25 Kasım 1960 tarihinde, Dominik Cumhuriyeti’nde Trujilo diktatörlüğüne karşı aktif mücadeleye katılan üç kız kardeş Mirabel kardeşler, arabalarında saldırıya uğrayarak vahşice katledildiler. Bu katliam Karayibli ve Latin Amerikalı kadınların öfkesini taşıran son damla oldu. Kadınlar protestolarını yükselttiler ve 25 Kasım’ı kadınlara yönelik her türden şiddetin protesto edildiği bir mücadele günü ilan ettiler.
O zamandan bu yana 25 Kasım, tüm dünyada Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak kutlanıyor.
Cezasızlık, adaletsizlik yüzünden erkekler vuruyor, devlet koruyor!
Ülkelerimizde kadınlara yönelik erkek şiddeti durmak bilmiyor. Her gün kadınlar erkekler tarafından öldürülüyor.
Bianet Erkek Şiddeti Çetelesine göre bu yıl Ocak’ta 28, Şubat’ta 27, Mart’ta 24, Nisan’da 30, Mayıs’ta 40, Haziran’da 34, Temmuz’da 25, Ağustos’ta 27, Eylül’de 33, Ekim’de 49 olmak üzere, on ayda en az 317 kadın erkekler tarafından öldürüldü.
Kadına yönelik şiddeti besleyen zeminler, erkek egemenliği, İslam dini, feodal kültürdür.
Kadına yönelik şiddete karşı yasal düzenlemeler var. Fakat bu düzenlemelerin birçoğu kâğıt üzerinde kalıyor pratikte uygulanmıyor.
Katledilen kadınların birçoğu polise, savcılığa veya mahkemeye başvurarak koruma talebinde bulunduğu halde öldürülüyor. Uğradığı şiddetten kaçarak polise, jandarmaya, sığınan kadınlar, çeşitli bahanelerle şiddet ortamına geri gönderildikleri için öldürülüyor. Mahkemelerden zar zor aldırdıkları koruma kararları pratiğe uygulanmadığı için öldürülüyor. Cezasızlık katilleri cesaretlendirdiği için kadınlar öldürülüyor.
Kadınlara yönelik şiddetin kaynağı erkek egemen düzendir!
Kadınlara yönelik şiddetin kaynağında toplumsal egemenlik ilişkisi, erkek egemenliği yatmaktadır. Bu ilişkide kadınlar ve çocuklar erkeklerin malıdır, erkekler onları istedikleri gibi kullanma hakkına sahiptir. Erkeklerin efendi, kadınların ve çocukların bu efendilerin malı olarak görüldüğü türden bir iktidar ilişkisidir bu. Bu ilişkiler içinde kadınlara ve çocuklara susmak ve boyun eğmek öğretilmiştir.
Şiddete uğrayan kadınların yer yer ses çıkarması, şiddet gördüğünü haykırması, iyi bir şeydir, bu karşı koyuşun geliştirilmesi gerekir, fakat bu durum genel olarak şiddete uğrayan kadınların sustuğu ve bunun genel durum olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Erkeğin ünlü olması, sanatçı olması, eğitimli olması, aydın olması vb. bu iktidar ilişkisini değiştirmiyor.
Kurtuluş sosyalizmde!
Kadınlara yönelik her türlü şiddetin, cinayetlerin, cins baskısının bir bütün olarak ortadan kaldırılması ancak sosyalizmde mümkündür.
1917 yılında Rusya’da gerçekleşen Büyük Sosyalist Ekim Devrimi ve sosyalist inşa süreci içinde kadının kurtuluşu sorununda atılan muazzam adımlar izlememiz gereken yolu gösteriyor.
Ekim devriminden sonra kadın erkek arasındaki yasal eşitsizlikler ortadan kaldırıldı. Kadının gerçek kurtuluşunun ancak ev işi ve çocuk bakımının toplumsallaşmış olduğu bir düzende mümkün olduğu bilinciyle, bu hedefe varma yönünde somut adımlar atıldı. 7 saatlik iş günü uygulamaya konuldu.
Kadınların çalışma koşullarından, işçi sağlığı ve güvenliğine, sosyal politikalardan, konut, temiz su, temiz gıda, sağlık, anne ve çocuk sağlığı, eğitim, kültür ve işlerin toplumsallaştırılmasına kadar hızlı adımlar atılarak, kısa zamanda önemli mesafeler kat edildi.
İşçi ve emekçi kadınların, kadın cinsinin tam kurtuluşu, erkek egemen kapitalist sistemin devrimle ortadan kaldırılması ile mümkündür.
Bu yüzden diyoruz ki, kadınların kurtuluşu devrimi gerektirir, gerisi boş hayaldir!
Kasım 2024
Bildirimiz: