Partizan, Sosyalist Meclisler Federasyonu, Yeni Dünya İçin Çağrı, katledilişinin 52’nci yıldönümünde komünist önder İbrahim Kaypakkaya’yı Kadıköy’de bulunan Sosyalist Meclisler Derneği’nde düzenlediği anma etkinliği ile andı.
Anmaya Kızıl Parti, Yaşam Ağacı Derneği, Sosyalist Mücadele İnisiyatifi, Proleter Devrimci Duruş, Komün, BDSP, Köz, Devrimci Kurtuluş Platformu, DKDER, Yeni Komünizm, Ne Yapmalı dergisi, Sol Parti ve çok sayıda kişi katıldı.
Anma başta komünist önder İbrahim Kaypakkaya olmak üzerine, devrim ve sosyalizm mücadelesinde toprağa düşen devrimciler, komünistler için yapılan saygı duruşu başladı.
Ardından, Güney dergisi ve Özer Film tarafından hazırlanan “1968 Gerçekçi ol, imkansızı iste!” belgeseli gösterildi.
Anmaya düzenleyen kurumlar adına ilk konuşmayı Partizan temsilcisi yaptı:
Partizan temsilcisi komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın fikirlerinin hala güncelliğini koruduğunu söyledi. Partizan temsilcisi, “Kaypakkaya’nın katledilişinin üzerinden 52 yıl geçti. Ama 52 yıldır bazı şeyler değişti, bazı şeyler değişmedi. Değişmeyenlerin arasında Kaypakkaya’nın görüşlerinin güncelliğini koruması, toplumsal gelişmeler içerisinde Kaypakkaya’nın fikirlerinin her defasında yeniden yeniden doğruluğunun ispatlanması var. Kaypakkaya’nın Türkiye’nin, T.C’nin yapısına, mücadelenin yol ve yöntemlerine, şiddetin zorunluluğuna, Kemalizm ve Kürt ulusal soruna dair söylediklerinin güncelliği, bilimselliği, doğruluğu hala baki. Değişmeyen bir şey daha var. 52 sene geçti ama faşizmin, T.C devletinin Kaypakkaya korkusunda da bir değişiklik yok. Biz bunu 1 Mayıs’ta Saraçhane eylemlerinde ve bu sene yine güncel aktüel olarak 18 Mayıs çalışmaları sırasında bir kez daha deneyimledik, bir kez daha yaşadık. Yürüttüğümüz Kaypakkaya ile ilgili çalışmalar boyunca özellikle Kaypakkaya’nın 1 Mayıs’ta dahil olmak üzere resimlerin olduğu bütün şablonların, stickerların, afişlerin bilinçli bir şekilde dolaşılarak hepsinin parçalandığına tanık olduk. Devletin Kaypakkaya korkusu değişmedi. Kaypakkayaya dair, Kaypakkaya’nın görüşlerine dair, endişeleri ve kaygıları hala değişmedi. Aradan 52 yıl geçti ama bu elli iki yıllık süre içerisinde Kaypakkaya’nın ortaya koyduğu fikirler, bilimsel görüşleri, yöntemi, metodolojisi hala güncelliğini koruyor. Bizim açımızdan da asıl olan bu. Kaypakkaya çok kısacık bir ömründe bu ülkenin tabu olarak görülebilecek, birçok sorununa parmak bastı, analizler yaptı ve sürekli kendini aştı” dedi.
Partizan temsilcisi, sözlerine şu şekilde devam etti; “Biz bu sene nerede bir direniş varsa Kaypakkaya orada yaşıyor ifadesini kullandık. Bu basit bir ajitasyon ifadesi değil. Saraçhane’de, Gezi direnişinde, işçilerin patronlara karşı yürüttüğü mücadelede ya da Kürt ulusunun ulusal, sömürü ve baskıya karşı yürüttüğü mücadelede, direnenler ve mücadele edenler için Kaypakkaya’nın bir başvuru adresi olduğuna inanıyoruz. Nerede bir direniş varsa Kaypakkaya orada yaşıyor ifadesi de gerçekliğini birazda oradan alıyor. Bu anlamıyla 52 sene geçti. Bütün baskılara, yok sayma ve saklama çabalarına karşı Kaypakkaya bugün burada yaşıyorsa hem düşüncelerinin bilimselliği, doğruluğu hem de ardıllarının verdiği can bedeli mücadele sayesinde diye düşünüyoruz. Bir kez daha Kaypakkaya şahsında bütün Mayıs şehitlerini, bütün devrim şehitlerini saygı ile anıyoruz.”
SMF temsilcisi yaptığı konuşmada, İbrahim Kaypakkaya’nın komünist mirasın ilerleyen özüne bilimsel kavrayışla yaklaşan, komünist öncü ve önder olduğunu söyledi. SMF temsilcisi, “Kaypakkaya kimi oportünist tariflerin hiçbirine sığmayacağı gibi tek bir kalıba da sokulamaz. O ne bir köylü direnişçisi, ne bir kasketli önder, ne bir şabloncu ne maceracı ne de tek başına direnişe hapsedilen bir militandır. Bu ve buna benzer her kategorize etme Kaypakkaya’yı anlamama ve kavrayamamadır. Özünü bilmeme ufkunun sınırlarını bilince çıkaramama halidir. Önder Kaypakkaya Marks’tan Lenin’e uzanan oradan Mao’ya yükselen komünist ihtilalci perspektifin coğrafya sathındaki tek temsilcisidir. Komünist mirasın ilerleyen özüne bilimsel kavrayışla yaklaşan komünist öncü ve önderdir. Kendi tarihselliği içerisinde doğru analiz ve perspektiflerin yaşama geçirilmesinin militanı ve öncüsüdür. Bu tahlil ve tespitleriyle ayan beyan ortadadır. Kaypakkaya’yı anmak lafzına sarılmak değil, onun ihtilalci özüne sahip çıkmaktır. Lenin; ‘Biz Marks’ın teorisini tamamlanmış ve dokunulmaz bir şey olarak görmüyoruz. Tersine biz onun eğer yaşama uydurmak istiyorlarsa, sosyalistlerin her doğrultuda geliştirmek zorunda oldukları bilimin yalnızca bir temel taşına koyduğuna inanıyoruz’ der. Lenin’in bu veciz sözü Kaypakkaya’nın kavranışı noktasında ele alınması gereken bir diyalektik perspektiftir. Kaypakkaya kendi tarihselliği ve koşullarının bir ürünüdür. Aynı zamanda kendi tarihselliğinin sınırlılıklarını barındırır. Bu diyalektik kanun şeylerin her gelişim sürecinde vardır. Bu reel olguyu es geçmek dogmatizmin sularında atılan kulaçtır. Statükoculuktur. Dolayısıyla Kaypakkaya’yı anlamak Kaypakkaya’nın ihtilalci ruhunu somuta büründürmektir. Lafzına değil ruhuna sarılmaktır Kaypakkaya’yı anlamak. Bu bilinçle hareket etmeyen hiçbir özne devrimin ihtiyaçlarına cevap olamaz. Öncü ve önderlere en büyük haksızlık onları ölü cümlelere hapsetmektir. Diyalektik, materyalist felsefede dogmatizmin ve şablonculuğun hükmü yoktur. Bu bağlamda bizler Kaypakkaya’nın ardılları ve o tarihin takipçileri olarak onun kelimenin gerçek manasında savunulmasının somut koşulların bilimsel tespitiyle olacağını düşünüyoruz. Çünkü o kendi somut koşulların analizini yapmaktan sakınmadı. Kürecik ve Malatya raporu bu bakış açısının yansımasıdır. Sınıfların tahlili ve devrimin yolu-yöntemi ve niteliği somut koşullardan beslenmiştir. Son raddede bu bilimsel bakış açısını kuşanmak, metodolojinse sadık kalarak onu anmak, geliştirmek, kavramak ve ileriye taşımak tarihsel bir görevdir. Devrim şehitleri, işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesinin ateş topudur. Tarih, işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesini omuzlayan öncüleri hafızasına kazımıştır. Silmek mümkün değildir. Tüm devrim şehitlerini anıyor, mücadelemizde yaşatıyoruz” dedi.
Yeni Dünya İçin çağrı temsilcisi yaptığı konuşma şöyle:
İbrahim katledildiğinde 24 yaşında idi. Sürekliliği sağlanmış komünist bir hareket yoktu.
Marksist leninist eserlerin birçoğu çevrilmemişti. Devrimci kadrolar sosyalist literatür ile yeni tanışıyordu.
Dünya Komünist Hareketine modern revizyonizme karşı mücadele içinde ortaya çıkmış, ML’nin devrimci özüne sahip çıkan, kimi önemli yanlışları olan Mao Zedung Düşüncesi eğemedi.
İbrahim bu ortamda doğrunun ne olduğunu bulup ortaya koydu.
Bugünde esası doğru ml bir çizgi geliştirdi.
Katledilmesinin 52.yıldönümünde nedir İbrahim Kaypakkaya sorusuna biz şu cevabı veriyoruz.
Bizim için İbrahim Kaypakkaya:
*O, Mustafa Suphi’den sonra komünizmin, Marksizm – Leninizm’in kızıl bayrağını 1972’de yeniden göndere çekmeye önderlik eden komünist önderdir.
*O, 1972’de Dünya Komünist Hareketi içinde süren iki çizgi mücadelesinde marksist-leninist safta yer tutan, Kuzey Kürdistan-Türkiye’de revizyonizme karşı mücadeleye önderlik eden tek komünist önderdir.
*O, proletarya diktatörlüğünün sınıfsal niteliği; sosyalizm için mutlak gerekliliği, görevleri konusunda esas olarak marksist-leninist görüşler savunan tek komünist önderdir.
*O, proletarya önderliğindeki devrimin ancak işçi-köylü temel ittifakı üzerinde yükselen bir örgütlenme ile söz konusu olduğu marksist-leninist ilkesini kendine rehber edinen, her türden burjuva kuyrukçusu revizyonist görüşü mahkûm eden tek komünist önderdir.
*O, ulusal sorunda marksist-leninist teoriyi özümseyen, bu teoriyi Kuzey Kürdistan-Türkiye’nin somutuyla ustaca birleştirmeyi başaran, büyük Türk şovenisti düşüncelerin, devrimcilik ve evet komünistlik adına pervasızca savunulduğu ve hemen hemen hiçbir ezilen ulus hareketinin olmadığı bir dönemde, Kuzey Kürdistan-Türkiye’de ulusal sorunu marksist-leninist tarzda ele alıp, Kürt ulusunun varlığını ve ayrılma hakkını açık seçik savunan, çözüm yollarını, uygulanacak temel politikaları ortaya koyan komünist önderdir.
*O, Ermeni sorunu üzerine konuşmanın, yazmanın tabu olduğu bir dönemde, Ermeni sorununda da tavır takınan, Ermenilerin kitlesel olarak katledildikleri ve topraklarından sürüldüğünü söyleyen, Ermenilerin kitlesel olarak katledilmesini soykırım olarak tanımlayan komünist önderdir.
*O, devrimde proletaryanın önderliği ve devrimin durmaksızın sürdürülmesi için proletaryanın öncü müfrezesi komünist partisinin mutlak gerekliliğini, söz konusu partinin işçi sınıfının partisi olması gerektiğini en açık şekilde anlayan ve bu yönde de adım atan örnek önderdir.
*O, mevcut T.C. devletinin faşist niteliğini kemalist diktatörlük şahsında dosta düşmana gösteren tek komünist önderdir.
*O, faşizme karşı mücadelenin devrim mücadelesi olarak yürütülmesi gerektiği doğru marksist-leninist düşüncesini, antifaşist mücadeleyi düzen çerçevesi içinde hâkim sınıfların bir kesiminin peşine takılmak olarak kavrayan reformist, kuyrukçu görüşlere karşı tutarlı bir biçimde savunan tek komünist önderdir.
“Faşizmin değişik tonları mümkün olabilir, öyle de olmaktadır. Komünistler kitleleri faşizmin değişik tonları arasında seçim yapmaya zorlamazlar. Öte yandan faşizmin koyulaşmasını önlemenin çaresi de yine şehirlerde reformcu burjuvaziye kuyruk olmak eğil, proletarya önderliğinde halk savaşına girişmektir.” (İbrahim Kaypakkaya, Bütün Eserleri, Umut Yayıncılık, sayfa 433)
O, Kemalizmi değerlendirdiği yazısında hâkim sınıflar arasında T.C. devletinin kuruluşundan itibaren süre gelen mücadeleyi tahlil etmekte, hâkim sınıfları iki kampa ayırmakta, iki kamp arasındaki mücadeleyi tahlil etmektedir.
Birinci kamp devlet cihazına, onun temel dayanağı olan orduya hâkim olan bürokrat burjuvazidir.
İkinci kamp esas kuvvetini taşradaki toprak ağalarından, tefeci bezirganlardan, din adamlarından alan hür teşebbüsçü özel sermayeli burjuvazidir.
İki kamp arasındaki mücadelenin benzeri 1972 yılında AP ile CHP arasında yaşanmaktadır.
Burjuvazinin iki kanadını da gerici, faşist değerlendiren İbrahim, iki kamptan bağımsız devrim mücadelesi yürütmekten yanadır.
“CHP’nin devletçiliğinden ilericilik, devrimcilik keşfeden “sosyalist”, Hitler faşizminin de “devletçi” olduğunu görmeyecek kadar kör ve kafasız budalanın tekidir.” (İbrahim Kaypakkaya, Bütün Eserleri, Umut Yayıncılık, sayfa 363-364)
Bugün de İbrahim’in tavır takındığı gibi hâkim sınıflar arasında, iki burjuva kutup arasında yürüyen bir iktidar mücadelesi var. Siyasi alan da AKP/MHP ile CHP arasında yürüyen iktidar mücadelesi, gerçekte TÜSİAD ile MÜSİAD arasında mücadeledir.
Bugün de burjuva kliklerin kavgasından bağımsız sınıf mücadelesini yürütmek gereklidir. Tıpkı İbrahim’in yaptığı gibi.
Aradan 52 yıl geçti. İbrahim’in kısaca özetlediğimiz ve özetleyemediğimiz kimi temel tezleri bugün için de geçerlidir. Bu tezleri ile O yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.
Genç komünist önder olarak İbrahim Kaypakkaya elbette hatasız değildi. Bütünlük içinde değerlendirildiğinde esası doğru, devrimci, marksist, komünist olan düşüncelerinin yanında, kimi önemli yanlış düşünceleri de vardı.
Yanlışları ne kadar ciddi olursa olsun, İbrahim Kaypakkaya bir bütün olarak değerlendirildiğinde marksist-leninist komünist bir önderdir. Komünist harekette dönüm noktası, bir yeniden doğuş, devrimin kartalıdır!
Bizler İbrahim Kaypakkaya’yı “ondan öğrenmek, doğrularına sahip çıkmak ve geliştirmek, hata ve eksikliklerine karşı mücadele ederek onları aşmak”, “komünizm davası için mücadeleye bütün benliği ile daha sıkı sarılmak”, “Komünizmi hâkim kılmak için mücadeleyi yükseltmek” şiarlarına uygun olarak anıyoruz, anacağız.
Katledilmesinin 52. Yıldönümünde de komünist önder İbrahim Kaypakkaya yeni dünya mücadelemizde yaşıyor, hep yaşayacak!”
Anmada Kızıl Parti, Devrimci Kurtuluş Platformu, Köz adına selamla konuşması yapıldı.
Anma Kadir Demir’in müzik dinletisi ile son buldu.
18 Mayıs 2025