Kadına yönelik şiddet biçimlerinden biri de cinsel şiddettir. Kadınların yaşadığı cinsel taciz ve tecavüzün hangi boyutlarda olduğunu tam olarak bilmek mümkün olmasa da yapılan araştırmalar, yayınlanan istatistikler cinsel şiddetin oldukça yaygın olduğunu ortaya koyuyor. Her yıl yüzlerce kadının taciz ve tecavüz haberleri basına yansıyor.
Cinsel Şiddetle Mücadele Derneğinin 2019 yılı verilerine göre cinsel şiddete maruz kalanların yüzde 84’ünü kadınlar oluşturuyor.
Bunlar bilinenler. Ancak cinsel şiddetin açığa çıkması, çıkarılması özellikle Türkiye gibi ülkelerde oldukça zor. Yayınlanan rakamlar, basına yansıyan haberler buzdağının sadece görünen kısmı.
Kadına yönelik fiziksel ve cinsel şiddet ne yazık ki sadece erkek egemen gerici çevrelerde değil, zaman zaman sol-sosyalist, muhalif çevrelerde de gündeme geliyor.
HDP’de Yaşanılanlar
HDP Muş milletvekili Mensur Işık’ın eşine şiddet uyguladığı ve eşi Ebru Işık’ın uzun süre hastaneye gitmesine engel olduğu ortaya çıktı. Eşin şikayeti üzerine Mensur Işık’a 1. Aile Mahkemesi tarafından 6 ay evden uzaklaştırma cezası verildi.
HDP Kadın Meclislerinin talebi üzerine Mensur Işık hakkında kesin ihraç istemiyle soruşturma başlatıldı. Fakat Işık’a ihraç yerine 2 yıl geçici olarak partiden uzaklaştırma cezası verildi.
Kadına yönelik şiddete karşı önemli çabası olanHDP’nin, özellikle HDP içindeki kadın örgütlerinin verdiği mücadele, kadın temsiliyetine önem verilmesi, eşbaşkanlık, kota vs. gibi pozitif ayrımcılık uygulamalarını hayata geçirmeye çalışan bir partinin, kadına şiddet uygulamış kendi partisinden bir milletvekiline vermesi gereken ceza geçici süreyle uzaklaştırma olmamalıydı.
Geçici süreyle uzaklaştırma cezası, özellikle milletvekili olan ve topluma örnek olması gereken bir kişiye verilecek ceza açısından yeterli değildir. Bu konudaki tutarlı tavır geçici uzaklaştırma değil kesin ihraç olmalıydı. HDP’ye yakışacak doğru tutum kim olursa olsun çifte standartçı yaklaşımlardan uzak bir kararın verilmiş olmasıydı.
Mensur Işık hakkında verilen geçici süreyle uzaklaştırma kararı, HDP’ninkadına yönelik şiddet konusundaki tutumunu, samimiyetini sorgular duruma getirmiştir.
Aradan birkaç gün geçmeden bu kez HDP Mardin milletvekili Tamu Çelik’in bir kadına tecavüz ettiği ortaya çıktı. 2019 yılında yerel seçimler öncesinde yaşanan tecavüz olayı, tecavüzü yaşayan D.K’nin yaşadığı saldırıyı HDP içerisinde ve çevresinde birilerine anlattığı ve fakat destek bulamadığı iddiası da var.
D.K. yaptığı açıklamalara göre bırakalım desteği, kendisinden olayın üzerini kapatmasının istendiğini, tehdit ve şantajlarla karşı karşıya kaldığını dile getiriyor.
Tuma Çelik hakkında fezlekenin hazırlanmasının ardından toplanan HDP Disiplin Kurulu Çelik için kesin ihraç kararı verdi. İhraç öncesi Çelik yaptığı açıklamada bunun bir provokasyon olduğunu ve “partisinin daha fazla yıpranmaması için” istifa ettiğini açıklamıştı.
HDP’nin bu tecavüz olayında da takınması gereken en doğru tutum, olayı duyar duymaz bunun üzerine gitmesi, tecavüzü yapan kişiyi anında teşhir edip ihraç etmesi olmalıydı. Bunun HDP içinde bir kesim tarafındanönceden bilinmesine rağmen, üzerinin örtülmeye çalışıldığı iddiası ciddi bir iddiadır ve üzerine gidilmesi gerekir.
Tecavüz olayının güdeme gelmesiyle birlikte tartışılan konulardan birisi de “kadının beyanı esastır”ilkesi oldu.
“Kadının Beyanı Esastır” ilkesi nedir? Ne değildir?
Kadının beyanı esastır ilkesi yeni ortaya atılan bir şey değildir. Bu ilke değişik şekillerde yasada var olan bir haktır ve uygulanmaktadır.
Örneğin yasada Yargıtay’ın çok eski bir içtihadı olan şu tanımlama vardır:
“Bir kadın ya da çocuk kendi şerefini ve namusunu da ortaya koyarak, kendisine cinsel istismarda bulunulduğuna dair bir iddiada bulunmaz. O nedenle somut olayın özelliklerine göre değerlendirme yapılır.”
Yada örneğin; 6284’e göre korunma talep eden kişi, tedbir için aile mahkemesinden, savcılık veya polisten delil olmadan talepte bulunabiliyor. Tedbir kararı verilmesi için delil aranmıyor. Hatta soruşturma açılmasını da talep edebilir. Talep olmasa veya şikayet olmasa da bazı suçlar için savcı doğrudan soruşturma yapabiliyor. Burada önemli olan suçun niteliğidir.
Hukuki açıdan ele alındığında cinsel suçlarda “kadının beyanı esastır” ilkesi, delil yetersizliği olan durumlarda kadın veya çocuğun beyanının esas alınarak kovuşturma aşamasına geçilmesi ve beyanın yargılama aşamasında da delil niteliği taşıyabilmesi anlamına geliyor.
Cinsel saldırıya ilişkin yeterli delilin bulunmadığı durumlarda, kadın ya da çocuğun beyanı sadece kovuşturma aşamasına geçilmesinde değil, davanın nasıl sonuçlanacağında da belirleyici olabiliyor.
Avukat Hatice Kaynak, cinsel saldırı iddiaları bazen delille desteklenebilse de çoğu zaman bunun oldukça zor olduğunu iki farklı örnekle anlatıyor;
“Bir Alman kadının tecavüze uğradığı bir dava delille desteklenebilmişti. Bardan beraber çıktığı bir erkekle çorba içmeye gidelim demişler. Erkek, ‘Evden bir şey almam gerekiyor’ diyerek kadını kendi evine götürmüş. Eve girer girmez kapıları kilitlemiş ve kadına tecavüz etmiş.
Tecavüz sonrası aceleyle iç çamaşırını giymeden pantolonunu giyip çıktığı için pantolonunda meni lekeleri bulundu. Orada bir delille desteklendi ama her zaman bu şekilde delil bulunamıyor.
Başka bir olayda, bir kadın işe girdiği ilk gün patronu tarafından taciz edilmiş. Raftan bir şey almaya çalışırken patronu önce belinden tutup indirmiş, ardından öpmeye çalışmış. Ofiste ondan başka kimse yok, nasıl kanıtlayacaksınız? Sonra suç duyurusunda bulundu ve beyanı esas alındı, patrona ceza verildi.”diyor.
Avukat Hatice Kaynak, son örnekte olduğu gibi delil bulunamayan durumlarda, mahkeme tarafından ‘kadının böyle bir beyanda bulunurken herhangi bir menfaati olup olmadığı’ konusunun incelendiğini belirtiyor.
Bu örneklerden de görüldüğü gibi “Kadının beyanı esastır” ilkesi yargılama aşamasında oldukça etkili oluyor.
“Kadının beyanı esastır” ilkesi sadece kadınları değil çocukları da kapsıyor.
Avukat Hatice Kaynak’ın bununla ilgili verdiği örnekler şunlar;
“5 yaşındaki çocuk bir gün resim yaparken, servis şoförünü otobüsün içinde çiş yaparken çiziyor. ‘Neden otobüsün içinde çiş yapıyor?’ diye sorulduğunda, ‘Bilmiyorum, benim karşımda pantolonunu çıkarıp çiş yapıyordu’ diyor.
Meğer şoför çocuğun karşısında mastürbasyon yapıyormuş. Burada çocuğun beyanından başka elimizde hiçbir şey yoktu ama çocuğun çizdiği resim delil sayıldı ve yine ceza verildi.”
Kadının Beyanının Esas Alınması ‘Masumiyet Karinesi’ ile Çelişiyor Mu?
Kadının beyanı esastır ilkesi etrafında tartışılan bir diğer konu ‘masumiyet karinesine’ aykırı olup olmadığı tartışmasıdır.
Masumiyet karinesi ile kadının beyanının esas alınması birbiriyle çelişen şeyler değildir.
Yasalara göre masumiyet karinesi, bir kişinin suçu sabit oluncaya kadar o kişiye suçsuz gibi davranmaktır. O yüzden kovuşturma aşamasında ‘şüpheli’, yargılama aşamasında ‘sanık’, cezayı aldıktan sonra ‘suçlu’ deniyor. Fakat bunun yargılama aşamasında neyin esas alınacağının yadahangi kuralların uygulanacağının masumiyet karinesiyle ilgisi yoktur.
Avukat Hülya Gülbahar bu durumu şöyle açıklıyor;
“Kadının beyanı, yargılama sırasında; hayatın olağan akışına uygun, samimi, tutarlı ve istikrarlı, mağdur ile bir husumetten kaynaklanmayan, olay ertesinde hemen tanıklarla paylaşılmış, doktor raporları ile belgelenmiş ve sanık tüm bunları çürütemedi ise hüküm esastır.
Yargılama aşamasında da elde en önemli dayanak beyan zaman delil değeri taşıyor. Sanık da kendini savunacak, yapacağı savunmada iddiaları çürütecek. Çürütemiyorsa bu da bir kanaat oluşturur.”
Yargıda, erkek şovenisti olmayan yargıçların, hakimlerin bir bölümü, kadının zaten birçok olayda sessiz kaldığı, herhangi bir tavır geliştiremediği ve şikayetçi olamadığı öngörüsüyle; şikayetçi olmasını kovuşturma için yeterli görüyor.
28 yıl hakimlik yapan Eray Karınca Kastamonu’da yargıçlık yaptığı dönemde karşılaştığı bir davayı şöyle anlatıyor:
“45 yaşlarındaki bir kadın tarlada çalışırken, 20’li yaşlarındaki bir erkek tarafından taciz edilmiş. Tarlada başka kimse yok, görgü tanığı yok, sadece iddia var. Sanık başlarda böyle bir suçu işleyecek intibası uyandırmıyordu. Fakat sonra kadın mahkemede bir konuşmaya başladı, tüm detayları anlattı. Ben de savcılığın tutuklama talebi olmamasına rağmen cezayı bastım.”diyor.
Karınca, “Kadının beyanı esastır” ilkesiyle masumiyet karinesi arasındaki ilişkiyi şöyle kuruyor:
“Kadının böyle bir iftira atması için ortada bir neden var mı? Bu noktada sanığın suçsuzluğunu ispatlaması boyutuna giriliyor ama gerekirse de girilir. Çünkü ceza yargılamasında önemli olan maddi hakikatin bulunmasıdır. Burada masumiyet karinesinden ödün vermemizi gerektiren bir şey yok.” diyor.
Kadının Beyanı Esastır İlkesi Suiistimal Edilir Mi?
Kadına yönelik şiddet konusunda, kadının beyanı esas alınmalıdır dediğimizde karşımıza çıkan bir diğer itiraz kadınların bu ilkeyi suiistimal edebileceği itirazıdır.
Cinsiyet eşitsizliğinin ağır olduğu Türkiye gibi toplumlarda kadının cinsel şiddet başta olmak üzere bütün şiddet biçimlerini dile getirmesi hiç kolay değildir. Kadınların uğradıkları cinsel saldırıyı açıklamaları, beyan etmeleri ancak tecavüz gibi çok ağır bir cinsel saldırıya maruz kaldıklarında mümkün oluyor.
Bununla ilgili kamuoyuna yansıyan, yargıya taşınan verilere göre kadınların yüzde 90’ı beyanlarında haklı çıkmıştır. Elbette bunun kötüye kullanılması ihtimali vardır fakat bu çok zayıf bir ihtimaldir.
‘Gerçekten öyle olup olmadığını nerden bilebiliriz ki’ yada‘iki kişinin dışında kimse bilemez’ demek, sonuç itibariyle hiçbir şeyin bilinemez olduğu, dolayısıyla cinsel şiddet yaşamış ve bunu açığa çıkaran kadının iddialarının da güvenilmez olduğu yaklaşımıdır ki bu yanlıştır. Bu yaklaşım şiddeti yaşamış olan kadınlara büyük zarar verebileceği gibi kadınların yaşadığı şiddeti ifşa etmeye cesaret edememesini, gizlemesini ve bu şiddetle yaşamaya devam etmesini beraberinde getirir. Kendisine demokrat-devrimci diyenlerin böyle iddialarda bulunması son tahlilde erkek egemen bir anlayışın sonucudur.
Kadına yönelik şiddet konusunda takınılması gereken doğru tavır, kadının beyanının esas alınmasıdır. Bu şiddeti uygulayanın, ‘en alttan en üste’ kadar, kim olursa olsun istisnası olmamalıdır.
Burjuva yasalarında bile bu ilke göz önünde bulunduruluyorken, devrimci çevrelerin hala bunu tartışma konusu yapması, kadın sorunu konusunda nerede olduklarını göstermektedir.
Nereden, hangi çevreden gelirse gelsin, erkek egemen yaklaşımlarlayılmadan, korkmadan, cesaretle mücadele etmek, kadının beyanının esas olduğunu savunmak, sınıf bilinçli öncü kadınların yanısıra en çok da sınıf bilinçli-devrimci erkek arkadaşlarımızın görevidir.
26 Ağustos 2020