Son her iki on yılda İran’da, ülke çapında her ne sebeple olursa olsun, ezilen sınıfların egemen gericiliğine karşı mücadelesinden doğan grevlere, protestolar ve toplumsal ayaklanmalara giderek daha fazla tanık olduk. Bu mücadeleler kentlerdeki ve kırsal kesimde de üretim tesislerinde gerçekleşiyor ve çoğu zaman kitlesel ayaklanmalar olarak sokaklara taşımakta. Halk kitleleri böylece İslam Cumhuriyeti’nin halk düşmanı rejimine ve giderek artan sömürü ve baskıya karşı öfkesini ve hiddetini ifade ediyorlar.
Bu mücadeleleri tüm gücümüzle desteklemeliyiz. Ve işçi sınıfının ve halk kitlelerinin harekete geçmesi ve örgütlenmesini ve her şeyden önce bu mücadelelerde işçi sınıfının önderliğinin güvence altına alınmasını baş meselemiz olarak görmeliyiz. İran’da kapitalistleşme süreci hızla ilerliyor ve yaşamın tüm alanlarını kapsıyor. Bu, bu mücadelelerin yeni-sömürgeci tipteki kapitalist bir toplum bağlamında gerçekleştiği anlamına gelir.
Doğru analize ulaşmak ve yüzeyde durmamak için, son her iki on yılın olaylarını ve onların zaaflarını ve güçlü yanlarını daha iyi değerlendirebilmek için, gittikçe daha kısa aralıklarla patlak veren mücadelelere eleştirel bir şekilde bakmalıyız.
1999 yılında, egemen sınıf içindeki çelişkilerin tırmanması ve buna bağlı olarak devlet gazetelerinin bazılarının yayınının durdurulduğunda, yüksek okul öğrencileri kitlesel olarak sokaklara çıktığında; rejimin 2009 yılında “seçimler”deki hayaller vasıtasıyla , halkın büyük bir kısmı Musavi ve Karrubi’nin arkasındaki “Yeşil hareket” adına Yeşil giyinerek sokaklara çıktığında!
2016 ve 2019 yıllarında, ezilen halk kitlelerinin ve toplumun marjinalleşmiş katmanlarının, benzin fiyatları da dâhil olmak üzere, en gerekli gıda maddelerinin muazzam enflasyonunu ve buna bağlı fiyat artışlarını protesto etmek için birkaç gün sokaklarda olduğu ayaklanmalar patlak verdiğinde. Bütün bu protestolar kanlı bir şekilde bastırıldı.
Bu gerçekler de kanıtlıyor ki,eğer mücadelelerde egemen sınıfın kesimlerinde yanılsamalar hüküm sürüyorsa ve bu ayaklanmaların devrimci bir önderliği ve perspektifi yoksa, emperyalizmin egemenliği altında ve ona bağlı rejimlerde kurtuluş ve özgürlük elde edilemez. Devam etmekteki toplumsal ayaklanmaların doğru bir analizine varmak ve bundan gerekli sonuçları çıkarmak için, ilerici işçiler ve komünistler, ekonomik ve politik durumunun tahliline ve açıklanmasına paralel olarak siyasi bilinci halk kitlelerine taşımak için sürekli çaba göstermek zorundadırlar. Birincisi; baş itici gücü sınıf mücadelesi olan sınıflı bir toplumda yaşadığımız bu bilgi ve bilinç ile başlar. İkincisi, yüzeyde görünen hiçbir şeyin -toplumsal protestolar da dâhil- emek ile sermaye arasındaki temel çelişkiden kopuk olmadığının bilincinde olmak gerekir. Başka bir deyişle, İslam ideolojisi kılığında İslam Cumhuriyeti rejimi, bağımlı kapitalist sınıfın çıkarlarını bütün gücüyle temsil eder ve destekler.
Halk kitleleri arasında, baskıdan ve sömürüden kurtuluşun, ve bu bağlamda Mahsa’nın katledilmesi ve aynı zamanda sivil-demokratik hakların gerçekleştirilmesi hakkında da bilinç yaratmak zorundayız; bu ancak üretim ve hizmet alanında ana manivelayı kendi ellerinde tutan işçilerin ve emekçilerin kurtuluşu ile bağlantılı olarak mümkündür. Böylece, kadınların haklı taleplerine ve “Mahsa Amini”nin devlet tarafından katli ile ilgili dünya çapında mücadele ve protestolara ilerici ve devrimci perspektif açılabilinir ve böylece kadınların kurtuluşu ve diğer gerçekleşmemiş demokratik haklar ve devrimci talepler nüfusun tüm gücüyle güçlendirilecektir.
Kadınların boyun eğdirilmiş durumu, cinsel Apartheid, pederşahi yasaların yürürlükte olması, bunların İslami kararnamelerle meşrulaştırılması ve bunların Anayasaya ve sivil yasalara dâhil edilmesi, İran’daki İslami rejimin tümüyle kadın düşmanı ve cürümsel icraatlarıdır. Bu nedenle, kadınların özgürleştirici taleplerinin tutarlı bir şekilde desteklenmesi, tüm toplumsal düzeylerde kadın ve erkek eşitliği, diğer şeylerin yanı sıra, özgür kıyafet seçimi hakkı da gereklidir. Merkezi demokratik hak olarak, dinin devletten ayrılması, tüm siyasi tutukluların serbest bırakılması, ifade özgürlüğü, sendikal ve siyasi örgütlenme ve grev hakkı da talep edilmektedir. Bu aynı zamanda İran halklarının ve dini azınlıkların üzerindeki ulusal baskısının ortadan kaldırılmasını da içerir. Irkçılığa karşı mücadele ve Afgan mülteciler ve işçiler için eşit haklar için mücadele de bu bağlamda önemlidir. Tabii ki, bu talepler ancak sınıf mücadelesi temelinde gerçekleştirilebilinir. Yani, eski koşullardan bir kopuş perspektifiyle ve yüzyıllar boyunca biriken her türlü baskı ve sömürünün ortadan kaldırılması.
İslam Cumhuriyeti rejimi, neredeyse 44 yıldır nüfusun demokratik haklarını sürekli çiğnedi. Protestocular cezaevlerine konuyor, işkence görüyor, onlara karşı göstermelik duruşmaları yapılıyor ve birçok durumda idam da ediliyorlar. “Mahsa Amini”nin “İslami kurallara” uymadığı bahanesiyle “İslami ahlak Muhafızları” tarafından tutuklanması ve katledilmesi, bu rejimin günlük uygulamalarından bir örnektir. Bu icraatlar soyut ve izole olarak görülmemelidir. Bunların hepsi, grevleri, protestoları ve halk ayaklanmalarını kontrol altında tutmak ve onlarla daha iyi mücadele edebilmek için sürekli baskı önlemlerinin ayrılmaz parçasıdır.
Ahaliye uygulanan eziyetler, toplumda giderek keskinleşmekteki çelişkilerin, dolayısıyla işçiler, ezilen kitleler ile kapitalist sınıf arasındaki çelişkinin tırmanmasının kanıtlarıdırlar. Başka bir deyişle, tüm bu baskılar halkı sakin tutmaya ve İran kapitalist sınıfının üretimini ve yeniden üretimini mümkün kılmaya hizmet ediyor. Bu, o zamanlar Şah döneminde olduğu gibi bir sistem, şimdi de İslami rejim olarak bu sistemdir.
Tabii ki, bu çelişkilerin derinleşmesi, ezilen ve sömürülen halk kitlelerinin lehine güçler dengesini değiştirecektir. Şimdi şu soru ortaya çıkıyor: Devletin baskı aygıtı setinin arkasında kaynamaktaki kitlelerin birikmiş enerjisi nasıl açığa çıkartılabilir? Devrimci kitleler gerici şiddete karşı nasıl ve nerede harekete geçirilebilir ve örgütlenebilinir? Kuşkusuz, sınıf mücadelesinin ana arenasında, milyonlarca emekçinin sömürülmesinin, her şeyden önce artı-değerin yaratılmasının gerçekleştiği üretim alanlarında gerçekleşecek. Ancak bu yolla devrimin öznel faktörü, devrimin zaferi için gerekli olan, devrimci komünist partisi, yaratılabilir.
Bu açıdan bakıldığında, İran’da “Mahsa Amini” nin ölümüyle ilgili devam etmekteki çatışmaları analiz etmek için çıkış noktamız, İslami rejimin ve onun emperyalist yardakçılarını kapsamlı bir şekilde teşhir edilmesi ve ordu, Devrim Muhafızları ve Ahlak Muhafızları, Bazige vb. gibi paramiliter örgütleri gibi onun tüm baskı organlarına karşı mücadele etmektir. Bu hedefe ulaşmak için, her şeyden önce, işçilerin ve emekçilerin mücadelelerinin örgütlenmesi ve sınıf mücadelesinin geliştirilmesi, yani İslam Cumhuriyeti egemenliğinin devrimle yıkılması, emperyalist egemenliğin tamamen kaldırılması ve işçi sınıfının önderliğinde halk iktidarının kurulması gereklidir. Sadece bu strateji ve taktiğin uygulanmasıyla, kökleri uzlaşmaz çelişkilerde bulunan mevcut dağınık protestolar ve korkunç toplumsal çarpıklıklar-zenginlerin elinde zenginlik birikimi ve nüfusun büyük bir kısmının yoksulluk, sefaleti, her şeyden önce emekçi kadınlar için devrimci bir perspektif sağlayacaktır.
Aynı zamanda, hayalci, tarih öncesi fikirleri ve safsataları teşhir etmeli ve onlara karşı mücadele etmeliyiz; örneğin hareketin önderliğinin devam etmekteki sokak protestolarından kendiliğinden ortaya çıkacağı iddiası. Muzaffer devrimlerin tarihinin bugüne kadar gösterdiği şey, sosyalist bilincin proletaryanın sınıf mücadelesine dışarıdan taşındığı ve onun içinden kendiliğinden ortaya çıkmadığıdır. Bu bilincin taşıyıcıları aynı zamanda ilerici işçiler, devrimci komünist örgütlerdir. Diğer her fikir, hareketin önderliğini burjuva güçlere bırakmak ve nihayetinde egemen sınıfın ve emperyalizmin hareketi ele geçirmesine izin vermektir. Bu yanlış, yalnızca “Weleyat-i-faghih“ (mutlak ruhani lider) çevresindeki güç merkezlerinden sürgün edilen reformist güçleri ve onların revizyonist destekçilerini, 1978-79’da Humeyni’ye iktidarın devredilmesinde gördüğümüz gibi, yurtdışından olayları esas olarak yöneten güçleri harekete geçirir. Sokaklardaki mevcut protesto dalgaları, işçilerin ve ücretlilerin eylemleri ve grevleri ile bağlantılı olmak zorundadır. Bunlar, toplumun radikal bir değişimine yönelik kitlesel mücadelelerin güçlendirilmesi ve böylece sınıf baskısının, sömürünün ve cinsel Apartheid’in ortadan kaldırılması için ön koşullardır.
Kahrolsun İslam Cumhuriyeti rejimi!
İşçiler ve emekçilerin hakların gerçekleştirilmesi için ileri!
Kahrolsun tüm kapitalist ve emperyalist sistem!
Viyana (Avusturya)’daki solcu bir İranlı Aktivist
İletişim: Iran-Rat, Amerlinghaus, Stiftgasse 8, A-1070 Wien
e-mail: shora.sam@gmail.com
Viyana, 30 Eylül 2022