[Yeni Dünya İçin Çağrı dergisinin 217. Sayısında yayınlanan yazıyı sitemizde yayınlıyoruz.]
Bu sayımızda Lenin’in Sovyet iktidarının ikinci yıldönümü dolayısıyla kaleme almış olduğu “Sovyet İktidarı ve Kadın” (1919) makalesini yayınlıyoruz. Lenin özel mülkiyeti kutsayan tüm diğer sistemlerden farklı olarak Sovyet iktidarının bir çırpıda kadınların eşitsizliğine ilişkin tüm yasaları kaldırma iradesini vurguluyor. Onun 1919 yılı için yapmış olduğu tespit, aradan yüzyılı aşkın bir zaman geçmiş olmasına rağmen, hâlâ geçerlidir:
“Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ileri ülkede, büyük Fransız (burjuva-demokratik ) Devriminden beri beş çeyrek yüzyıl geçmiş olmasına karşın, kadın için tam hak eşitliği yoktur.”
Lenin’in önderliğindeki Bolşeviklerin Ekim Devrimi ile yaptıkları ilk şeylerden biri Çarlık Rusya’sının kadın eşitsizliğine ilişkin tüm yasalarını kaldırmak oldu. Bolşevikler kadın ve erkek arasında yasal eşitliği bir çırpıda sağladı!
Ancak Lenin’in defalarca belirttiği gibi “yasal eşitlik” gerçek hayatta eşitlik anlamına gelmiyordu. Bolşevikler bunun bilincindeydi ve sosyalizmin inşası boyunca amansız ve tutarlı bir mücadele yürüttüler. Üretimden üremeye, siyasetten aile ilişkilerine, toplumsal yaşamın her alanında köklü bir değişime yönelik çok büyük adımlar attılar.
1917 Ekim Devrimi ile başlayan bu süreç ne yazık ki revizyonizmin ihanetiyle sekteye uğradı. Zamanla birçok kazanım revizyonistler tarafından adım adım yok edildi ve “kadının kurtuluş mücadelesi” geri püskürtüldü.
Ekim Devrimi ile sosyalizmi kurmayı amaçlayan proleter devlet, daha önce denenmemiş bir yola girmek zorunda kaldı.
Bu süreç, Bolşeviklere baskının ve sömürünün olmadığı bir dünya yaratma mücadelesinin, kadının kurtuluşu mücadelesinin, kısa bir sürede çözülebilecek bir sorun olmadığını da gösterdi. Hedef, yön doğruydu/doğrudur. Ancak üretim araçlarının özel mülkiyete geçmesinden bu yana yüzyıllardır var olan erkek egemenliğinin ortadan kaldırılması çok daha zorlu bir mücadele sürecidir. Bu süreci, baskının ve sömürünün olmadığı bir dünyadan başka bir şey bilmeyen YENİ İNSAN’ın yaratılışı mücadelesi belirliyor. Bu, Sovyetler Birliği deneyiminin bize öğrettiği en önemli sonuçlardan biridir.
Lenin’den, Bolşeviklerden öğrenelim; bugünün görevlerine sarılalım
Kapitalist sistemde özgürlük-eşitlik ve demokrasinin sınırının her zaman burjuvazinin çıkarı ve onun iktidarı için gerekli olduğu kadar olabileceği düşüncesini ortaya koyan, kadınların kurtuluşu mücadelesini sınıf mücadelesiyle ilişkisine doğru bir şekilde işaret eden Lenin’dir. Onun sorduğu şu çarpıcı sorular, bugün de ideolojik-siyasi yaklaşımlarımızda temel alınmak zorundadır:
– “Hangi cinsin hangi cinsle eşitliği?
– Hangi ulusun hangi ulusla eşitliği?
– Hangi sınıfın hangi sınıfla eşitliği?
– Hangi boyunduruktan ya da hangi sınıfın boyunduruğundan kurtuluş? Hangi sınıf için özgürlük?“
Lenin’den öğrenmek, bugün ülkelerimizdeki demokratik-devrimci kadın hareketlerinin var olan zaaflarını aşmak için mücadele etmeyi gerektirir. Erkek egemen sistemin aşırılıklarına, saldırılarına karşı mücadelelerde sistem sorununu gündeme getirmek ve mücadelenin merkezine bunu koymak için mücadele etmek – günün gerektirdiği şey budur.
Bu nedenle her alanda şu şiarımızı yükseltiyoruz:
“Kadınların kurtuluşu devrim gerektirir – gerisi ham hayaldir!”
2 Ekim 2024
SOVYET İKTİDARI VE KADININ DURUMU
Lenin – 1919
Sovyet iktidarının ikinci yıldönümü, bu sürede ulaşılanlara bir göz atmamıza ve gerçekleştirilmiş olan devrimin anlamını ve amaçlarını göz önüne getirmemize vesile oluyor.
Burjuvazi ve yandaşları, bizi demokrasiyi yaralamakla suçluyorlar. Oysa biz diyoruz ki, Sovyet devrimi demokrasinin hem derinlemesine hem de genişlemesine gelişmesi için ve üstelik emekçi ve kapitalizm tarafından ezilen yığınlar için olan, dolayısıyla halkın büyük çoğunluğu için olan, (sömürenler, kapitalistler, zenginler için olan) burjuva demokrasisinden farklı, (emekçiler için olan) sosyalist bir demokrasi için şimdiye kadar örneği görülmedik bir itilim yarattı.
Kim haklı?
Bu soruyu titizlikle incelemek ve onun derinine inmek, bu iki yılın deneyimlerinden ders almak ve demokrasiyi daha da genişletmeye iyiden iyiye hazırlanmak demektir.
Kadının durumu burjuva ve sosyalist demokrasiler arasındaki farkı özellikle apaçık gösterir ve ortaya atılan soruyu özellikle anlaşılır şekilde yanıtlar.
Burjuva cumhuriyette (yani toprakta, fabrika ve işletmelerde, hisse senetlerinde vb. özel mülkiyetin olduğu yerde), en demokratik cumhuriyet de olsa, dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ileri ülkede, büyük Fransız (burjuva-demokratik ) Devriminden beri beş çeyrek yüzyıl geçmiş olmasına karşın, kadın için tam hak eşitliği yoktur.
Burjuva demokrasisi sözde eşitlik ve özgürlük vadeder. Gerçeklikte bir tek, en ileri cumhuriyet bile insan soyunun kadın yarısını, erkekle tam yasal eşitliğe ve erkeğin vasiliğinden ve baskısından özgürleşmeyi getirmedi.
Burjuva demokrasisi özgürlük ve eşitlik üzerine kulağa hoş gelen sözler, tumturaklı sözcükler, abartmalı vaatler ve gürültülü sloganlar demokrasisidir; gerçekte ise bütün bunlarla kadının özgürlüksüzlüğü ve eşitsizliği, çalışanların ve sömürülenlerin özgürlüksüzlüğü ve eşitsizliği gizlenir.
Sosyalist demokrasi ya da Sovyet demokrasisi, kulağa hoş gelen, ama yalan olan sözleri bir yana atar ve “demokrat”ların, mülk sahiplerinin, kapitalistlerin ya da tahıl fazlalarını aç işçilere fahiş fiyatlarla satarak zengin olan tok köylülerin ikiyüzlülüğüne amansızca savaş açar.
Kahrolsun bu çirkin yalan! Ezilenler ile ezenlerin, sömürülenler ile sömürenlerin «eşitliği» olamaz, yoktur ve olmayacaktır. Kadın için erkeğin yasal ayrıcalıkları karşısında hiçbir özgürlük olmadıkça, sermayenin boyunduruğundan işçinin; kapitalistlerin, mülk sahiplerinin ve tüccarların boyunduruğundan çalışan köylünün hiçbir özgürlüğü olmadıkça, gerçek «özgürlük» olamaz, yoktur ve asla olmayacaktır.
Bırakın yalancılar ve ikiyüzlüler, beyinsizler ve körler, burjuvazi ve yandaşları, genelde özgürlük, genelde eşitlik ve demokrasi konusundaki boş sözleriyle halkı aldatmaya çalışsınlar.
İşçilere ve köylülere şunu söylüyoruz: Yalancıların maskelerini indirin, körlerin gözlerini açın. Onlara sorun:
– Hangi cinsin hangi cinsle eşitliği?
– Hangi ulusun hangi ulusla eşitliği?
– Hangi sınıfın hangi sınıfla eşitliği?
– Hangi boyunduruktan ya da hangi sınıfın boyunduruğundan kurtuluş? Hangi sınıf için özgürlük?
Bu soruları ortaya atmaksızın, bunları ön plana çıkarmaksızın, bunların sessizce geçiştirilmesine, gizlenmesine, örtbas edilmesine karşı savaşmaksızın politikadan ve demokrasiden, özgürlükten, eşitlikten ve sosyalizmden söz eden kimse, emekçilerin en acımasız düşmanıdır, kuzu postuna bürünmüş kurttur, işçilerin ve köylülerin en kötü düşmanıdır, mülk sahiplerinin, çarların ve kapitalistlerin bir uşağıdır.
Sovyet iktidarı, Avrupa’nın en geri ülkelerinden birinde, iki yıl içinde, kadının kurtuluşu için, «güçlü» cins ile eşit kılınması için, bütün dünyadaki ileri, aydın, «demokratik» cumhuriyetlerin topunun 130 yılda yaptıklarından daha çok şey yaptı.
Aydınlanma, kültür, uygarlık, özgürlük – kulağa hoş gelen bu sözcüklere, dünyanın bütün kapitalist, burjuva cumhuriyetlerinde, evlilik ve boşanma, evlilik-dışı çocukların «evlilik-içi» çocuklar karşısında haksızlığa uğratılması ile ilgili inanılmaz bayağılıkta, tiksinç alçaklıkta, hayvanca kabalıkta yasalar, erkek için ayrıcalıklar, kadın için aşağılamalar ve onur kırmalar içeren yasalar eşlik eder.
Sermayenin boyunduruğu, ”kutsal özel mülkiyet”in boyunduruğu, burjuvanın dar kafalılığından, küçük mülk sahibinin bencilliğinden kaynaklanan despotluk – bunlar, burjuvazinin en demokratik cumhuriyetlerini bile bu pis ve alçakça yasalara dokunmaktan alıkoydu.
Sovyet Cumhuriyeti, işçilerin ve köylülerin cumhuriyeti, bu yasaları bir darbede süpürüp attı, burjuva yalandan ve burjuva ikiyüzlülükten taş üstünde taş bırakmadı.
Kahrolsun bu yalan! Ezilen bir cinsiyet var oldukça, ezilen bir sınıf var oldukça, sermayede, hisse senetlerinde özel mülkiyet var oldukça, tahıl fazlalarıyla açları uşaklaştıran toklar var oldukça, herkes için özgürlükten ve eşitlikten söz eden yalancılar kahrolsun. Herkes için özgürlük değil, herkes için eşitlik değil, tersine, ezenlere ve sömürenlere karşı, ezme ve sömürme olanağının ortadan kaldırılması için savaşım. Sloganımız budur!
Ezilen cins için özgürlük ve eşitlik!
İşçiler için, emekçi köylüler için özgürlük ve eşitlik!
Ezenlere karşı savaşım, kapitalistlere karşı savaşım, vurgunculara, kulaklara karşı savaşım!
Bizim savaşım sloganımız budur, bizim proleter gerçeğimiz budur, bu sermayeye karşı savaşımın gerçekliğidir, genel özgürlük ve eşitlikle, herkes için özgürlük ve eşitlikle ilgili yaltakçı, ikiyüzlü, kulağı okşayan boş sözleri sermaye dünyasının yüzüne vurduğumuz gerçekliktir bu.
Ve tam da bu ikiyüzlülüğü teşhir ettiğimizden ötürü, devrimci enerjiyle ezenlere karşı, kapitalistlere karşı ve kulaklara karşı, ezilenler için ve emekçiler için özgürlüğü ve eşitliği gerçekleştirdiğimizden ötürü – tam da bundan ötürü Sovyet iktidarı bütün dünyada işçilerin gönlünü kazandı.
İşte bundan ötürüdür ki, Sovyet iktidarının ikinci yıldönümünde, dünyanın bütün ülkelerinde işçi yığınlarının gönlü, ezilenlerin ve sömürülenlerin gönlü bizden yanadır.
İşte bundan ötürüdür ki, Sovyet iktidarının ikinci yıldönümünde, açlığa ve soğuğa karşın, bize emperyalistlerin Sovyet Cumhuriyeti’ne karşı savaşını zorla kabul ettiren bütün yoksunluklara karşın, davamızın haklılığına inancımız tamdır, bütün dünyada Sovyet iktidarının kaçınılmaz zaferine inancımız tamdır.
LENİN,
6.11.1919, Eserler, cilt 30, s: 104-107, Almanca
[“Kadın Sorunu Üzerine”, Marx, Engels, Lenin, Stalin, Komintern ve Clara Zetkin, s. 54-58, İnter Yayınları, İstanbul]