Küba’da Temmuz ayı içerisinde Batı emperyalist medyasında gürültülü propagandası yapılan bir “demokratik muhalefet” hareketinin gösterileri oldu. Buna karşı ise rejimin ve rejime sahip çıkan çok daha büyük kitle katılımlı gösterileri gerçekleşti.
Küba’yı adeta sosyalizmin son kalesi olarak gören kimi sol gruplar gelişmelerden endişeli.
Küba’da Batista rejimini deviren devrimciler hep ABD’yi karşı tehdit olarak kavradı. ABD’nin siyaseti başından beri Küba rejiminin yıkılması, yerine Miami’de konumlanmış “muhalif”lerin iş başına getirilmesi idi. Bunun için Küba’nın kuruluş yıllarında başarısız bir çıkarma da denendi. Soğuk savaş döneminde, bir yandan Küba halkının çoğunluğunun desteği -ki bu esas unsurdur- diğer yandan Sovyetler Birliği’nin desteği, ABD’nin Küba yönetimini değiştirme planlarını uygulamasını engelledi. Fakat ABD Küba’daki yönetimi devirme siyasetinden hiçbir zaman vaz geçmedi. Küba’yı sürekli çeşitli yöntemlerle, en başta da ekonomik ambargolarla baskı altında tuttu.
Sosyal emperyalist Rusya çöktükten sonra da, özellikle 2000’li yılların başında Latin Amerika’daki sol dalga Küba’daki yönetimin ayakta kalmasında önemli rol oynadı.
Küba’da aslında sosyalizm lafzından vaz geçilmediği hâlde, özel mülkiyetçi kapitalizm giderek devlet kapitalizminin yerini almaya başladı.
“Muhalefet”in sokaklara çıkmasının geri planında Küba’daki ekonomik sıkıntılar yatıyor. Bir yandan sıkı ambargo, diğer yandan 2000’li yıllarda Küba’nın enerji ihtiyacını nerde ise bedava karşılayan Venezuela’nın yardımının devreden çıkması, diğer yandan son dönemde ekonomiyi ayakta tutan turizm gelirlerinin Korona nedeniyle nerde ise sıfırlanması, Küba ekonomisini çok zor duruma soktu. Hareketin çıkış noktası bu. Ve bu hareket ABD tarafından rejim değişikliği için kullanılmak isteniyor. Anda olan bu.
Anda görülen Küba’da var olan milliyetçi, burjuva rejime halkın desteğinde bir gerileme olmasına rağmen, çoğunluğun desteğinin hâlâ sürdüğüdür.
Medyada yer alan bir habere göre Küba’da küçük ve orta özel şirketlerin açılmasına izin verildi. Bu konuda çıkarılan yasanın yürürlüğe girmesinin ardından 32 özel şirket başvurusu kabul edildi.
Yasaya göre Limited Şirketi olarak faaliyet gösterecek yeni özel şirketler en fazla 100 kişi çalıştırabilecek.
“Ekonomi ve Planlama Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada ‘ülkenin sosyo-ekonomik gelişimine katkıda bulunmak için’ söz konusu adımların atıldığı bildirildi. Bakanlık, başvuruların hâlâ devam ettiğini kaydetti. Toplamda 35 şirketin kabulü açıklanırken bunların 32’sinin özel sektör olduğu aktarıldı.” (www.gazeteduvar.com.tr)
Bu gelişme de şunu gösteriyor:
Küba’nın geleceği giderek farklı partilerin kurulması, bu partilerle birlikte çalışma ve giderek liberal kapitalist ekonomi kurallarının işlediği bir ülkeye dönüşmesi ve süreç içinde sosyalizm söylemlerinin de bırakılması yönünde olacaktır.
Devlet mülkiyetinin ve kolektif mülkiyetin önemli ölçüde özelleştirilme yoluna girilmiş olması, gidişatın bu yönde olacağının işareti. Küba’da rejimin halk açısından en önemli kazanımı olan sağlık. Sağlık hizmetlerinde de parça parça özelleştirme girişimleri var.
Küba sosyalist değil, ama gerçekten bağımsız bir devlet olarak kalmak istiyor.
ABD, bugün Küba’yı işgal etmek istese, bunu askeri olarak yapabilecek durumda. Böyle bir işgal durumunda bugün ne Rusya ne Çin ABD ile savaşa girer. Fakat böyle bir işgal kolay olmaz. Küba’da büyük direnişle karşılaşır. Ayrıca böyle bir açık işgal hareketi dünya kamuoyundu büyük tepki toplar. Ayrıca işgal ile istenen bir rejimi kurmak ve kalıcı kılmak aynı şeyler değil. İşgal birçok hâlde tersine sonuçlar veriyor. Bunun bir dizi örneğini gördük. Bu yüzden ABD emperyalistleri ambargoyu sürdürerek, rejimin desteğini azaltma, onu içteki muhalefete destek vererek içten yıkma stratejisini sürdürüyor.
1960’ın başında ABD, Küba’yı işgal edelim ve ABD’nin yeni bir eyaleti yapalımı ciddi olarak planlıyor. Fakat Rusya ile çatışma gündeme geliyor. Bunun üzerine ABD ile Rusya arasında pazarlık yapılıyor. Bir anlaşmaya varılıyor. Buna göre Rusya, Küba’dan ABD’yi vurabilecek menzile sahip füzelerini geri çekiyor. ABD ise Küba’ya saldırmama garantisi veriyor.
Küba’daki gelişmeler, sosyalizm hedefi ile yola çıkanların sonuçta kapitalist bir ekonomiyi inşa etmek zorunda kalması, esasında yalnızca Kübalı devrimcilerin değil, bir bütün olarak Dünya Komünist Hareketi’nin güçsüzlüğünün, dünya devrimci hareketinin çaresizliğinin ifadesidir.
Küba bağlamında doğru tavır, onun sosyalist olma iddiasının doğru olmadığını açıklamak, fakat Küba’nın bağımsızlığını savunmak, emperyalist ABD’nin saldırılarına karşı çıkmaktır. “Demokratik” muhalefet denen hareket, esası itibarıyla emperyalizmin uzantısı olan, onun desteğindeki bir harekettir.
1 Ekim 2021