Ülkelerimizde siyasi gelişmeleri belirleyen ne yazık ki hâlâ egemen sınıfların kendi aralarındaki iktidar dalaşı. Bu iktidar dalaşında egemenler Recep Tayyip Erdoğan iktidarının sürmesinden yana olanlar, ne olursa olsun RTE iktidarının yıkılmasından yana olanlar biçiminde ikiye ayrılmış durumda. Siyasi gelişmelerin RTE’ciler ile anti RTE’ciler arasındaki dalaş tarafından belirlenme olgusu Korona döneminde de değişmedi. Tersine bu belirleyicilik, Korona nedeniyle de sınıf mücadelesinin ve sisteme karşı devrimci mücadelenin daha da geri çekilmesi, daha az görünür hâle gelmesi ile çok daha baskın hâle geldi.
Egemenlerin kendi aralarındaki iktidar dalaşı siyasi arenada anda “Cumhur İttifakı” ile “Millet İttifakı” arasında yürüyor.
AKP-RTE ile MHP’den oluşan “Cumhur İttifakı” iktidarda. Destici önderliğindeki BBP’de Millet Meclisi’nde temsil edilme ücreti karşılığında bu ittifakı destekliyor. Anda Doğu Perinçek’in Vatan Partisi, Kuzey Kürdistan’da Hizbullah’ın legal partisi Hüda-Par’da “Cumhur İttifakı”nı destekliyor. RTE 19 yıldır süren AKP iktidarını sürdürebilmek için anda MHP’ye muhtaç. MHP’de kendi politikasını iktidara yansıtabilmek için AKP-Erdoğan’a muhtaç. Aralarında bir dizi konuda yaklaşım farkı var. MHP, AKP-RTE’ye göre çok daha Türkçü-ırkçı saldırgan. AKP’de fakat aslında Temmuz 2015’den beri savaş düzenine geçmiş durumda ve öncelikle Kürt meselesinde MHP’nin siyasetini izliyor. Bu siyaset sömürgeci, kuralsız savaş, “vur kurtul” siyasetidir. Çözümü PKK’nin askeri olarak bitirilmesinde gören bir siyasettir. PKK’yi terörist olarak mahkûm etmeyeni terörist ilan etme siyasetidir. AKP-RTE ile MHP arasındaki ittifakın en azından seçimlere kadar sürdürülmesi büyük ihtimaldir. AKP-RTE iktidarı sürdürebilmek için AKP ve MHP oylarının yetmeyebileceği ihtimalini göz önüne alarak ittifakı genişletmek, öncelikle “Millet İttifakı”nı dağıtabilmek için adımlar atmaktadır. Yüzde 1 oyun bile belirleyici olduğu bir ortamda, kendinden menkul “Milli Görüş Hareketinin Lideri” sıfatlı Oğuzhan Asiltürk ile Erdoğan görüşmelerinin arka planında Saadet Partisi’ni bölme, ya da “Millet İttifakı”nı destekten vaz geçirme hesapları yatmaktadır. Bu ittifakın yeni seçimlerde cumhur“başkan”ı adayı bellidir: RTE.
RTE iktidarının karşısında olan kesimin çoğu şimdiden RTE iktidarının aslında bittiği, ilk seçimde RTE iktidarının bitmişliğinin tescil edileceği konusunda kesin ve iddialı konuşmaktadır. Fakat biz en gerçek kamuoyu yoklamasının bizzat seçimlerin kendisi olduğunu biliyoruz. RTE iktidarının sürmesi, en az bu iktidarın seçimleri kaybedip yerini bugünkü burjuva muhalefete bırakması kadar olasıdır.
CHP ve İP, “Millet İttifakı”nı oluşturuyorlar. DP ittifakın ortağı. SP ittifakın resmi parçası olmaksızın “Millet İttifakı”nı destekledi, destekliyor. Ayrıca Korona döneminde kurulan AKP küskünleri Gelecek Partisi (Ahmet Davutoğlu), Demokrasi ve Atılım Partisi’nin (Ali Babacan) bu ittifak içinde yer alması, ya da ittifak içinde yer almadan desteklemesi mümkün. CHP küskünü “Memleket Partisi” (Muharrem İnce)’nin de cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda Erdoğan’ın karşısındaki adayı destekleyeceğinden yola çıkılmalıdır. (Eğer Kılıçdaroğlu aday olursa zor, ama imkânsız değil. Bağrına taş basıp,” tıpış tıpış oy vermeye” gidilebilir). Burada sorun şu: RTE’nin yalnızca MHP’nin açık desteği ile cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması zor ama imkânsız değil. Fakat “Millet İttifakı” adayının HDP’nin yüzde 10 civarındaki seçmeninin oyunu almaksızın seçilme ihtimali yok! Cumhurbaşkanlığı seçimleri eğer ikinci tura kalırsa HDP’nin oylarının “Millet İttifakı”nın adayına yönelmesi, “Millet İttifakı” adayının kazanabilmesi için ön şart, HDP’nin şimdiye kadarki tavrı “ne olursa olsun AKP-RTE’ye kaybettirmek”. Bu siyaset temel alındığında HDP’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, seçim ikinci tura kalırsa, ikinci turda “Millet İttifakı” adayını desteklemesi normal gelişme olacaktır.
“Millet İttifakı”nın unsurları her gün ısrarlı bir şekilde “Erken seçim” talep etmelerine rağmen hâlâ bu ittifakın cumhur”başkan”ı adayının kim olacağı belli değildir. Son dönemde, seçim konusunda “hemen şimdi” tivitleri atan CHP başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, başkan adaylarının kim olduğu sorusuna “Kişiye indirmek kadar yanlış bir şey yok. Önce kuralları koymalıyız. Temiz bir adam olacak, vatandaşlar arasından ayrım yapmayacak, nefsine hâkim olacak, ‘güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmeyeceğiz’ demeyecek, yolsuzluklar konusunda dikkat edecek. Aday olacak kişinin devleti bilmesi gerek. Bilen bir insan kurumları geleneklerini bilir. Bizim adayımızı ittifak belirleyecek. Millet ittifakı olarak birden fazla adayımız olabilir. Bu konu erken bir konu.” cevabını veriyor. “Erken seçim değil derhal seçim” talebi, “baskın seçime hazır olun” talimatları vb. ama seçimin ana konusu olan cumhurbaşkanı adayını belirleme konusu “erken bir konu”.
“Erken konu olması”nın birden fazla nedeni var. En baştaki neden tabii “erken seçim/derhal seçim/baskın seçim” söylemlerinin boş laf olduğunun bilinmesi. Erken seçim diyenler bu kararın RTE-AKP dışında alınmasının mümkün olmadığını biliyor. AKP-Erdoğan’ın şimdilik erken seçime ihtiyacı da niyeti de yok. İkinci neden “Millet İttifakı”nın ve onu destekleyen cephenin, ortak noktası RTE’nin iktidarına son vermek olan yamalı bohça olması. İktidara gelseler iktidarın nimetlerini paylaşma konusunda birbirlerini yemeleri muhtemel. İttifakın iki ana partisi İP-CHP ve bu partilerin bizzat kendi içlerinde de, HDP’ye karşı tavrın ne olması gerektiği konusunda derin ayrılıklar var. Hem İP tabanının, hem CHP’nin kazma kemalist olan kesiminin, hem de “yenilikçi” Kılıçdaroğlu kesiminin, hem de HDP’nin tabanının oy vereceği bir isim bulunması gerek. Ayrıca GP-MP-Deva partilerinin de oy vereceği bir aday bulunması lazım. Zor iş. Aslında AKP-RTE’yi en sevindirecek aday “İttifak bana görev verirse tabii ki görevden kaçınmam “pozlarındaki Kılıçdaroğlu olurdu. Fakat bu az bir ihtimal. Ortalıkta adı dolaştırılan adaylar içinde İmamoğlu, Yavaş, Soyer vb. belediye başkanları öne çıkıyor. Bu İstanbul ve Ankara somutunda belediye başkanlığının bir dahaki yerel seçimler kadar yeniden AKP’nin eline geçmesi demek olur. Akşener, kendi adaylığını dayatmanın bir aracı olarak İmamoğlu’nu İstanbul’u “Bizanstan kurtaran!”a benzer bir “lider” ilan ederek, CHP içinde giderek yüksek sesle dillendirilen “adayımız Kılıçdaroğlu”dura karşı gardını aldı. Görünen odur ki “Millet İttifakı”nın cumhurbaşkanı adayı seçim kararı somut olarak alındıktan sonra, ya da onun kısa süre öncesinde sıkı pazarlıklar sonrasında belirlenecek. Şimdiki bütün adaylık tartışmaları aslında bu konuda iddialı olanların rakiplerinin önünü kesme tartışmaları.
(“Korona döneminde Kuzey Kürdistan/Türkiye” başlıklı yazıdan…)