İspanya İç Savaşı, 17 Temmuz 1936 – 1 Nisan 1939 tarihlerinde, İspanya’da milliyetçiler ile Cumhuriyetçiler arasında yapılan bir savaştır. Savaş, 17 Temmuz 1936’da General Francisco Franco’nun komutasındaki faşist güçlerin seçimle işbaşına gelen Cumhuriyetçi “Halk Cephesi” koalisyonuna karşı ayaklanmasıyla başlamıştır. Üç yıl süren ve İspanya’da büyük yıkıma yol açan iç savaş, 1 Nisan 1939’da faşistlerin zaferi ile sonuçlandı. Franco diktatörlüğü, 1975’deki ölümüne kadar sürdü. 2014 yılı, İspanya İç Savaşının başlamasının 78. yıldönümüdür. İspanya iç savaşını anlatmadan önce, iç savaş öncesi tarihsel gelişmeleri, faşizmin Avrupa’da yükselişi ve savaş hazırlıklarını kısaca anlatmakta fayda var.
Birinci Dünya Savaşı Sonrasındaki Gelişmeler
Birinci Dünya Savaşı, emperyalistler arasında çıkan bir savaştı. Emperyalistler, savaştan zayıflamış olarak çıktılar. Savaş, emperyalist cepheyi yarmak için elverişli bir ortam yaratmıştı. Bolşevikler önderliğinde yapılan Ekim Devrimi, emperyalist savaşa son vermişti. Rusya’daki Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin zaferi, bütün dünyada proletaryanın davasına bağlı kitlelerin büyük sevinci ve coşkusu ile karşılandı. Ekim Devrimi bütün dünyada devrimci dalganın yükselmesine büyük bir atılım kazandırıyordu.
Ocak 1918’de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nda ve Almanya’da işçiler ayaklandı. Kimi alanlarda geçici olarak Sovyet iktidarları kuruldu. Zaferi engelleyen, sonuçta bu ülkelerde güçlü Bolşevik örgütlerin olmaması oldu.
Ocak sonunda Finlandiya’da devrim patladı. Rusya’dan sonra Finlandiya’da, işçi-köylü iktidarı kuruldu. Bu ülkede işçi-köylü iktidarı Mayıs ayı başına kadar yaşadı. Finli beyaz ordu Alman ordusunun yardımıyla kızıl iktidarı yıktı.
Eylül 1918’de Bulgaristan ordusunda silahlı bir ayaklanma patladı. Askerler monarşinin yıkıldığını ve cumhuriyetin kurulduğunu ilan ettiler. Bu ayaklanma da sonuçta dıştan destekle bastırıldı.
3 Kasım 1918’de Almanya’da Kiel’de bahriyelilerin ayaklanmasıyla “Kasım Devrimi” başladı. Bir çok yerde işçi-asker Sovyetleri yerel yönetimlere el koydular. Ocak 1918’de özellikle Berlin, Kiel, Hamburg, Ruhr Havzası ve Münih gibi şehirlerde grevler iyice yaygınlaştı. Bu grevler sırasında Berlin’de Büyük Berlin İşçi Konseyi (Arbeiterrat von Gross-Berlin) kuruldu. Braunschweig, Frankfurt, Hannover, Lüneburg, Münih gibi büyük şehirler de işçi ve asker konseyleri kuruldu. 8 Kasım’da Münih İşçi, Asker ve Çiftçi Konseyi’nce Bavyera Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan etti. Spartakus grubunun çağrısı üzerine 9 Kasım’da Berlin’de işçi ve askerlerin silahlı ayaklanması başladı. Alman imparatorluğunun merkezindeki bu ayaklanma sonucu imparatorluk rejimi yıkıldı. Fakat bu zaferin sonuçlarını, işçi sınıfının çoğunluğunu burjuvazinin peşine takmayı beceren ve merkezcilerle birleşen sağ sosyal demokratlar topladı.
1919’da İngiltere’de “Sovyetler Birliği’nden elinizi çekin” şiarı altında geniş katılımlı bir kampanya başladı. Benzer dayanışma kampanyaları Fransa’da da yürütüldü.
Bütün kapitalist ülkelerde devrimci işçiler eylemleriyle, Rusya’daki işçi iktidarına destek sunuyordu. Emperyalizme bağımlı ülkeler için için kaynıyordu. Latin Amerika’da Arjantin’de, Brezilya’da, Meksika’da, Peru’da, Uruguay’da, Şili’de halk yığınları toprak reformu, sekiz saatlik iş günü, ücretlerin arttırılması, ihtiyarlık sigortası, işçi ve çocuk emeğinin korunması, örgütlenme özgürlüğü ve üniversite reformu talepleriyle sokaklara dökülüyor, her yanda bağımsızlık talepleri yükseliyordu. Çin’de, Kore’de, Hindistan’da, Endonezya’da kitleler toprak, demokrasi, bağımsızlık talepleri ile ayaklanıyordu. Suriye’de, Lübnan’da, Irak’ta, Mısır’da, Libya’da, Sudan’da, Somali ülkesinde bağımsızlık mücadelesi yükseliyordu. Afrika’da sömürge durumunda olan Nijerya, Siera Leone, Belçika Kongosu, Senegal’de sömürgeciliğe karşı mücadele gelişiyordu. Türkiye’de emperyalist sömürgeleştirme siyasetine karşı bir kurtuluş savaşı yürüyordu. İran’da, Afganistan’da, Moğolistan’da halklar emperyalizme karşı mücadelelerinde, genç Sovyet Rusya’nın da desteğiyle başarılar kazanılıyordu. Devrimci eylemler bütün dünyada emperyalizmin iktidarını sarsıyordu. Birinci Dünya Savaşı sonrasında da devrimci bir kabarma vardı. Grevler, barikat savaşları, devrimci ayaklanmalar ve ulusal kurtuluş savaşları ve yarım kalan devrimler emperyalizme korku salıyordu.
1920/21’de kapitalist/emperyalist ülkelerde iktisadi kriz yaşanıyordu. İşçi sınıfı, iktisadi kriz şartlarında savunma mücadelesi yürütme konumuna girmişti. Burjuvazi iktisadi krizi aşma konusunda yalpalanırken, kimi ülkelerde burjuva demokrasisine alternatif olarak faşizm ve faşist hareketler gelişiyordu. Bu dönemde bir dizi yeni komünist partiler kuruluyor ve var olan KP’lerin etkisi artıyordu. Birinci Dünya Savaşı’ndaki merkezci kanat Şubat 1921’de, 2,5’uncu Enternasyonal’i kurdular. 2,5’uncu Enternasyonal’in işçi kitleleri içerisinde önemli bir etkisi vardı.
İtalya’da Eylül 1920’de, Kuzey İtalya işçilerinin başlattığı fabrika işgali eylemleri kanla bastırıldı. Çekoslovakya’da Aralık’taki genel grev de başarısızlıkla sonuçlandı. Almanya’da Mart 1921’de – Orta Almanya’da erken ve hazırlıksız başlatılan– bir işçi isyanı, kanla bastırıldı. Gelişmeler burjuvazinin şimdi sarsılan iktidarını sağlamlaştırdığı, işçi ve emekçilere karşı saldırıya geçtiğini; işçi hareketinin ise artık savunmaya yöneldiğini gösteriyordu. Savaşın hemen ertesinde kazanılmış haklar birer birer geri alınıyordu. Burjuvazi işçilere-emekçilere karşı saldırısında salt şiddet yöntemlerini değil, aynı zamanda kandırma, gerektiğinde bazı ödünler verme yöntemlerini de ustaca birleştirerek kullanıyordu. Burjuvazinin işçi sınıfı ve emekçilere karşı mücadelede en önemli dayanaklarından biri sosyal demokrasiydi. Sosyal demokrasinin sağ kesimi açıkça burjuvazinin safındaydı, yer yer burjuvazi sosyal demokratların içinde yer aldığı hükümetlerle saldırıyordu işçilere.
Mussolini eski bir “sosyalist”ti. 1921’de faşist hareketler tarafından Ulusal Faşist Parti kuruldu. Partiyi destekleyenler arasında bürokrasi, kilise ve ordu bulunuyordu. Roma Yürüyüşü sonucu kral III. Vittorio Emanuele, Mussolini’yi 31 Ekim 1922’de başbakan ilan etti. Avrupa’da, Ruhr bölgesinin (Almanya) 6-7 Ocak 1923’de Fransa-Belçika tarafından işgali ile uluslararası çelişmeler iyice sertleşti. İtalya’da faşizmin iktidara gelmesi, ardından Ruhr işgali yeni bir emperyalist savaş tehlikesini olağanüstü arttıran faktörlerdi.
Bulgaristan’da Eylül 1923’de tarihin ilk antifaşist ayaklanması başlatıldı. Bulgaristan Komünist Partisi’nin (BKP) beklentileri yerine gelmedi. Sosyal demokratların ve Köylü Halk Birliği’nin sağ kesiminin etkisindeki kitleler, reformist önderlerden koparak isyana katılmadılar. Yalnızca komünistlerin ve Köylü Halk Birliği’nin sol kesiminin etkisindeki -emekçilerin küçük bir azınlığını oluşturan – kesim ayaklandı. Ayaklanma kanla bastırıldı. Buna rağmen bu ayaklanma BKP’nin korkusuz ve fedakârca mücadelesi sayesinde kitlelerin güveninin kazanılmasında büyük rol oynadı ve ileriki dönemde BKP’nin emekçi kitlelerin gerçek önderi olmasının temelini attı.
1923 Sonbaharında Polonya’da da yükselen işçi sınıfı hareketi, Polonya’daki sömürücülerin egemen sistemini kökten sarsmaya başladı. İşçilerin grev hareketleri o güne kadar görülmemiş boyutlara ulaştı. Grevler birçok halde doğrudan siyasi talepler temelinde yürüyor, grevlere sokak gösterileri ve bunları bastırmaya çalışan polisle sokak çatışmaları eşlik ediyordu. Hareketin başını Polonya Komünist İşçi Partisi (PKİP) çekiyordu. Gelişmekte olan grev hareketlerinin merkezlerinden biri Yukarı Şilezya idi. Burada çeşitli işletmelerden işçi temsilcileri alttan bir birleşik cephe organı oluşturup bütün Yukarı Şilezya’da grev hareketlerini örgütleyip koordine edecek bir “21’ler Komitesi” seçtiler. Bu komitenin çağrısı üzerine 15 Ekim 1923’te bütün Yukarı Şilezya bölgesinde genel grev başladı. Hükümetin buna cevabı sıkıyönetim ilan etmek oldu. Buna bütün Polonya’da işçi sınıfı, bu kez tabanın baskısına dayanamayan sosyal-demokrat partinin de katılımı ve çağrısıyla, Polonya çapında 5 Kasım’da bir genel protesto eylemiyle cevap verdi. Sosyal-demokrat önderler fakat aynı anda hareketin daha derinleşip gelişip radikalleşmesini engellemek amacıyla egemen sınıflarla pazarlığa oturdular. Sosyal-demokratlar hareketi satarken, komünist partisi bütün partilerden işçi ve emekçileri, mücadeleyi hükümeti devirip bir işçi-köylü hükümeti kurmak için ilerletmeye çağırıyordu. Protesto grev ve eylemler, bütün Polonya’da yayılırken Krakov kentinde silahlı ayaklanma biçimine büründü. Karşı devrim önceden PKİP örgütüne çok ağır bir darbe indirmiş, önderlerinin çoğunu öldürmüş veya zindana atmıştı. Dışarıda kalan kadrolar bir ayaklanmayı yönlendirecek tecrübe ve yetkinliğe sahip değildi. Bu arada Sosyalist Parti’nin pazarlıkları da sonuç vermiş, Sosyalist Parti işçileri genel greve son vermeye çağırmıştı. Krakov’daki silahlı ayaklanma sonuçta ülkeye yayılmadı, yerel kaldı ve kanla bastırıldı. Genel grev de Sosyalist Parti’nin ihaneti sonucu kısa sürede dağıldı.
Ekim Devrimi’nin etkileri İspanya’da da yankılanmıştı. 1918-1921 yıllarında İspanya’da işçi hareketi bir atılım dönemine girmişti. Avrupa’daki hareketlerin yenilmesi, devrimlerin yarım kalmasının etkileri İspanya’ya da sıçradı. İşçi hareketinde bölünmeler ve sarsıntılar yaşandı. 13 Eylül 1923‘te İspanya’da General Primo de Rivera darbe yaparak askeri diktatörlüğünü ilan etti.
9 Haziran 1923’te Bulgaristan’da, Çiftçi Birliği hükümeti askeri faşist bir darbe ile devrildi. Faşist diktatörlük kuruldu. 1923 Güzünde Avrupa’da Bulgaristan, Polonya ve Almanya’da işçi ayaklanmaları bastırıldı. İşçi hareketinin aldığı yenilgiler ertesinde savaş sonrasında ortaya çıkan devrimci dalga geri çekilme sürecine girdi. Kapitalist/emperyalist dünya geçici olarak bir istikrar dönemine girdi. Bu dönemde burjuvazinin emekçi yığınlar üzerindeki ideolojik-siyasi etkisi de giderek arttı. Sağ, sosyal demokrasi, merkezcileri de kuyruğuna takarak reformist işçi kitle örgütlerini burjuvazi ile işbirliği çizgisine çekmeyi başardı. Avrupa’da kısa süre içinde devrimlerin gerçekleşme beklentileri ayaklanmaların yenilgisi ertesinde artık gerçekçi beklentiler olmaktan çıktı. Doğuda anti-emperyalist devrimler giderek öne çıkmaya başladı. Sovyetler Birliği’ndeki sosyalizmin inşası ve savunulması bütün dünyada proletaryanın en önemli görevlerinden biri olarak kendini dayatıyordu.
1926 Mayıs’ında İngiltere’de işçiler genel greve gitti. Bu kapitalizmin görece istikrar döneminde Avrupa’daki en büyük işçi eylemi idi. Bu genel grev hareketi içinde, Büyük Britanya Komünist Partisi ve sendikalar içindeki ‘azınlık hareketi’ (Komünistler ve sol sosyal demokratlar) aktif bir rol oynadı. Grev hareketinin zirvesinde buna katılan işçi sayısı dört milyondu. Grevin en aktif unsurları ve grevin başını çekenler maden işçileri idi. Grev sırasında işçilerin seçtiği ‘grev komiteleri’ ve ‘eylem şuraları’ yerel iktidar organları olarak davrandılar. Grev, Sendikalar Genel Konseyi’nin uzlaşmacı tavırları sonucu kısa sürede genel karakterini kaybetti. Maden işçileri, grevi Kasım’a kadar sürdürdüler. Sonunda onlar da grevi kaldırmak zorunda kaldı.
1927’de Avusturya’da işçi sınıfının ayaklanması başarısız oldu. 15 Temmuz 1927’de Viyanalı işçiler 24 saatlik genel grev çağrısıyla büyük bir miting gerçek leştirdiler. Posta ve demiryolu işçileri de süresiz greve çıktı. Gerçekleştirilen miting esnasında işçiler, Adalet Sarayını ve polis karakollarını ateşe verdi. Asker ve polisin işçilerin üzerine ateş açması sonucu 90’dan fazla işçi öldürüldü. 500 işçi yaralandı. Bu ayaklanmanın ardından Avusturya, hızla faşizme kaydı. 1933‘te parlamento kapatıldı ve Komünist Parti yasaklandı.
1924’te Arnavutluk’ta, Ahmet Zogu, Fan Noli halk hükümetini devirdi. Ahmed Zogu, 1939’a kadar Arnavutluk’u tek adam diktatörlüğü çerçevesi içinde yönetti. 1928’de krallığını ilan etti. Bu baskı rejiminin destekçisi İtalyan faşizmi idi.
Yugoslavya krallık ile yönetiliyordu. Kral Alexander 1929’da diktatörlüğünü ilan etti. Kral ilk olarak parlamentoyu dağıttı. Devleti Koruma Kanunu yasası ile bütün siyasi partiler kapatıldı ve siyasi faaliyetlerle, “etnik kökene” dayalı örgütlenmeler yasaklandı. Kral Alexander 1934’te öldürüldü. 1936 yılında Yugoslavya’da Dragas Cvetovic tarafından faşist rejim kuruldu.
1924’te Yunanistan’da‚ Cumhuriyet ilan edilmişti. 1935’te krallığa yeniden geri dönüldü. II. Yorgo tekrar krallığını ilan etti. 1936’da Selanik’te genel greve gidildi. Ülkenin tehlikede olduğu gerekçesi öne sürülerek General Metaksas tarafından askeri bir diktatörlük kuruldu. Yunanistan Komünist Partisi yasaklandı. Basın susturuldu, muhalifler tutuklandı, sürgüne gönderildi. 1940’ta Girit’te çıkan ayaklanma kanla bastırıldı.
1929 Güzünde Kapitalist Dünyayı Saran Kriz
1929 Güzünde kapitalist dünyayı saran kriz ABD’de “Borsa Çöküşü”ne yol açtı. 1929/1933 yılları arasında kapitalizm o zamana kadarki tarihinin en uzun ve en derin krizini yaşadı. Kriz işçi sınıfı ve emekçiler açısından bütün kapitalist ülkelerde mutlak yoksullaşma, işsizlik ve açlığın büyük boyutlara varması sonucunu verdi. Tarım krizi milyonlarca köylüyü sefalete sürükledi. 1929 krizi emperyalist devlet ve tekeller arasındaki pazar dalaşını da olağanüstü ölçüde kızıştırdı. Kapitalist kriz sonucu içte sınıfı mücadelesi yükseldi. Bir dizi ülkede devrimci bir durum ortaya çıktı. Bu gelişmeler sonucu, işçi hareketinin gelişmesini engellemek ve gelişmeyi bastırmak için faşistleşme ve faşizm gelişti. Savaş hazırlıkları artırıldı. Aynı dönem içinde, Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin inşası tüm zorluklara rağmen hızla ilerliyordu. Sovyetler Birliği‘nin varlığı ve sosyalizmin inşası ile komünizmin işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluşu için tek alternatif olduğu pratikte kanıtlanıyordu. Sovyetler Birliği’nde Bolşevizmin yok edilmesi, bütün dünya burjuvazisinin önüne acil bir sorun olarak çıkıyordu. Faşistler bu işi en iyi kendilerinin yapabileceğini ispatlamaya çalışıyordu! Sovyetler Birliği’ne karşı emperyalist bir saldırı tehlikesi giderek artıyordu. Emperyalizmin iktidarı sömürge ve yarı-sömürgelerde de devrimci hareket sonucu sarsılıyordu. Çin Devrimi, 1927 yenilgisinin yaralarını sararak ilerliyordu. Vietnam’da komünistler önderliğinde köylüler belli bölgelerde iktidarı ele geçirmekte, işçi-köylü Sovyetleri oluşturmakta, toprak ağalarının topraklarına el koymakta idi. Dünya ekonomik krizi, emperyalist ülkeler arasındaki çelişmeleri şiddetlendirdi. Bir yandan kimi ülkelerde faşist diktatörlükler kuruluyor, diğer yandan savunması zayıf ülkelerin sırtından sömürgelerin ve nüfuz alanlarının yeniden paylaşılması uğruna savaş hazırlıklarına hız veriliyordu.
1930’da Romanya’da II. Carol diktatörlüğünü ilan etti. 1923’e demokratik bir anayasa onaylandı. 1927’de Kral Ferdinand ölünce torunu I. Michael tahta çıktı. Taht üzerindeki haklarından vazgeçmiş olan Michael’in babası I. Carol, 1930’da yeniden hak iddia etti ve II. Carol adıyla kral ilan edildi.
Dünya iktisadi kriz yüzünden Avrupa devletleri ve ABD tamamen iç sorunlarla uğraşıyordu. Japon emperyalistleri, bu fırsattan yararlanarak Çin’e baskı yapmaya, Çin ‘i boyunduruk altına alıp ona tahakküm etmeyi denemeye karar verdi. Japon emperyalistleri 1931‘de tüm Mançurya’yı işgal ederek, Kuzey Çin’i ilhak etmek ve Sovyetler Birliği’ne saldırmak için kendilerine uygun mevziler hazırladılar. Japonya, Milletler Cemiyeti’nden çekildi ve yoğun şekilde silahlanmaya başladı. Japon emperyalistlerinin atağına karşı, ABD, İngiltere ve Fransa Uzak Doğu’daki donanmalarını güçlendirme yoluna gittiler. Japonya, Çin’i boyunduruk altına alarak, Avrupa ve Amerikan emperyalist güçlerini Çin’den atmak istiyordu. Bu ülkeler buna, silahlanmalarını artırarak cevap verdi.
Portekiz’de 1932’de Salazar faşist diktatörlüğünü ilan etti. Salazar, Estado Novo (Yeni Devlet) partisi etrafında bir faşist kitle hareketi yarattı. Gücünü bu kitle hareketinden alarak yeni bir askeri darbe ile faşist diktatörlüğünü kurdu. Bütün politik partiler ve sendikalar kapatıldı, grevler yasaklandı. Gizli polisin (PİDE) yargısız infazları, işkence ve keyfi tutuklamaları alabildiğine yaygınlaştı. Kısaca toplumsal muhalefet tümüyle susturuldu ve katledildi.
1933‘te Naziler iktidara geldi. 1934‘te Hitler cumhurbaşkanı ilan edildi. Almanya’da faşizm kuruldu. Almanya’da faşizmin iktidara gelmesi, sadece işçi sınıfının zayıflığından kaynaklanmıyordu. Nazilerin iktidara yerleşmesi, Sosyal-Demokrat Partinin işçi sınıfına ihanetinin bir sonucu olarak açıklanamazdı. Nazilerin iktidara gelmesi aynı zamanda burjuvazinin zayıflığını da gösteriyordu. Çünkü burjuvazi iktidarını parlamentarizm ve burjuva demokrasisi yöntemleriyle sürdüremeyecek durumdaydı. Burjuvazi iktidarını sürdürmek için faşizme başvurmak zorundaydı.
1934 yılı başlarında Fransa’da faşist örgütler, yeterince güçlendikleri inancı ile iktidara el koyma hazırlıklarına giriştiler. 1934 Şubat’ında bir askeri darbe yoluyla iktidarı ele geçirme girişimine karşı, FKP (Fransa Komünist Partisi) işçilerin sokağa çıkıp faşistleri kovalamaya çağırdı. 12 Şubat’ta komünistlerin, sosyalistlerle birlikte yaptıkları genel greve 4,5 milyon kişi katıldı. Faşistlerin iktidara el koyma girişimi boşa çıkartıldı. FKP’nin girişimleri sonucu birçok yerel sosyalist parti örgütü, FKP örgütleri ile “Birleşik Cephe Anlaşmaları” imzalamaya başladı. Tabanın elden gittiğini gören Fransa Sosyalist Partisi yönetimi, 27 Temmuz 1934’de FKP’nin “Birleşik Cephe” önerisini merkezi olarak kabul etmek zorunda kaldı. Bu merkezi düzeyde ilk resmi anlaşma idi. Böylece faşist saldırılara karşı İşçilerin Birleşik Cephesi Fransa’da gerçek haline geldi.
Avusturya’da da 1934 başında faşistlerin saldırıları büyük boyutlar kazandı. Avusturya KP önceden emekçi yığınları faşist saldırı konusunda uyarmış ve işçilerin faşizme karşı birleşik cephesinin oluşturulması için çeşitli faaliyetler yürütmüş, üstten de cephe önerileri hep Sosyal Demokrat şeflerin ret cevabını almıştı. İşçiler esas olarak Avusturya Sosyalist Partisi saflarında örgütlü idiler. Sosyalist Parti şefleri faşist tehlikeyi küçümsüyor, “zaman geldiğinde ezeriz” tavrını takınıyorlardı. Sosyalist Partinin tabanında oldukça geniş bir sol muhalefet vardı. ASP’nin bir kuruluşu olan “Savunma Birliği” gizli silah depolarına sahipti. Buna rağmen sosyal demokrat yönetim, tabanı faşist saldırılara karşı mücadeleden alıkoyuyordu. 12 Şubat 1934’de ASP’nin Linz’de ve Viyana’daki büroları faşistlerin silahlı saldırısına uğradı. “Savunma Birlikleri” ile faşistler ve polis arasında çatışmalar başladı. Komünistler güçsüz olmalarına rağmen, bu çatışmalarda en ön saflarda yer aldılar. Dört gün süren çatışmalar, sosyal demokrat önderliğin tavırları sonucu, işçi sınıfının yenilgisi ile son buldu. Fakat sosyal demokrat işçilerin önemli bir bölümü, bu mücadele içinde sosyal demokrat önderlerin gerçek yüzünü, Komünistlerin işçi sınıfının çıkarlarını nasıl savunduğunu gördüler. Şubat 1934’e kadar 3000 üyesi olan Avusturya Komünist Partisi’ne, Şubat olaylarından sonra 13.000 sosyal demokrat işçi katıldı.
Buraya kadar Birinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan kimi tarihsel gelişmeleri anlattık. İspanya İç Savaşı’nı anlamak ve İspanya iç savaşı öncesinde dünyadaki gelişmelerin bilinmesi önemlidir.
İspanya İç Savaşına Giden Süreç
İspanya monarşi ile idare edilen bir ülke idi. 13 Eylül 1923‘te İspanya’da General Primo de Rivera darbe yaparak askeri diktatörlüğünü ilan etmişti. 30 Ocak 1930’da Primo de Rivera iktidardan uzaklaştırıldı.14 Nisan 1931’de cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetin ilan edilmesi ile birlikte, sendikaların üye sayısı artmaya başladı. Nisan 1931’de yerel seçimler yapıldı. Yerel seçimlerde, İspanya’nın büyük kentlerinde cumhuriyet yanlısı gruplar çoğunluğu sağladı. Kırsal bölgelerde ise monarşistler çoğunluğu elde etti. İspanya’da, bu dönemde anti-monarşist rüzgârın estiği bir dönemdir.
1931 sonunda Anayasa kabul edildi. Anayasa’da, İspanya’nın işçilerin cumhuriyeti olduğu tanımı konuldu. Bu tanımın gerçeklik haline gelmesi için zamana ihtiyaç vardı. Bu dönemde İspanya kralı VIII. Alfonso’dur. Alfonso, askerlerden beklediği desteği bulamadı. Krallık haklarından feragat ettiğini söyleyen Alfonso, ülkeyi iç savaşa sürüklemek istemediğini belirterek sürgüne gitti.
Monarşi döneminde bakanlık yapmış olan Alcala Zamora, 1931’de Cumhuriyetin başkanı seçildi. Alcala Zamora, eski bir cumhuriyetçi olan Azana’ya hükümeti kurma görevi verdi. Kurulan hükümette, burjuva partilerinin yanı sıra iki sosyalist te görev aldı. Hükümette görev alan sosyalistlerden Largo Caballero, İspanyol Sosyalist İşçi Partisi üyesi ve aynı zamanda Tarım İşçileri Federasyonu’nun (UGT) genel sekreteridir. Largo Caballero’ya Çalışma Bakanlığı görevi verildi. Hükümette yer alan diğer bir sosyalist Indalecio Prieto da İspanyol Sosyalist İşçi Partisi’nin üyesidir ve Indalecio Prieto Maliye Bakanı oldu. Ancak hükümet beklentileri yerine getirmekten uzaktır. Bu hükümet döneminde de, hoşnutsuzluklar giderek artar. Grevler, yerel ayaklanmalar ve kitle eylemlilikleri sürüp gider. 1 Mayıs 1931’de gösteriler yapılır.
Largo Caballero, Madrid’deki 1 Mayıs gösterilerine katılır. Ulusal Emek Konfederasyonu’nun (CNT) Barselona ve Komünistlerin Bilbao’da düzenlediği 1 Mayıs gösterilerine kolluk güçleri saldırır. Mayıs sonunda Pajases’de sekiz kişi, 28 Haziran’da Malaga’da bir kişi öldürülür. 18 Temmuz’da Sevilla’da bir işçinin öldürülmesi sonucu genel greve gidilir. Grevin ardından tutuklanan dört işçi öldürülür.
Bu dönem aynı zamanda monarşi güçlerinin toparlandığı dönemdir. Sağda yeni bir ittifakın temelleri atılır ve ‘Sağ Partiler Konfederasyonu’ (CEDA) kurulur. CEDA, açıkça monarşiyi savunuyordu. Cumhuriyetçiler, gerici sınıflara karşı aktif bir tavır alamıyordu. Gerici sınıfların direnişi sonucu toprak reformu yapılmaz.
Kasım 1933’te genel seçimler yapılır. O dönemde İspanya’da 8 milyon 700 bin seçmen vardır. Sosyalist Parti, 1 milyon 700 bin oy alarak 58 milletvekilliği kazanır. Komünist Parti 400 bin oy alır. Anarşistler seçimleri boykot eder. Seçimden ‘Sağ Partiler Konfederasyonu’ (CEDA) en büyük parti olarak çıkar. Kitlelerin sağa yönelmesinde, 30 Ocak 1933’te Nazilerin Almanya’da iktidara gelmesinin de etkisi vardır. Seçimlerin ardından sağcı bir hükümet kurulur. Devlet başkanı CEDA’lı bakanların kabineye girmesini onaylamaz. Radikal Cumhuriyetçi Parti lideri Alejandro Lerroux García başbakan olarak atanır. Lerroux, otonom sağcı ve CEDA tarafından desteklenen bir hükümet kurar. Sağcıların seçimi kazanması ile birlikte, kitlelere karşı savaşacak faşist örgütlenmenin temeli olan Falanjlar oluşmaya başlar.
Aralık 1933’te, Ulusal Emek Konfederasyonu Katalonya’da bir grev dalgası başlatır. CNT, Mart 1934’te siyasal tutukluların serbest bırakılması için grev kampanyasını yürütür. Mayıs 1934’te Estremadura köylüleri, hasat zamanı greve gider. Ancak greve katılım düşük olur. Haziran’da sosyalist dört milletvekili ve yüzlerce köylü tutuklanır. Bu tutuklama furyası kitle hareketlerinin yükselmesine neden olur. 5 Ekim 1934’te genel greve gidilir. Ancak genel grev başarısız olur. Lerroux, dışardan desteğin yeterli olmadığını belirterek, CEDA üyelerinden bazılarını hükümete alır.
5 Ekim 1934’te, Katalonya’da bir isyan çıkar. İspanyol milliyetçileri, İspanya devleti içinde kalmak koşulu ile Katalonya devletini ilan eder. İsyan iki gün içinde kanla bastırılır ve hükümet üyeleri tutuklanır.
Katolanya isyanına paralel olarak Asturias isyanı başlar. Kuzey sahilinde madencilikle uğraşılan bölgelerde, tüm sol grupların önemli bir etkisi vardır. Bu bölgede, tüm sol gruplar faşizme karşı asgari düzeyde bir ittifak kurmuşlardı. 5 Ekim’de madenciler, polis ve sivil muhafız karargâhlarına saldırıp silahlarına el koyar. Eyalet başkenti Oveido ele geçirilir. Asturias komünü kurulur. Ayaklanma sadece Asturias bölgesi ile sınırlı kalır. Asturias komünü iki hafta yaşar. Franco komutasındaki askerlerin terörü altında komün yenilir. 1300 kişi öldürülür. 30-40 bin kişi de tutuklanır. Yaralı sayı ise 3 bindir.
Aralık 1935’te Cumhuriyetçi hükümet erken seçim kararı alır. Bu dönemde üç koalisyon listesi ortaya çıkar. Birinci liste, ılımlı sağ ve orta yol Cumhuriyetçiler listesidir. İkinci liste, Ceda önderliğinde tüm katolik, monarşist ve faşist güçler koalisyonundan oluşuyordu. Üçüncü liste, Cumhuriyetçiler, sosyalistler ve komünistlerden oluşan Halk Cephesiydi.
15 Ocak 1936‘da Halk Cephesi kurulur. Halk Cephesi’nin sağ kanadı Cumhuriyetçi sol, Cumhuriyetçi Birlik, Esquerra Katalonya Partisi ve Federal Cumhuriyetçi Parti’den oluşuyordu. Sol kanat ise 200 bin üyeli UGT sendikası, Sosyalist Parti, Komünist Parti, küçük çaptaki sendikalist partiler ve Marksist Birlik Partisi’nden oluşuyordu. Halk Cephesi içerisinde yer almayan iki anarşist örgüt FAİ (İspanya Anarşist Federasyonu) ve CNT (Ulusal Emek Konfederasyonu) Halk Cephesi’ne geniş ölçüde destek oluyordu. CNT’nin o dönemki üye sayısı 1 milyona yakındı.
16 Şubat 1936’da seçimler yapılır. Merkez liste 681 bin, Halk Cephesi 4 milyon 176 bin ve sağ cephe 3 milyon 783 bin oy alır. Halk Cephesi 286, sağ cephe 132 ve Merkez liste 42 milletvekili kazanır. Seçimlerden sonra, sol Cumhuriyetçi Manuel Azaña’nın hükümeti kurulur. Hükümette, sosyalistlere ve komünistlere yer verilmez. Sosyalistler ve komünistler dışardan hükümeti destekler. Çalışma haftasının kısaltılması, ücretlerin yükseltilmesi ve ücretli izin hakkı için mücadeleler yoğunlaşır. Azana Hükümeti 19 Şubat’ta genel af ilan eder. Özerk Katalan hükümetinin yeniden kurulmasına izin verilir. 14 Mart’ta Falanj faşist örgütü yasadışı ilan edilir ve lideri J.A. Primo de Rivera tutuklanır. 10 Mayıs tarihinde ise Azana, Cumhurbaşkanı seçilir. Başbakanlığa ise Casares Quirigo getirilir.
Seçimlerin hemen ardından faşistler, ülkenin hemen her yerinde siyasetçilere, sendikacılara, işçi ve köylülere yönelik suikast ve katliamlara hız verir. Falanjistlerin amacı yarattıkları terör yoluyla halkı sindirmektir. Falanjistler iç savaşı tırmandırmak için suikastlar yanında doğrudan halka saldırmaya da başlar. 14 Nisan 1936’da Falanjistler, resmigeçit töreninde halka ateş açar. 13 Temmuz tarihinde cumhuriyetçi askerlere dönük katliamlar ise bardağı taşıran son damla olur. Sağcıların liderlerinden Calvo Sotelo cezalandırılır. Bu dönem askerlerin darbe hazırlıklarını yaptığı dönemdir. Hükümet, darbe hazırlıklarını yapan General Franco’yu Kanaraya Adaları’na, General Goded, Barselona’ya tayin edilerek, Madrid’den uzaklaştırılır. Temmuz’un ilk günlerinde askeri darbenin yaklaşmakta olduğu seziliyordu. Sol cumhuriyetçi hükümet, darbeyi önlemek için gereken çalışmayı yapmıyordu. Darbe öncesi, sokak gösterileri ve suikastlar giderek artıyordu. 12 Temmuz’da sol subayların örgütü olan UMRA üyesi teğmen Jose Del Castilol faşistler tarafından öldürülür. Castilol’un öldürülmesi büyük anti-faşist gösterilerin yapılmasına neden olur. 13 Temmuz’da sağcı Jose Calvo Sotelo öldürülür. Sotelo’nun öldürülmesi sağcıların gösteri yapmalarına neden olur.
16-17 Temmuz 1936’da, İspanya’nın sömürgesi olan Fas’ta üstlenmiş olan birlikler ayaklanır. 17 Temmuz’da Fas’taki kuvvetlerin komutanı Yagüe isyanı başlatır. Birlikler, tüm İspanyol Fas’ında kontrolü ele geçirir. Yirmi dört saat içerisinde, ülkedeki önemli garnizonlar isyana katılır. Queipo de Llano, Fanjul, Goded, Cabanellas, Mola ve diğer bölge komutanları, bulundukları yerlerde olağanüstü hal ilan eder. İsyan sokaklara taşınarak kamu binalarını ele geçirilir ve Cumhuriyete bağlı görevliler öldürülmeye başlanır. Carlistlerin bölgesi Navarre’de isyan herhangi bir direnişle karşılaşmaz ve kısa sürede ayaklanma, bölgenin tamamında başarıya ulaşır. Saragosa, Aragon, Burgos, Eski Kastilya, Cadiz, Sevilya, Jerez, Cordoba ve Granada’da, isyancılar kendilerine karşı direnişe geçen silahlı işçi gruplarına karşı üstünlük sağlayarak, bu bölgelerin denetimini ele geçirir. Franco, 19 Temmuz’da Kanarya Adaları’ndan Fas’a gelerek, buradaki orduların komutasını devralır ve buradan lejyonerler ve Faslı askerler ile birlikte İspanya’ya gelmeyi başarır. Ardından Cuenta ve Tetuan şehirlerinde ayaklanma başlar. Burgos’ta General Davila, hükümet yanlısı General Batet’i tutuklar. Sevilla’da General Ljano, Saragosa’da General Cabanellas şehri teslim alır. Azana başkanlığındaki Halk Cephesi, Halk Cephesi içinde bulunan en sağ parti lideri Martinez Barrio ile bir milli birlik hükümetini denemek ister. Barrio’nun başbakanlığı bir gün sürer. UGT ve CNT halkın derhal silahlandırılmasını talep eder. Barrio’nun yerine Jose Giral başbakanlığa atanır.
Askeri darbeye karşı, İspanya’nın en önemli şehirlerinde kitleler mücadele etmeye başlar. İşçi örgütleri, resmi makamlara başvurarak silah talep eder. Silah bulanlar kendi imkânları ile darbecilerin karşısına çıkar. Kitlelerin askeri darbeye karşı koyuşları, askeri darbenin kimi şehirlerde başarısızlığa uğramasına neden olur. İşçiler kısa sürede, Madrid, Barselona, Valencia, Toledo, San Sebastian ve Malaga gibi kentlerde denetimi ele geçirir. Cardoba ve Sevilla gibi kentlerde çatışmalar devam eder. Donanmanın önemli bir kısmı emekçi kitlelerin yanında yer alır. Darbeciler, Burgos, Saragosa, Fas, Kanarya Adaları ve Balear’ı denetimleri altına alır. Böylelikle iç savaş başlar.
Ve İç Savaş!
Darbeciler, darbeyi ustaca hazırlamıştı. İç savaş hesapta yoktu. Darbeciler, sadece ordu aracılığıyla değil sivil faşist güçleri de kışlaya sokup onlara üniforma ve silahlar dağıtarak ayaklanmalara hız vermişlerdi. Faşistler işgal ettikleri yerlerde yağma, talan ve katliamlara başvuruyor, oluk oluk kan akıtıyorlardı. İşgal ettikleri her yerde on binlerce insanı önce işkenceden geçirip ardından öldürüyorlardı. Faşistlerin katletmesi için çoğu zaman cumhuriyetçi bile olmak gerekmiyordu. Darbecileri desteklememek, cinayetler için yeterli bir gerekçeydi.
İşçi sınıfı ve köylüler, kitlesel olarak sokağa çıkıp elde silah faşistlere karşı savaşmaya başladı. Faşizm tehlikesi karşısında hükümet halka silah dağıtılmaya başladı. Komünistler, Sosyalistler, CNT üyeleri, Cumhuriyetçiler, Katalan Milliyetçileri, Basklılar ve diğer anti-faşistler birleştiler. Cumhuriyeti kurtarmak için bir ölüm kalım mücadelesi yürütülmeye başlandı.19 Temmuz 1936’da Katalonya’da, askerler kışlalarından çıkarak Katalonya meydanına yürüdüler. Katalonya meydanı kanlı bir çarpışmaya neden oldu. İşçiler çok fazla kayıp verdiler ama askerleri geri püskürtmeyi başardılar. Çatışmanın kritik bir anında Albay Escobar, dört bin muhafızla işçilerin safına geçti. Darbeciler yenildi, kışlalar düşürüldü.
Çatışmalar 20 Temmuz’da Madrid’e sıçradı. İşçilerin çok az silahı vardı. Darbeciler kışlalarına çekildi. İşçilerin kitlesel saldırısı ile askeri kışla düştü. İşçiler daha sonra Madrid yakınlarındaki Guadalajara garnizonuna saldırıp, garnizonu ele geçirdiler. General Barrera kurşuna dizildi. Toledo kenti darbecilerden geri alındı. Halk Cephesi güçleri, darbecileri durdurmak için Valencia, Malaga ve Siguenza’ya yürüdüler.
Malaga’da darbeciler kışlalarına çekilip savunma pozisyonuna geçtiler. Askerler teslim olmak zorunda kaldılar. İspanyol halkı Cumhuriyeti kurtarmıştı. Bu büyük çatışmada, İspanyol halkının darbecilerden daha güçlü olduğu ortaya çıkmıştı. İç savaşın cumhuriyetçiler lehine gelişmesine bağlı olarak uluslararası emperyalist ve faşist güçler devreye giriyordu.
Faşizmin Uluslararası Desteği
İspanya Cumhuriyeti’ne karşı Almanya ve İtalya’nın askeri müdahalesi bağlamında Stalin şu tespitleri yapıyordu:
„1936 yazında Almanya ve İtalya’nın İspanya Cumhuriyeti’ne karşı askeri müdahalesi başladı. İspanyol faşistlerini desteklemek bahanesiyle, İtalya ve Almanya, İspanyol toprakları üzerine, yani Fransa’nın gerisine üstü kapalı biçimde asker çıkarma ve donanmalarını İspanyol karasularına -güneyde Balear Adaları’na ve Cebelitarık çevresine, batıda Atlantik Okyanusuna, kuzeyde de Biskay körfezine-sokma imkânı buldular. 1938 başında Alman faşistleri Avusturya’yı ilhak ettiler, böylelikle orta Tuna boylarına yerleştiler ve- Avrupa’nın güneyine, Adriyatik denizine doğru yayıldılar.
Alman ve İtalyan faşistleri İspanya’ya müdahalelerini genişlettiler ve aynı zamanda dünyaya İspanya’da “Kızıllar” ile savaştıklarını ve başka bir niyetleri olmadığını ilan ettiler. Ama bu, saf kimseleri kandırmak için hazırlanmış kaba ve sığ bir tertipti, çünkü aslında onlar, İngiltere ve Fransa’nın Asya ve Afrika’daki geniş sömürgeleri ile deniz ulaşımlarını keserek, bu ülkelere darbeler indirmekteydiler.“ (Stalin, Eserler, Cilt XV, sf. 376, İnter Yayınları)
Emperyalist ve faşist devletlerin çıkarları İspanya’da çakışıyordu. İspanya Cumhuriyeti faşistler için risk taşıyordu. İtalya, 1935’te Habeşistan’a saldırmıştı ve ülkeyi kendi boyunduruğu altına almıştı. Nazi Almanya’sı, SSCB’ye saldırmak için hazırlık yapıyordu. SSCB’ye saldırmadan önce İspanya Devrimi boğulmalıydı! İspanyol madenleri faşist savaş sanayisi için gerekliydi. İspanya iç savaşında, faşistlerin kaybettiği ortaya çıkınca Almanya ve İtalya, İspanya ile Fas arasındaki cumhuriyet donanmasına uçak ve denizaltılarla saldırıp bölgeden uzaklaştırdı. Böylece oluşturulan koridordan Fas’ta toplanmış olan Franco’nun birlikleri, Arap paralı askerleri ve İtalyan birlikleri İspanya’ya taşındı. Bunlar savaş deneyimi olan birliklerdi. Özellikle İtalyan askerleri Habeşistan’ın işgalinden daha yeni gelmişti. 150 bine yakın İtalyan askeri Franco kuvvetlerine katıldı. İtalyan Hava Kuvvetleri’ne ait uçaklar, İspanya halkının üzerine bomba yağdırdı. Ayrıca İtalya, Franco’ya askeri destek sundu. Alman ve İtalyan denizaltıları özellikle Akdeniz’de İspanya’ya giden gemileri batırarak, Cumhuriyetçilere gidebilecek yardımları engellemeye çalıştı!
İspanyol faşizminin uluslararası alanda en önemli destekçilerinden birisi Nazilerdi. Naziler, İspanya iç savaşında, hava taktiklerini ve teorilerini deneme fırsatı buldu. Bunlar içinde en önemlisi 27 Nisan 1937 yılında Guernica’nın yoğun hava bombardımanı ile yok edilmesiydi. Naziler, 1936 Ekim’inde İspanya Cumhuriyeti’yle savaşmak üzere General Sperrle komutasında Kondor (Akbaba) Lejyonu adıyla bir hava birliği gönderdi. Almanya, Franco ordusunu eğitmek ve örgütlemek için binlerce subay, tank, topçu ve muhabere birlikleri de göndermişti. İspanya iç savaşında rol alan Alman subay ve uzmanlarının elli bin kişiyi bulduğu tahmin edilmektedir.
Franco faşistlerine destek veren ülkelerden biri de Portekiz’di. Portekiz’de Salazar diktatörlüğü hüküm sürüyordu. Salazar, İspanya’ya on beş bin asker göndermişti. Franco’ya giden her türlü malzeme, Portekiz üzerinden taşınıyordu. Franco’nun ABD’den sağladığı taşıt, yakıt vb. malzemeler deniz yoluyla
Portekiz üzerinden İspanya’ya ulaştırılıyordu. Portekiz toprakları, hava alanları, ulaşım Franco’nun emrine verilmişti. Portekiz hava alanlarından kalkan Alman uçakları İspanyol şehirlerini bombalıyordu.
İspanyol faşistlerinin savaşa sürdüğü askerlerin bir kısmı da Arap kökenli askerlerdi. Kuzey Afrika’dan toplanan bu paralı askerlerin sayısı yüz bini buluyordu. İspanya’da savaşa katılan yabancı güçlerin toplamı Franco’nun elinde bulunan İspanyollardan kat kat fazlaydı. İspanya’daki iç savaşa müdahale eden İtalyan, Alman, Portekiz ve Arap askerlerinin sayısının üç yüz bini aştığı tahmin edilmektedir.
İç Savaş ve İkili İktidar
1936 sonbaharında, General Mola’nın yönetimindeki 25 bin kişilik bir ordu Madrid üzerine taarruza geçer. Bu saldırı Madrid’e 70 km mesafede durdurulur. Madrid ele geçirilmez ama Toledo kenti faşistlerin eline geçer. Ulusal Savunma Cuntası, General Franco’yu devlet başkanı ve genelkurmay başkanı olarak atar. Franco, devlet başkanı olarak atandıktan sonra, iş ve ücretin garanti altına alınacağını, ancak işçilerin sınıfsal çizgide örgütlenmelerinin yasaklandığını açıklar. İç Savaşın başlaması ile birlikte, İspanya’da ikili bir yönetim ortaya çıkar. Cumhuriyetçi yönetim bölgesi ve faşistlerin yönetimi altındaki bölge. Halk Cephesinin kontrolü altındaki bölgede, 1936’nın ikinci yarısı ile birlikte, İspanyol tarihinin en büyük sosyal değişiminin gerçekleştirildiği bölgedir. Toplu taşımacılık ve diğer kamu hizmetleri işçi birliklerince üstlenilir ve düzenli bir şekilde faaliyet gösterilmeye başlanır.
Merkezi hükümette önemli bir değişim yaşanır ve Largo Caballero’nun başbakanlığında, sosyalistlerin ve komünistlerin ağırlıkta olduğu bir kabine oluşturulur. Çeşitli bölgelerdeki yerel milis kuvvetleri birleştirilerek bir Halk Ordusu kurulur. Önemli bir kitlesel desteğe sahip olan CNT, Kasım 1936’da yeni hükümeti desteklemek üzere Merkezi hükümete katılma kararı alır. Halk Cephesinin denetimindeki kırsal bölgelerde tarım reformu uygulamaları başlatılır. Bazı bölgelerde tüm kasaba arazileri kamulaştırılır. Kimi sahipsiz topraklar, topraksız çiftçiler arasında paylaştırılır. Belediye meclisleri, Halk Cephesindeki her partinin bir üye ile temsil edildiği yerel komiteler oluşturulur. 7 Kasım 1936‘da faşistlere doğrudan veya dolaylı olarak katılan kişilerin topraklarının kamulaştırılması kararlaştırılır. Bu kararname ile 5 milyon hektar toprak 350 bin tarım işçisine verilir.
İspanya’nın kuzey bölgelerinde, askeri ayaklanmanın başladığı andan itibaren, tüm ülkede farklı bir savaş yaşanıyordu. Asturya, Halk Cephesi güçlerinin kontrolündeydi. Bask bölgesi, Bask milliyetçilerinin denetimindeydi. Bask milliyetçilerinin organı Euzkadi, cumhuriyetçilerden yana tavır takındı. 1 Ekim 1936’da Bask özerklik yasasını onaylandı ve Jose Antonio Aguirre, Guernica’da Bask hükümetinin başbakanlığına seçildi. Bask bölgelerine komşu olan Navarre faşistlerin elinde bulunuyordu. Faşistler, Navarre üzerinden Bilbao ve diğer Bask şehirleri üzerine saldırıya geçmeye hazırlanınca, Bask milliyetçileri ve Asturyalı işçi birlikleri anlaşarak, bölgeyi birlikte savunma kararı alır. Faşistler, liman kentlerini kuşatma altına alırken, Nazi hava kuvvetleri Guernica, Eibar ve diğer Bask şehirlerini bombalar. Bölgenin en büyük merkezi Bilbao düşer. Faşist birlikler, önceden kontrolünü sağladıkları Galiçya ile birlikte, Kuzey İspanya’yı, Atlas Okyanusu kıyılarını ele geçirir.
Faşist birlikler, İtalyan birliklerinin yardımı ile Malaga’yı alarak tüm Güney İspanya’yı ele geçirir. Cumhuriyetçi güçler, Madrid ile Akdeniz kıyıları arasında ki bölgeye sıkışır. Barselona’da Halk Cephesi içerisinde yaşanılan iç savaş sonrasında, Caballero hükümeti istifa eder. Sosyalist Partiden Juan Negrin’in Başbakanlığı ile yeni bir kabine kurulur. Hükümet, Cumhuriyetçi bölgenin bütününde bir Halk Ordusu kurulmasını hızlandırmak amacı ile birleşik bir kumandanlık kurar. 1937 yılı Cumhuriyet güçleri açısından ağır yenilgilerin yaşandığı bir yıldır. Faşist güçler, Akdeniz kıyılarına da ulaşarak, Cumhuriyetçi bölgeyi Doğu İspanya ile Fransa sınırına doğru uzanan Katalonya bölgesi içerisinde hapseder. İç Savaş döneminde, Komünist Parti, İspanyol Solunun en etkili örgütü durumuna gelir. KP‘nin 1 milyona yakın üyesinin yanı sıra, Sosyalist Komünist Gençlik Örgütü de yarım milyon üyeye ulaşır. 1938 yılı içerisinde Kuzey İspanya’dan Katalonya’ya giren faşist güçler, 1939 yılı başlarında Barselona ele geçirir. Mart’ta Madrid de düşer. Böylece İspanya iç savaşı Franco güçlerinin zaferi ile sona erer.
İspanya iş savaşı, bir dünya savaşının provası olarak görüldü. Darbenin ardından başlayan Nazi Almanya’sı ve Mussolini İtalya’sının yardımları sonucu, savaşın kaderi Franco lehine değiştirildi. Halk cephesi hükümetinin en büyük yanlışlarından biri; ordunun, kilit noktalarında bulunan faşist generalleri tasfiye etmemesidir. Halk Cephesi Hükümeti, ayak sesleri duyulan askeri darbe karşısında hazırlıksız yakalanması yenilginin nedenlerinden biridir. O dönem Komünistler her gün düzenledikleri toplantılarda, basında, parlamentoda ve hatta cumhuriyetçi yetkililere sürekli faşist tehlikeye karşı önlem alınması gerektiğinden bahsettiler. Komünistler, başta Franco olmak üzere komplocu generallerin adlarını açıklıyor, bunların bulundukları görevlerden alınmalarını ve faşist kuruluşların yasaklanmasını talep ediyorlardı. Ama Halk Cephesi Hükümeti, komünistlerin bu görüşlerine karşı bir duyarlılık ortaya koyamıyordu. Darbe profesyonelce hazırlanmıştı. Cumhuriyetçilerin kararsızlığı ve Halk Cephesi içerisinde yaşanan sürmüşler, darbecilerin zafer kazanmasının bir nedeni idi. İspanya’da Troçkist hareket, sivri oklarını Franco faşistlerine çevireceği yerde, onlar Stalin ve SSCB’deki sosyalizmin kazanımlarının yok edilmesi ile uğraşıyorlardı. Naziler ve Mussolini’nin askeri yardımları sonucu Franco silah ve cephane de üstünlük sağlamıştı. Halk Cephesinin silah ve cephane eksikliği ve milislerin örgütlenmesinin yetersizliği yenilgi de önemli rol oynamıştı. Milislerin yeniden örgütlenmesinde herkes hemfikirdi. Bu örgütlenmenin nasıl yapılacağı konusu tartışmalıydı. Halk ordusunun kurulması kararlaştırılmıştı ama Anarşistler ve Troçkistler Halk Ordusuna karşıydı.
İspanya İç Savaşı ve Komintern
İspanya Komünist Partisi içinde 1932’ye kadar yönetimde bulunan Bullejos-Trilla grubu, İspanya’da 1931’de başlayan devrimin karakterinin burjuva-demokratik olduğunu, devrimin merkezi sorununun tarım devrimi olduğunu kavramıyordu. Kitleler içinde, özellikle de köylü kitleleri içinde çalışmanın önemi küçümseniyordu. KEYK’in yol göstericiliğinde 1932 yılının birinci yarısında bu grup parti yönetiminden uzaklaştırıldı.
İspanya’da Komünist Partisi 1933’ten itibaren, gericiliğe ve faşizme karşı bütün güçlerin anti-faşist cephe içinde birleştirilmesi çağrısını ve bu yönde faaliyeti, çalışmasının merkezine koydu. Bu siyaset sonucunda 1933 Kasım’ında Malaga’da Sosyalist, Komünist ve Cumhuriyetçilerden oluşan “Halk Bloku” seçimlerde çoğunluğu kazandı. Birleşik Cephe siyaseti yalnızca sosyalistlerle değil, anarşist ve sol cumhuriyetçi güçlerle de birlikte mücadele imkânlarını ortaya çıkarıyordu. Ekim 1934’de İspanya’da işçiler genel greve gittiler; sosyalist, anarşist ve komünistlerin eylem birliğinin sağlandığı Asturya bölgesinde iktidar kısa süre de olsa bu güçlerin eline geçti. Daha sonra bu hareket burjuvazi tarafından kanla bastırılmış olmasına rağmen, açık olarak görüldü ki, işçilerin — ayrı partilerde de olsalar — ortak mücadelesi mümkündür ve faşizmi engelleyecek tek güç de bu ortak mücadeledir.
Halk Cephesi siyaseti İspanya’da da başarılı bir şekilde uygulandı. Asturya yenilgisi sonrasında başlatılan sıkıyönetime karşı ve siyasi tutukluların serbest bırakılması için kampanya, bu cephenin oluşturulmasında önemli bir manivela oldu.
Kuşkusuz bu taktik dönüşüm, buna karşı mücadelesiz olmadı. Bu taktik dönüşümün sağcılık olduğunu savunan kişi ve gruplar birçok partide ortaya çıktılar, KEYK içinde de görüşlerini savundular. Fakat tartışmalar içinde önemli örgütsel bölünmelere yol açmaksızın yeni taktik dönüşüm hâkim oldu. Bu arada uluslararası alanda merkezi olarak da eylem birliği için çabalar arttırıldı. 10 Ekim 1934’de KEYK, Sosyalist Enternasyonal Yönetimine, İspanya proletaryasına destek için ortak eylemler örgütlemeyi önerdi.
15 Ekim’de Brüksel’de yapılan görüşmelerde Sosyalist Enternasyonal’in şefleri böyle bir önerinin çok geç olduğu gerekçesi ile öneriyi reddetti. Bu tavır karşısında Sosyalist Enternasyonal Yürütme Kurulu içindeki Fransa, İspanya, İtalya, Avusturya delegasyonları bir “azınlık açıklaması” yaptılar. Bu açıklamada “Savaşa karşı, demokratik özgürlüklerin olduğu ülkelerde bunları korumak için, faşizmin demokratik özgürlükleri ezdiği ülkelerde devrimci mücadele için ortak mücadelenin ön şartlarının uluslararası ölçekte gözden geçirilmesi” talep ediliyordu. Sosyalist Enternasyonal Yürütme Kurulu komünistlerle birleşik cephe konusunda alttan gelen baskılara daha fazla dayanamadı. Sosyalist Enternasyonal Yürütme Kurulu Sosyalist Enternasyonal’in seksiyonlarına verilen “Komünistlerle görüşme yasağı” direktifini kaldırmak zorunda kaldı. Bu yasak resmen kaldırıldığında birçok ülkede zaten çoktan delinmiş durumda idi. Birleşik Cephe düşüncesi her geçen gün daha fazla yığınları sarıyordu. (H, Yeşil, “Faşizm Nedir? Sosyal- Demokrasi Nedir?”, Dönüşüm Yayınları, sayfa 84-96)
KEYK Kasım 1935’te İspanya Komünist Partisi’ne bir halk cephesi için mücadeleyi yükseltme direktifi verdi. Bu direktifin hayata geçirilmesi için J. Dudos Madrid’e gönderildi. Faşist darbe tehdidi karşısında sosyalist parti ve sol cumhuriyetçilerle halk cephesi tipi bir birlik oluşturma görev olarak İspanya KP’nin önüne kondu.
İspanya’da Şubat 1936’da yapılan seçimlerde Halk
Cephesi büyük bir başarı kazandı. Açık gerici burjuva partileri parlamentoda azınlığa düştüler. KEYK başkanlığı ve İspanya KP yönetimi Mayıs 1936’da, İspanya’da görevin demokratik cumhuriyet için mücadele olduğunu; henüz demokratik devrimden sosyalist devrime geçişin dolaysız görev olmadığını tespit ettiler. Çizgi, kurulan sol cumhuriyetçi hükümeti desteklemek ve fakat onun tutarsız tavırlarını eleştirmek ve bir halk cephesi hükümeti oluşturmaya yönelmek idi.
İspanya’da demokratik devrimin ilerlemesinden korkan burjuvazi, 1936 Temmuz’unda faşistler eliyle, Almanya ve İtalya’nın desteği ile bir darbe gerçekleştirdi. Faşist darbecilere karşı cumhuriyetçi güçlerin birleştirilmesi mücadelesi, aynı zamanda toplumun derinlemesine demokratik dönüştürülmesi mücadelesi ile birleşti.
Cumhuriyetçilerin hâkim olduğu alanda toprak reformu gerçekleştirildi, büyük işletmeler millileştirildi ve tüm toplumsal-siyasi yaşam demokratikleştirildi. Komünist Partisi sol sosyalist L. Caballero önderliğindeki hükümete katıldı. İspanya’daki demokratik devrim, kendinden önceki burjuva demokratik devrimlerin sınırlarını aşan bir devrimdi.
18-19 Eylül’de yapılan KEYK Sekreterliği toplantısında Manuilski’nin sunduğu rapor temelinde İspanya’daki devrimin niteliği sorunu üzerinde tartışma gündeme geldi. Tartışmalarda içinde bulunulan ortamda burjuva demokratik devrim sorununun eski tarzda ele alınamayacağı, İspanyol halkının zaferi için savaştığı demokrasinin eski tipte bir burjuva demokrasisi olmadığı, olamayacağı, ortaya çıkacak devletin “gerçek halk demokrasisinin hüküm sürdüğü yeni tipte bir devlet olacağı” tespit edildi. “Bu henüz Sovyet devleti olmayacaktı” ve “fakat içinde burjuvazinin yalnızca sol kesimlerine yer olan anti-faşist, sola yönelik bir devlet” olacaktı. Devletin ya kapitalist, ya da sosyalist olacağı görüşü ile polemik içinde G.Dimitrov şöyle diyordu:
“Şimdi, içinde halk cephesinin belirleyici bir etkiye sahip olduğu yeni bir devlet doğuyor. Burada söz konusu olan henüz kapitalist özel mülkiyetin tamamıyla ortadan kaldırılmadığı şartlarda üretimin işçi sınıfı ve onun müttefikleri, yani köylülük ve küçük burjuvazinin kontrolünde örgütlendirilmesidir. Teorik olarak belki bu doğru bir biçimde işçilerin-köylülerin demokratik diktatörlüğünün bir biçimi olarak adlandırılabilir.” (Komünist Enternasyonal, 1936, sayı 2, sayfa 8)
Togliatti de İspanya’da kurulan demokratik cumhuriyetin yeni bir demokratik cumhuriyet “yeni demokrasi” olduğunu tespit ediyordu. (Komünist Enternasyonal, sayı 11/12; 1936, s. 1108) Bu gerçekte VII. Kongre’de Halk Cephesi Hükümeti konusunda yapılan tespitlerin somutlaştırılması ve ilerletilmesi anlamına geliyordu. Bundan sonraki gelişmesi içinde KEYK Başkanlığı’nın İspanya Devrimi konusundaki müdahaleleri daha çok “sol”, “aceleci” tavırları eleştirmek, faşist güçlere karşı olan tüm güçleri birleştirmeye yönelik bir siyaset önermek biçiminde olmuştur. (H, Yeşil, “Faşizm Nedir? Sosyal- Demokrasi Nedir?”, Dönüşüm Yayınları, sayfa 124- 130)
İspanya İç Savaşı sırasında faşistlerin Cumhuriyetçi Hükümet’e silahlı saldırısı baş gösterdiğinde Dimitrov Komintern’in tüm bürolarını faşizme karşı birleşik cephe için, İspanya’nın özgürlüğü için seferber etti. Tüm dünyadan İspanya’ya Kızıl Tugayların gitmesini örgütledi. Gerek Cumhuriyetçi Hükümet’in gerekse de Kızıl Tugayların ihtiyaçlarını karşılamak ve onlara destek sağlamak için tüm dünya işçi sınıfının bu yolda seferber edilmesine ön ayak oldu.
Japon İmparatorluğu ve Nazi Almanya’sı 25 Kasım 1936‘da Anti-Komintern Paktı’nı oluşturur. Buna göre, her iki ülke, içlerinden birisi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) tarafından saldırıya uğrarsa diğerine destek sözü verir. İtalya, 6 Kasım 1937’de, Macaristan Şubat 1939’da, Franco İspanya’sı 27 Mart 1939‘da Anti-Komintern Paktı’na katılır.
İspanya İç Savaşı ve Enternasyonal Tugaylar
26 Temmuz 1936’da Komintern ve Kızıl Sendikalar Enternasyonali Prag’da yaptıkları ortak toplantıda İspanya Cumhuriyeti’ne yardım etme kararı alındı. Silah ve malzeme göndermenin yanı sıra, öncelikle beş bin gönüllünün savaşa gitmesi için komünist partilere ve sendikalara çağrıda bulunuldu. Uluslararası Tugayların örgütlenmesinde, FKP’nin (Fransız Komünist Partisi) lideri Maurice Thorez önemli rol üstlendi. Enternasyonal’in çağrısı, işçi sınıfı, emekçiler ve ezilen halklar nezdinde büyük bir yankıyla karşılandı. Dünyanın dört bir yanından gelmiş gönüllülerin oluşturdukları Enternasyonal Tugaylar, dayanışmanın ve faşizme karşı ortak mücadelenin en iyi örneğiydi. 53 ülkeden erkek, kadın, işçi, aydın, hemşire, doktor binlerde kişi İspanya’ya koştu. Uluslararası Tugayların yaklaşık dörtte birini Fransızlar oluşturuyordu. Almanlar, Avusturyalılar, İtalyanlar, Amerikalılar, Meksikalılar, Kanadalılar, İngilizler
Sovyetler, Arnavutlar ve diğer uluslardan insanlar İspanya’ya koşmuştu. On bin kişi İspanya topraklarında toprağa düştü. İspanya’ya gelenlerin büyük çoğunluğu, meslekleri askerlik olmadığı halde, faşistlerin profesyonel ordularına karşı savaştı, olağanüstü kahramanlıklar gösterdi.
İspanya’ya 1936 Eylül’ünde ilk ulaşan Ernst Thalmann Tugayı dört taburdan oluşuyordu, taburlardan birisi o günlerde Hamburg’da tutuklu KPD’li Kızıl Savaşçılar Ligası başkanı Edgar Andre adına kurulmuştu. Gönüllü birlikler kısa bir askeri eğitimden sonra cepheye gidiyorlardı. Enternasyonal Gönüllüler büyük özverilerle savaştı. Perdiguera’da, Casa de Campo’da, Madrid sokaklarında, Argueda Köprüsünde, Jarama Vadisinde, Guadaljara’da, Brunete’de, Belchite’de, Ebro Nehrinde, Levante’de çarpıştılar. Uluslararası Gönüllüler, dünya devrim tarihinin ve insanlık onurunun unutulmayacak sayfalarında yerlerini aldılar. Sahip oldukları bütün olanakları terk edip, İspanya’ya koştular ve kimileri toprağa düştü. Karşılarında donanımlı savaş makinaları vardı. Faşizme karşı direnen kardeşleri ile omuz omuza çarpıştılar. Sadece İspanya’da değil tüm Avrupa’da faşizme geçit vermemek için savaşıyorlardı. Faşizmin ne olduğu İkinci Dünya Savaşı sonrasında görüldü. Savaş 60 milyon insanın ölümüne neden oldu. Enternasyonal Tugaylara katılanlar arasında pek çok anti-faşist, İkinci Dünya Savaşı sırasındaki direniş hareketlerinde yer aldı. Uluslararası Tugaylar, Londra’da imzalanan ve her iki taraftan da yabancı askerlerin çekilmesini öngören antlaşma nedeniyle, 1938 Kasımında Barcelona’da 300 bin kişinin uğurladığı törenden sonra deniz yoluyla İspanya’yı terk ettiler. On bin kadar gönüllü İspanya’da kaldı.
İspanya İç Savaşı ve SSCB
Cumhuriyet Hükümeti, Sovyetler Birliği’ne mesafeli durdu. Askeri darbe sonrasında SB’den yardım talebinde bulundu. Sovyetler Birliği, hiçbir karşılık beklemeksizin yardıma koştu. Sovyetler Birliği, insan, silah, mühimmat, yiyecek, giyecek, sağlık ve çeşitli yardım malzemelerini İspanya’ya gönderdi. Kızıl Ordu’nun en seçkin binlerce subayı, pilotu, denizcisi ve tankçısı, istihkâmcısı, eğitmeni yardım için İspanya’ya koştu. Sovyetler Birliği’nin ilk planda, iç savaşta cumhuriyetçilere binin üzerinde uçak (modern avcı ve bombardıman uçakları), bine yakın tank, yüzlerce zırhlı araç, binlerce sahra topu, yüzbinlerce silah ve 30 bin ton cephane verdiği biliniyor.
16 Ekim 1936’da, İspanya Komünist Partisi Merkez Komitesi “Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi’ne ve Stalin’e” şu telgrafı gönderir:
“Sosyalizmin anavatanına çok sıkı yakınlaşmış olan İspanya halkı adına, uluslararası faşizm tarafından desteklenen faşistlere ve isyancı generallere karşı üyelerinin en ön sıralarda savaştığı İspanya Komünist Partisi Merkez Komitesi, Sovyetler Birliği Merkez Komitesine ve özellikle uluslararası proletaryanın sevgili lideri, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde Sosyalist inşa çalışmasının yöneticisi ve barışın ateşli savunucusu büyük Yoldaş Jozef Stalin’e selamlarını iletir.
“İspanya halkı devam eden sert mücadele içinde, Sovyetler Birliği halkının dayanışması ile güçlendiğini hisseder ve ayrıca uluslararası faşizme de sert bir darbe vurulacağı ülkemizde faşizm alaşağı edilene kadar bir an bile mücadeleyi durdurmayacağına söz verir.
“Faşizme karşı hayatını feda eden halkımız, bilmenizi istiyor ki sizin kardeşçe yardımınız onun isteğini artırmıştır, savaşçılara yeni enerji vermiştir ve zafere karşı olan inancını güçlendirmiştir.”
Stalin, İspanya Komünist Partisi Merkez Komitesinin telgrafına şöyle karşılık verir:
“Madrid. İspanya K.P. Merkez Komitesine.
“Yoldaş Jose Diaz’a.
“İspanya’nın devrimci kitlelerine kendi güçlerinin yettiğince her desteği vermekle Sovyetler Birliği emekçileri yalnızca görevlerini yerine getirmektedirler. Onlar İspanya’nın faşist gericilerin baskısından kurtuluşunun yalnızca İspanyolların özel bir meselesi olmadığını, ama tüm gelişmiş ve ilerici insanlığın ortak davası olduğunu kavramışlardır.
Kardeşçe selamlar.
“J. Stalin” (Enternasyonal Basın Yazışmaları, Cilt 18, No. 24, 17 Mayıs 1938, Aktaran Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek)
“Sovyet yardımı önce dostluk ve dayanışma gösterileri ile başladı. Bu dönemde Sovyetler Birliği Cumhuriyeti destekledi. Ekim 1936’dan itibaren giderek artan silah ve malzeme yardımı, 1938 yazından itibaren giderek azaldı ve durdu. Ekim 1936’dan Mart 1937’ye dek her ay 30-40 gemi İspanya’ya silah taşıdı. Sovyet yardımının en önemli parçalarını kuşkusuz uçak ve tank malzemeleri oluşturuyordu. Bir bütün olarak Sovyet yardımı Alman ve İtalyan yardımı karşısında çok yetersiz kaldı. Sovyetler daha çok teknik adam, pilot ve tank operatörü gönderdiler. Ama gönderilen yüksek rütbeli Sovyet danışmanlar yeni cumhuriyetçi ordunun kuruluşunda, Madrid savunmasında ve sonraki savaşlarda perde arkasında kalan etkin güç oldular.” (Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, Cilt 3, sf. 862)
İspanya İç Savaşı ve Guernica
İspanya İç Savaşı sırasında faşistler halkı katlederken, Alman Nazi uçakları İspanya’nın Bask bölgesinde bulunan en eski yerleşim ve kültür merkezlerinden biri olan Guernica kasabasını bombalıyordu. 26 Nisan 1937’de faşist Nazi ve İtalyan uçakları savaş cephesinin çok gerilerinde bulunan Guernica kasabasını tam 3 saat boyunca bomba yağmuruna tuttular. Saldırıdan saklanmaya çalışan sivil halk, uçakların otomatik silahları ile de tarandı. 1645 kişi hayatını kaybetti. 889 kişi yaralandı. Alman filosu bir bombardıman tekniğini (halı dokur gibi bombalamayı) ilk orada denedi. Kondor (Akbaba) Lejyonu adıyla gönderilen Alman uçakları, Guernica kasabasını yerle bir etti. Taş üstüne taş bırakılmadı. Guernica’nın yok edilmesinin General Franco kuvvetleri için stratejik bir önemi yoktu. Guernica, Nazilerin silahlarını denemesi için bir test alanıydı.
İspanya Savaşı’nda, Kondor (Akbaba) Lejyonu üzerinde durmak ta gerekir. Orgeneral Sperrle’nin komutasındaki birlik 4500 ila 5700 adet seçme subay ve askerden oluşuyordu. Savaş boyunca 16.000 Alman görev yaptı. Kondor, Nazi ordusu Wehrmacht’ın Hava Kuvvetleri’nin seçkin birliğiydi. Kondor Lejyonu, kara keşif, uzak mesafe deniz keşif uçaklarıyla birlikte toplam 138 uçağa sahipti. Uçaksavar bataryaları, topçu bataryaları ve Almanların sonradan yıldırım harekâtlarında kullanacakları, tank birlikleriyle beraber küçük bir savaş canavarıydı Kondor. 1936 Ekim’inde Franco’nun yardımına koştular. Madrid kuşatmalarında Frankistlerin en etkili vurucu gücü oldular, Malaga’yı bombaladılar. Bir Alman zırhlısı Almeria’yı denizden vurdu. Hava harekâtları yapıldı. Guernica yok edildi. Savaş bittikten sonra 31 Mayıs 1939’da döndüler.
Picasso, Guernica katliamını resimle tüm dünyaya anlattı. Guernica saldırısı sırasında Paris’te gerçekleştirilecek fuarda diğer sanatçı arkadaşları ile beraber İspanya için çalışma yürüten Picasso tavrını açıkça ortaya koydu. O güne kadar iç savaş konusunda açık tavır sergilemeyen Picasso, Guernica saldırısı karşısında tüm dünyaya kimden yana olduğunu ilan etti.1 Mayıs 1937 yılında Guernica ile ilgili ilk çalışmasına başladı. 11 Temmuz 1937 Paris Fuarı’nda, İspanya’nın temsil edildiği binanın girişinde Picasso’nun Guernica resmi katliamı tüm çıplaklığı ile sergiliyordu.
Paris Fuarı’ndan sonra Guernica, 30 Eylül 1938’de Londra Whitechapel Sanat Galerisi’nde sergilendi. Hem de İngiliz emperyalistlerinin Hitler ile imzaladığı ve İkinci Dünya Savaşı’na yol açan Münih anlaşmasından bir gün sonra. Resme ilgi o kadar fazlaydı ki daha ilk haftada 15 bin kişi resmi ziyarete gelmişti. Resim, daha sonra ABD’ye gönderildi. ABD’deki sanat galerilerinde, gösterimde olan Guernica daha sonra 1950’lerde Brezilya ve Avrupa ülkelerinde sergilendi. Ancak Picasso Guernica’nın New York’ta kalmasını istedi. İspanya’da faşizm son bulduktan ve cumhuriyet ilan edildikten sonra resmin İspanya’ya gidebileceğini açıklayan Picasso Guernica’yı uzun yıllar New York’ta tuttu. Ve Guernica 10 Eylül 1980’de, Picasso öldükten ve İspanya’da faşizm son bulduktan sonra İspanya’da sergilendi.
Sonuç
Komintern ve İspanya Komünist partisi anti-faşist cephenin örgütlenmesi için var gücüyle uğraşıyordu. Bu anti-faşist cepheye orta sınıfları temsil eden sol-Cumhuriyetçileri de katmak için çalışmalar yapılıyordu. Mayıs 1935’te İspanya Komünist Partisi, tüm anarşist sosyalist ve komünistlere anti-faşist birlik programının nasıl olması gerektiğini açıkladı. 15 Ocak 1936’da Halk Cephesi Programı resmi olarak açıklandı. Bu cepheyi İspanya Komünist Partisi,
PSOE, UGT ve sol-Cumhuriyetçiler oluşturuyordu. Anarşist CNT, onun siyasal örgütü FAI (İspanya Anarşist Federasyonu) ve Troçkist POUM bu cephede yer almayı ret etti.
‘Anti-faşist halk cephesi’ Troçkist ve Anarşistler tarafından sabote edildi. Onlar, İspanya’da devrimin burjuva demokratik devrim aşamasında olduğu gerçeğini ret ediyorlardı. Troçkist teorilerin bir gereği olarak köylülüğün mücadelesini küçümsüyorlardı. Derhal bir „işçi devleti“nin kurulması gerektiğini savunuyorlardı. İşçi sınıfının beklemeye niyeti olmadığı yönünde subjektif tespitler yapılıyordu. 16 Şubat 1936’da Halk Cephesi’nin seçim zaferi işçilerin ve köylülerin kendilerine güvenini arttırmıştı. Yükselen İspanya Devrimi burjuvaziyi harekete geçirdi. İspanya’nın kaderi, büyük güç bloklarının yaklaşan dünya savaşının provasını yaptığı bir deneme tahtası oldu. Komünist Partisi, SB ve Komintern’in desteği ile gücünü arttırdı. Almanya ve İtalya’nın isyancılara yoğun desteği, Cumhuriyet’in yetersiz askerî gücü ve Franko faşizmine karşı savaşanların gerçek anlamda güçlerini birleştirememesi yenilgiye neden oldu. Halk Cephesi siyaseti doğru dürüst uygulanmadı. Yenilginin temel nedenlerinden biri, Halk Cephesinin kendi içerisindeki kapışmalar ve Halk Cephesi bileşenlerinin Franko faşizmine karşı güçlerini birleştirmemeleri idi.
İspanya iç savaşında, faşizme karşı yürütülen savaş, gösterilen kahramanlıklar ve mücadele içerisinde şekillenen sloganlar ve enternasyonal dayanışma insanlık tarihine yazıldı. Faşizme karşı direnişte, şekillenen ‘No Pasaran’ [Geçit Yok – DN] sloganı, bugün de anti-faşist mücadele içerisinde kullanılıyor, kullanılacak. Direnişçilerin mücadelesinden öğrenmek ve mücadeleyi geliştirerek devrim mücadelesine sarılmak, günümüzün en acil görevidir.
- 04. 2014
KISA KRONOLOJİ
12 Nisan 1931… Belediye seçimleri.
14 Nisan 1931… Cumhuriyetin ilanı ve Kral XIII. Alfonso’nun sürgüne gidişi.
25 Nisan 1931… Azana’nın orduda reform kararı.
10-11 Mayıs 1931… Kilise ve manastırların yakılması.
Mayıs-Haziran 1931… Laik eğitim, ordu ve tarım konusunda kararnameler.
14 Temmuz 1931… Genel oyla oluşmuş Kurucu Meclisin (Cortes) açılması.
Ağustos 1931… CNT içinde bölünmeyi haber veren “Otuzlar” manifestosunun yayınlanması.
Ekim 1931… Anayasa’nın 26. maddesi üzerindeki tartışmaların (dini kuralların öğretimden çıkarılması vb.) ertesinde Alcala Zamora’nın başbakanlıktan istifası; Azana’nın başbakan olması.
Aralık 1931… Alcala Zamora’nın cumhurbaşkanı olması; Castilblanco’da köylülerin sivil muhafızları öldürmesi; JONS’un (Ulusal Sendikalist Saldırı Juntaları) kurulması; Monarşist yayın organı Accion Espanola’nın (İspanyol Eylem) ilk baskısı.
Ocak 1932… Arnedo’da sivil muhafızların göstericilere ateş açması; Katalonya’da FAI (Anarşist eğilimli grupların birliği) kaynaklı ilk ayaklanma; CNT genel grevi; Cizvitlerin dağıtılması. (İsa tarikatı olarak adlandırılan bir Hıristiyan tarikatı)
10 Ağustos 1932… General Sanjurjo’nun darbe girişiminin bastırılması.
9 Eylül 1932… Katalonya’ya özerklik statüsünün kabulü.
Ekim 1932… İspanyol Özerk Sağ Konfederasyonu’nun (CEDA) kurulması; toprak sahiplerinin “köylüleri hizaya getirmek” için toprak ekmeme kararı almaları.
Kasım 1932… Sağ’ın seçim zaferi; Bienno Negro’nun başbakanlığı dönemi.
1 Mart 1933… Renovacion Espanola’nın (İspanya Yenileme) kurulması.
1 Mart 1933… İspanya Özerk Sağ Federasyonu’nun (CEDA) kurulması.
29 Ekim 1933… Falange Espanola’nın kurulması. (Ulusal faşist ve anti-komünist hareket)
5 Kasım 1933… Bask Ülkesinin statüsü için halk oylaması.
19 Kasım 1933… Genel Seçimler, Lerroux Hükümeti.
Aralık 1933… Aragon’da merkezlenen üçüncü Anarko-sendikalist ayaklanma.
Mart 1934… Asturya’da İşçi İttifakı anlaşmasının imzalanması.
31 Mart 1934… Monarşist-Carlistlerin Mussolini’yle anlaşması. Azana önderliğinde Sol Cumhuriyetçi Parti’nin kurulması; Sanjurjo ve arkadaşlarının affedilmesi.
25 Nisan 1934… Semper Hükümeti.
Haziran 1934… Sosyalistlerin önderliğinde tarım işçilerinin grevi; Lerroux hükümetinin buna dört sosyalist milletvekili ve yüzlerce köylüyü tutuklayarak cevap vermesi. İspanya Yüksek Mahkemesi’nin Katalonya için planlanan kısıtlı bir tarım reformu yasasını anayasaya aykırı bularak iptal etmesi.
4 Ekim 1934… CEDA’nın katılmasıyla 2. Lerroux Hükümeti.
5 Ekim 1934… Asturya’da ayaklanma ve Asturya Komünü’nün ilanı; On beş gün süren devrimin Afrika ordu birliklerince bastırılması.
6 Ekim 1934… Barcelona’da Esquerra önderliğinde başlayan devrimin yenilmesi.
7 Mayıs 1935… Gil Robles Savaş Bakanı, Franco Genel Kurmay Başkanı oluyor.
Haziran 1935… Komintern’in 7. kongresinin Halk Cephesi taktiğini onaylaması; PCE genel sekreteri Jose Diaz’ın önerisi ile Halk Cephesi’nin kurulması.
Eylül 1935… Marksist İşçi Birliği Partisi’nin (POUM) kuruluşu.
Aralık 1935… Cumhuriyetçi hükümetin erken seçim kararı; Genel seçimlere hazırlık amacı ile yeni hükümetin kurulması.
15 Ocak 1936… Cumhuriyetçi Sol (başkanı Manuel Azana), Cumhuriyetçi Birlik, Katalonya Cumhuriyetçi Solu (milliyetçi parti), Bask Ulusal Eylem Partisi, PSOE,(İspanya Sosyalist İşçi Partisi) PCE, (İspanya Komünist Partisi) Sol Gençlik, UGT,(Genel İşçi Birliği) POUM ( Marksist İşçi Birliği Partisi) ve Sendikalist Parti’nin Halk Cephesi anlaşmasını imzalaması.
16 Şubat 1936… Genel Seçimler ve Azana başkanlığında Halk Cephesi Hükümeti.
19 Şubat 1936… Komünist ve sosyalistlerin dışardan desteklediği Azana hükümetinin kurulması; Genel af ile mahkûmların salıverilmesi.
26 Şubat 1936… Genaralitat’ın (Özerk Katalan Hükümeti) yeniden kurulması.
14 Mart 1936… Falanj’ın yasadışı ilan edilmesi; anarşistler üstündeki baskının giderek şiddetlenmesi.
15 Mart 1936… A. Primo de Rivera’nun tutuklanması.
25 Mart 1936… Estramadura’da toprak işgalleri.
1 Mayıs 1936… Saragosa’da CNT (Ulusal Emek Konfederasyonu) kongresi; Prieto’nun şiddet konusunda uyarıda bulunduğu Cuenca konuşması.
10 Mayıs 1936… Alcala Zamora’nın Cortes (kurucu meclis) tarafından elenmesinden sonra Azana’nın cumhurbaşkanı olması.
12 Mayıs 1936… Azana Cumhurbaşkanı, Casares Quirigo Başbakan oluyor.
Haziran 1936… Madrid inşaat işçileri grevi; Fransa’da Halk Cephesi’nin hükümete gelmesi.
Temmuz 1936… CPE (İspanya Komünist Partisi) ve PSOE’nin (İspanyol Sosyalist İşçi Partisi) Katalonya’daki parti örgütleri bir araya gelerek, Katalonya Birleşik Sosyalist Partisi’ni (PSUC) kurmaları.
13 Temmuz 1936… Sağcı lider Sotelo’nun öldürülmesi.
17 Temmuz 1936… Faşist ordu kalkışması. General Mola, General Francisco Franco ve General Jose Sanjurjo önderliğinde Fas’ta askeri ayaklanma.
18 Temmuz 1936… Azana’nın Halk Cephesi içindeki en sağ parti olan Cumhuriyetçi Birlik lideri Diego Martinez Barrio önderliğinde bir milli birlik hükümeti kurma teşebbüsü.
19 Temmuz 1936… Barrio’nun istifası; Jose Giral’ın (Sol Cumhuriyetçi) Başbakan olması; Halka silah dağıtılması emrinin verilmesi; Barcelona’da şiddetli çarpışmalardan sonra ayaklanmanın bastırılması.
20 Temmuz 1936… Madrid’deki ayaklanmanın yenilmesi; Afrika ordusunun havadan naklinin başlaması; General Sanjurjo’nun uçak kazasında ölümü; Barcelona’da liberter liderlerin iktidarı reddetmesi; Anti-faşist Milisler Komitesi’nin Barcelona’da kurulması; Cumhuriyet hükümetinin Fransa’dan silah talep etmesi; Milliyetçilerin Kuzeybatı İspanya’daki ana donanma merkezi olan El Ferrol’ü ele geçirmesi.
24 Temmuz 1936… Katalan milis birliklerinin Aragon’a girmesi.
26 Temmuz 1936…. Komintern’in Cumhuriyet’e destek kararı.
30 Temmuz 1936… İlk İtalyan birliklerinin İspanyol Fas’ına ulaşması.
1 Ağustos 1936…. Badajoz’un işgali.
2 Ağustos 1936… Halk Cephesi’nin hükümette olduğu Fransa’nın savaşın dışında kalacağını açıklaması ve malzeme yardımını kesmesi.
4 Ağustos 1936… Afrika ordu birliklerinin Sevilla’dan Madrid’e doğru harekete geçmesi.
14 Ağustos 1936… Milliyetçilerin Estramadura’nın başkenti Badajoz’u alması ve böylece ayaklananların iki ayrı hakimiyet bölgelerini birbirine bağlamaları; 2000’e yakın kişinin idam edilmesi.
19 Ağustos 1936… Federica Garcia Lorca’nın öldürülmesi.
4 Eylül 1936… Giral hükümetinin düşmesi; Largo Caballero’nun (PSOE) cumhuriyetçiler, sosyalistler ve komünistlerden oluşan yeni hükümeti kurması.
5 Eylül 1936… Mola önderliğindeki milliyetçilerin İrun’u alması ve Fransa-Bask sınırını kapatması.
13 Eylül 1936… Milliyetçilerin San Sebastian’ı alması.
25 Eylül 1936… Milliyetçilerin bütün siyasal ve sendikal hareketleri yasadışı ilan etmesi.
27 Eylül 1936… Toledo’nun işgali.
29 Eylül 1936… Franco’nun İspanya hükümetinin başkanlığına ve ordu başkomutanlığına atanması.
12 Ekim 1936… İlk Sovyet yardımının ulaşması, tankların Madrid’e sevki.
17 Ekim 1936… Milliyetçilerin Madrid’e 37 km mesafedeki İllescas’ı alması; Madrid’e saldırının başlaması.
24 Ekim 1936… Katalonya’da kollektivizasyon kararnamesi.
4 Kasım 1936… Brunete muharebesi ve kentin düşmesi.
6 Kasım 1936… Madrid Kuşatması, Başkentin Valencia’ya taşınması.
18 Kasım 1936… İtalya ve Almanya Burgos hükümetini tanıyorlar.
20 Kasım 1936… Anarşist lider Durruti’nin Madrid savunmasında ölmesi.
6 Ocak 1937… ABD İspanya Cumhuriyetine silah satışını yasaklıyor.
6-15 Şubat 1937… Jarama Muharebesi.
7-8 Şubat 1937… Malaga’nın İtalyan güçlerinin katılımı ile asilerin eline geçmesi.
8-18 Mart 1937… Guadalajara savaşında, 25.000 kişilik İtalyan güçlerince desteklenen 25.000 kişilik milliyetçi ordusunun, savaş sonuna kadar Madrid’i ele geçirmek için yaptıkları son girişiminin, Halk Ordusu tarafından durdurulması.
26 Nisan 1937… Guernica’nın bombalanması.
3 Mayıs 1937… Barcelona çatışmalarının başlaması.
17 Mayıs 1937… Negrin Hükümeti.
3 Haziran 1937… Faşist General Mola’nın ölümü.
19 Haziran 1937… Frankistlerin Bask’ta Bilbao’yu işgali.
10 Ağustos 1937… General Lister komutasındaki güçlerin Aragon’u işgal etmesi. Aragon Konseyinin lağvedilmesi ve kolektiflerin ezilmesi.
24 Ağustos 1937… Santander’in işgali.
26 Ağustos 1937… Milliyetçi ordunun Santander’i ele geçirmesi.
19 Ekim 1939… Gijon’un işgali.
9 Mart 1938… Faşistlerin Aragona’ya saldırması.
6 Nisan 1938… 2. Negrin Hükümeti.
19 Nisan 1938… Falanj ve Carlist hareketin Franco liderliğinde birleşmesi.
28 Nisan 1938… Durango ve Guernica’nın milliyetçiler tarafından ele geçirilmesi.
19 Haziran 1938… Milliyetçi ordunun Bilboa’yı ele geçirmesi.
6 Temmuz 1938… Madrid cephesinde Halk Ordusu’nun Brunete’i ele geçirmesi.
24 Temmuz 1938… Ebro Muharebesinin başlaması.
26 Temmuz 1938… Milliyetçilerin Brunete’yi geri alması.
10 Ağustos 1938… General Lister komutasındaki güçlerin Aragon’u işgal etmesi. Aragon Konseyinin lağvedilmesi ve kolektiflerin ezilmesi.
28 Ağustos 1938… Vatikan’ın Franco rejimini resmen tanıması.
28 Ekim 1938… Anlaşma sonucu Uluslararası Tugayların Barcelona’dan ayrılması.
1 Kasım 1938… Uluslararası Tugayların dönüşü.
7 Kasım 1938… Ebro Muharebesinin sona ermesi.
Aralık 1938… Frankistlerin Katalonya saldırısı.
5 Ocak 1939… Estramadura cephesinde, Halk Ordusu’nun son büyük saldırısının başarısızlığa uğraması.
15 Ocak 1939… Tarragona’nın işgali.
26 Ocak 1939… Barcelona’nın düşmesi.
5 Şubat 1939… Hükümet liderlerinin (Azana, Companys ve Aguirre) Fransa’ya kaçması; Fransa-Katalonya sınırı boyunca kitlesel göç hareketi; Gerona’nın milliyetçilerin eline düşmesi.
10 Şubat 1939… Milliyetçi ordunun Katalonya’nın işgali tamamlayarak Fransa sınırına ulaşması; Negrin’in de aralarında bulunduğu bazı bakanların Orta İspanya’ya geri dönmesi.
27 Şubat 1939… Azana’nın cumhurbaşkanlığından istifası. Fransa ve İngiltere hükümetlerinin Franco’yu resmen tanıması.
5 Mart 1939… Negrin Hükümetinin İspanya’dan ayrılması. Barış görüşmelerine başlanmasını savunan sosyalistlerin, Anarko-sendikalistlerin ve cumhuriyetçilerin, Negrin hükümetine karşı yapılan bir darbe ile Albay Cassado başkanlığında Madrid’de Ulusal Savunma Konseyi’ni kurmaları.
7-14 Mart 1939… Madrid’de komünistlerle faşistler arasında sokak savaşları.
28 Mart 1939… Faşist ordunun Madrid’i işgali.
30 Mart 1939… Valencia’nın Milliyetçilerin eline geçmesi.
1 Nisan 1939… Savaşın bittiğinin ilanı.
Yeni Dünya İçin Çağrı, Mayıs-Haziran 2015, Sayı 169