Burjuvazi açısından seçimlerin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaya gerek yok sanırız. İktidara gelmek için, koltuk kapmak için, devletin nimetlerinden faydalanmak ve sermayenin çıkarlarını korumak için yapmayacakları şey yok.
Yine böyle bir seçim dönemindeyiz. Özellikle iki taraf, Cumhur ve Millet İttifakı cepheyi genişletmek ve oy oranını arttırmak için kıyasıya bir yarış ve pazarlık içerisinde. Bir araya gelmeyeceklerini düşündüğümüz kesimler, normal zamanlarda birbirlerine her türlü hakareti edenler, seçim dönemlerinde dost oluveriyorlar! Burjuva siyasetin ilkesi/ilkesizliği çıkarların söz konusu olduğu yerde bitiyor.
Seçimlerin 14 Mayıs’ta yapılacağının netleşmesinin ardından, ittifak çalışmaları da hız kazandı. Gelinen yerde pazarlıklar tamamlandı, ittifaklar oluşturuldu.
Babadan miras partisiyle, önce biraz nazlanan daha sonra Cumhur İttifakı içinde yer alma konusunda anlaşılan Fatih Erbakan ve partisi Yeniden Refah Partisi, 30 maddelik bir şartlar listesi ile gündeme geldi.
Bu maddeler içerisinde 6284 sayılı kadına yönelik şiddeti önleme yasasına saldırı da var.
Madde şu şekilde:
“15. İstanbul Sözleşmesinin iptalinin TBMM’de de oylanması ve uzantısı 6284 sayılı yasanın aile bütünlüğünü bozucu hükümlerinin ayıklanması.”
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair 6284 Sayılı Kanun, kadın hareketinin verdiği mücadeleler sonucu 8 Mart 2012’de kabul edilen ve 20 Mart 2012 yılında yürürlüğe giren bir kanun. Kadın hareketinin aslında İstanbul Sözleşmesinin bir devamı olarak aileyi değil, kadının korunmasını ön plana alan bir şiddet yasası talebi vardı. Fakat bu kabul edilmedi. İçerisine ailenin de konulduğu, AKP hükümetinin o dönemde “kadınlara 8 Mart müjdesi” olarak bolca propagandasını yaptığı bir kanun yasalaştı.
Fakat bu haliyle de, 6284 sayılı yasa hiçbir zaman gerçek anlamda hayata geçirilmedi. Örneğin yasa maddelerinden olan kadınların şiddet gördükleri durumlarda polis merkezlerine, jandarmaya, cumhuriyet başsavcılıklarına veya aile mahkemelerine başvurdukları taktirde, koruma tedbirlerinin alınması, şiddeti uygulayanlar hakkında uzaklaştırma kararlarının verilmesi gerekirken çoğu durumda bu kararları çıkartabilmek için kadınların binbir mücadele vermesi gerekiyor.
2022 yılında kocası tarafından öldürülen Beyza Doğan, katili olan kocasını 35 kez şikayet etmesine rağmen korunamadı! Aynı yıl öldürülen 334 kadından 23’ü uzaklaştırma-tedbir kararları olmasına rağmen öldürüldüler. Gülbahar Kaya uzaklaştırma kararının bittiği gün öldürüldü vs.
Yine yasaya göre kadınların sadece fiziksel şiddetten korunması değil, aynı zamanda maddi olarak desteklenmesi, barınma yeri sağlanması, gerekirse kimlik bilgilerinin değiştirilmesi ve başka illere yerleştirilmesi gibi önlemler de kağıt üzerinde kalan önlemler olmaya devam ediyor.
Özellikle barınma yeri sağlanması konusundaki durum içler acısı. 85 milyonluk ülkede sadece 145 tane sığınma evi var! Bunların toplam kapasitesi ise 3 bin 482 kişi ile sınırlı. Sadece sayı olarak yetersiz olmaları bir yana, barınma koşulları da son derece kötü. Sığınma evine yerleştirilen kadınlar en fazla 30 gün barınabiliyor. 10 yaşından büyük erkek çocuğu olanlar sığınma evine alınmıyor bile. Yani kadınlara “ya hayatından ya da çocuğundan vaz geç” denilerek tekrar şiddet ortamına geri gönderiliyor. Hijyen koşulları oldukça yetersiz, psikolojik destek yok, özellikle küçük yerlerde güvenlik zafiyeti var. Sığınma evlerine yerleştirilen kadınlar kocaları tarafından bulunuyor vs.
Yasanın üzerinden 11 yılı aşkın bir zaman geçmiş olmasına rağmen durum buyken, bırakalım yasanın kaldırılmasını, ya da “ayıklanmasını”, tersine bu yasanın gerçek anlamda pratiğe uygulanması için önlemlerin alınması, mekanizmaların geliştirilmesi gerekiyor.
Şiddet yasası olduğu halde kadınlar hala şiddetin en vahşi biçimleri ile karşı karşıyayken, yasaya rağmen kadınlar devlet tarafından korunmuyorken, hatta kadına yönelik şiddet, erkek şovenisti politikalarla her gün yeniden cesaretlendiriliyorken, yasanın kaldırılmasını tartışmak, kaldırmaya yeltenmek kadınların yaşadığı şiddeti daha da ağırlaştıracaktır.
YRP’nin ileri sürdüğü “yasanın ayıklanması”ndan ne kastedildiğini bizler çok iyi biliyoruz. Bu “ayıklama”, kadınları şiddetten koruyan ilgili bölümlerin yasadan çıkarılması, kadınların şiddet konusunda savunmasız bırakılması, aile içi şiddetin üzerinin örtülmesi ve kadınlardan mutlak itaat beklenmesi dışında bir anlama gelmeyecektir.
Kadın düşmanlığı söz konusu olduğunda ve söz konusu seçim olduğunda esasta birbirlerinden bir farkları olmayanların, kadınların hayatlarını pazarlık konusu yapmalarına şaşırmamak gerekiyor.
YRP’ye, İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan tarafından feshedilmesi yeterli gelmemiş olacak ki, bir de sözleşmenin iptalinin meclis tarafından da oylanmasını talep ediyor! Güya böylece İstanbul Sözleşmenin feshedilmesine toplumsal meşruiyet kazandırmış oluyorlar!
İster YRP ister AKP, isterse hangi burjuva partisi olursa olsun gerici faşist, erkek egemen siyasetin, kadınları evin hizmetçisi ve erkeğin kölesi yapma çabaları hep vardı, sermaye sistemi var olduğu sürece de hep olacaktır.
Bu çabalar karşısında kadınlar şimdiye kadar susmadı, bundan sonra da susmayacak! Kazanılmış haklarımızdan asla vazgeçmeyecek, erkek egemen sermayeye ve onun kadın düşmanı siyasetine karşı mücadelemizi dün olduğu gibi bugün de kararlılıkla sürdüreceğiz.
Seçimin pazarlık konusu yapılan ve kadınları ilgilendiren konuları sadece 6284 sayılı yasa ve İstanbul sözleşmesi ile sınırlı değil. Bunun yanında burjuva medyada pek tartışılmayan, 6251 sayılı Kadına Yönelik Şiddete karşı Avrupa Konseyi Sözleşmesinin kaldırılması, kadın hareketinin mücadeleleri sonucu yasalardan çıkarılan zinanın tekrar suç sayılması talebi de var.
Ayrıca “sapkınlıkların önlenmesi” adı altında LGBTİ+ ların derneklerinin kapatılması ve her türlü faaliyetlerinin yasaklanması, böylelikle yaşam haklarının ortadan kaldırılması, nafaka hakkına yönelik saldırılar, toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin düzenlemelerden vazgeçilmesi gibi talepler de açıklanan metinde yer alan diğer maddeler.
YRP’nin 6284 sayılı yasaya ilişkin gündeme getirdiği talep, AKP içerisindeki kadınların da tepkisini topladı. Bununla ilgili açıklama yapan AKP Grup Başkan Vekili Özlem Zengin 6284 sayılı kanunun kendileri için önemli bir konu olduğunu belirterek “kırmızı çizgimizdir” dedi. Aradan birkaç gün geçmeden yaptığı açıklamalar yüzünden tehditler aldığını, camia içerisinden saldırılara, çirkin hakaretlere maruz kaldığını, attık çok yorulduğunu ve kendisini yalnız bırakılmış hissettiğini, bu konu ile ilgili artık konuşmayacağını söyledi. Zenginin dile getirdiği diğer ilginç bir itiraf ise şu idi:
“AK Parti 50+1 almaya çalışıyor. Önümüzdeki seçimlerde sayın cumhurbaşkanımızın seçilebilmesi için yaklaşık 29 milyon, yuvarlayacağım 30 milyon oya ihtiyacımız var. Bu 30 milyonda kadınların oyu minimum 10 milyon. Bu kadar önemli bir konuda, kadınları bu kadar rahatsız eden -tartışma üslubuyla, içerikten bahsetmiyorum- başka bir konu var mı? Çok yalnızız. Bu konuya kimse girmek istemiyor çünkü hedef oluyorsunuz. İşte ben. Ben AK Parti grup başkan vekiliyim. Ben kendi fikirlerimi anlatmıyorum, grubumuz adına konuşuyorum ama grubumuz adına konuşan bir erkek arkadaşımız olduğunda hiç sorun olmuyor. Ben konuştuğum zaman tarifi imkansız bir şekilde planlı, düzenli bir saldırıya uğruyorum. “
Erkek egemen siyasetin bir temsilcisi olarak bu siyasetin uygulayıcılarından biri olan Özlem Zengin bile parti içindeki erkek egemenliğinin boyutlarını ortaya koyarak bundan rahatsızlığını dile getiriyor. Ve sonuçta artık bu konuda konuşmamayı, susmayı tercih ediyor. Bu durum sadece AKP’ye özgü değil tüm diğer partilerde yaşanan bir durumdur.
AKP saflarından bir açıklama da Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’tan geldi. Yanık Twitter hesabı üzerinden yaptığı açıklamada “6284 sayılı kanun, kadına yönelik şiddetle mücadele için yaptığımız en önemli yasal düzenlemelerden biridir. Kanunun kabulünden bu yana, uygulamayı da geliştirmek için titizlikle düzenlemelerimizi sürdürüyoruz. 6284 sayılı kanunun ruhuyla ve mevcudiyetiyle varlığı son derece önemlidir. Varlığının tartışmaya açılması dahi bizce kabul edilemez.” dedi.
AKP içindeki kadın politikacılarının bu çıkışları, YRP ile anlaşmaya varılmış olması ve YRP’nin Cumhur ittifakının dördüncü partisi olarak yerini almış olmasına bakılırsa pek ciddiye alınmış görünmüyor.
Henüz tam olarak hangi konularda anlaşıldığı, YRP’ye hangi sözlerin verildiğini bilmiyoruz. YRP’nin, taleplerinin kabul edildiği yönlü açıklamaları olsa da hangi taleplerin kabul edildiğine dair net bir açıklama şimdiye kadar yapılmadı.
Peki, ya millet ittifakı?
YRP’nin talepler listesinin gündeme gelmesi ile birlikte, Millet İttifakı içinde yer alan tüm partiler kadın hakkı savunucusu kesildiler! Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere tüm parti temsilcileri yaptıkları açıklamalarla 6284 sayılı yasaya dokundurtmayacaklarını, kadınların kazanılmış haklarından vazgeçmemeleri gerektiğini ve iktidara geldiklerinde kadınlara yönelik şiddeti ortadan kaldıracaklarını anlatıp kadınlardan oy istiyorlar.
Oysa biz çok iyi biliyoruz ki Millet İttifakı içinde yer alan burjuva partilerinin de kadınlar konusundaki siyaseti Cumhur İttifakında yer alan partilerin siyasetinden farklı değildir. Muhalefette olup lafta kadın hakkı savunuculuğu konusunda bolca ahkam kesmek onları kadın hakları savunucusu yapmıyor. Bu konuda şimdiye kadar izledikleri siyasete, kadınlar ile ilgili yaptıkları ya da yapmadıklarına, parti için kadın oranlarına ve parti hiyerarşisindeki açık erkek egemen tabloya bakmak yeterlidir.
Tüm bunları bir kenara bırakıp Millet İttifakı’nın İstanbul Sözleşmesinde takındığı tavra bakmak bile bunların iktidara geldiklerinde nasıl bir siyaset izleyeceklerinin habercisidir.
Her ne kadar Kılıçdaroğlu iktidara geldiklerinde İstanbul Sözleşmesini geri getireceklerini söylese de altılı masanın mutabakat metninde buna dair bir şey yok! Sadece İstanbul Sözleşmesi ile ilgili değil, kadın örgütlerinin bir dizi talebi de bu mutabakat metninde yer almadı. Çünkü Saadet Partisi bu konuda YRP ile aynı tavra sahip.
“Aile mefhumu bozulursa siz, toplumu ayakta tutamazsınız. Biz, aile mefhumunun dejenere edilmesine rıza gösteremeyiz. Bunu bilmek mecburiyetindeyiz. Aile, bir erkek, bir kadın ve çocuklardan meydana gelir. Bunu da unutmamalıyız. İki tane erkek, iki tane kadın bir araya gelmiş; ‘Biz de bir aileyiz’. Hadi oradan. Nereden çıkardın bu saçmalığı? Biz, aile mefhumunu, toplumun diri kalması, canlı tutulması için elzem görürüz.“ (Temel Karamollaoğlu’nun 26 Mart’ta yapılan Genişletilmiş İstanbul İl Divanı Toplantısı’nda yaptığı konuşmadan.)
Saadet Partisi de İstanbul Sözleşmesinin geri getirilmesine karşı. 6284 sayılı yasa içinde kimi maddelere karşı. LGBİT+ ‘ları “sapkınlık” olarak görüyor.
Bu nedenle Millet İttifakı da iktidara gelse kadınların yaşadığı, şiddet ve tüm diğer sorunlarında özde bir değişiklik olmayacaktır. Yapılan açıklamalar, kadınların oylarını alabilmek için yürütülen ikiyüzlü siyasetten ibarettir. Millet İttifakı’nın altılı masası da erkek egemen ve muhafazakârdır. Yoktur birbirlerinden farkları!
Bu bilindiği halde sol kesimin önemli bir bölümünün Millet İttifakı’nı desteklemesi, oy istemesi, hayaller yayması başlı başına bir rezalettir!
Seçimler iyice yaklaşmışken şimdi tüm burjuva partiler kadın oylarına göz dikmiş durumda. Kadınlardan oy almak için ortaya atılan yalan vaatlerin, sahtekarlıkların haddi hesabı yoktur. Tüm kesimler, biz işçi ve emekçi kadınları iki faşist klik arasında tercih yapmaya zorluyorlar. Bunlara vereceğimiz her oy daha fazla sömürülmek, erkek şiddetine maruz kalmak, yok sayılmak anlamına gelecektir!
Biz bu oyunun içinde yokuz! Bizim alternatifimiz iki faşist klik arasında tercih yapmak olamaz. Bizim kendi alternatifimiz var!
Bizim alternatifimiz, yaşadığımız baskı ve sömürüyü ortadan kaldıracak bağımsız devrimci siyasettir.
Burjuva partilerinin topuna hayır deyip devrimci mücadelemizi yükseltmek, devrim için örgütlenmek tek seçenektir…
26 Mart 2023