Kazakistan’da sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG) fiyatlarına yüzde yüz zam yapılması, Nazarbayev diktatörlüğüne karşı halk isyanını tetikledi.
Nursultan Nazarbayev diktatörlüğüne, bizzat O’nun desteklediği, perde arkasından yönettiği Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev diktatörlüğüne karşı geniş halk yığınlarının birikmiş öfkesi, LPG’ye yapılan zam ile açığa çıktı, rejime karşı kendiliğinden bir ayaklanmaya dönüştü.
31 Aralık’ta litre fiyatı 60 Tenge (yaklaşık 1.86 TL) olan LPG, 1 Ocak’ta 120 Tenge’ye (yaklaşık 3.72 TL) çıktı. LPG’ye yüzde 100’lük zam, 2 Ocak’ta Hazar kıyısında yer alan petrol üretim şehri Aktau halkını sokağa döktü.
Kazakistan’ın en büyük şehri Almatı, başkent Nursultan, Karaganda, Çimkent, Kökteşav, Beynau şehirlerine de yayılan eylemler ülke geneline yayıldı.
Hükümet istifa etti. LPG’ye yapılan zam geri alındı. Verilen tavizler kitlelerin eylemlerini durduramadı.
Tokayev OHAL ilan etti. Eylemleri şiddet ile bastırmaya yöneldi, kendine bağlı özel kuvvetleri devreye soktu.
Eylemlerde resmi olarak 12 güvenlik görevlisinin öldüğü, 353 görevlinin de yaralandığı duyurulurken, halktan kaç kişinin öldürüldüğü belli değil. Sadece bir gecede Almatı kentinde onlarca eylemcinin özel kuvvetler tarafından katledildiği belirtiliyor.
Tokayev, Kazakistan’ın üyesi olduğu Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nden (KGAÖ) yardım istedi. Rusya, Ermenistan ve Belarus ülkeye “barış gücü” adı altında Kazakistan’a asker göndermeye başladı.
Kazakistan’da halk, Cumhurbaşkanı ve tüm Nazarbayev yetkililerinin istifa etmesini, siyasi parti, sendika kurma hakkının tanınmasını, siyasi mahkumların serbest bırakılmasını, baskılara son verilmesini talep ediyor.
Sosyal emperyalist SSCB’nin çöküşünden sonra, Kazakistan’da eski dönemin yöneticilerinden oluşan bir avuç oligark Kazakistan’ın fabrikalarına, işletmelerine, petrol gaz yataklarına ve madenlerine el koydu.
Diktatör Nazarbayev ve çevresi, rejimin üst düzey bürokratları, ülkenin zenginliklerini talan ederek aşırı derecede zenginleşirken, görkemli saray ve gökdelenler inşa ederek lüks içinde yaşam sürdüler.
İşçilerin, emekçilerin payına düşen ise daha fazla sömürü, baskı, yoksullaşma oldu.
Kazakistan’da kendiliğinden ayaklanma, kitleler içinde örgütlü devrimci/komünist bir öncünün olmadığını gösteriyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinde kendiliğinden gelişen kitle hareketlerinin temel eksikliği, kitleler içinde örgütlü devrimci/komünist bir örgütlenmenin olmamasıdır.
İşçiler, emekçiler “bıçak kemiğe dayandığında”, “artık yeter, biz böyle yaşamak istemiyoruz” deyip ayaklanırlar. Bu ayaklanmalar kendiliğinden ortaya çıkarlar. Kitlelerin devrimci ayaklanmasında, kitlelere önderlik edebilecek, onları sosyalizm hedefi doğrultusunda yönlendirebilecek bir komünist örgütlenme var ise, o zaman bu isyanların burjuva sisteminin yıkılması ile işçi sınıfının emekçilerin iktidarı ile taçlandırılması, yeni bir toplumsal sistemin yaratılması yönünde, sosyalizm yönünde ilerlenilmesi mümkündür. Ekim Devrimi’nin ve bütün başarılı devrimlerin gösterdiği budur. Güçlü bir komünist örgütlenmenin olmadığı şartlarda, devrimci ayaklanmalar sömürü sisteminin yıkılması ile sonuçlanmaz. En iyi hâlde, kitlelerin devrimci atılımının önünü kesmek için burjuvazinin sistem içinde yapmak zorunda belli reform ve reformcuklarla sonuçlanır. Bütün yarım kalan devrimlerin de gösterdiği budur.
İşçi sınıfı, emekçiler içinde sağlam köklere sahip, ideolojik berraklığa ve doğru bir siyasi çizgiye sahip, kendini bütün oportünist akım ve örgütlerden kesin çizgilerle ayıran gerçek komünist partilerin inşası, işçilerin emekçilerin ayaklanmalarına doğru bir önderlik sunabilmek için kavranacak esas halkadır. Bunun olmadığı yerde devrimler yarı yolda kalmaya mahkûmdur.
O halde hazırlıksız yakalanmamak için komünist devrimcilerin görevi her ülkede komünist parti inşasının esas görev olduğunu kavramak ve buna uygun davranmaktır.
Kazakistanlı işçilerin emekçilerin Nazarbayev diktatörlüğüne karşı verdiği haklı mücadelesini selamlıyoruz.
Yaşasın enternasyonal dayanışma!
Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklar birleşin!
7 Ocak 2022