Yargıtay’ın, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) hak ihlali kararına karşın Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili Can Atalay’ı tahliye etmemesi, AYM kararını uygulamaması, AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması ile başlayan yargı tartışması/krizi sürüyor.
Tartışmaya katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan AYM’ni hedef aldı ve yeni Anayasa çağrısı yaptı.
“Yeni anayasa meselesini ısrarla gündemde tutmamızın, günlük siyaset söylemi değil, hayati bir konu olduğu, bu vesileyle herhalde daha iyi anlaşılmıştır.”
Yüksek yargının iki kurumu arasında yaşanılan yetki tartışmasını da, AKP ve Erdoğan yeni Anayasa için gerekçe olarak kullanıyor.
Gerçek şudur:
Türkiye’de burjuva hukuku uygulanmamaktadır.
Burjuva anlamda hukuk rafa kaldırılmıştır.
Yargı tamamen yürütmenin emirleri doğrultusunda hareket etmektedir. Yürütme talep etmekte, yargı gereğini yapmaktadır. Lafa gelince “yargı bağımsız” olmaktadır. Lafa değil icraata bakıldığında, olan bitenin hukuk ile bir ilgisinin olmadığı, fakat guguk ile hayli bir ilişkisinin olduğu görülecektir.
Bu da yeni bir durum değildir.
Kuzey Kürdistan/Türkiye de bütün Cumhuriyet dönemi boyunca yargı her zaman doğrudan siyasi iktidar ile iç içe olmuştur. Bunun tek istisnası AKP’nin siyasi iktidarı ele geçirdiği ve fakat henüz yargı aygıtını ele geçirememiş olduğu dönemdir. Bu halde de yargı onu elinde tutan Kemalist yargı elitinin; daha sonra özellikle 12 Eylül 2011 Anayasa referandumu ertesinde yapılan değişikliklerle HSYK da egemen hale gelen cemaatin, AKP ile iktidar mücadelesinde dayandığı kale olmuştur. Şimdi de yargı esas olarak AKP’nin elindedir.
Yasalar karşısında herkesin eşit olduğu bir durum hiç yaşanmamıştır. Yargı bürokrasisinde “dayısı” olanlar, rüşvetle işini yaptırabilenler; siyasi baskı ile işini yaptırabilenler vb. için yasalar onlara uygun bir şekilde yorumlanıp uygulanmıştır.
Maddi ve manevi işkence, mahkumiyet kararı olmaksızın uzun tutukluluk süreleri kural dışı değil, kural olmuştur. “Karakolda doğru söyler, Mahkemede şaşar” Osmanlıdan bu yana işkencenin yaygın kullanımını iyi ifade eden bir özdeyiştir.
Sanıklar bütün toplumda en baştan suçlu olarak ilan ve teşhir edilmiştir ve edilmektedir.
Davalarda yasal yollarla elde edilmiş olmadıkları açık olan “delil”ler, mahkumiyet kararlarında temel alınmıştır. vs.
Bu yüzden ülkelerimizde burjuva anlamda hukuktan söz etmek yanlıştır.
Ülkelerimizde en başından bugüne kadar hukuk adına uygulanan hukuksuzluktur. Hukuk denen şey guguktur ülkelerimizde.
İşte İstiklal Mahkemeleri hukuku, işte tek parti hükümeti dönemi CHP parti hukuku, İşte 50-60 yılları arasında DP parti hukuku, İşte 27 Mayıs hukuku, İşte 12 Mart hukuku, İşte 12 Eylül hukuku, işte Gülen cemaati hukuku ve işte şimdi AKP hukuku. Hepsi guguk aslında.
Yargı karşısına çıktıklarında hukuk adına haksızlığa uğrayanlar, her dönemde, haklı olarak adaletsizlikten, hukuksuzluktan yakındılar. Egemen sınıfların kendi aralarındaki iktidar dalaşlarında da “hukuk” birbirlerine karşı bir silah olarak kullanıldı. Onların anda iktidar mücadelesinde alta düşen kesimi de hukuksuzluktan nasibini aldı. Fakat kendileri üste çıktıklarında şikayetlendikleri şeyi yaptılar.
AKP iktidara gelene kadar, Kemalist devlet yargı yoluyla da onların iktidar olmasını engellemek için her şeyi yaptı. AKP şikayetlendi.
AKP siyasi iktidarı ele geçirdikten sonra bütün devlet kurumlarında olduğu gibi yargıda da kendi egemenliğini kurma yönünde adımlar attı. Bunun için Gülen cemaati ile birlikte hareket etti. Esasta bir kadro hareketi olan Gülen cemaati yargıda Kemalist egemenliğin kırılmasında AKP iktidarı eliyle en önemli mevkilere yerleştirildi. Yargı Gülen cemaati tarafından, AKP’nin kesin siyasi sahiplenmesi ve desteğiyle, adım adım ele geçirildi. Ve yerleşik Kemalist askeri ve sivil bürokrasinin egemenliğinin tasfiyesinde bir kılıç olarak işlev gördü.
Bugün yüksek yargı esas olarak AKP’nin elindedir. Yüksek yargının bir kurumu olan AYM’nin AKP’nin hoşuna gitmeyen kimi kararlar vermesi bu gerçeği değiştirmiyor.
Sınıflı bir toplumda sınıflar üzeri, tarafsız, toplumun bütün sınıflarından, katmanlarından tüm bireylerine karşı eşit davranarak adalet dağıtan bir hukuk olmaz.
Burjuvazinin egemen olduğu sınıflı toplumlarda burjuva hukuku egemendir. Burada hukuk esas olarak burjuvazinin işçi sınıfı ve emekçiler üzerindeki diktatörlüğünün bir aracıdır. Burjuvazinin yasalarla da garanti altına alınmış iktidarını sürdürmenin, ona yasal meşruiyet görüntüsü vermenin bir aracıdır. En ileri burjuva demokrasisinde bile, burjuva hukuku işçi sınıfı ve emekçiler karşısında burjuvazinin haklarını savunur.
İşçi sınıfı diktatörlüğünde de hukuk tabii ki “tarafsız” olmayacaktır. Burjuvaziye karşı işçi ve emekçilerden yana olacaktır.
Gerçek hukuk için de işçilerin, emekçilerin iktidarı gereklidir!
11 Kasım 2023