Kuzey Kürdistan/Türkiye’de, 80’li yılların ortalarından beri geniş yelpazeli olarak kadın hareketi canlanmış durumdadır. Bu hareketin en örgütlü ve en sürekli örgütlü kesimi şüphesiz Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi önderliğindeki kadın örgütlenmeleri ve bunların harekete geçirebildiği ulusal kadın hareketidir. Bununla eş zamanlı olarak İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerden başlayarak her geçen gün daha da yaygınlaşan ve bizim değerlendirmemize göre, Demokratik Kadın Hareketi‘nin bileşimleri olabilecek irili ufaklı bağımsız kadın örgütlenmeleri oluşmuştur. Bu bağımsız kadın örgütleri, ülkelerimizde mevcut koyu erkek egemenliğine, erkek şovenizmine, kadınlara yönelik şiddet ve katliama karşı ayaktadır ve güçleriyle karşılaştırıldığında olağanüstü bir çaba göstermektedirler.
Kadınların kurtuluşu mücadelesini programlarına yazmış olan devrimci ve kendine marksist-leninist/komünist diyen örgütlerin birçoğu maalesef bu gelişmenin ardında kalmış ve ancak kadın hareketinin kendini ortaya koyması ve ‘sol’ları sorgulamasıyla uyanmaya başlamıştır. 8 Mart’ta salt kadınların katıldığı bir yürüyüş mü? Yoksa kadın-erkek “karma” yürüyüş mü tartışmalarını hatırlayın… Kadın hareketi cepheden eleştirir ve kendi gündemini dayatırken, bundan da etkilenen devrimci ve “komünist” örgütlenmelerdeki kadınlar da seslerini yükseltmeye ve taleplerini formüle etmeye başlamışlardır. Bunun karşısında bizzat kendi yapıları da “erkek egemen” olan devrimci-“komünist” örgütlerin çoğunluğunun refleksi maalesef “yüce davayı” savunma adına ideolojik-siyasi saldırganlık olmuştur. Kendi erkek egemen yapılarıyla, erkek şovenizmleriyle yüzleşmemek için yarattıkları “feminizm öcüsü” bugün hâlâ mücadelenin çeşitli alanlarında karşımıza çıkmaktadır.
Diğer taraftan, özellikle Kürt ulusal kurtuluş hareketinin yaratmış olduğu nispeten güçlü kadın örgütlenmesinin (demokratik kitle örgütlerinden askeri örgütlenmeye kadar geniş yelpazeli) etkisi muazzam olmuştur ve hâlâ da olmaktadır. Gelinen noktada, Kürt ulusal kurtuluş hareketi ile eylem birliği ve bir cephede bütünleşme öyle bir etkilenme noktasına varmıştır ki, kendine “marksist-leninist”, “sosyalist” diyen kimi örgütler kendi “programlarını” bir yana bırakmak durumundadır. Bu esasen, komünizmin ilkelerine sahip çıkmayı değil, her türlü hareketin peşinde koşmayı her zaman kendine görev edinmiş oportünizm/revizyonizmin kaderidir.
Kadın örgütlenmesi bağlamında da olan budur. Bugün ulusal kurtuluş mücadelesinin kuyruğuna takılmış olan bazı siyasi yapılanmalar, “yenilik” adına, “21. yüzyıl stratejisi”ni yaratma adına, Marksizm-Leninizm‘in temel ilkelerini bir kenara koyabilmektedir.
Komünistlerin elbette kadın hareketinin taleplerine yanıt verme görevi vardır. Örgütlülüklerini güncel mücadelenin ihtiyaçlarına göre geliştirme ve çeşitlendirme görevleri de mevcuttur. Sorun bunun hangi temelde yapıldığı, temel ilkelerden vazgeçilip geçilmediği ve geçmişte Komünist Enternasyonal‘in ve sosyalizm inşasının zengin deneyimlerinden bugün için de doğru dersler çıkarılıp çıkarılmadığıdır.
Bu çerçevede hem ülkelerimizde ve hem de Devrimci Parti ve Örgütlerin Enternasyonal Koordinasyonu (ICOR) çerçevesinde uluslarararası alanda gündeme gelen MLKP’nin “kadın devrimi” ve “komünist kadın örgütü” siyasetini doğrunun kavgasını vermek adına mercek altına almaya değer bulduk. Aşağıda, MLKP‘nin internet sayfasında yeralan “1. Komünist Kadın Konferansı’nın ruhuyla KKÖ’yü yükseltelim” açıklaması temelinde eleştirimizi kaleme alıyoruz.
MLKP’nin “kadın devrimi” ve “partinin yarısı” örgütlenmesi hakkında
MLKP’nin internet arşivinde bulabildiğimiz konuyla ilgili detaylı tek yazısı “1. Komünist Kadın Konferansı’nın ruhuyla KKÖ’yü yükseltelim” oldu. Bu yazı da 2015 yılına ait. Gelinen yerde MLKP’nin orada konulan görüşlerden uzaklaştığına ya da detaylandırdığına işaret eden herhangi başka bir yazıya da rastlamadık. Bu nedenle aşağıdaki eleştirimiz bu yazıdaki anlayış ve siyasetin eleştirisiyle sınırlı kalmaktadır.
Yazı şöyle başlamaktadır:
“MLKP 1. Komünist Kadın Konferansı, komünist kadın hareketinin tarihinde, kadın devriminin, kadın önderleşmesi ve komutanlaşmasının ve buna uygun olarak kendi örgütsel, siyasi, teorik gelişiminin özgün yolunu arama çabaları bakımından önemli bir dönemeçtir.”
Daha ilk başta dikkatimizi çeken şey, kullanılan kavramlardır: “Kadın devrimi”, “kadın önderleşmesi” ve “kadın komutanlaşması”… kullanılan dil, Kürt ulusal kurtuluş mücadelesiyle ne derecede eşleşildiğinin de bir işareti olabilmektedir. Tabii ki, yaptıklarının tarihte görülmemiş bir şey olduğu iddiasını ileri sürüyorlar: “Komünist kadın hareketinin tarihinde” “bir dönemeç! Söylenen bu!
Bu büyük lafların arkasında duran anlayışı anlamaya çalıştığımızda –ki, bu o kadar da kolay değil, çünkü görüşlerini net ifade etmektense, her yöne çekilebilecek bir bulanıklık içerisinde bırakmaya özel önem vermiş görünüyorlar– ortaya çıkan şey bizce, “kadın devrimi” gibi kavramlarla sözüm ona Marksizm-Leninizm‘i geliştirme adına gerçekte bilinç bulandırılmasından başka bir şey değildir.
“Kadın devrimi” gibi kavramlarla üretilen laf “radikalizmi”
Nedir kadın devrimi denen şey? Kadın devrimi/erkek devrimi diye bir şey mi vardır marksist-leninist literatürde? Marksizm-Leninizm buna net bir şekilde cevap vermiştir. Devrim –eğer sosyalist (ya da demokratik) devrimi kastediyorsak– proletarya partisinin önderliğinde en geniş işçi ve emekçi kitlelerinin egemenlerin iktidarını yıkıp yerine proletarya diktatörlüğünü (ya da işçilerin köylülerin devrimci demokratik iktidarını) geçirmesidir. Demokratik devrim sosyalizmin yolunu açar. Ancak, üretim araçlarının üzerindeki mülkiyet düzeninin tamamen yok edildiği, insanın insan üzerindeki zulmünün sonlandırıldığı, yeni üretim ilişkileriyle birlikte yeni insanın ve yeni yaşamın serpilip geliştiği koşullarda bir bütün olarak kadın cinsi de özgürlüğe kavuşacaktır. Kadınların özgürleşmesinin genel toplumsal özgürleşme mücadelesinin ötesinde bir yolu yoktur. Bütün burjuva/küçük-burjuva/reformist “özgürleşme” modellerine karşı kadın-erkek komünistlerin savunması gereken şey budur.
MLKP, KKÖ, “kadın devrimi” hakkında şunu söylüyor:
“Kadın devrimini bir siyasal hareket olarak tariflemek ve şekillendirmek, merkezine kadın kitlelerinin devrimci mücadeleye kazanılmasını yerleştirmek görevlerine dikkat çekmiştir.” (agy.)
MLKP, KKÖ eğer “kadın devrimi” kavramıyla, kadınların kurtuluş mücadelesi/hareketini kastediyorsa –ki, yazılanlardan çıkardığımız bu– o zaman “kadın devrimi” vb. gibi kavramlara ihtiyaç yoktur. Çünkü, bu kavramlar tarihsel olarak da, kendini salt “kadınların eşitliği/özgürlüğü” ile sınırlayan ve bunu genel toplumsal özgürleşme mücadelesinden, sosyalizmden, komünizmden ayrı gören burjuva kadın hareketinin, çeşitli renklerden FEMİNİZMİN kavramları olagelmiştir.
Komünist Kadın Hareketi‘nin bu bağlamda burjuva kadın hareketinden devşirme kavramlara ihtiyacı yoktur. Kadın hareketinin gelişmesinin önemsendiğini vurgulamak için yapılsa dahi, buna ihtiyaç yoktur.
Ama görünen o ki, sorun salt bir “kavram sorunu” olmaktan öte bir noktada ve daha derinlerde yatıyor. MLKP ve KKÖ, “yeni” bir örgütlenme modeli arayışı adına burjuva kadın hareketinin modellerine sarılıyor. Önce, “kadın devrimi” denilen bir siyasal hareket hedefi ortaya konuyor ve daha sonra da bu hedefe uygun olarak komünist partisi içinde paralel bir yapı olarak düşünülen, bir “komünist kadın örgütü”, bir nevi “kadın partisi” gündeme getiriliyor:
“KKÖ’nün örgütsel mantığı, basitçe “kadın çalışması” alanının yönetilmesine, kotarılmasına odaklanan değil, partide kadın aklının ve eyleminin örgütsel, siyasal, ideolojik bakımlardan yönetilmesine, kadın eyleminin bu mücadele alanları toplamı içerisinde yükseltilmesine, kadın devrimini, merkeze kadın kitlelerini mücadeleye kazanmanın durduğu etkin bir siyasal hareket olarak şekillendirme çabaları içinde bir yandan da onun örgütsel yapısını ve önderliğini oluşturmaya odaklanan örgüt anlayışıdır. (…)
“Örgüt-siyaset bütünlüğünü kurma konusuyla doğru ilişkileniş, bu cephede oluşan ideolojik birikimi maddileştirmenin esas yoludur. İşte KKÖ bu örgüt siyaset bütünlüğünü kurma arayışına yanıttır.
Neden bağımsız bir kadın örgütü değil de örgütsel özerklik? Ya da neden kol benzeri bir alt örgüt değil de partinin yarısı olarak örgütlenecek örgütsel ve siyasal bakımdan özerk örgütlenme?
Siyasal eylemin muhtevası, “nasıl bir örgüt” sorusunun yanıtına temel oluşturur. Siyasal eylemimizin, kadın özgürlük programımızın içeriği, kadın kitlelerini toplumsal devrime “yedeklemekten” ibaret olmadığına, kadın devrimini, toplumsal cinsiyet ayrımının ortadan kalkacağı bir toplumsal devrimi hedeflediğine göre, “nasıl bir örgüt” sorusu, bu hedefle buluşacak nitelikle yanıtlanmalıdır.”
Komünist Kadın Örgütü‘nün kuruluşunun ilan edildiği açıklamanın başından sonuna dek, “kadın aklı”, “kadın devrimi”, “kadın özgürleşmesi” gibi salt sınıflarüstü kavramların kullanılması tesadüfi değildir. Pratikte söz konusu olan şey, MLKP’nin kendini kadın örgütlenmesi bağlamında, burjuva milliyetçiliğinin sınırlarını aşamayan ve aşamayacak olan PKK’nin siyasal/örgütsel yaklaşımlarıyla senkorinize etmesi/eşleştirmesidir. Burjuva milliyetçi partilerin/hareketlerin bu konularda proleter sınıf bakış açısından uzak olması gayet anlaşılırdır. Ancak, kendisine marksist-leninist diyen örgütler bu konuda farklılığını ortaya koymak, berrak bir sınıf bakış açısından yola çıkmak zorundadırlar.
Yanlış anlaşılmaya yol açmamak için şunu vurgulayalım: Bizim eleştirimiz, genel olarak “kadın özgürleşmesi”, kadınların mücadelesi” vb. gibi sınıf ve katman ayrımı yapmadan bir bütün olarak kadınları kapsayan kavramların kullanılmasına değildir. Geniş kadın kitlelerinin harekete geçirilmesi söz konusu olduğunda, –ki bundan anladığımız öncelikle işçi ve emekçi kadın kitlelerinin harekete geçirilmesidir– genel olarak “kadın mücadelesi”nden vb. söz etmenin bir sakıncası yoktur. Burada esas olan şey anlayıştır ve kavramların nerede, niçin kullanıldığıdır. Fakat, KKÖ’nün kuruluşunun ilan edildiği bir açıklamada ve bunun gerekçelendirildiği bir belgede marksist-leninist parti olma iddiasıyla yola çıkan bir örgütten beklenilen öncelikle berrak bir sınıf bakış açısına sahip olmasıdır.
Komünist Kadın Örgütü‘nün kuruluşunun ilan edildiği söz konusu açıklama tam da bundan yoksundur. Bunu geçmişte, en azından kâğıt üzerinde savundukları doğrulardan vazgeçme pahasına yapmaktadırlar. Dahası, geçmişte savunulanlarla aradaki farkın gerçek anlamda bilince çıkarılmasına dahi gerek duyulmamaktadır. Onun yerine her türden oportünizmin/revizyonizmin başvurduğu yönteme sarılınmakta ve söz konusu adımları Marksizm-Leninizm’i “geliştirme”, güncelleştirme adına yaptıklarını ileri sürmektedirler.
İddia büyüktür:
“KKK (Komünist Kadın Konferansı – BN) kadın devriminin 21. yüzyıl stratejisini oluşturmanın esasen örgütsel ve siyasal sorunlarına kilitlenmekle birlikte, kimi teorik sorunlarını da gündemleştirdi. ‘Türkiye, Kürdistan ve dünyada kadın özgürlük mücadelesinin bireysel, kendiliğinden veya değişik siyasal akımlarda örgütlü biçimlerdeki akışının ortaya çıkardığı, önemli bir kısmı hakkında bugüne dek komünist hareketin sınırlı düzeyde söz söylediği tüm konu ve sorunlarda, geleneksel sınırlarla değil, kadın devriminin önünü açma, pratiğini aydınlatma bakış açısı ve rahatlığı, özgüveni ve cesaretiyle hareket etme yönelimi’, konferansın teorik konularla ilişkileniş biçimini açıklıyor.” (agy.)
Sadeleştirecek olursak, içerikte söylenen şudur: MLKP’nin 2015 yılındaki ‘Komünist Kadın Konferansı’ kadın devriminin 21. yüzyıl stratejisini’ oluşturmayı gündemine alarak, şimdiye kadarki komünist hareketin yanıt vermediği, ya da sınırlı yanıt verdiği “tüm konu ve sorunlarda” “geleneksel sınırları” aşarak cesur teorik çözümlemeler getirmiştir. Evet, iddia gerçekten de büyük. Ancak, devamında açıklananlar, özü süsleyen laf kalabalığından sıyırıp baktığımızda, “kadın devrimi” dedikleri şeyi örgütlemek için parti içinde paralel bir kadın örgütlenmesinin oluşturulması, bizzat kendilerinin sözüyle “partinin yarısı olarak örgütlenecek” bir yapının oluşturulmasıdır. Öyle ya, “kadın devrimi”nden bahsediyorsanız buna uygun örgütlenme yapısı olarak “kadın partisi”ni savunmanız da anlaşılır. Bunun parti içinde parti örgütlenmesinden başka bir sonuç doğurmayacağı açıktır. Bu, “Örgütsel hiyerarşi” ve “önderlik” bağlamında söylenenlerle de tamamlanmaktadır: “Yeni örgütlenme modeli ise, tüm kadın güçleri değişik biçimler altında kadın önderliğe bağlıyor ve tüm parti çalışmalarını kadın aklının denetimine dolaysızca açıyor.” Bütün kadınları kendine bağlayan bir “kadın önderlik” ve tüm parti çalışmalarını “denetle”yebilecek olan bir “kadın aklı” (!)
Parti ile kadın örgütü arasındaki ilişkinin nasıl olacağı konusunda açık bir şey söylemedikleri için burada ancak sorularımızı dile getirebiliriz. “Kadın aklı”, “kadın önderliği”nin partinin genel merkezi yapısı içindeki yeri nedir? Demokratik-merkeziyetçilik ilkesiye işleyen leninist parti anlayışının neresinde durmaktadır bu “kadın partisi”. Parti kararlarının alınması ve uygulanması aşamasında konumu/sorumluluğu/yükümlülüğü/hakları nelerdir? Leninist parti “hiziplerin varlığı ile bağdaşmaz”, komünist partisinde iki başlılık olmaz temel ilkeleri ile nasıl bağdaştırılmaktadır “kadın önderliğine bağlı” “partinin yarısı olarak örgütlenecek” yapı?
Komünist kadın hareketinin örgütlenmesine ilişkin Komünist Enternasyonal III. Kongresi’nin yönergeleri bugün de geçerliliğini korumaktadır. Görev, bunları kavrayıp pratikte uygulamaktır
MLKP, “Yeni” dedikleri bu örgütlenme modelini ileri sürerken, doğrudan adını vermeden, Komünist Enternasyonal’in bu konudaki önermelerini bugünün ihtiyaçlarına yanıt vermediği anlayışıyla reddedilmektedir. Şöyle denilmektedir:
“Neden bağımsız bir kadın örgütü değil de örgütsel özerklik? Ya da neden kol benzeri bir alt örgüt değil de partinin yarısı olarak örgütlenecek örgütsel ve siyasal bakımdan özel örgütlenme?”
“Komünist kadın hareketi, kendi tarihi içinde esasen iki örgüt tipine takılı kalmıştır. Kadın kitlelerini siyasal mücadele içerisinde ya da kendi kesimsel gündemleri etrafında örgütlediği bağımsız kadın dernekleri, sendikaları vb. mücadele araçları bir yandadır. Bu bağımsız kadın örgütlenmeleri, bugün de kadın kitlelerinin siyasal ve toplumsal dönüşüm mücadelesine seferber etmenin vazgeçilmez araçları olmasına rağmen, kadınların siyasal iktidar mücadelesinin merkezine yürüyüşünü, kadın devrimi düzeyinde bir toplumsal alt üst oluşun öncülüğünü ve önderliğini taşıyabilecek araçlar değildir.
Komisyon ve kol tipine, partilerin, sendikaların, çeşitli tipte toplumsal örgütlenmelerin “alt örgütü” “kesimsel birimi” türündeki örgütlenmeler ise diğer yandadır. Bu tür örgütlenmeler, parçasal/kesimseldir, kadın özgürlük programımızın karşılığı olacak, onun siyasi öncülüğünü üstlenecek, partisel nitelikte bir siyasi örgütlenme ihtiyacına denk düşmemektedir. Daha ileri bir siyasal program etrafında mücadeleyi sıçratmak için, daha ileri bir örgüt biçimi, bir toplumsal devrim programına denk düşen bir siyasal öncü-öznenin kurulması zorunludur.”
MLKP’nin “kendi tarihi içinde esasen iki örgüt tipine takılı kalmıştır” dediği noktada geçmişte Komünist Enternasyonal ve Komünist Kadın Hareketi içinde geniş tartışmalar yürütülmüş, kararlar alınmış ve buna uygun zengin bir pratik geliştirilmiştir. Bu deneyimler bugün de bize yol göstermektedir. Komünist Enternasyonal’in bütün ülkelerdeki komünist partileri için yönergeleri bu konuda gayet nettir. Buna göre, bütün ülkelerde komünist partilerinin kadınların parti/sendika ve her türden kitle örgütlerinin eşit hak ve yükümlülüklere sahip üyeleri olarak örgütlenmesi için çalışması görevi vardır. Bu görevin yerine getirilmesi için ve dahası işçi ve emekçi kadın kitlelerini devrim ve komünizm mücadelesine kazanmak amacıyla özel görev organları yaratılmalıdır. Kadın komisyonları vb. olarak adlandırılan bu organlar ‘parti içinde ayrı bir kadın partisi’ değil, adı üstünde özel görev hücreleri/organlarıdır.
Komünist Enternasyonal III. Kongresi’nden (1921) kararlarından aktaralım:
“III. Enternasyonal içindeki her parti, parti komitelerine bağlı seksiyonlar, kadınlar arasında çalışma için seksiyonlar örgütlemelidir, bu seksiyonların başında bir komite üyesi bulunmalıdır. Kadınlar arasında çalışma seksiyonları, komünist partileri içinde özel (ayrı –ÇN) örgütler değildir, onların rolü özeldir – en geniş emekçi kadın kitlelerini proletarya diktatörlüğü ve komünist bir toplum için mücadele etmek üzere seferber etmek ve eğitmek. Kadınlar arasında çalışma seksiyonları, tüm çalışmalarını partinin önderliği altında yaparlar, fakat onların çalışma biçim ve yöntemleri, kadının aile ve toplum içindeki konumunun özgüllüklerine kendini uydurabilmeleri için yeterince esnek olmalıdır. Bu seksiyonların çalışmaları, konferans tarafından kabul edilen tezlerde ayrıntılı bir biçimde anlatılmaktadır. (…)” (“Komünist Enternasyonal III. Kongresi, Kadınlar Arasında Komünist Çalışmanın Biçim Ve Yöntemleri“, bkz. “Kadın Sorunu Üzerine”, İnter Yayınları, s.112).
Kadınlar arasında çalışmanın yöntem ve biçimleri
Yukarıda açıklanan tüm ilkelerden yola çıkarak, Komünist Enternasyonal III. Kongresi, bütün ülkelerin komünist partilerinin kadın proletarya arasındaki çalışmasını şu temel üzerinde yürütmeleri gerektiğini tespit eder:
“I. Kadınlar, partinin ve tüm sınıf örgütlerinin (sendikalar, kooperatifler, fabrika ihtiyar heyeti vs.) eşit üyeleri olarak görülmelidir.
Kadınları aktif bir şekilde proletaryanın mücadelesinin tüm alanlarına (proletaryanın askeri özsavunması dıştalanmaksızın), yeni toplumsal temellerin inşasına ve üretimin ve yaşamın komünist temel üzerinde örgütlenmesine çekimesinin gerekliliği kabul edilmelidir.
(…)
Komünist Enternasyonal III. Kongresi, parti içinde, sendikalarda özel, ayrı kadın birliklerinin oluşturulmasına ya da daha başka özel kadın örgütlerine kesinlikle karşı olduğunu belirtir, buna rağmen ama komünist partileri tarafından kadınlar arasında özel çalışma yöntemlerinin kullanılmasının gerekliliğini kabul eder ve bu nedenle bütün komünist partiler içinde bu çalışmanın yürütülmesi için özel organlar yaratılmasının amaca uygun olduğunu tespit eder.” (“Komünist Enternasyonal III. Kongresi, Komünist Partilerinin Kadınlar Arasındaki Çalışma Yöntem Ve Biçimleri Üzerine Tezler – 1921“, bkz. “Kadın Sorunu Üzerine” İnter Yayınları, s. 124-125).
Burada, Komünist Enternasyonal’in kadın çalışması ve örgütlenmesi ile ilgili en temel görüşlerini aktardık. Okurlarımıza Komünist Enternasyonal’in bu konudaki temel ilkelerini ortaya koyduğu tezleri bir bütün olarak incelemeyi ivedilikle öneririz.
Görüldüğü gibi, Komünist Enternasyonal’in bu konudaki yaklaşımı ve önermeleri gayet nettir. Komünist partisi içinde ayrı, paralel bir kadın örgütü, komünist partisi içinde “özerk“ bir Kadın Komünist Partisi olamaz! Kadınlar arasında çalışmanın organları/kolları/seksiyonları kadınların ayrı örgütlenmesi, paralel örgütlenmesi değil, partinin özel görevlerle donattığı organlarıdır. Bu organlarda, salt kadınların örgütlenmesi de söz konusu değildir. Kadınlar arasında çalışmanın örgütlenmesi görevine erkek yoldaşlar da çekilebilir.
Durum bu kadar açıkken, Komünist Enternasyonal’in geçmişte tartışıp çözmüş olduğu bir sorunda MLKP, “geleneksel sınırları” aşmak adına parti içinde ayrı bir kadın örgütlenmesini, kendi deyimleriyle “partinin yarısı olarak örgütlenecek örgütsel ve siyasal bakımdan özel örgütlenme”yi savunmaktadır! Bu, görüşümüzce, komünist kadın örgütlenmesinin ilerletilmesine hizmet eden bir “katkı” ya da “teorik açımlama” değil, bilakis bu konuda Komünist Enternasyonal’in ulaşmış olduğu açıklığın, berraklığın karartılmasıdır.
MLKP’nin “tarihte ilk defa” dediği şey, hiç de yeni bir şey değildir. Siyasi örgütlenmede “Kadın Partisi“ feminist ideolojinin mantıki sonucudur. Sorun feministçe değil, komünistçe ele alındığında işçi ve emekçi kadın kitlelerini komünist partisi etrafında (daha önceleri de sosyal demokrat partiler etrafında) birleştirmek ve harekete geçirmek amacıyla bu sorunlar üzerine Dünya Komünist Kadın Hareketi tarihinde genişçe tartışılmış ve çeşitli örgütlenme modelleri marksist-leninist ilkeler temelinde değerlendirilmiştir. Bu deneyimlerden öğrenmek ve onlardan doğru dersler çıkararak bugünün ihtiyaçlarına uygun adımlar atmak bütün dünyada komünistlerin görevidir.
Kuzey Kürdistan/Türkiyeli Bolşevikler, 1986 yılından itibaren, Komünist Enternasyonal’in Komünist Kadın Hareketi‘nin faaliyetlerine ve örgütlenmesine ilişkin belgelerini Türkçeye kazandırmış ve bu belgeleri tarihsel gelişmesi içinde inceleyerek sonuçlar çıkarmıştır (1990’da bu esas olarak tamamlanmıştır). Bu sonuçları şu başlıklar altında özetleyebiliriz:
Kadınların kurtuluşu komünizmdedir – gerisi boş hayaldir!
Kadınların kurtuluş mücadelesi genel toplumsal kurtuluş mücadelesinin yalnızca bir parçasıdır ve yalnızca onunla birlikte çözülebilir. Gerçek eşitlik proletarya, cinsiyet farkı olmaksızın tüm ezilen ve sömürülenlerin ortak mücadelesi ile kapitalizmi yerle bir ettiği ve komünizmi inşa ettiğinde sağlanacaktır.
“Bağımsız” kadın hareketi değil, Komünist Kadın Hareketi
Bu çıkış noktasından hareket ettiğimizde nasıl bir kadın hareketi sorusuna verebileceğimiz yanıt gayet açık ve nettir:
“Kadını kurtarma yeteneğine sahip biricik düzen olan komünist düzen, hiçbir zaman sınıf farkı olmaksızın tüm kadınların, erkeklerin imtiyazlı ve öncelikli durumuna karşı birlikte eyleminin meyvası olamaz. Komünizm yalnızca cinsiyet farkı olmaksızın tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin ortak mücadele eylemi olarak gerçekleşebilir.” (Clara Zetkin)
Marksizm-Leninizm ile her türden feminist akım arasındaki temel ayrım noktalarından biri burada yatmaktadır.
Komünist partisi içinde ayrı bir kadın örgütü olamaz, kadınlar komünist partisinin eşit hak ve yükümlülüklere sahip üyeleridir. Komünist partilerinin en geniş kadın kitlelerini kazanma görevi vardır. Komünist partisi kadınlar arasında çalışmanın organlarını yaratma yükümlülüğüne sahiptir. Bu organlar, bir yandan parti içindeki kadın üyeleri aktifleştirerek yetkinleştirme ve diğer taraftan da yeni kadın kitlelerini komünist partisine yakınlaştırma ikili görevine sahiptir.
Kadınların kurtuluşu mücadelesi bağlamında, komünistlerin çalışmalarının merkezinde komünist kadın hareketinin yaratılması çalışması durmak zorundadır. Bu görev parti inşası görevine bağlı ve onun görevleri ile uyum içinde ele alınıp çözülmek zorunda olan bir görevdir.
Komünist Kadın Hareketi, bağımsızlığı, kadınların kurtuluşunu sınıfı ne olursa olsun tüm kadınların, tüm erkeklere karşı ortak mücadelesinin sonucu değil, cinsiyeti ne olursa olsun tüm emekçi ve işçilerin sömürü ve baskı sistemlerine karşı ortak mücadelesinin ürünü olacağını savunan ve uygulayan, erkeklere düşmanlığı değil, ezen, sömüren sınıflara düşmanlığı çıkış noktası alan, teori ve pratiğinin merkezine koyan kadın hareketidir.
Demokratik kadın hareketi devrimci olmak zorundadır
Demokratik devrimin gündemde olduğu ülkelerde, geniş emekçi kadın yığınlarının devrimci potansiyelinin demokratik devrime yöneltilmesi, kadının kurtuluşu için ilk temel adımın demokratik devrim olduğu düşüncesinin pratiğe uygulanması için demokratik kadın hareketi gündeme gelir.
Demokratik kadın hareketi, gerçekten demokratik olacaksa, devrimci olmak zorundadır.
Demokratik kadın hareketinin, demokratik devrimin bir aracı olması için, bu hareketin de önderliği komünistlerin elinde olmak zorundadır.
Komünist kadın hareketinin ilk ve temel sorunu, doğru bir genel çizginin varlığı şartlarında, böyle bir hareketi yönetip yönlendirecek komünist kadın kadrolar sorunudur.
(Daha geniş olarak bkz. “Kadın Hareketinin Örgütlenmesi, Kadın Sorunu Üzerine Yazılar, Kadın Hareketinin Örgütlenmesi“, s. 99 ve devamı, H. Yeşil).
Komünist Kadın Hareketini güçlü kılacak şey, kadın/erkek komünistlerin her türden burjuva alışkanlık ve zihniyetten koparak, bunları aşarak, ortak hedef için mücadelede eşit hak ve yükümlülüklere sahip üyeler olarak komünist partisinin en üst organları dahil bütün organlarında yerlerini almalarıdır. Erkek egemen toplumda inşa edilen komünist partileri açısından bu zorlu, ama mutlak gerekli bir mücadele alanıdır. Kendi özel yetenekleriyle birlikte kadınların haklı taleplerinin komünist partisinin bütün mücadele alanlarına taşınabilmesi için gerekli olan şey, mümkün olan en çok sayıda komünist kadının partinin karar mekanizmalarında tam yetkilerle donatılmış şekilde yeralmasıdır. Bunun için parti içinde de özel yöntemlere gerek vardır. Görev, Komünist Enternasyonal’in ve ona bağlı Komünist Kadın Enternasyonal’inin geçmişteki deneyimlerinden öğrenmek ve bunları pratiğe geçirmektir.
19 Ocak 2019