Soru gayet açık ve net. Çevreye ve doğaya değer verenler, doğa dostları ve canlıların geleceğinin koruma altına alınmasını isteyenler bu soruya cevaben “elbette iklim” diyeceklerdir. Geldiğimiz yerde hepimiz iklime öncelik vermek zorundayız. Çünkü iklim krizi içindeyiz. Bu krizi aşmaz isek mavi gezegende canlıların yaşam koşulları tehlikede. Ve tehlike gittikçe büyüyor.
Kapitalist kâr hırsı ile ceplerini düşünenler için kömür seçimi veya genel olarak düşünürsek fosil yakıt kullanımı öne çıkar.
Ülkelerimizde kullanılan/tüketilen enerjinin beşte dörtten fazlası fosil yakıttan: %31 petrol, %28 doğalgaz ve %27 kömür (2016 itibarıyla). Yani tükettiğimiz enerjinin %86’sı fosil yakıttan. Diğer bir ifade ile dünyamızı anda en fazla kirleten enerji kaynaklarından. Hele bir de kömürden elde edilen en berbatı. Bizde hâlâ kömür/linyit bazlı yeni termik santraller planlanmakta, devreye sokulmaktadır. 19 yıldır kömür/linyit bazlı termik santrallerin kapatılmasını planlamayanlar, tedbir almayanlar yine çevreci maskelerini takmakla meşguller.
19 yıldır memleketi yöneten Recep Tayyip Erdoğan bugünkü cumhur reisi sıfatıyla BM 76. Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada “Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması’nın onay sürecini Glasgow’da yapılacak Dünya İklim Zirvesi’ne kadar tamamlayacağını söyledi.”
Ve ekledi: “Orta ve uzun vadeli tüm kalkınma programlarımızı yeşil kalkınma devriminin gerektirdiği yapısal dönüşümün rehberliğinde hazırlayacak ve yürüteceğiz.” Doğru olabilir mi? Meclisten onay çıkarma işini yapabilirler, Yapacaklardır. Fakat çevre konusunda sembolik bir adım atmanın ötesinde bir şey değildir. Göz boyamadır. Çünkü yeşil mutabakat planına göz atanlar görür ki, kömür/linyit bazlı termik santrallere hiç dokunma niyetinde bile değiller. Bu söylenenler doğru olamaz çünkü veto ettiği 14 kömür bazlı termik santral hâlâ filtresiz halklarımızı zehirlemeye devam etmektedir.
5 yıl önce Paris İklim Anlaşması’nı imzalayıp da anlaşmanın parlamentodaki onay sürecini tamamlamayan altı ülkeden biri Türkiye idi. OECD ve G20 ülkeleri içinde ise onaylamayan tek ülke Türkiye!
01 Ekim 2021 tarihinde Cumhurbaşkanın tarafından Paris İklim Anlaşması’nın imzalanmasına yönelik teklif meclise sunuldu. Paris İklim Antlaşması 6 Ekim’de mecliste onaylandı.
Türkiye, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin gelişmiş ülkelerin yer aldığı Ek-1 listesinden çıkartılarak, gelişmekte olan ülkeler kategorisine alınması talebi BM tarafından kabul görmediği için Paris İklim Anlaşması’nı meclise sunup onaylanmamıştı. Türkiye, dünyanın büyük ekonomilerinin gelişmekte olan ülkelere sağlayacağı 100 milyar dolarlık Yeşil İklim Fonu’ndan faydalanmak istiyordu. Ek-1’de yer alması buna engel oluyordu.
5 yıldır onaylanmayan Paris İklim Anlaşması nasıl oldu da onay için acele olarak meclise sunuldu? Bu 180 derecelik dönüşte gerçekten etkileyici olan neydi? Türk hâkim sınıflarının siyasi temsilcileri çevreci oldu da bizim mi haberimiz yok?
Hayır, bunlar “kaz gelecek yerden tavuk esirgememek” için onaylamayı kabul ettiler. Peki, gelecek “kaz” neydi? Bir dizi sebebin yanında esas etkileyici olanı alınacak kredi hesaplarıydı. Dünya Bankası, Fransa ve Almanya’nın iklim projeleri için Türkiye’ye taahhüt ettiği 3 milyar dolarlık kredi paketine Fransa teminat vermiştir. İşte etkileyici olan budur.
Diğer yandan işin ayrı bir püf noktası da AKP iktidarının “sera gazı emisyonunu artışı üzerinden azaltmak” taktiğidir. Taahhüt edilen “sera gazı emisyonunu 2030’da 929 milyon tonun altında tutulacağıdır.” 2018’de 506 milyon ton 2030’a kadar 929 milyon tona çıkarılacak ve indirim bu miktar üzerinden başlayacak. Önümüzdeki 9 yıl artış devam edecek. Zaten planları bu değil mi? Şimdilik kömür/linyit bazlı termik santrallere dokunmamaları da bu yüzden değil mi?
T.C.’nin kurnazlığı “Zengin ülkeler dünyayı kirletti, bizim gibi gelişmekte olanlar ne yapsın? O zaman biz de önce kirletiriz, sonra vaziyete bakarız…” mantığıdır. Üstü örtülmek istenen bilinen gerçek ise, T.C. dünyada sera gazı emisyonuna yol açan kirletici 16. ülke konumundadır. Yaptıkları göz boyamadır. İklim krizini körükleyen faaliyetlere, fosil yakıt kullanımı teşvik ederek aynen devam edecekler. Kapitalist pazarlama yöntemine benzeyen bu anlayışla “oybirliği” ile onaylanan bir anlaşmanın içeriği boş bir onaylama olduğu bilinmelidir.
Ekonomik olarak kötü durumda olmaları belirleyici olmuştur. Yoksa 5 yıldır “kalkınmakta olan ülkeler kategorisinde” ele alınma konusunda diretmeye devam ederlerdi.
Öte yandan; İskoçya’nın Glasgow kentinde 1-12 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek COP26 Dünya İklim Zirvesi birtakım kararlar alacak. Bunlardan biri de Avrupa Birliği, sera gazı emisyonlarını 2050 yılına kadar net sıfıra indirmeyi amaçlıyor. Bu hedefe ulaşmak için de birtakım düzenlemeler yapılacak. Buna göre Avrupa Yeşil Mutabakatı ile hayata geçirilmesi hedeflenen değişiklikler, sanayiden finansmana, ulaştırmadan enerji ve tarıma uzanan bir dizi sektörü kapsama alacak. Düzenlemeden hangi sektörlerin etkileneceği henüz net olarak bilinmese de başta çimento, çelik ve alüminyum gibi enerji yoğun sektörlerde etkili olması gündemde.
İklim-Der Başkanı HDP’li Önder Algedik‘in yaptığı değerlendirme şöyle:
“Türkiye’nin iklim müzakerelerinin temel pozisyonu her zaman için finansman ve teknolojiden faydalanmak ancak iklim değişikliğini yavaşlatacak durduracak hareketlerden kaçınmaktı. Bu yüzden de Paris İklim Anlaşması için verdiği niyet beyanında 1990’da 220 milyon ton olan emisyonları 2019’da 506 milyon tona çıkartmışken, 2030’da indirim olarak 929 milyon tonu hedef olarak verdi. Bu aslında Türkiye iklimi değiştiren duble yollar, termik santraller, verimsiz inşaatları halka finansı ettirirken iklimle ilgili yapılması gerekenleri de dünyadan alacağı kredilerle finanse ettirmeye çalıştığı anlamına geliyor. Dolayısıyla Türkiye’de iktidarın şu an motivasyonu emisyonları azaltmak ve iklim değişikliğini yavaşlatmak değil bilakis hızlandırmak. Bu para da bu hedefler çerçevesinde ucuz kredi olarak kullanılmak isteniyor. Zaten bu niyetini kurmuş oldukları Meclis’teki İklim Komisyonu’nda açıkça ifade ettiler.” (T24)
Bu doğru bir değerlendirmedir. AKP’li cumhur reisinin derdi çevre değil paradır, paradır, paradır.
Hâkim sınıf ve onların siyasi temsilcilerinin çevreyi koruma derdi yoktur, olamazda, siz bakmayın lafzına, “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” bunlara pek te yakışıyor.
AB’nin Yeşil Mutabakat planları da oyalamadır. Bizimkilerin yaptığı farklı değildir. Hepsi kapitalist çıkarlar için hareket etmeyi temel görevleri bilirler.
Dünyamız iklim krizinden bir tek yolla çıkar, o da tek alternatif SOSYALİZMdir. Bunu istemek ve haykırmak asla;
Bugün için acil olanı istemek ile çelişmez.
Tüm fosil yakıt kullanımına son verilmeli. Ülkelerimiz için en acil olanı tüm kömür/linyit bazlı termik santraller hemen kapatılmalıdır.
Çevreyi korumak onunla uyum içinde doğanın kurallarına uyarak yaşamak demektir.
07.10.2021