23 Ocak 2022’de KKTC’de erken genel seçimler yapıldı.
Kıbrıs Sosyalist Partisi seçimlerde Bağımsızlık Yolu’nu destekledi.
KSP’nin seçim sonuçlarını değerlendiren yazısını sitemizde yayımladık.
Bakınız: https://ydicagri.org/kspden-secim-sonuclari-degerlendirmesi/
Bir okurumuz, KSP’nin yaptığı değerlendirmelere eleştirel notlar düştü.
Okurumuzun eleştirel notlarını önemli bulduğumuz için KSP’ne ilettik.
Aşağıda okurumuzun eleştirel notlarını ve KSP’nin verdiği cevabı yayımlıyoruz.
Seçimlere katılıp katılmamak, katılınacaksa bunun nasılı vs. komünistler açısından taktik bir sorundur. Dünya Komünist Hareketi açısından bugüne kadarki en önemli deneyim Rusya’da Lenin önderliğindeki Bolşeviklerin yaşadığı deneyimdir. Bu deneyimden öğrenmek bütün komünistlerin görevidir. Rusya’da, Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi içindeki Bolşevik kanadın seçimler konusunda ve parlamenter çalışmada takındığı tavırların bir özetini ve bundan çıkardığımız dersleri sunduğumuz, sitemizde yayımladığımız yazımızın da okunmasını öneriyoruz.
https://ydicagri.org/komunistler-ve-secimler/
Yeni Dünya İçin Çağrı
KSP’nin seçim sonuçları değerlendirmesine eleştirel notlar
Yoldaşlar yazıda şöyle diyorlar:
“Kitlelerin emperyalizme karsı mücadele bilincine ulaşmamış oldukları bir ortamda, işgale ve işgalcinin müdahalelerine tepki olarak aceleye getirilmiş, plansız ve örgütsüz bir boykot kampanyası yürütülmüştür.”
Kim kastediliyor burada? Aslında yüzde 57’lik seçime katılım oranı, seçmenlerin %43’nün seçimlerden bir şey beklemediğini gösterdiği noktada, eğer birileri aktif olarak boykot propagandası yaptı, kampanya yürüttü ise o siyasetin başarılı olduğunu gösterir.
“En belirgin özelliği ÇARESİZLİK üretmesi ve kitleleri bu çaresizlik içinde Kıbrıs Cumhuriyeti ve AB’ye teslim olmaya yönlendirmek olan bu boykot kampanyası da ters tepmiş ve UBP- DP azınlık hükûmetini azınlık olmaktan çıkarmış, ‘Sol’un en gerici partisi CTP’yi güçlendirmiştir.”
Nasıl oluyor bu? CTP’ye hükümete oy vermemiş olanlar nasıl onları güçlendirmiş oluyor? Bu nasıl mantık! Ne olursa olsun gidip onların karşısında olanlar içinde en sol görünen kimse ona oy vermek gerektiği mantığı bu. Bu mantık, her seçimde, eğer kendi gücünle seçime katılma durumun yoksa ehveni şerden yana tavır takınma mantığıdır. Tabii eğer reformizm şer görülmüyor, desteklenecek bir akım olarak görülüyorsa iş değişir. Fakat bildiğim kadarıyla KSP öyle düşünmüyor(du?). Böyle bir tavır sosyalistlere yakışmaz bir tavırdır. Bu tavırla halka verilen bilinç, seçimlerin çok önemli olduğu, her vatandaşın mutlaka seçime oy vererek katılması gerektiği vb. bilincidir.
“Kıbrıs Sosyalist Partisi olarak, 23 Ocak 2022 genel seçimlerine katılabilecek düzeyde bir örgütlülük sağlayamamamıza rağmen, seçim ortamına kayıtsız kalamazdık.”
Bu ne biçim mantık? Seçim ortamına kayıtsız kalmamak, ancak seçime katılan “bize en yakın olanı“ desteklemekle mi olur? Kendi bağımsız sosyalist propagandanı en geniş biçimde yapmak, bu arada neden bu seçimlere katılmadığını açıklamak “kayıtsız kalmak“ mı oluyor?
“3) Diğer tüm çözüm yanlısı partilerden farklı olarak Kıbrıs sorununun emperyalizmin bölgemizdeki hegemonya ve işgalleri sorunu olarak değerlendirmesi ve çözümünü emperyalistlerden bekleyen bir pozisyonu reddettiği için destekledik. Bu destek, KSP ile BY arasındaki siyasi ideolojik farklılıkların da tekrardan bilince çıkarılarak verilen bir destek olduğu vurgulanarak verilmiştir.”
Sonuç olarak BY kitleleri, açık reformist bir program temelinde “muhalefete talip “ olarak seçim tiyatrosunda figüranlığa çağırdı. Evet seçime aday gösterip, halktan oy isteyenler içinde “sol” reformist konumda olan parti idi BY. Fakat sosyalistlerin görevi, kendi katılmadıkları yerde, her durumda var olanlar içinde en “sol” kimse onu desteklemek mi? Yanlıştır yapılan.
“Bize göre Kıbrıs sorununu çözmenin yolu emperyalizme karsı mücadeledir.”
Çok doğru. Burada bu seçimlerin oynadığı rol nedir? Buna ne kadar hizmet etmiştir BY’nin seçime katılması, KSP’nin buna desteği? Sorgulanması gereken bu.
31 Ocak 2022
Yeni Dünya İçin Çağrı okuru
“Yeni Dünya İçin Çağrı” Dergisinden Bir Okuyucunun Eleştirilerine Aydınlatıcı Bilgi
Değerli YDİ Çağrı okurunun partimizin 23 Ocak 2022 tarihinde yapılan KKTC seçimlerine yönelik eleştirisi kanaatimce hatalı bir değerlendirmedir. Hatalıdır çünkü 23 Ocak seçim surecinde Kıbrıs’ın Kuzeyinde oluşan boykot hareketi ve bu doğrultuda yürütülen seçim çalışması, çaresizlik üzerine oturtulmuş ve kitleleri emperyalist çözüm planlarının peşinde koşturarak statükonun güçlenmesine hizmet eden karşı devrimci bir içerik taşımaktaydı. Kendi içerisinde siyasi ve ideolojik bir birliğe sahip olmayan ‘Boykot Bloku’ halka çaresizliğin önerisini yaptı. Çünkü onların boykotu kitleleri devrimci mücadeleye davet etmiyordu. Tam tersine emperyalist çözüm planlarının peşinden koşmaya teşvik ediyordu. Kitlelere burjuva emperyalist çözüm planlarını kurtuluş olarak gösterdiler ve hala da göstermeye devam ediyorlar. BM çerçevesinde bir emperyalist federal çözüm ile bir başka emperyalist çözüm olan ve işlemediği kanıtlanan Kıbrıs Cumhuriyetine geri dönüş çağrıları yaptılar. AB’ye katılımı kurtuluş olarak gösterdiler! Boykot platformunun siyasetinin özü buydu. Kıbrıs halkına emperyalist çözüm planlarını ehveni şer göstermek. Böylelikle de ülkemizdeki statükonun korunmasına ve hatta güçlenmesine katkı koymak!
Kıbrıs Sosyalist Partisi hiç kuskusuz böylesi bir ‘hedefin’, böylesi bir boykotun pesinden gidemezdi. FKH’nin (Federal Kıbrıs Hareketinin) inisiyatifinde başlayan toplantı süreci sona erdiğinde seçime iki haftalık bir sure kalmıştı. Bu sure partimizin kendi politikaları çerçevesinde manevra yapmasını, kendi çizgisini ve taktiğini halka açıklaması olanaklarını kısıtladı. KSP olarak secim ortamını hem kendi örgütlülüğümüzü pekiştirmek hem de ülkemizin egemenlik, bağımsızlık ve barış mücadelesini yükseltmek amacıyla kullanacağımızı açıkladık. Kitlelere çağrı yaparak, bu amaca uygun düşen 8 önemli koşulu yerine getiren parti ve örgütlerin seçimlerde desteklenmesini istedik. Bu 8 koşula en yakın duran Bağımsızlık Yolu adli küçük burjuva partisine destek beyan ettik. Bizim tespitlerimize göre Bağımsızlık Yolu ülkemiz küçük burjuvazisinin sol kanadını, ilerici kanadını temsil etmektedir. KSP reformlar için mücadeleyi reddeden bir parti değildir. Tam tersine biz, reformlardan devrimci mücadelenin önünü açmak, sınıf mücadelesini ileri götürmek ve isçi sınıfının iktidarına giden yolda sıçrama tahtaları olarak yararlanılması gerektiğine inanan bir partiyiz. Bu nedenle Bağımsızlık Yoluna vereceğimiz desteğin her türlü sol ve sağ oportünist parti grup ve burjuva aydın bireyler tarafından istismar edileceğini, bu konuda saldırı ve iftiralara maruz kalacağımızın bilincinde, bu saldırıları göğüsleyebileceğimize olan inançla doğruluğuna inandığımız politikamızdan taviz vermedik ve BY partisini, aramızdaki derin görüş ayrılıklarını göz ardı etmeden destekledik.
Partimizin BY’ye verdiği bu destek sürekli olarak solda işbirliği talep eden ve sol partilerin de sandalye kaygısı ile işbirliği yapamadığını iddia eden küçük burjuva entelektüellerin saldırılarına karşı etkili bir yanıt oldu. İşçi ve emekçilerin güvenini kazandı. Partimizin büyüklük kompleksi taşımadan, isçi ve emekçilerin çıkarlarını ileri götürme ve emperyalizme karşı mücadeleyi yükseltmek amacıyla farklı sınıfların temsilcileriyle işbirliği yapabileceğini göstermiş oldu.
Bu politik tavır, karşı devrimci içeriğe sahip bir boykottan çok daha etkili olmuştur. Partimiz Bağımsızlık Yolunu anti-emperyalist mücadele zemini üzerinde desteklemiştir. Partimizin verdiği bu desteğin esas etkilerinin görülmesi için ise henüz erkendir. Ocak 2022 seçimlerine yönelik politikamızın emperyalizme karşı mücadeleye ne kadar katkısı olacağı, yakın gelecekte ülkemizde yüzleşeceğimiz emperyalist baskı ve empozeler, emperyalist savaş çığırtkanlıkları ve savaşlar karşısındaki mücadele içinde belli olacaktır.
Bu noktada 23 Ocak 2022 seçimlerinde öne çıkan olgular hakkında yoldaşları bilgilendirmenin yararlı olacağına inanıyorum:
1.Kıbrıs’ta hemen hemen her secim, “bu ülke işgal altındadır, nüfusuna müdahale edilmiş, demografik yapısıyla oynanmıştır; bu ülkede Ankara ne isterse o olur. Bu nedenlerle seçimler boykot edilmelidir” diyerek seçimleri ‘boykot’ eden bir Yeni Kıbrıs partisi vardır. Bu partinin temel ilkesi “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” belgisinde ifade edilmektedir. Ezilen ulus şovenizmi barındıran bu ilke, Kıbrıslı emekçilerle, basta Türkiye’den Kuzey Kıbrıs’a Ankara’daki egemenler tarafından taşınan ve tarımsal işgücü olarak tanımlanan Türkiyeli işçiler ve diğer yabancı isçiler arasında kurulması gereken dayanışmayı engelleyen bir ilkedir. Sınıf mücadelesini inkar eden bir ilkedir. Kıbrıs’ın sömürge yapısından kurtuluşunun işbirlikçi burjuvaziyle birlikte gerçekleştirilebileceğine işaret eden, emperyalizmden kopuşun ancak proletarya önderliğindeki bir kurtuluş mücadelesiyle gerçekleşebileceğini göz ardı eden bir ilkedir. Ama ayni YKP, muhtelif zamanlarda hem yerel seçimlere hem de genel seçimlere katılmış bir partidir. Hatta Lefkoşa yerel yönetimine seçilmiş üyeleri vardır.
Peki seçimlere katıldıkları dönemlerle seçimlere katılmadıkları dönemlerde değişen koşullar neydi? Koskoca bir hiç. Bu parti her dönem nabız yoklar. Seçimlere katılabilecek durumdaysa katılır. Katılabilecek bir örgütlülüğü yoksa işgal altında secim olmaz diye yaygarayı basar. Asil amaç zaaflarını gizlemek, kendilerini olduklarından güçlü göstermektir. Bugüne kadar ‘boykot ‘ettiklerini iddia ettikleri her seçimde pasif direniş yöntemlerine bile başvurmadan, sessiz sedasız secimi geçirmişlerdir. Boykot ettikleri hiçbir seçim ortamını, ülkemizdeki statükoya, işgale ve Ankara’ya bağımlılığa karşı bir direniş başlatma yönünde kullanmamışlardır.
2.Bu seçimde YKP’ye bir de İzzet İzcan liderliğindeki Birleşik Kıbrıs partisi katılmıştır. Bu parti CTP çizgisine çok yakın, geçmişte katıldıkları bir seçimde bir milletvekili kazanarak KKTC parlamentosunda da yer almış bir partidir. Liderleri İzzet İzcan gerçek bir oportünisttir. KKTC meclisindeyken Türkiye’ye Kıbrıs kara sularında sismik arama yapma ruhsatı veren parlamento kararına da katılmış, olumlu oy vermiştir. Kendi partisi içinde parti meclisi kararlarını hiçe sayan İzcan’a karşı parti içindeki çoğunluk partiyi terk ederek ‘sol hareket’ adi altında başka bir örgütlenmeye gitmiştir. İzcan her seçimde elinin altındaki tabela partisiyle secim kazanamayacağını bildiği için meclis içindeki sahte sol partilerle ittifak aramış, onlardan kontenjan adayı olmak için davetler beklemiştir. Nitekim 22 Ocak seçimlerinde arzu ettiği teklifi alamayıp, kimseden yüz bulmayınca o da boykotçu olmuştur.
3.Bunlara ek olarak bu seçimde bazı burjuva entelektüel aydınlar da boykotçu olarak piyasaya çıkarak bir “Boykot Platformu “oluşturmaya çalıştılar! Bunların ortak özelliği Akıncı sempatizanı olmalarıdır. Bunlar Ekim 2020’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Akıncı’ya Ankara’dan yapılan baskıları mazeret göstererek, seçimlerin iradeyi temsil etmeyeceği gerekçesiyle boykot politikasını benimsemişlerdir. Bunların bazıları bireysel hareket ederken, bazıları “Federal Kıbrıs Hareketi” adında bir örgüt oluşturdular! Bazıları da Avrupa Gazetesi çevresinde boykotu desteklediler.
Bu çevrelerin öne sürdükleri düşünceler ana hattıyla; “İşgal altında seçim mücadelesi olur mu? İşgal altında ekonomik haklar için mücadele edilir mi?” “Çözüm Kıbrıs Cumhuriyetine geri dönmektir” “Çözüm BM çerçevesinde AB üyesi Federal Kıbrıs’tır” şeklinde özetlenebilir. Bugüne kadar hem işgal altındaki seçimlere katılıp hem de statükonun, emperyalizmin, Ankara’nın işbirlikçilerini destekleyen bu çevreler, simdi ‘işgal altında seçim olmaz, demokrasi olmaz’ diyorlardı! İşin ilginç yani su ki boykotçuların çoğunluğu bunlardan oluşuyordu. Bunlar ağırlıkla TDP ve Akıncı taraftarlarıydı ve boykotçulukları da Akıncı’ya Ankara tarafından yapılan baskılara olan tepkilerinden kaynaklanıyordu. Nitekim bunların boykotu sayesinde Akıncı’nın partisi TDP ilk kez barajın altında kaldı. TDP’nin çıkaramadığı vekilleri de UBP ve CTP paylaşmış oldular.
Seçim tarihi açıklandığı zaman, Federal Kıbrıs Hareketi şemsiyesi altında örgütlenen burjuva entelektüeller ‘sol’ parti ve örgütleri bir güç birliği toplantısına çağırdı. Partimiz de bu toplantıya katıldı. Meclis içindeki sahte sol bu toplantılara itibar etmeyip katılmadı. Toplantıda Federal Kıbrıs Hareketi ‘boykot’ temelinde bir güç birliği çağrısı yaptı. Ancak buna ilk itiraz edenler YKP ve BKP oldu. Gerekçeleri de seçime girebilmek için nabız yoklaması yapmakta oldukları ve muhtemelen seçime katılmalarının söz konusu olduğuydu. Biz parti olarak koşulların boykotu gerektirmediğini seçimi ancak kendi iktidar alternatifimiz (yani bir halk iktidarı veya proletarya iktidarının somut bir seçenek olarak önümüzde durması) halinde boykot etmemiz gerektiğini, bizim boykottan anladığımızın iktidarı ele geçirmek üzere mücadeleyi yükseltmek olduğunu açıkladık. Henüz ülkemizde böylesi koşullar oluşmadığı için gerçekte boykot anlamına gelmeyen bu taktiği benimsemediğimizi anlattık.
Yapılan bir dizi toplantı sonucunda, YKP ve BKP istedikleri nabzın olmadığına kanaat getirdiklerinden FKH’nin boykot önerisine sarıldılar. Böyle yapmakla onlar aslında kendi çaresizliklerini gizlediler.
Simdi bu bilgiler ışığında yoldaşın sorularına yanıt verebiliriz.
1.Plansız ve örgütsüz bir boykottan kastedilen yukarıda ayrıntılı olarak anlattığım boykotçu çevredir. Bunlardan YKP ve BKP son ana kadar seçim mi boykot mu diye düşünüyorlardı. YKP ve BKP seçime katılabilmek için 50 aday bulmaya yönelik olarak nabız yokladılar. İstediklerini elde edemeyince ‘boykotçu’ oldular. Onların bu tavrı FKH ve çevresindeki burjuva aydınların boykotçuluğunu cesaretlendirdi ve seçime iki hafta kala boykot ilan ettiler. Bu boykot aslında meydanı tamamen sağ ve sahte sola terk etmekten başka bir işe yaramadı. Kimse aktif bir boykot propagandası yapmadı. Kimse ciddi bir kampanya yürütmedi. “İşgal altında seçim mücadelesi olmaz” “İşgal altında ekonomik haklar için mücadele edilmez” demekten öte bir çalışma yapılmadı. Boykotun başarılı olması halinde ardından nasıl bir mücadele sürecinin takip etmesi gerektiğinin bile bilinmediği, belirlenmediği için boykot, plansız ve örgütsüz bir politika olarak yaşandı ve bitti. Seçim bittikten sonra da daha şimdiden konu unutuldu!
Seçimlere katilim oranının yüzde elli sekizde kalmasının boykotçuların bir başarısı olmadığını herkes teslim etmektedir. Boykotçuların somut başarısı TDP’yi barajın altında bırakmaktır. Bu da aslında boykotun plansızlığının bir sonucudur. Boykotçular kendi bacaklarına kurşun sıktılar!
Son yıllarda Kıbrıs’ın Kuzeyindeki tüm seçimlerde sandığa gitmeyenlerin oranı yüzde 35 ile 40 arasındadır. 2020 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda katilim yüzde 58’lerde iken 2.turda katilim yüzde 66’ya çıkmıştı. Burdan çıkan sonuç en az yüzde 8’lik net bir oyun doğrudan Ankara’nın denetiminde olduğudur. Yaşlı ve hasta olup da sandığa gidemeyenlerden başka, KKTC vatandaşı olup da yurtdışında yasadıkları için sandığa gidemeyen önemli bir kesim de vardır. Ayrıca seçim kütükleri ilan edildiği zaman ve seçime kadar gecen surede vefat ettikleri halde isimleri sandık seçmen listelerinde bulunanlar da vardır. Kısacası bu son seçimde ‘boykot’ edenlerin oranı tas çatlasa yüzde besi geçmez.
2.Seçimden CTP ve UBP güçlenerek çıktı derken her şeyden önce meclis içinde güçlendiklerine vurgu yapılmaktadır. Meclisteki toplam 50 sandalyeden UBP 24, CTP 18 milletvekili kazandı. Gerçekte ise UBP’ye oy verenlerin sayısı sadece 400 kişi kadar artarken, CTP’nin aldığı oylar 4800 kadar arttı. Fakat karmaşık bir oylama sistemi olan Kuzey Kıbrıs seçim sisteminde oyların yüzde 10 kadarının da geçersiz sayıldığını hesaba katarsak seçimde kullanılan geçerli oylar, seçmen sayısının yüzde 48’idir. Yani seçme hakkı olanların yarısından azının oylarıyla bu iki parti milletvekillerinin sayısını artırmışlardır. Sosyal demokratların meclisten temizlenmesiyle birlikte Kuzey Kıbrıs’ta da iki partili sisteme doğru bir ilerleme kaydedilmiştir. Seçimden UBP ve vekil sayısını en fazla artıran parti olarak CTP’nin güçlü çıktığı değerlendirmesi bundan ibarettir. Üstelik bunun devrimci mücadele açısından çok önemi de yoktur. Burdan CTP’nin Ankara’nın güdümünde geliştireceği politikalarına tabandaki tepkinin daha fazla görünür olabileceği sonucunu çıkarıyorum. Yani CTP’nin bu güçlenmesi orta vadede kendisinin aleyhine, devrimci hareketin lehine bir potansiyel taşır. Bizim Bağımsızlık Yolu’na verdiğimiz destek bu açıdan da önemlidir. Önümüzdeki dönemlerde CTP ve TDP’den kaçacak kesimler, çaresizlik içinde UBP’ye sığınmak yerine, partimize ya da en kotu ihtimalle BY’ye destek vermeyi tercih edebilirler.
KSP, BY’ye destek verirken kesinlikle ehveni şerden yana tavır takınmış değildir. Hiç kuskusuz KSP reformlar için mücadeleyi inkar eden bir parti de değildir. Ama KSP reformlar uğruna devrim mücadelesini tasfiye eden, kapitalist düzeni yamalayarak devam ettirmeyi düşünen ve devrim hedefi olmayan bir parti hiç değildir. KSP için reformlar için mücadele devrim için mücadelemizin sıçrama tahtalarıdır! KSP’nin BY’ye destek verme tavrı sınıf ittifakını geliştirme, küçük burjuvazinin radikal kanadını devrime kazandırma tavrıdır. Bu tavırla halka seçimlerin çok önemli olduğu bilinci verilmemiştir. Tam tersine seçimlerin ille de katılmamızı gerektirecek önemde olmadığı gösterilmiştir. Seçimlerin devrimci mücadelemizin onlarca farklı zemininden birini oluşturduğu anlatılmıştır. Seçim ortamlarından yararlanarak devrimci mücadelemizi ve örgütlülüğümüzü daha da geliştirebileceğimizin pratiği ortaya konmuştur.
3.Seçim ortamına kayıtsız kalamazdık derken anlatmak istediğimiz de aslında çok basit bir gerçekliktir. Seçimlere neden katıldığımızı açıklamakla seçimlere kayıtsız kalmamış olurduk. Doğru. Ama bu yeterli değildi. Çünkü bu düzeyde propaganda günlük siyasi faaliyetimiz içinde zaten vardır. Bizim için önemli olan seçim döneminde siyasal olarak daha da duyarlı hale gelen halk kitlelerine sesimizi daha fazla duyurabilmekti. Kıbrıs Sosyalist Partisi ülkemizdeki burjuva medyada çok az yer bulmaktadır. Seçim ortamları dışında partimiz temsilcilerine basının mikrofonları çok ender uzatılmaktadır. Bizimle birlikte meclis dışında bulunan tüm küçük partilerin temsilcileri neredeyse mecliste temsil edilen partilerle ayni yoğunlukta radyo ve tv’lerde canlı yayınlara konuk edilirken partimiz adeta halkımızın gözlerinden ve hafızasından uzak tutulmaya, unutturulmaya çalışılmaktadır. Seçime katılmayan bir parti olarak bize hiçbir şekilde yer vermeyecek olan basına rağmen, bu seçimde aktif rol oynamak sesimizin daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlayabilecek bir fırsat idi. Seçime sessiz kalmamaktan murad edilen budur. Kuşkusuz bu her ne pahasına olursa olsun bize en yakın olanı desteklemek anlamına gelmez. Biz BY’yi bize en yakın olduğu için değil, bizim ortaya koyduğumuz asgari koşulları yerine getiren bir parti olduğu için, bunun da ötesinde radikal küçük burjuvazinin partisi olduğu tespitini yaptığımız için ve küçük burjuvaziyi devrime kazanmak için mücadele etmenin gerekliliğine inandığımız için destekledik.
4.Evet, sosyalistlerin görevi kendi katılmadıkları yerde, her durumda var olanlar içinde en “sol” kimse onu desteklemek değildir. Örneğin bu seçime BY katılmasaydı geriye kalanlar içinde en sol olanı desteklememiz söz konusu olmazdı. Çünkü geriye kalanların en solu bile emperyalist burjuvazinin pesinde koşmakta ve statükoya hizmet etmektedir. Ama BY geriye kalan partilerden farklı olarak Kıbrıs sorununu, emperyalizmin bölgemizdeki hegemonya ve işgalleri sorunu olarak değerlendirmesi ve çözümünü emperyalistlerden bekleyen bir pozisyonu reddettiği için destekledik. Bu destek verilirken, KSP ile BY arasındaki siyasi ideolojik farklılıkların da tekrardan bilince çıkarılarak verilen bir destek olduğu da vurgulanmıştır.
5.Son olarak, secim değerlendirmemizde de belirttiğimiz gibi, “yaşanan seçim deneyiminden her devrimci ders çıkarmalıdır. Ülkemizin emperyalist hegemonya ve işgal altında bulunduğu bu koşullarda, halkımızın kendi topraklarında egemen olması, ülkemizin bağımsızlığı için yürütülmesi gereken mücadelenin nasıl örgütlenmesi gerektiğine ayrıntılı bir şekilde kafa yormalıyız. Unutmamamız gereken en önemli nokta şudur: özgürlüğümüz için güçlerimizi birleştirebileceğimiz tek zemin anti emperyalist mücadele zeminidir.”
25 Şubat 2022
Mehmet Birinci
KSP Genel Sekreteri