genel olarak kürtaj yasaklarına karşı mücadele, PMA’nın (Procreation Medicalement Assistee – Tıbbi Yardımla Üreme) sigorta sağlık hizmetlerine dâhil edilmesi, işyerinde kadınlara yönelik taciz ve tecavüz ile ilgili önlemler duruyor, kurumlar üzerinden mücadele yürütüyorlar. Yanlış anlaşılmasın bunlar elbette haklı ve verilmesi gereken mücadeleler.
Tabii ki bu bir başka tartışma konusu… Kısaca: devletle yapılan anlaşmalar, kabul ettirilen haklar genelde kâğıt üzerinde kalıyor. Örnek verecek olursak “işyerinde taciz ve tecavüz ile ilgili önlem” konusunda: Eğer bir kadın bir erkek şef ya da iş arkadaşı tarafından tacize maruz kalmışsa, şikâyet edebilir, ama tabii ki bunu delillerle şahitlerle kanıtlamak zorunda.
Ne var ki, taciz ve tecavüz genelde kapalı yerlerde, yalnız olunan ortamlarda gerçekleştiğinden bunu kanıtlamak neredeyse imkânsız.
Yine kürtaj konusunda Fransa’da 14 haftalık hamileliğe kadar kürtaj hak, ama bunu yapan doktorlar bunu etik bulmadıklarından birçok durumda kürtaj gerçekleşemiyor. Ayrıca, bütün hastanelerde kürtaj yapılan bölümler kapasite yetersizliği sebep gösterilerek kapatıldı. Yani bu haklar için sürekli uyanık ve mücadeleye hazır olmak gerekli.
Fakat, bütün bunların yanı sıra, nasıl oluyor da, bir genç kadının sadece giyiminde dolayı eğitim hakkı elinden alınıyor ve feministlerin çoğunluğu buna ses çıkarmıyor?!!!
Çünkü bu saldırı sadece Müslüman göçmen kökenli kadınları hedef alan bir yasaklama. Feministler de bu türban, giyim-kuşam kanunu üzerinden yapılan saldırıya hak verir gibi bir konumdalar; açıktan dile gelmeyen bir onaylama söz konusu. Fransız devletinin, Macron hükümetinin İslam karşıtı, ırkçı politikasını onaylar konumdalar.
Kadınların başını örtmesi ya da dini bir şekilde giyinmesi ile laikliğin ve cumhuriyetin elden gittiği propagandası Fransa çapında onay bulan bir propaganda. “Abaya” yasaklamasının hemen ardından “Figaro” (günlük gazete) ve Charlie Hebdo tarafından 2200 kişi üzerinden yapılan bir anketten çıkan sonuç %82 oranla bu yasaklamayı onaylıyor. Bir iki cılız ses dışında solcular ve feministler tavır takınmadı, kınamadı, protesto etmediler.
Dini sebeplerle kapamaya karşı tavır takınırken bir şeyi gözden kaçırmamamız gerek: Örneğin İran’da bir tutam saçı göründüğü için öldürülen Mahsa’ya yapılan saldırı ile Fransa’da zorla “bu giyim şekli değil de başka bir giyim şekli” gibi yasaklama –sonuçları açısından çok büyük fark olsa da– özünde aynı ve bir saldırı söz konusudur. Her ikisinde de kadınların kılık kıyafeti üzerinden siyaset yapılması, kadınların ne giyeceğine ya da ne giymeyeceğine izin verilemez bir müdahale vardır! Feministler kadınların özgürleşmesi ile ilgili mücadele verirken, Fransa’da ki bu haksız ırkçı yasaklamaya sessiz kalmamalıydılar. Bunu yaparak kadınları dinin baskısından kurtarmış olmuyorlar. Söz konusu kadınların özgürlüğü bahanedir! Bu bir ırkçı, erkek şovenisti saldırıdır!
Çıkarmamız gereken sonuçlar
1.Macron hükümeti yazdan önce üç-dört aylık bir süreçte emeklilik yasasını geçirmekle meşguldü. O dönemde belli sözler verdi. Eğitim sektöründeki öğretmen açığı, okullarda malzeme yetersizliği sorunlarına çözüm, sağlık sektöründeki açığı ve ağır şartlarda çalışan sağlıkçıların maaşlarına zam sözü; enflasyona ve hayat pahalılığına karşı mücadelede birinci derecede ihtiyaçlarda fiyat indirimi gibi önlemler getireceğine dair sözler verdi.
Ve dağ fare doğurdu!
İlk yaptığı, yaz aylarında kabinesindeki değişiklik ile yeni eğitim bakanı atadı ve bakanımız “abaya” yasaklaması ile gündemi değiştirdi.
Sağlık sektöründe zam yerine bir seferlik alım gücü primi sözü verdi.
Enflasyon ve alım gücü ile ilgili fiyatlarda inme bir yana pahalılık %10-15 daha arttı.
2.Feministlerin tavrı konusunda: Reformlar için mücadele ederken sistemin yıkılmasını hedef almamız gerekir. Esas hedefimizin devrim mücadelesi olmak zorundadır. Kapitalizme, emperyalizme karşı mücadele ile birleştirmemiz gerekli, yoksa sadece reform için verilen mücadeleler bugün kazanılan hakların yarın burjuvazi tarafından keyfi bir şekilde ortadan kaldırılması ile sonuçlanır.
İşte küçük burjuva feminist kadınlarla devrim mücadelesi yürüten, soruna sınıfsal yaklaşan kadın guruplarının arasındaki fark budur! Devrimci-komünist kadınlar reformları devrime giden yolda bir araç olarak görür ve toplumu geliştirmesi/ilerletmesi amacı ile mücadele verir.
3.“Abaya” yasaklaması bize bir daha gösterdi ki, dinde kadının yeri-konumu kadının üzerindeki dini baskının şekli pratiği her ülkede değişiklik arz ediyor. Bu konuda da açık bir mücadele biçimi bulmamız gerekiyor. Özelikle Fransa’da 2004’te eşarp yasaklaması ile başlayan üstelik ergen ve genç kadınları hedefleyen ve temelde ırkçı olan bu yasaklamalara karşı mücadelemizi yükseltmek ve diğer yandan Fransa’da bütün halkın diline pelesenk olmuş olası bir İslam tehlikesi konusunda eğitim yapmak, İslam fobi ile İslam arasındaki farkları açık bir şekilde ortaya çıkarmak önemli burada.
“Özgürlükler ülkesi Fransa’da” kadınların ne giyeceği, nasıl giyineceğini dikte etmek ikiyüzlülüktür!
Sonuç olarak “İslam dini tehlikesi”ni bahane göstererek kadınlara saldırılmasına karşı mücadeleyi yükseltelim!
Kadın vücudunun, özgürlüğünün burjuvazinin politikalarına alet edilmesine karşı mücadeleyi yükseltelim!
Okullarda “abaya” yasağı ırkçı şovenist bir yasaklamadır ve özellikle genç kadınları hedef almaktadır.
Irkçılığa ve şovenizme karşı acil bir şekilde birleşip mücadeleyi yükseltelim!
23 Eylül 2023