Bileşeni olduğumuz Halkların Demokratik Kongresi (HDK) 12. Genel Kurulu “Faşizme ve sömürüye karşı demokratik meclislerde birleşelim. Örgütlü ve özgür toplumla yeni yaşamı kuralım” şiarıyla 29 Ocak’ta İstanbul Kongre Merkezinde yapıldı.
Genel Kurul bir dakikalık saygı duruşu ile başladı.
Genel Kurulu, Tülay Hatimoğulları, Erdoğan Yılmaz, Mert Kavaklı, Gurbet Aydoğan ve Sedat Şenoğlu’ndan oluşan divan yönetti.
HDP Milletvekili Tülay Hatimoğulları divan adına kongre açılış konuşması yaptı.
Konuşmada, Türkiye -Kuzey Kürdistan ve dünyada öne çıkan politik ve ekonomik gelişmeler değerlendirildi. Dayanışmaya ve ortak mücadeleye vurgu yapıldı.
Her yıl olduğu gibi, bu yıl da Genel Kurul öncesi gün HDK 12. Kadın Konferansı gerçekleştirildi. Açılış konuşmasının ardından bir kadın arkadaş Kadın Konferansının sonuç bildirgesini okudu. Yapılan konuşmada dünya çapında gelişen kadın hareketlerinin gündemi ve mücadelesi, erkek egemen kapitalist sistemin kadınlara uyguladığı baskılar, özel olarak İran’da kadınların önderliğinde gelişen halk hareketi ve tüm dünyada kadın haklarına dönük yaşanan saldırılar dile getirildi. Kadın mücadelesinin önemine ve kadın örgütlenmesine vurgu yapıldı.
Konuşmanın ardından, Urfa Adliyesi önünde adalet mücadelesi yürüten Şenyaşar ailesinin gönderdiği mesaj ve Sebahat Tuncel’in Genel Kurul’a gönderdiği mesajı okundu, mesaj okunurken Jin Jiyan Azadi sloganı atıldı.
Konuşmaların ardından Faaliyet Raporu aktarıldı. Bu yıl faaliyet raporu basılmamış, onun yerine HDK’nin Tüzüğü ve Programı basılmıştı. Bunlar delegelere ve katılımcılara dağıtıldı.
Kürsüden okunan faaliyet raporuna bakıldığında, geçen yıldan bu yana HDK oluşumunun ana fikri olarak merkeze konulan “meclis tipi örgütlenme”ler konusunda kayda değer bir gelişmenin olmadığını tespit etmek yanlış olmaz. Yerinde sayma durumu devam ediyor.
İki dönem arasında HDK adına yapılan az sayıdaki çalışmalar da, esas olarak genel siyasi politik çalışmaların bir parçası olarak yürütülen çalışmalar.
Faaliyet raporunun ardından delegelere söz verildi. Bu bölümde konuşan delegelerin önemli bir kısmı AKP/MHP ittifakı ve “Erdoğan rejimine” karşı mücadeleyi merkeze koyan konuşmalar yaptılar. Delegelerin bir kısmı, HDK’nin yaşadığı açmazın nasıl ortadan kaldırılabileceği üzerine konuştu. Bu konuşmaların içeriğinin esası ise HDK fikriyatının yeterince anlaşılamadığı, önemsenmediği, yeterli çalışmanın yürütülmediği, sorumluluktan kaçan bir tavrın söz konusu olduğu şeklinde özeleştirel değerlendirmelerdi.
Yapılan konuşmalarda HDK’nin şimdiden seçimler sonrasında nasıl bir hat izleyeceği konusunda oturup kafa yorması gerektiği belirtilirken, bundan somut olarak ne anlaşılması gerektiği pek anlaşılamadı. Bazı konuşmalarda üçüncü yol siyaseti önerilirken, bununla da tam olarak ne kastedildiği anlaşılmadı. Açık olan bir şey vardı, o da bu “üçüncü yol”un son tahlilde başını millet ittifakının çektiği burjuva siyasetinden bağımsız olmadığı idi.
Sadece iki delege faşizmin AKP/MHP ile başlayıp AKP /MHP ile bitmeyeceğini, bundan öncekilerin de farklı bir siyaset izlemedikleri, elde edilen tüm kazanımların ise geçmişte ve şimdi verilen devrimci mücadele ile mümkün olduğunu, gerçek yolun devrimci siyaset olduğunu söyleyerek az da olsa içimize su serpti.
Biz de bu bölümde YDİ Çağrı adına şu konuşmayı yaptık:
“Arkadaşlar, yoldaşlar!
HDK’nin 12. Genel kurulunu Yeni Dünya İçin Çağrı adına selamlıyor, çalışmalarında başarılar diliyoruz.
Yeni bir “tarihi” seçim sürecine girmiş bulunuyoruz.
Bu seçimler Cumhur ve Millet İttifakı açısından çok önemli. Çünkü seçimler hangi burjuva ittifakın iktidara geleceğini belirleyecektir.
Seçimin sonuçları egemen sınıfların Türkiye’yi Batılı emperyalist kampın küçük ortağı olarak emperyalistleştirme iddiasında olan kesimi ile Türkiye’yi kendi başına, relatif bağımsız bir emperyalist güç hâline getirme iddiasında olan kesimi arasında yürüyen dalaşın gidişatını belirlemede önemli bir rol oynayacaktır.
İktidarıyla muhalefetiyle burjuva siyaseti kitleleri seçimlere hazırlıyorlar.
Esasta burjuva siyasetin kendi arasında oynadığı seçim oyununda işçilere, emekçilere biçilen rol seçim sandığına gitmek, iki seçim arasında hangi burjuva kliğin sömürmesine karar verme rolüdür.
Bu oyunda kazanan hangi burjuva klik olursa olsun, kaybeden hep işçiler, emekçiler, ezilenlerdir.
Bugün kitlelerde hayat şartlarının kötüleşmesine, fiyatların yükselmesine, yoksulluğun artmasına, işsizliğin tavan yapmasına, artan baskılara vb. bağlı olarak gelişen bir hoşnutsuzluk var.
Burjuva klikler kitlelerin bu hoşnutsuzluğunu kendi iktidar dalaşlarında bir manivela olarak kullanarak, hoşnutsuzluğu rakiplerine yöneltip kendisini alternatif olarak sunabiliyorlar.
Burjuva siyaseti kitlelerin biriken/yükselen öfkesinin kapitalist sisteme yönelmesini engellemeye çalışıyor, sorunları çözeceklerinin propagandasını yapıyorlar.
Bu çarkın kırılması gerekiyor.
Faşizmin hüküm sürdüğü, seçilmiş yüze yakın HDP Belediye Başkanının görevden alındığı, HDP Eş Genel Başkanlarının ve binlerce HDP siyasetçisinin hapislerde tutulduğu, HDP hakkında Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davasının yürütüldüğü, her türlü hak arayışının faşist yöntemlerle bastırılmaya çalışıldığı Türkiye’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin faşizme meşruiyet kazandırmak dışında hiçbir işlevi olmadığı görüşündeyiz.
Cumhurbaşkanlığı seçimi egemen sınıfın iki faşist blokunun adaylarından birinin seçileceği bir seçim olacaktır.
Cumhurbaşkanı seçimi, halk açısından iki kötü arasında tercih yapma seçimi olacaktır.
Bugün ki güç dengesinde sol demokrat bir adayın seçilme şansı yoktur.
Sol demokrat bir adayın işlevi de pratikte bu seçime demokratik meşruiyet kazandırma olacaktır.
Bu nedenle cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmanın en başından reddedilmesi doğru olandır.
Aslında devrimcilerin ve solun bugünkü güç dengesinde cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki işlevinin en iyi hâlde seçimleri ikinci tura taşımakta araç olmak, ikinci turda da Millet İttifakı’nın adayının seçilmesini sağlamak olacağını görüyoruz.
Bu yüzden cumhurbaşkanlığı seçimlerine “girmenin” en baştan reddedilmesi gerektiğini, halka bunun gerekçeleriyle açıklanmasının en doğru tavır olacağını düşünüyoruz.
HDP’nin Cumhurbaşkanlığı seçiminde kendi adayını göstermesi doğrudur. HDP’nin Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turuna kalacak Cumhur ve Millet İttifakı adayına destek vermeyeceğini bugünden ilan etmesini öneriyoruz.
Zira Cumhur ve Millet İttifakı arasında Türkiye’de hüküm süren burjuvazinin iktidarını sürdürme konusunda bir çelişme, bir fark yoktur.
İki ittifak da kapitalist düzen partilerinin ittifakıdır.
Milletvekili seçimlerinde HDP’nin, veya kapatılması hâlinde onun yerini alacak partinin çok sayıda milletvekili çıkarma imkânı vardır. Bu imkânın kullanılması HDP açısından doğrudur. Burada cevaplanması gereken soru şudur: HDP’nin seçimlere girip çok sayıda milletvekili ile yasa yapma dışında, faşizme geçirilmiş örtü olma dışında bir fonksiyonunu olmayan parlamentoya girmesinin, sisteme demokratik kılıf geçirme konusunda sisteme kazandıracağı demokratik meşruiyet görünümün götürüsü ile HDP milletvekillerinin mecliste sisteme karşı yürütecekleri faaliyetlerin getirisi karşılaştırıldığında, hangisi daha ağır basmaktadır? Bizce ağır basan yan birincisidir, ki şimdiye kadar pratiğin bunu yeterince gösterdiğini düşünüyoruz. Bu işin götürüsü getirisinden fazladır. Seçilecek milletvekillerinin parlamentoda harcayacakları zamanı, dışarıda alttan örgütlenmeyi ilerletmek için kullanmaları çok daha yararlı olacaktır.
Bizler Burjuva partilerden, burjuva ittifaklardan bağımsız sınıf mücadelesinde ısrar etmeliyiz.
Bağımsız siyasetimizle ortaya çıkıp halka gerçek bir alternatif sunmalıyız. Evet bugünkü güç dengesinde kısa sürede halkın iktidarı kurulamaz. Fakat uzun vadede işçilerin, emekçilerin iktidarının, burjuvazinin faşist iktidarının gerçek alternatifi olduğunu göstermiş oluruz.
İşçilerin, emekçilerin, ezilenlerin hâkim sınıfların tüm kesimlerine karşı, burjuvazinin tüm kesimlerinden kendini kesin hatlarla ayıran, kendi bağımsız devrimci çizgisiyle halka alternatif olarak kendini sunan, bağımsız mücadele cephesini yaratmalıyız..
Bu bilinçle diyoruz ki:
Çözüm seçimlerde değil devrimdedir!
Ne cumhur ne millet ittifakı! Tek yol devrim!”
Genel Kurul’da bir kez daha seçimler somutunda HDK bileşenleri ile taban tabana zıt bir siyasi yaklaşım ve değerlendirmelere sahip olduğumuzu gördük.
Hatta HDP’nin bu kadar baskı karşısında, yasa yapma dışında bir fonksiyonu olmayan meclisten çekilip bağımsız kitle çalışması yürütmesi gerektiği şeklindeki önerimiz bir delege arkadaşla sonrasında yaptığımız sohbette “illegal bir örgüte tavsiyeler” olarak değerlendirildi.
Konuşmaların ardından karar tasarılarına geçildi.
Az sayıdaki karar tasarılarından öne çıkanlar noktalar; Tüzük ve Programın Kuzey Kürdistan Türkiye’de konuşulan tüm dillere çevrilmesi, Türkiye Konferansının gerçekleştirilmesi, bir halklar festivalinin düzenlenmesi, yayın ve iletişimde çok dilliliğe önem verilmesi.
Bunun dışında “barışın toplumsallaştırılması” şeklinde genel bir siyasi hedefi belirleyen, çerçeveyi aşan bir karar tasarısı kabul edilirken, kira ve kiracılık, mülk ve mülksüzlük sorunundan yola çıkarak “barınamayanlar meclisi” önerisi ise reddedildi.
Barınma sorunu konusunda, meclis tipi örgütlenme yerine, HDK’nin bu sorunu gündemine alıp bu alanda çalışma yürütmesi kararlaştırıldı.
Karar tasarılarının ardından Genel Kurul sonuç bildirgesi okundu. Ardından HDK eş sözcüleri Esengül Demir ve Cengiz Çiçek birer konuşma yaptı.
Müzik dinletisine hazırlık yapılırken, kitle ile birlikte HDP eş başkanları Pervin Bulan ve Mithat Sancar salona geldi. Kitleyi selamladı. HDP adına sadece Mithat Sancar bir konuşma yaptı.
Mithat Sancar’ın ajitatif konuşması kitle tarafından sık sık atılan sloganlarla kesildi.
Yaklaşık 350 kişinin katıldığı Genel Kurul genel olarak sönük geçti. Öyle ki, milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit konuşmasına başlamadan önce “evde cenaze mi vardı” şeklinde bir espri yapmak zorunda kaldı. Geçen yıllardaki enerji bu konferansta yoktu.
Bu yıl konuşan delege sayısı da geçen yıllara göre daha azdı.
Bu yılki Genel Kurul’a damgasını vuran, keskin ajitatif sözlerin arkasına gizlenmiş reformizmdi.
30 Ocak 2023